GÜNLÜK
Bu haftasonu çocuklar evde olmayınca biraz ezberim şaştı tabii, ama kendimi umulmayacak kadar çabuk toparladım ve bu özgürlüğün verdiği hafiflikle sosyalleşip, konuşan baloncuklar üfledim.
Cuma
Cuma öğleden sonra Bora ile Kadıköy'de buluşup 25-30 adet film aldık. Yemek yiyip, moda sahili boyunca yürüyüp eve geldik. Akşam, Bora’nın İstanbul dışında yaşayan bir arkadaşı geldi. Ender zamanlarda görüşürler ve Bora onu çok sever. Ama onu anlatırken öyle korkutucu ifadeler kullanır ki farkında olmadan, benim gibi sosyal başarısızlık örneği biri için bu ev çok ama çok küçük kalır. Örneğin Poe ile ilgileniyorsa, gerçekten ilgileniyormuş ve onun hakkında her şeyi ama her şeyi bilmeden rahat etmezmiş. Eğer sen, boş bulunup da "Aman canım, Poe da zaman zaman ne ağdalı yazar" gibi bir laf üfürmüşsen konudan sek sek geçerken, seni omuzlarında yakalayıp ne demek istediğini öğrenmeden rahat bırakmazmış. Yani öyle aklına estiği gibi konuşamazmışsın. O çok konuşkan biri. Onunla birlikte Bora da konuşkan oldu ve benim sessizliğim çok da göze batmadı. Aslında bu obsesyonlu ilgi alanları içinde tarot da varmış, ama hiç konuşmayıp tarot konusunda gözlerim parlarsa iyi bir izlenim bırakmam diye sustum, açmadım o konuyu. Astroloji ile de ilgileniyormuş ve ben burcumu, yükselenimi ve ay burcumu söyleyince, bu kombinasyonu müthiş buldu ve bunun üzerine ben de onu çok sevdim:)
cumartesi
Cuma günü Aslı ile buluşmak için program yapmıştık. Sabah Bora işe gitti. Sonra keyfi kaçtı eve geri geldi ve birlikte Carrefour’a sıkıcı banka işlemlerini yapmaya gittik. Bauhause uğrayıp pembe bir sardunya aldık. Kadıköy’e geldik. Kitapçıları dolaşıp, Aslı ile buluşacağımız Alkım’a geldik. Orada açılan kahve dünyası muhteşem! Sıcak çikolata içtim, hani kaşığı da çikolatadan olan. Onunla birlikte bir kase kahveli çikolata geldi. Çok güzeldi. Bir paket de ev için aldık. Sonra Aslı geldi kucağında papatyalarla:) Aslı Türk kahvesi söyledi. Bora, papatya ve çikolata ile eve döndü.
Aslı dalgın görünüyordu. Ben Aslı ile konuşma krizine giriyorum evet ama bu Aslı’yı daha mutlu yapmadı sanki. Çıkıp Moda sahili boyunca yürüdük. Sis vardı ve yanımızdaki denizi göremedik. Gemi düdükleri acı acı ötüyordu arada ve evet ben konuşmaya devam ediyordum. Kemal’in yerine gittik. Çay söyledim, Aslı ise yine Türk kahvesi! "Aa", dedim "zararlı" falan filan. Aslı uzattırmadı, “seviyorum n’apiim” dedi. Sonra özlemle “ah” diye iç çekti, “sigarayı öyle özlüyorum ki” “çok çok zararlı” falan filan diye cıvıldadım ben yine. Diyebiliriz ki Aslı soylu bir gri, derin bir kahverengi, kederli bir lacivert ise ben, toz pembe, uçuk yeşil, hülyalı sarıydım ve bence yan yana çok da yakışıyorduk.
