Pazar, Nisan 29



günlük

Cumartesi
bisiklete binmek unutulur mu?

Büyükada'ya gittik. Vapur, pikniğe giden üniversiteli çocuklarla tıklım tıklımdı. Çok konuşup çok gülüyorlar. Sanırım ben de öyleydim eskiden. Çok yorucu. Yaşlılar neden hoşlanır gençlerden? Yani kendinden o kadar küçük biriyle sevgili olmak doğaya ne kadar ters. Birlikte yaptığın şey ne olursa olsun aynı anlamı vermenin imkanı yok. Çok, çok abes. (Eh, yaşlandıkça bunu daha çok abes bulacağım sanırım;) Daha vapur iskeleye yaklaşırken, Ada'da olma fikri harika geldi.

Biraz dolaşıp, bir şeyler yemek için bir açık hava kafesine oturduk. Kumpir istedik, yaşlı görevli kumpirimizi hazırlarken sürekli garsonla konuştu, bağırıp çağırarıp, gülerek. Ben öfleyip pöfledim bunun üzerine, hatta "ne çok konuştu, yaa" dedim dayanamayıp, kumpire tükürük sıçratmasından endişelenip. Bora da aynı şeyi düşünmüş. Arçil beni çok kaba buldu, adamın duymasından tedirgin olup. Bora da ona, "kadınlarla erkekler arasındaki temel farklardan biri de bu", dedi, "onlar düşündüklerini söylemek isterler". Ses tonunda eleştri değil de tarafsızlık vardı, bu konuyu düşünmeyi daha sonraya erteledim.

Bisiklet kiraladık büyük Ada turu yapmak için. Ben, önümde bisiklet, ağlamaklı, "yapamam!", dedim. Çünkü Bora bana 2 yıl önce yine Ada'da öğretmişti bisiklete binmeyi ve ondan sonra hiç ama hiç binmemiştim. Yanımızdan heybetli atlarıyla faytonlar geçerken, "birinin altında kalıp ölmemi mi istiyorsun!", dedim kontrolden çıkmış, titreyen bir sesle. Bora sinirlenip kızardı biraz. "Peki yapamayacağını neden ta başından söylemedin?"diye sordu. Çocuklar bisikletlerine binmiş, tartışmanın sonuçlanmasını bekliyordu. Ben de susup, gözümü güneş nedeniyle kısıp Bora'ya baktım. Öylece sus pus bekledik biraz. Bir kedi miyavladı, yarın Ada'da yapılacak bisiklet yarışması için güzergahı tanımlayan bir ekip koşarak yanımızdan geçti, filan. Neden sonra Bora, "şu güvenli bölgeye gidip biraz bisiklet alıştırması yapalım", dedi. Ben yine binemedim bir kaç denemede. Sonra binebildim. Fır fır geçtim Bora'nın önünden gülerek. Durmuş, Atakan'a bisikletle dönüş dersleri veriyordu, o da bana güldü. Barıştık:) "Atakan için de güvenli değildi zaten Ada turu yapmamız" dedim, barışınca. Arçil hep peşimdeydi, düşerim diye çok korktu. "Çevremde dolaşıp durma, üstüne düşmemi mi sağlamaya çalışıyorsun?" dedim ters ters. O aldırmadı huysuzluğuma. Dönüş filan yapmaya başladığımda da "bravo!" dedi.

