Çarşamba, Aralık 13

KİTAP ANI:
Lawrence Block, Bernie Rodenbarr Serisi, Av Peşindeki Hırsız, Maceraperest Yayınları

Bernie Rodenbarr, kalbimi çalan hırsız.

Conrad'ın Gizli ajan'ı bittiği sıralarda bizim Idefix kolimiz geldi. Bora 3-4 ayda bir internet'ten ısmarlıyor ve postayla geldiği günlerin akşamı fındık fıstık alıp yeni kitaplarla oyalanıyoruz. Denizlerde geçen, bir gemide daha da belirginleşen karakterleri, olaylar karşısında değişimlerini olağanüstü derin ve kıvrak ve sahici anlatan Conrad'ın karada geçen ve üstelik bir gerilim-polisiye kitabı olan'Gizli Ajan' kitabının, özellikle son bölümünün çok heyecanlı olduğunu söylemeliyim.


Bir önceki kitap bitmek üzeyken kendime bakarım hangi havalardayım diye ve kitap bittiğinde neyi okuyacağımı da bulmuş olurum. Gizli ajanın bittiği gün ne okuyacağıma karar vermemiştim ki bu da gelen kitaplara kalbi boş biri gibi bakmama neden oldu. Tam listesini belki daha sonra veriririm; Dostoyevski üstüne yazılmış 7-8 kitap ve kitaplıktan yürürtüldüğü için bulamadığımız kendi kitapları, tüm Nobakovlar, Edward Said kitapları, bir sürü türk öykü yazarının kitapları -Bora neredeyse bir ödev olarak takip ediyor onları-, Faulkner'ın kaybolan Ses ve Öfke'si... hatırladıklarım şimdilik bunlar... ve tabii ki birkaç tane Lawrence Block polisiyesi!:)

Eskiden çok belirgindi, zaman zaman geyik yapmaya teşne hallerim vardır. Gülmek isterim ve gülünecek hafif konuşmaları kışkırtırım... yok yok, yalan söylüyorum şimdi, artık kesinlikle hiç öyle değilim. Çok, çok ciddi olduğumu söylemeliyim. Eskiden öyleydim ama. Bu hallerime en uygun kitap Lawrence Block kitaplarıdır. Kolide Lawrence Block'un 3-4 kitabını daha görür görmez içimdeki gülme düğmesine de basılmış oldu. Amerikalı entelektüel hırsız Bernie Rodenbarr'ın hikayelerini bir köşede kıs kıs gülerek okuduğumu görebilirsiniz bir süre. Çok akıcı, çok klişe, çok rahat ve gerilimi de kızlara göre, pembe şeker renk. Espriye giden yolu biraz açıkça okuyucuya hissettirse de yine de gülmeden edemiyoruz. Yakışıklı sanırım. Çünkü terbiyeli, efendi, esprili oluşu, gün içinde dükkanında tezgahının başında oturup kitabını okurken, gece ava çıkıp hırsızlık yapması ve türlü türlü heyecanlı hikayeleri bize komik bir şekilde anlatması, onu aynı zamanda yakışıklı da yapıyor.:) Söylemeyi unuttum galiba, Bernie aynı zamanda sahaf, Raffles adında Man Adalı (dolayısıyla kuyruksuz) bir kedisi var her sahafın olduğu gibi. Carolyn adında lezbiyen arkadaşı ile öğle yemeklerini birlikte yiyorlar ve akşamları eve gitmeden önce bir tek atmaya bara gidiyorlar. Yaşadıkları her şeyi birbirlerine aktarmalarında bir yeniyetmelik var tabi ama orası New York, insanlar yalnız ve konuşacak bir adama sahip olmak çok değerli bir şey. Carolyn internet'ten sevgili bulmaya uğraşıyor.
Ray adında bir polis var, güya Bernie'nin belalısı ama konuşmalarındaki komiklik dozuna bakılırsa Ray bayılıyor bizim Bernie'ye. Ben de bayılıyorum. Biraz aşığım Bernie'ye, sayfalar ilerledikçe, onu tanıdıkça daha çok aşık oluyorum. (Ayrı bir bölümde anlatmalıyım ama madem geyik yapıyoruz, ben rüyalarımda tam bir teenager gibi aşık olurum. Sanırım o dönemde hayatımda olan bir boşluk böyle kapatmaya çalışıyor kendini. Hayat boşluğu sevmez çünkü. Bazı kitap kahramanlarına, artistlere de kendi kendime ve bir teenager dozunda aşık olurum ve nasıl unuttuğumu ben bile anlamam sonra.)