Sonra güneşin gri deniz üzerindeki pırıltıları göründü, serçelerin sesi de o anda duyulmaya başladı sanki. Bora geldi, Aslı’yı Yaman'ı bıraktığı annesine götürdük, eve döndük. Ben, yemek hazırladım. Lost’un son bölümlerinin CD’sini izledim. Bora azıcık çalıştı. Çoğu kez gelip,”şimdi ne oluyor burada” filan diye sorup beni sinir etti.
bugün
Sabah Eyfel’den poaça, açma alıp, Kemal’in yerine gittik. Yaşlı bir çift vardı. Mırıl mırıl, alçak sesle konuşuyorlardı. Adam gülümsüyordu, konuşma onu çok çok keyiflendiriyordu. Kadın makyajsızdı. Bora dedi ki “saçı, sıkıntıdan beyazlaşanlarınki gibi". Bakışlarında çocuksu, masum bir şey vardı. Fotoğraf çektim biraz. Biz çok güldük ama neye güldük, hatırlamıyorum. Eve döndük. Kanepe örtülerini silkeledim, evi süpürdüm, ütü yaptım ve bunları öyle seri, öyle durup düşünmeksizin yaptım ki, çabucak bitti iş. Mola verip Türk kahvesi pişirdim. Kahveli çikolata ile onu içtik. Tina ile ben uzanıp, dinlendik. Ben, Alice’i okudum. Sonra duş aldım. Bora çay demlemiş, ne güzel! Bayılıyorum duştan çıkınca çay içmeye. Tost yaptım ben de. Gazete okudum. Müzik dinliyorum ve bunları yazıyorum. Bora çalışıyor. Ne hoş bir haftasonuydu. Çocukları özledim.
Pazar, Nisan 8
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
21 yorum:
ne kadar hülyalı bir resim (kemal'in yerindeki).
senin resmini kastetmiştim aslında ama aslı'nın resmi de oradaymış ve o da hülyalı. sadece farklı farklı hülyalar.
ne güzel yermiş.
İmreniyorum sana Peri..
Ne kadar güzel bir haftasonu gerçekten de. Çocukların nerede olduğunu ben mi kaçırdım, yoksa yazmadın mı? Allah kavuştursun :)
Aslı cidden çok düşünceli görünüyor. Gelir-geçer bir şeydir umarım. Sen de her zamanki gibi çok güzel görünüyorsun :)
marruu
Senin bloğunu hep sabah ofise gelir gelmez açıyorum. Muhakkak şekersiz çayımıda sağ elime alıyorum ve okuyorum. İşler beni boğmadan günün sıkıntısı kaplamadan. Berrak ve duru bir zihinle. Hele günlerden pazartesi ise ve depresyon ibresi tavan yapmışsa, illaki önce senin satırlarını okumalı ve yaşamak lazım demeliyim :)
Sevgiler Arife
Sevgili Peri,
Sen bana bazen teşekkür ediyorsun ya. Ben bu sabah yazını okuyunca, varolduğun için teşekkür ettim.Çok seviyorum seni okumayı.
Bir de kafama koydum, hemen olmasa bile birgün, Moda'da bulaşacağız :)
Sevgiler,
simon,
ben Kemal'in yerinin bulunduğu koyu seviyorum, sanırım. o nedenle başka çay bahçeleri değil de, illa oraya gitmeyi isterim. Geçen yıllarda şemsiyeleri de kırmızıydı ve altında çok hoş bir ışık olurdu. Bu yıl, limon yeşilini andıran koyu bir bej. Sonra yazın her masaya bir fesleğen koyarlar. hem kokusu güzel olur hem sinek filan yaklaşmaz. yandaki devasa ekmek ağaçlarının üstünde de milyonlarca tombul karınlı serçe konuşup durur.
Bora pek sevmez burayı. Şekerliklerini beğenmez ki, ayarlaması gerçekten zor oluyor. Kalabalık oluşunu ve müşteri ile dükkan sahibi arasındaki o gizli sözleşmeyi de sevmez. eğer ben, bomonti de oturmayı sevseydim, ona çok uyardı bu. orayı sever, çünkü onlar hiç şık'lık filan yapmadan paragöz ve kaba sabadırlar. Bu da daha dürüst bir tutumdur. Bora ile konuşmadık bunları, ama sanırım düşüncesi bu.