Sonunda Bora dışında hepimiz yorulduğumuzda, Lunapark durağına gitmek için faytona bindik. Arçil, "bisiklete çok güzel biniyorsun"dedi bana. Bora da "evet evet, gördün mü korkacak hiç bir şey yokmuş" dedi. Lunapark durağından Aya Yorgi'ye çıktık. Bin yıllık Aya Yorgi'nin adı değişip Yücetepe olmuş!!! Canım sıkıldı buna. Yemekten sonra biraz kitap okuduk. (Söylemiş miydim daha önce, ben Bora'nın doğumgünümde hediye ettiği kitaplardan biri olan, Victoria Finlay'in Renkler kitabını okuyorum. Bitince anlatırım. Kahverengi'yi okudum Ada'da. Çok güzeldi. Kahverenk elde etmek için bildiğimiz Mısır mumyaları kullanılmış. Bir ressam elindeki kahverenginin nasıl elde edildiğini öğrenince, korkuyla gidip hepsini toprağa gömmüş. Heh hee, böyle çok güzel hikayeler var kitapta renkçilerle ilgili. Daha sonra uzun uzun anlatırım). Neyse. Fazla durmadık.

Aşağıya inerken, uzun yemek masasının diğer ucunda oturan üçlü grubu ve aralarındaki karmaşık ilişkiyi anlattım Bora'ya. Bu kadar kısa sürede bu kadar ayrıntılı olarak bütün ilişkiyi çözmeme çok şaşırdı. Şimdi size de anlatırdım ama hiç değmez inanın ki, bildik, sıkıcı aşk meşk hikayeleri. Mado'da dondurma molası verip vapura bindik. Vapurda uyukladım, Bora gazete okudu. Moda'da, Köylüm'de yemek yiyip, eve döndük. Eve neredeyse sarıldım, kanepeme, battaniyeme... Öyle çok üşüyorum ki bugünlerde. Bora çay demledi. Evde olmadığımız için sinirli olan Tina önce tırmaladı kızgınlıkla, ama o da gelip neredeyse boynuma filan yattı sonra. Aramızda kesinlikle bir aşk nefret ilişkisi var Tina ile.

Şimdi size bu haftasonu, huysuz bir tip olarak göründüm, değil mi? Oysa değildim. Çok yumuşak, sessiz, yardımsever ve uyumluydum. Gerçekten. Ben kendim hakkında ileri geri konuşmayı severim. Siz benim harikulade iyi biri olduğumu aklınızdan hiç çıkarmamalısınız:)))

Pazar
yalnız olmak ne tuhaf

Çocuklar ve Bora Şile taraflarına gezmeye gittiler. Bora beni de davet etti ama gitmek istemedim. Uzun uzun kahvaltımı yaptım. Çamaşır yıkayıp astım. Evin içinde boş boş dolaştım. Gidip gelip Tina'yı okşadım. Ka dergisinin son sayısını okudum. Mevlana'nın hayatı ve Carlos Fuentes'ın Jean Seberg ile ilişkisi güzeldi. Rengin Soysal'ın editoryal yazısı da fena değildi. Markete gidip süt, yumurta, elma, makarna, kahve, yeni çeşit bir peynir, sosis, köy ekmeği aldım. Tiramisu yaptım. Artan peynirli muhallebinin içine bir şeyler daha katıp, Beyaz Fırın'ın peynirli brownisinin tadını yaklaşacak bir kek yapmaya çalıştım. İçi pek pişmedi. Hamurumsu oldu. Akşam, eve benim dün hissettiğim gibi döneceklerse, onlara yemekten sonra tiramisu ve sıcak çikolata ikram edeceğim. Evet evet, Bora'ya çok az. Kahve Dünyası'ndan sıcak çikolata için kuvertür almıştık Cuma akşamı. Tarifi şöyleymiş: 1 kilo kaynar sütün içine 250 gr kuvertür koyup blendırdan geçiriyormuşsunuz. Nefis oluyor. Kuvertürü benmari usulü eritip yanında meyvelerle ikram ettiğinizde de Aslı ve çocuklar için eğlenceli bir fondü partisi olur. Henüz yapmadım bunu.



Evet, harikulade becerikli de olduğumun bir kanıtı olarak bu bereli fotoğrafları sergiliyorum:) Benim gibi hala üşüyorsanız hiç geç değil. Hem nasılsa kış yine gelecek. Siyah olanı, dümdüz dikdörtgen şeklinde ördüm, kenarlarını diktim. Kulakları ile çok sevimli oldu. Siz kulak kısmını beyaz da yapabilirsiniz.