Okuduğum Bernie Rodenbarr serisinin adı Av Peşindeki Hırsız. Kitapta adamın biri dükkana telefon açıyor ve bilin bakalım hangi kitabın olup olmadığını soruyor? Evet! Conrad'ın 'Gizli Ajan'ı! Bernie'de elbette bir adet kopyası var. Olaylar tuhaf bir şekilde gelişiyor ve müşteri kitabına kavuşamıyor, ayrıntılı anlatmayacağım ama size şu alıntıyı yapacağım:"Ona Conrad'ın diğer romanlarını gösterdim ama hiçbiriyle ilgilenmedi. Gizli Ajan'ın çekici yanının karada geçmesi olduğunu söyledi. Conrad'ın deniz hikayeleri kendisine biraz fazlaca denizci işi geliyormuş."
Evinde orijinal Mondrian tabolsu olan centilmen, komik, hikaye anlatmayı seven hırsızımızın dahil olduğu kitap adlarına bakarsanız onun hiç de boş olmadığını anlarsınız. Hem sizi boş bir şey okuyor duygusundan da kurtarır bu. Ben vedalışırken sizi Bernie Rodenbarr listesi ve bir şarkı ile başbaşa bırakıyorum. Şarkıya henüz karar vermedim. Radioblogclub'a gidip seçeceğim, ama büyük olasılıkla bir Cake şarkısı olacak.

Bernie Rhodenbarr Romanları
1.Burglars Can't Be Choosers (1977)(Umduğunu Değil Bulduğunu Yiyen Hırsız)
2.The Burglar in the Closet (1978) (Dolaptaki Hırsız)
3.The Burglar Who Liked to Quote Kipling (1979) (Kipling'ten Alıntı Yapmayı Seven Hırsız)
4.The Burglar Who Studied Spinoza (1980) (Spinoza Felsefesi Öğrenen Hırsız)
5.The Burglar Who Painted Like Mondrian (1983) (Mondrian Gibi Resim Yapan Hırsız)
6.The Burglar Who Traded Ted Williams (1994) (Polisiye Romanlar Okuyan Hırsız)
7.The Burglar Who Thought He Was Bogart (1995) (Kendini Humphrey Bogart Sanan Hırsız)
8.The Burglar in the Library (1997) (Kütüphanedeki Hırsız)
10.The Burglar in the Rye (1999) (Gönülçelen Hırsız)
11.The Burglar on the Prowl (2004) (Av Peşindeki Hırsız)

http://www.lawrenceblock.com/index_framesetfl.htm

24 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel ve nazik sözleriniz için müteşekkirim. Bir yerlerde sizin gibi birilerinin inancıyla yaşıyorum zaten bütün bunları. Sizden mi saklayacağım, Bernie, New York'a gittikçe kullandığım ismim. Aslında cinayet için töhmet altında kalmasam herşey çok daha kolay işleyecek ama her seferinde birşeyler çıkıyor işte.
Greenwich'ten en içten saygılarımla..

Adsız dedi ki...

simon,
demek öyle! hiç bilmiyordum. ama aklımdan geçmemiş de değilsiniz. alın, okuyun, çok beğeneceksiniz, diyecektim. tahminimin doğruluğu aşırı çıktı! siz bernie'siniz, ha?! vay be! (peri şaşkın, mırıldanarak uzaklaşır.)

Adsız dedi ki...

Ah ne güsel!javascript:void(0)
Publish Your Comment

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Sanıyorum ki, alay ediyorsunuz? Hımm?

javascript:void(0)

Bunu da hiç anlamadım. Gerçi zaman zaman müthiş aptallaşıyorum. Açık olanı göremiyorum. Öyle de olsa açıklayın, lütfen.

Sevgilerimle.

dory dedi ki...