Şimdi İstanbul'da bile yaşamayan birine gereğinden fazla bilgi vermiş oldum:)
Aslı, evet hülyalı bir haldeydi. Dalgındı. Belki ben de azıcık sussam o, kendine gelecekti. Ertesi sabah kahvaltıda çekilen fotoğrafta görüldüğü üzere ben cin gibiyim. sadece biraz uyku mahmurluğu olabilir üzerimde. Yukarıda serçelere bakıyordum.
Ne kadar seyrek uğrar oldun Simon! Bak, anlattıkça anlatıyorum bulmuşken seni. Yine gel.
Sevgilerimle.
Sevgili Azna
Hoşgeldiniz. Teşekkür ederim, güzel sözünüz güç verdi bana.
Sizin de kediniz, kitaplarınız ve müziğiniz var ki evet bu imrenilecek bir şey. "Bir kedim bile yok!" diyenlerin de olduğunu düşünürsek:))
sevgilerimle.
misooooooo:))
biliyorsun ya, çocukları ara sıra olsun bir yere bırakıp enerji toplamak lazım. çocuklar yaramaz filan değil, çok da uyumlular çok da terbiyeliler ama sorun onların varlığının sana sürekli, görevlerini hatırlatması ve bir saniyecik olsun kendine dönememen. bu da insanı nasıl çoraklaştırıyor, biliyorsun işte.
arçil bir arkadaşına gitti. haftalardır plan yapıyordu. atakan da annesinde ve babaannesindeydi.
aslı elbette düzelecek ve çok da mutlu olacak bence. sadece, çok hassas olduğu için değişiklikler onu biraz sarsıyor. düşünmesi, düşünmesi, düşünmesi ve sindirip bu değişikliği ve ne oluyorsa işte kontrolü altına alıp mutlu olmaya karar vermesi lazım:)) Bunu konuşmadık, ama bence böyle. dolayısıyla yakında müthiş iyi olacak bence.
ne dedin!!! güzel mi dedin!!! bu tür iltifatları cımbızla bulunduğu yerden alıp, çerçeveletip asıyoruz. çok çok hoşuma gidiyor. dikkat ettin mi kaşlarım ne uzun miso? evet moda ve tembellik gereği uzatıyorum. ama bugün çapraz apartmandaki kuaföre gidip biraz düzelttirsem fena olmayacak artık.
sevgilerimle.
Sevgili Arife,
Keşke mucizevi şekilde mutluluk veren fikirlerim olsa ve onları yazsam ve sen de çok ama çok mutlu olsan. Ancak elimdeki malzemeler bu kadar işte ve yazdıkça ben de arkadaşlarımla oturup dertleşmiş gibi rahatlayıp mutlu oluyorum.
Kısaca sözkonusu o mutluluk karşılıklı.
Teşekkür ederim.
Celerone, buluşalım! ne zaman istersen.
Aşağıda neşeli bahar önerileri var okudun mu? şu taş harf konusuna ne dersin? ne tür sözcükler olabilir çift anlamlı ve hınzır? aklına gelirse yazarsan sevinirim.
Celerone, insan ne zaman durup baksa,HAYAT denilen koskocaman şeyin yanında kendi hayatını çok kusurlu ve eksik bulabilir. Senin hayatının nabzı, doğası gereği öyle hızlı atıyor. Bazen işin doğasını bozmamak gerekir. Ben hep zamansız olarak değişiklik yaptım ve hiç iyi olmadı sonuçları. Sana da dedim ya sanırım orada, böyle güzel, aslında böyle mutlusun. Sadece arasıra gidip bir ağaç gövdesi bulman gerek sarılacağın. Gerçekten bir ağaçtan bahsediyorum. Bu da senin köklerinde var. Böylece durulacaksın sanki.
Ben kendi kendime düşünüyorum tabii bunları. Doğru olmayabilir.
Biliyorsun, ben de seni okumayı seviyorum.
