Pazar, Ocak 7

Sad clip from the Roman Holiday- Audrey Hepburn

Eski Türk filmlerini izleyip gülenlerden değilim. Zorunluysam, gülünecek yerde ağlama isteğinin bastırdığı da çok olmuştur. Bugün bunu düşünür düşünmez, her zaman olduğu gibi kendimi yalanlama ihtiyacı içinde, "keşke eski Audrey Hepburn filmleri olsaydı", dedim içimden. Bir orman oteline gitsem, filmleri götürsem, Nabokov'un kitaplarını da alsam yanıma... tuzlu fıstık ve çikolata da, diye devam ettim. Gözlerimi kapadım. Aa ormana yağmur yağmaya başladı:) Her taraf sırılsıklam yeşil oldu. Dışarıya çıkmamla birlikte bir müzik başladı. Bunun üzerine canım müthiş koşmak istedi. Müzik arkada mı kaldı sandınız? Hayır! O da geldi. Kurulan, dedim kendime içimden. Kurudum. Kanepeme geri döndüm.

12 yorum:

asliberry dedi ki...

Aaaaaa, nasıl da kalp kalbe karşı, ben de önümüzdeki günlerde Breakfast at Tiffany's filminden Moon River'ı çalacağım.
İyi geceler.

ece arar dedi ki...

Nabokov'a göre hayat, geniş ve birbirinin aynı iki karanlık havuz arasındaki göz alıcı parlaklıktan ibaretmiş.

Adsız dedi ki...

Neredesiniz Peri Hanım? Meraktan çatlayacağım...

Adsız dedi ki...

Dun onbes dakika Turk Oz Buyucusu, ve yirmi dakika Turk Star Trek/Star Wars seyredildi ki, zaten gulmekten cok aglamak lazim. Yanliz havada parende atmak yerine yerde taklalar atarak ilerleme bolumune gulundu. Hatta gozlerden yaslar geldi.

Adsız dedi ki...

Peri,
Size mail attim, burda gorunen yahoo adresine. Lutfen kontrol edin.
Sevgilerle

Adsız dedi ki...

Aslı,
Hadi bakalım. Ne kadar hoş Audrey Hepburn, değil mi?

Adsız dedi ki...

Ece,
Ben o göz alıcı olan kısmı atlıyorum galiba. Ya da ışık körlüğü dedikleri bu olsa gerek:)

Ben sadece iki kitabını yine yıllar önce okumuştum. Bora toplu olarak almış, hepsini sırayla okuyacağım sanırım bu aralar. Şimdi elimde başka bir kitap var:
Peter Ackroyd'un Hawskmoor'u. Ackroyd'un iki kitabı daha vardı evde, bulamıyorum. İngiliz müziği ve Chatterton. Ben seviyorum bu yazarı.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Buradayım. İyiyim. Teşekkür ederim içten ilginiz için.

Adsız dedi ki...

e,
hoşgeldiniz. müthiş bir zaman savurganlığı olarak görüp kapıyoruz televizyonu. bu, kibirden değil. evin içinde, zevzek, sulu, kaba, düşüncesiz, ahlaksız, ikiyüzlü, seviyesiz biri sürekli konuşuyor gibi geliyor tv açık olunca. bazı kanalların bazı programları iyi geliyor. film izliyoruz genellikle. bazı dizilerin iyi olduğunu söylüyorlar, ama onu da takip etmek gerek. zor.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

anlaşıldı anonim. stop. kara gözlüklerimi takayım, hemen gidiyorum. stop.

:)

cenebaz dedi ki...

Audrey Hepburn'ün tüm filmleri güzeldir. Keşke onları arka arkaya yayınlayan bir kanal olsa ve tüm gün oturup onları izlesem. Bu arada Gregory Peck'i görünce aklıma geldi. TRT döneminde onun başrolünü oynadığı "Bülbülü öldürmek" filmini izlemiştim.(Tabi, daha önce kitabını okumuştum.) Kitap yine piyasaya çıktı. Ben sırf kütüphanemde bulunsun diye alıcam. Sizin çocuklar okudu mu o kitabı?

Adsız dedi ki...

Yok okumadılar Çenebaz Hanım. Pek öyle yavaş, kasvetli, içedönük konuşmaların yapıldığı kitapları okumak istemezler ya da o kitaplar için duygusal yaşları küçük, diyelim.

Siz alın tabii, kütüphanede bulunmayan okunmuşlar ve kütüphanede olup okunmamışlar arasında sıkışıp kaldım ben. Oysa isterdim, şöyle bir cümle kurmayı: " Buyrun bu da kütüphanemiz. Sağda okunmuşlar, solda okunacaklar. Okudukça sağ tarafa yerleştiriyoruz kitapları. İşe yaramazları çıkmıyor, ama diyelim ki yanılıp alınmış,üstelik okunmuş ve beğenilmemiş olanları da şu hasır sepete koyuyoruz ki gelenler içlerinde beğendiklerini alıp gitsinler."