Nasıl heveslendim anlatamam... 20'sine kadar gerçek bir kitap kurdu olan ben, benden 8 yaş büyük ablamın kitaplarını okuya okuya vaktinden önce büyüyen ben, son 20 yıldır önceki 20 yılda okuduklarımın onda birini okumamışımdır herhalde. Sanırım en önemli nedeni de o güzelim bilimkurguları, polisiyeleri avantür bulup daha "ciddi" şeyler okuyacağım diye inat etmek. Bana onların ne kadar güzel olduğunu hatırlattığın için teşekkürler...

yasemin dedi ki...

"Çünkü terbiyeli, efendi, esprili oluşu, gün içinde dükkanında tezgahının başında oturup kitabını okurken, gece ava çıkıp hırsızlık yapması ve türlü türlü heyecanlı hikayeleri bize komik bir şekilde anlatması, onu aynı zamanda yakışıklı da yapıyor.:)"

:) bu cümleyi çok sevdim :)

Adsız dedi ki...

endiseliperi,
göz spreyi bulabildin mi?

beni unutma, gel arada lütfen.

teyzenteyfik

Adsız dedi ki...

Peri Hanım,


Aaa, çok ayıp. Alay ettiğimi nasıl zannedebilirsiniz? Sadece gıpta ettim, azıcık da kendi halime dönüp baktımdı.

İki kelimecik mesajımın sonuna kendisi ekledi sizin blogspotunuz o lafları. Niye ekledi, nasıl ekledi, anlamış da değilim.

Şimdi gördüm, üzüldüm öyle düşündüğünüze.

Adsız dedi ki...

Yasemin,
Beğenmene sevindim.

Yakışıklılığın ölçüsü benim için tümden başka sanırım. Benim, dünyanın en yakışıklısı bulduğum erkekleri başkalarının hiç, hiç, hiç yakışıklı bulmamasının bunda payı olmalı:)

Adsız dedi ki...

Evrim,
seni her gün ziyaret ediyorum. Bazen yazmıyorum. Ama madem istiyorsun her zaman yazarım artık.
Ben bu aralar kendimi çocuklara kul köle yaptım. Mutfağımdan da çıkmaz oldum. Bir diş sorunum vardı mesela pazartesi gidebildim. Cuma'ya ve sonraki bazı günler hep diş doktorunda olacağım. Bundan nefret ediyorum.

Lens bile takmıyorum bu aralar. Gözlüğümle duruyorum. Bilgisayarla da pek uğraşmıyorum Arçil'e ders çalıştırdığım için, gözlerim kurumuyor. Ama bir ara kendime gelmem, yürüyüş yapmam, gözlerime sprey sıkmam, seyrek de olsa ruj filan sürmem ve hatta sadece saçımı bile tarasam olur, kendimle ilgilenmem gerek. Bu kadar kendimi kaybetmiş durumdayım.

Buna derhal son vereceğim. Bu uyarıyı hatırlatmak için de kendime her gün sana uğrayacağım:)

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Scoop'u gecenlerde ben de izledim. Ben cok eglendim izlerken, hele Woody Alen'a bayildim. Hikaye de cok guzeldi, sakin ve basit. ama iyi islenmis. Match Point'i izlemis miydin? ben onu da cok begenmistim.

Adsız dedi ki...

Dory,
Hoşgeldiniz. Ben de çocukken çok okurdum. Karman çormandı okuma disiplinim. Çizgi romanlardan tutun da klasiklere ordan hooop pembe dizilere (doğru söylüyorum. erkekler konusundaki çarpık fikirleri oradan da edindim sanırım. erkeklerin şövalyece davranmassının bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum hala.)Polisiyeleri her zaman sevdim. Avukat olmayı çok istedim o yüzden. Falan filan, sonunda insan şaşkınlıkla olduğu kişiye bakıyor.

Dory, güle güle kullanın koşu bandını. Bu aralar deliler gibi koşmak istiyorum ben de; nefessiz kalıncaya kadar.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Bu aralar alınganlığım üstümde sanırım.
Böyle hafiflik, yüksüzlükle boş bir yazı, alayı da hak eder, diye düşündüm belki kendi kendime. Sizin canınız sıkkınken böyle neşeli olmak...