Bu bir Moğol savaşçı beresi:) Ön ve arkayı ayrı ayrı ördüm. Çok kalın ip kullanıyorsunuz bu bere için, başınızın ölçüsünde başlayıp, uygun aralıklarla kesiyorsunuz. Kenarları dikip en tepesine bıraktığınız ipleri örüyorsunuz. Dory bile şaşıracak bu olağanüstü maharete;)

28 yorum:

elektra dedi ki...

:( ne güzel bir pazar yazısı. bense her zamanki gibi çalıştım haftasonunda. haftasonlarımı bana ait kılacak bir iş istiyorum. bu arada, ada programınız ne zamandır oğlumla düşümdüğümüz bir program. en kısa zamanda aynı güzergahtayım. yapılmışını görmak iyice gaza getirdi beni. :) sevgiler...

gaykedi dedi ki...

Güzel bir pazar günü, yazdıklarında tek üzücü şey, bin yıllık Aya Yorgi'nin adını değiştirip Yücetepe yapmamız...ve sonra da buna benzer şeyleri Yunanistan da yapınca çok bozuluyoruz...Yıldırım Türker' in deyimiyle, ne olacak Akdeniz'in iki gelişmemiş çocuğunun hali!

Adsız dedi ki...

sapkalar bir harika Peri. eline saglik. bende var birtane mogol savascisi sapkasi. seninkiyle yarisir. annem yollamisti turkiye'den. takinca resmen orta asyalilara benziyorum. sen de Atilla, ben diyeyim Cengiz Han yani:)gecenlerde yazliklari cikarip, kisliklari koyarken valizden cikti. guldurdu beni yine. kare olan da cok hos, tina ile benziyorsunuz diye bosuna soylemiyor Bora Bey.
bugun burda da tam bisiklete binme havasi var. ama benim bisikletim yok. kendi kendime hayiflaniyorum bunca senedir bir bisiklet alamdim kendime diye. bu konuda birseyler yapmali.

neyse asil basetmek istedigim su bosunalik duygusu. bu cumleyi yazdiktan sonra yaziya donup baktim tekrar. bu yazida gecmiyor.bir onceki yazida miydi acaba. sanirim bir onceki yazinin yorumlarindaydi. herneyse nerde gectigini kestiremedim simdi ama hic birsey bosuna degil diyecegim, tum derdim bu.

elbette bosuna degil. bosunaymis gibi hissetmeni de tecrubeyle sabit oldugundan anlayabiliyorum. Ama kendine haksizlik etmemelisin. "care giver" olmak -turkceye nasil cevrilir bilemedim simdi- cok zor. ama bosuna degil.

sevgiler.

asliberry dedi ki...

Şu fondü fikri çok coşturdu beni ama sana birazdan dün çekilmiş bir fotoğrafımı göndereceğim, gıdığım çıkmış Peri, gıdığım. Semra Özal olmama ramak kaldı Peri.

asliberry dedi ki...

Bu arada şapkalar harika. Özellikle siyah olandan ben de istiyorum. Çok şirin olmuşsun.

Adsız dedi ki...

Sayin Peri...

Kiskandim gununuzu. Ahhh gel Temmuz gell.. Sizin blog a ben abone oldum gelip gelip okuyorum oysa ders filan calismam, mutfagi toplamam patrondan mesaj var mi filan gibi seylerle ugrasmam lazim herneyse. Baharda Istanbul ne guzeldir simdi.

Simdi sizi (belki de)soke ederek bir itirafa bulunucam, daha once ki "ukala" (bkz. Sofia vs. Sofie ve de su icilmeli, stevia acidir vb.)anonim bendim Bobby ve Emine nin annesi. Dedim ya anonim kimliginin ardina saklanip yazmak kolay onemli olan sizin gibi Peri yim ulan var mi bana yan bakan diyebilmek. Yari saka yari ciddi anliyorsunuz.