Cumartesi günü sizi Moda'da yakalayan sis, bizi Fenerbahçe'de yakalamıştı, başka bir arkadaşım yüksek bir yerdeymiş ve o bulutun yavaş yavaş nasıl ilerleyip o bölgeyi sarıverdiğini yukarıdan görmüş. Ne kadar ilginç, aynı anı başka yerde yaşayan insanların hikayesini dinlemek!
Yine, çok sevdiğim müzik parçaları eklemişsiniz, şu işi bir becerebilsem ben de, kendime bir madalya filan takacağım!
ekmekçikız, gerçekten hem ilginç hem çok hoş.
siz çok seyrek yazıyorsunuz sitenize. erguvan konusunda bir şeyler yazacaktım, onun dinsel hikayesini, ama kapatmışsınız yoruma. artık başka bir bahara:)
uğramanıza seviniyorum. sevgilerimle.
Cumartesi Fenerbahçe'ye "o" ağacın yeni fotoğrafını çekmek için gitmiştim, biraz da. Daha tomurcukları bile tam belirmemiş. Haftaya yeniden gideceğim. Blogun başındaki fotoğrafın "yorum" seçeneği yok sadece, tüm diğer yorumlar açık. Ağacımın yeni fotoğrafını çekince, erguvanın hikayesini oraya yazın, lütfen.
Sevgili Peri,
sen de yazmasan bahar aylarinda oldugumuza inanmak cok zor. havalar cok soguk. dun kar yagiyordu hattta. cicek acan agaclar usuduler hep burada.
taslara yazma fikri cok guzel. ben gecen yil gittigim sahil kenarindan toplamistim bir iki tas. birinin uzerine cicek cizdim bir tane, sonra tarih atip aldigim yeride yazdim kucucuk. masanin uzerinde duruyor, gerektiginde guzel gunleri hatirlatmak ve arasira altina konulan kagitlari yerinde tutmakla gorevlendirildi:)
sevgiler
pelin
Björk'e benziyorsunuz bu resimde, çok şeker :)
Ne guzeeeeel! Dustan sonra cay, ve Asli ile dolasmalar ve caybahceleri ve hersey.
Burada haftasonu yagmur yagdi, o da guzel. Turk arkadaslar geldi, upuzuuuun bir Turk kahvaltisi yaptik: sucuk, borek, kaymak, bal... Cocuklar guzel guzel oynadilar.
Bak seninkini okuyuncaya kadar haftasonum uyduruk gecmis gibi gelmisti, sen guzel seyleri hatirlattin. :o)
www.elifsavas.com/blog
pelin, ne güzel yapmışsın! ben taşı çok seviyorum... dokusunu, serinliğini, sağlamlığını...
bende, şimdi şu an masanın üstünde bir takım taşlar var, üzerine küçük mumlar ve yanlarına da sürpriz yumurtadan çıkan küçük kızları koyduğum.
sonra eğer, biraz büyük ve ağır bir taş bulsam, dokusu güzel olan, kitaplar raftan düşmesin diye, raf kenarına koyabilirim.
ve evet, istemezsen fırlatıp atabilirsin doğaya ya da birisinin kırmak için kafasına! çok işe yarar. şaka şaka:)
sevgilerimle.
sunthing,
ah ne güzel, yanınızda güzel, tatlı sözlerle gelmişsiniz:) yine gelin! yine gelin!
elif,
milleti tahin pekmez tarifi için size yönlendiriyorum:) yemek tariflerinin çok mantıklı, yapınca da lezziz olduğunu; diğer yazılarınızın da her zaman çırıpçıplak bir hakikati taşıdığını, gerçekler sıkıcıdır ama hayret, buna rağmen çok hoş olduklarını, çok keyif aldığımı söyleyeyim şimdi burada.
sevgilerimle.
Taş konusunu çok sevdim sevmesine, ama kelimeler konusunda tosladım sanki.
Aklıma sana söylemeye değer birşey gelirse yazacağım.
Sevgiler,
Ben hayallerde gercekleri ariyorum, sen gerceklerde hayalleri ariyorsun. Sanirim o yuzden birbirimizi okumayi seviyoruz. :o)
www.elifsavas.com/blog
Yorum Gönder