Metin Bey, gelmenize çok seviniyorum. Bir daha gitmeyi aklınıza getirmeyin. Seyrek yazın ama gitmeyin.Lütfen.

Yanlış anladığım için ben özür dilerim.

Adsız dedi ki...

Aaa evet izlemiştim. Adana'daydım o zaman. Bora İstanbul'dan gelirken getirmişti. O yine çalışıyor, ben filmi izliyordum. Başını kaldırıp kaldırıp, ne oluyor şimdi, filan diye soruyordu yine!!! Ben onu daha çok sevmiştim. Ben woody Allen filmlerindeki evlere bayılırım. Son iki filmindeki çiçekli bahçeler, evler ne hoştu dikkat ettin mi? Bu filminde biraz sıkıldım. Fazla basitti ve woody allen kekemeliği ile biraz bayıcı oluyordu.

Svg.

Adsız dedi ki...

Sen soyleyince hatirladim. Evet gercekten evler her iki filmde de cok guzeldi. Match Point'te esas oglanin (bu esas oglan'da tam yesilcam kelimesi ya neyse) evlendigi kizla oturdugu evin o kocaman pencerelerine bayilmistim. Scoop'ta da adamin sehir deki evi cok guzeldi, ozellikle o alt kata inen merdivenin kenarindaki cam duvar.

Adsız dedi ki...

Hımm, ben cam duvar sevmem. Öyle şaşkınım ki, toslar dururm sanırım. pncereler, evet güzeldi, bahçe ve çiçekler de öyle. Ben, nasıl seviyorum biliyor musunuz pelin, hobbitler'in evi ve onların eşyaları gibi sıcak, kalın, yuvarlak hatlı dekorasyonu ve nesneleri seviyorum. Scoop'taki sürahi, kızın yaşadığı evdeki bahçeye açılan o mutfak ve hatta sürahi...

Tamam tamam iyice saçmalamaya başladım, değil mi?:))

Adsız dedi ki...

tesekkürler endiseliperi.

ama benim bir anlik üstümde hissettigim ve cekinmeden sana yansittigim, ilgi cekme, simarma, nazlanma cocuklugumu cok önemseme lütfen (biraz utandim aslinda simdi). Hergün illa ki gel ve bana bisey yaz demiyorum. Sakin öyle bir zorunluluk hissine kapilma, beni sevindirmek icin olsa bile. Beni okudugunu bilmek yeter, sessiz kalsan da.

cok cok sevgiler. iyi uykular..

teyzenteyfik

Adsız dedi ki...

hayir, hic de sacmalamiyorsun, ben senin yazdiklarini okudukca "ben de ben de" diyip duruyorum icimden. gecen hafta sonu yuzuklerin efendisini izliyordum ve bende ayni seyi dusundum. evleri ne guzel bu hobitlerin diye, yuvarlak, ahsap, ve galiba bu yuzden sicak. pencere benim ayri bir takintim, evin pencereleri buyuk olsun, isik dolsun, oyle seviyorum. oyle esyasi az, renkleri bej ve gri, yerleri bos ve perdesiz evler cok soguk gelir bana. oyle evlerde surekli topuklu ayakkabi giyen, ince belli, duz sacli, siyah giyen kadinlar yasarmis gibi geliyor bana. yani burdan su anlam cikiyor ki, (1) ben bu yazdiklarimin tam tersi bir tipim (ki dogru), ve (2) oyle kadinlari da soguk buluyorum (sanirim bu da dogru ama onyargi tabi). neyse, lafi uzatiyorum ama biryere de gitmiyor gercekten:) iyi geceler.

Adsız dedi ki...

Evrim,
Ne demek! Ne demek. Bana dilediğin kadar nazlanabilir, çocukluk yapabilir, taleplerini sıralayabilirsin. Ben ne istediğini bilen insanlara bayılırım! Üstelik talebi yerine gelince mutlu olmayı bilenlere de.