Gunler guzel geciyor. Sapkalar cok hos olmus hakikaten.

Adsız dedi ki...

Sayin peri gene ben... kuvertur nedir acaba? Bu Kahve dunyasi ben gelmeyeli acilmis bir yer. Temmuz icin listeme eklemeliyim.

Bobby ve Emine nin annesi

Ali Kayhan dedi ki...

Geçen pazar Moda'da dolaşırken, çay içerken hep sizin bu pazar/haftasonu günlükleriniz aklıma geldi. Çok ayrı bir huzur var bu yazılarda.

Bir de birgün Adalar'a gitsem iyice belleğimde yer edecek yazılar galiba.

Adsız dedi ki...

elektra, evet ikinize de çok iyi gelecektir. yalnız sabah erken gidin. mesela 7.10 vapurunu biz kaçırdık. çok geç kaldık gitmekte ve kalabalıkla gitmek zorunda kaldık. piknikçi kalabalığı her durumda şamatacı oluyor ki, denizin, rüzgarın, sessizliğin tüm güzelliğini bozuyorlar.

biz de daha sık gitsek, bisiklete binme konusunda pratik kazanırdım. belki karşılaşırız birgün:)

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Sevgili gaykedi,
hoşlanmadığım daha bir sürü şey oldu aslında haftasonu türkiye'de. ama bunları bloga taşımıyorum. burada yapmaktan hoşlanmadığım sohbetlerin de kapısını aralamak istemiyorum.

isim bulma konusunda yaratıcılığımız sıfır.

gaykedi, şöyle oluyor: yaşarken ben böyle şahane eğlenmiş filan olmuyorum aslında. yaptıklarımı yazarken, aa, diyorum, ne güzel geçmiş haftasonu. yazmak çok tuhaf. yazdığımı okuyunca mutlu oluyorum ne güzel bir haftasonu geçirmişim, diye:))

sevgiler.

Adsız dedi ki...

pelin, bak yaz başlıyor, kendine bir bisiklet al, gerçekten. hem ulaşım için hem spor yapmak için... biliyorsun selülitler için de çok faydalı. hem ayak bileklerinin ve bacakların da hafif kaslı olmasını sağlıyor ki, gerçekten hoş oluyor. kiralanacak yer de mi yok?

şu boşunalık duygusu beni sık sık gelir yoklar beni. üstelik en "servis insanı" olduğum zamanlarda, yani kendimi bu iyilik yapar hallerimle mutlu hissedeceğim zamanlarda, içimden gölge gibi geçer boşunalık duygusu.
elbette kapılmamak, düşünmemek gerek olumsuz şeyleri. ancak doğam gereği çok servis yapıyorum insanlara ve çok yoruluyorum. dengelemem lazım.

teşekkür ederim, sözlerin çok iyi geldi.

sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

aslı, şimdi dişçiden gelirken senin için yün baktım. şöyle koyu bir mavi istiyordum senin için. pek iyi bakamadım ama görünürde de yoktu. sana ondan öreyim:)

az önce de mektup yazdım sana.

öptüm.

Adsız dedi ki...

haaa, demek o anonim sizsiniz:)doğrusu ben hiç cesaret gerektiren şeyler yazmıyorum. sıradan hayatımı tüm sıradanlığı ile anlatıyorum. içinde, politika yok, seks yok, kumar yok, alkol yok, futbol takımı bile yok, küfür yok... düşünürsek çok ama çok sıkıcı olmalı. ama değil, öyle mi? işte bitmek bilmeyen bir maharetim de bu olsa gerek. hohhohhooo...:P bu kadar az malzeme ile helva yapabiliyorum, sevgili devletşah'a duyurulur.

teşekkür ederim bobby ve emine'nin annesi.

hımmm! küvertür, pasta, truffle, sıcak içecek vs yapmak için kullanılan büyük çikolata parçaları. bitter, sütlü ve beyaz olarak çeşitleri var. beyazı sadece kakao yağı ve süttozu içerirken diğerlerinde çikolatanın kendisi de var. çikolataya değerini veren bu kakaoyağı. ne kadar fazla ise çikolata da o kadar kaliteli, parlak görünümlü oluyor koparılınca. kalitesizler yol yol, damar damar oluyor. bir de kaliteli çikolata ısı değişimlerinden çabuk etkileniyor.

böyle işte.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

ali,
ben bu arada, zor derslerini filan anlatsam, okulla ilgili hiç sorunun kalmayacak, heh hee. espriyi tatlı niyetine vedalaşırken yapardım ama size şimdi kısmetmiş:P

çok hoşuma gidiyor beni hatırlamanız. dory de geçen gün shrek'le moda'da kemal'in yerine gittiğinde, bora bu şekerlikleri hiç sevmiyor, demiş:) ne kadar hoş.
ev-vet, ada'ya da gitmelisin. aya yorgi'ye çıkmalısın. patates kızartması nefis. yokuş çıkıp o kadar yorulduktan sonra soğuk bir bira ve patates kızartması çok hoş olur. püfür püfür rüzgar da var. biz bira içmedik, oraya özel ev şarabı da var; biz ondan da içmedik. şöyle küçük, sevimli bir kitap alın yanınıza. eski varlık kitaplarından da olur. çok güzel gerçekten. bak, şimdi, şu an orada olmak istedim gerçekten.

keşke ada'da yaşasam. keşke! bir şeyi gerçekte isteyip, dileğin konusunda pozitif olursan gerçekleşirmiş. bunu çok istedim şimdi. hadi.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

NE KADAR KEYİFLİ YAZMIŞSIN.
Arkadaşlarımın ada davetini sırf bisiklete binemeyeceğim tekrar diye geri çeviriyordum. CESARET GELDİ ŞİMİ bana.

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

:) hııım,peki benim çantalarımı gördünüz mü? :)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Acaba, genlerinizde Tatarlık olabilir mi?
Hele de bu Moğol beresi-şapkası ile gözleriniz büsbütün öyle gözüküyor.
Arada bana da yumuk gözlerim nedeniyle bunu sorarlar. Benim bildiğim geçmişte yok, yine de bana bu teori, uzak atalarda bir yerlerde doğruymuş gibi gelir.
Neyse, elinize sağlık diyecektim aslında. Sadece tiramisu yapıp, güzel yazılar yazmıyormuşsunuz, bir de el işi beceriniz varmış. Ne güzel!

cenebaz dedi ki...

Berelere bayıldım, özellikle Moğol savaşçı beresine. Hepsini güle güle kullanın.Haftasonu da çok güzel geçmiş. Cumartesi sorusuna gelince; aslında bisiklete binmek unutulmuyor da galiba can tatlılığı yaş ilerledikçe artıyor(en azından benim için) Eskiden yokuşlardan ellerini salıp da bisikletle inen ben, şimdi site içinde ya da boş yerlerde binebiliyorum. Hep kaza olacakmış gibi korkuyorum. Aman canım, bu yaştan sonra Lance Armstrong olacak değiliz ya:))

dory dedi ki...

Bereler çok güzel - bilirkişi gibi anmışsın ama ben şimdiye kadar hiç güzel bere öremedim. Şu kulaklı, kulaklarının ucundan ince saç örgüleri sarkanları çok severim, sonunda gidip bir tane hazır aldım. Seninkiler süper.
Bisiklet konusunda da özendim doğrusu. Ben de çocukluğunda öğrenmeyenlerdenim. Birkaç sene önce Shrek bana pembe bir bisiklet almıştı; onunkiyle yanyana duruyor kapının önünde şimdi. Aşağı indirip arabanın bagajına takılan taşıyıcısına bindirip sahile inmek çok zahmetli, ya da ben çok tembelim. Zaten doğru dürüst gidemiyorum.. Ama sen anlatınca heveslendim şimdi.

dreamsact dedi ki...