Seni gerçekten hiç atlamadan okuyorum. Hangi havalardasın, öğreniyor, iyiysen, eh ben de artık iyi oluyorum:))

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Pelin,
Benim site beta bloga geçince abuk sabuk oldu. muhtemelen wordpress'e filan geçeceğim. ama ben bu kadar uyuşukken zor geçerim. üstelik alıştım her şeye, seviyorum sitemi, renkleri.yine de geçmeden önce bana site adresini yazar mısın? bak, girilmiyor sitene. Bağlantılarıma eklemek istiyorum.

Topuklu ayakkabılar dışında ben biraz öyleyim:) ince, uzun, komik denecek kadar dik yürüyen biri:) ama daha geçenlerde upuzun, siyah saçlarımı kırpık kırpık yaptırdım. üstümde 2 beden büyük eski eşofmanlar var ve eve de minimalist demek için kıyametin kopmuş olması ve dekorasyon kitabını benim yazmam durumunda minimalist sayılabilecek durumda.

Sevgilerimle.

Margot dedi ki...

Merhaba Endişeli Peri,
Tanışamadık, kısmet bugüneymiş :) Vesilesine ise bayıldım diyebilirim. İnternette öyle seyrüsefer bir günümdeyim, listede Gönülçelen Hırsız lafını görünce resmen heyecanlandım. İçinde Salinger geçen herhangi bir şeyi okuma takıntım var.Teşekkürler şimdiden!

Neyse tanıştığımıza sevindim ben. Çaya da beklerim :)
Margot

Adsız dedi ki...

Margot, hoşgeldiniz.
Franny ve Zooey'e bayılırım ben de. Öyle çok Salinger kitabı aldım ve hediye ettim ki. Bir öyküsü vardı, sıcak bir günde bir otomobilin içinde tıkış tıkış oturup, sıkışmış trafikte bir eve ulaşmayı uman, birbirini tanımayan ve sonuçlanmamış bir evlilik töreni nedeni ile bizim kahramana kızgın teyzeler, beyler vs'nin olduğu bir öykü. Onda mıydı acaba diye İdefix'e ısmarlamıştık 9 öykü kitabını. Değilmiş. Titrek bacanak ya da Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar kitabında olabilir.

Salinger'ın kızı bir kitap yazmış ve babasının ipliğini pazara çıkarmıştı yanlış hatırlamıyorsam ama ses soluk çıkmadı ondan sonra o kitaptan.

Ben Salinger'ı çok severim. Bora sevmez. Onun sevmemesini anlar ve bundan hoşlanırım. Sizin sevmeniz gerçekten hoşuma gitti.

Yine beklerim. Ben de gelirim. Hoşçakalın.

Margot dedi ki...

Hoşbulduk Endişeli Peri,
Dediğin hikayeye bayılıyorum, sen anlatırken yine bütün kelimeleri aklımdan geçti.
Salinger insanlardan kaçan, asosyal bir adamceğiz. Benim bildiğim bir kız bununla mektuplaşmaya ona yazdıklarını göndermeye başlıyor. Sonra yavaş yavaş Salinger'ın dikkatini çekiyor ve sevgili oluyorlar. Bu kadar insandan kaçan bir adam aşık oluyor. Ve kız ne yapıyor? Mektupları bilmem kaç dolara satıyor. İnsan sesi buraların kutsallığını bozuyor diyen adamın başına gelenler!
Bu listede geçen kitaba bakıyorum şimdi,kızın adı Alice'miş sanırım ( belki de kitaptaki adı), o ilişkiden de bahsediyormuş!
Nerden nereye, hemen alıyorum bunu ben! Sağolasın.
Gelirim yine gelmez miyim? Kurabiye de getiririm :)
Hoşçakal!

Adsız dedi ki...

Peri,
blogspotla ilgili bir sorun degil. benim sitem yok. aslinda bir ara denedim yazmayi, bir iki hafta surdu. ama pek beceremedim sanirim. cok emek isteyen bir is. bir de kendimi kaptirip baska bir seyle ugrasmamam gibi bir tehlikesi var ki, pek zamani degil benim icin. iste bu yuzden, ben simdilik geziniyorum bloglarin arasinda.
saclarini kestigin zamani hatirliyorum. guzel olmustu.ve, yok hayir sen o bahsettigim kadinlara benzemiyorsun:)