çok şey kaçırıyorum.. her zamanki gibi.. :)
burada daha çok olmayı isterdim..

Binnur A. Ö. dedi ki...

ucundan kıyısından 2 tekerlek üzerinde olabilmeyi yakalamıssın sevgili peri, ne mutlu sana.
demokratik bir aile oldugumuz söylediler ama abime bisiklet alıp bana alamdılar, küçüktüm ayaklarım 3,5 yaş büyük bir erkege alınmış bisikeltin pedallarına değemedi bile, egretisini bile kullanamadım. Sonra seneler gecti, sorguladım. Dediler ki istemedin ki alalım...
İşte ben o yuzden ailecek bisiklete binen insanlara hep cok özenirim. Eşimin bisikletinin bodrumda çürümesinin sorumlusu olarak kendimi, zamanında hakkımı isteyememişliğimi sayarım.
:)

endiseliperi dedi ki...

banu, teşekkür ederim. hiç kaçırma, hemen başla, binmeye bence. acemiyim ama çok keyif alıyorum.

iyi eğlenceler.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

saliha hanım, görmez miyim! çok hamaratsınız. keşke bana öğretecek bu işlerden anlayan biri olsaydı yanımda. mesela tığ ile basit, küçük diz battaniyesi örmek istiyorum, deniyorum yapmayı ama bir türlü olmuyor!

keşke çocukken biraz da bu işlerle ilgilenseymişim. ne çok aşağılamıştım.

güle güle kullanın siz çantalarınızı.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

evet çenebaz, unutulmuyormuş gerçekten. ben birkaç kere de düştüm, canım çok yanmadı.

hoşçakalın.

endiseliperi dedi ki...

ekmekçikız,
yok hiç tatarlık yok. avşar boyundanız. anadolu'ya son gelen kavimlerden biriyiz. önce kafkaslarda dağılma olmuş, sonra kayseri'ye gelip oradan anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılmışlar. bir grup da adana'ya gelmiş. atalarım onlar. babaannem de türkmen. anne tarafım daha önce yerleşik hayata geçmiş. benim gözlerim, çıkık elmacık kemiklerimle birleşince, evet böyle bir etki bırakıyor. yolda, genellikle yabancı sanırlar. sultanahmet'te genellike bir şey satmaya çalışırlar. hayrettir ki, orada japon değil de İspanyol olduğumu düşünürler.

maharetli değilim hiç bu arada. küçükken çok izlemişim, hatırlıyorum ve doğamda varmış. doğamı hep yanlış yönlendirmişim ben. saksağan kuşu gibi parlak boncuklara, kurdelelere dalıp giderken buluyorum kendimi:)bir de süveter ördüm. hiç yakışmıyor ama yine de giyiyorum gururla:)

sevgilerimle.

tatarlıkla ilgili tuhaf bir hikayem var, belki birgün anlatırım.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

dory, hem de kapının önünde bisikletin varken, hiç durma. havalar ne şahane! program yapıp, sabah erken saatte çıkın bence bisikletle.

bereleri beğenmene çok sevindim. eğer zamanla öğrenirsem, sizin o örgü ayıcıktan yapmayı çok istiyorum.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

halid, çok sevinirim. burada bunalmazsın umarım. bunalmazsan hep gel, sıcak çikolata da yaparım, kurabiye de. bere de örerim:)

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

sevgili binnur, benzer bir hikayeye sahibim ben de. bora'ya hiç bir şey için değilse bile bisikletle olan hastalıklı ilişkime son verdiği için bile çok borçluyum. birgün anlatırım burada. şimdi yazardım ama hiç hüzünlenmek istemiyorum şu an.

seni görmek çok hoşuma gidiyor.
sevgilerimle.