ADOLF BORN
Galatasaray'da Yapı Kredi Yayıncılık'a uğrarsanız, kendi kitap listenizdekileri alın, evet ama bir de şunu alın: Adolf Born, Seyahat. Aklınızda binbir soru belirdi şimdi, nedenmiş, kim ki bu adam, nereli, ne yapmış? Kupkuru yaz, derseniz, 12 haziran 1930 yılında Çekoslavakya'da (Ceské velenice'de) doğmuş, çok ünlü, çok yaratıcı, çok üretken karikatürist, illüstrator. Türk dostu ve Türkler'le Çekler'in mizah anlayışının çok benzer olduğuna söylemekten hoşlanıyor. zaten Türkiye'ye de çok sık gelip gitmiş, bir sürü dostluklar kurmuş. Ülkemizde yapılan uluslararası karikatür yarışmalarında jüri üyesi olmuş, sergi açmış.
Born, Bertolt Brecht'in Cesaret Ana'sı, Shakespeare'in Hamlet'i, J.D. Salinger'in Çavdar tarlasında çocuklar'ı için de illüstrasyon yapmış ve göreceksiniz ki, hepsi kitabın içeriği ile uyumlu, kitaba kendi bakış açısını yansıtan ancak ondan bağımsız da sanatsal olarak etkileyici yapıtlar.
Kitabı açıp baktığınızda gülümsemeye de başlıyorsunuz. Nedeni çooook komik, delice bir mizahi anlayışa sahip olması değil. Adolf Born, bu dünyada gördüğü her şeyi seven bir adam; bunu anlıyorsunuz. Onun baktığını görünce siz de seviyorsunuz bu dünyayı. Elştirisinden bile şefkat taşıyor. Her şeyin eğlenceli tarafını görüyor.
Adolf Born'un çılgın, özgür, eğlenceli, şefkatli dünyası size de iyi gelecek şu bahar günleri gülümsemeye zaten çok hazırken.
Ayrıca, önerimi dikkate alıp kitabı edinirseniz, eğlenmenizi kesinleştirmek için bir de Nestle'nin caramel isimli çikolatasını alın. Ben bayılıyorum.
Not: Eğer tükenmediyse, YKY'nın %50 indirimli masasında buldum ben kitabı. Orijinal fiyatı 30YTL.
4 yorum:
Tuhaf, güzel bir düş gördüm. Çok eskiden tanıdığım biri vardı. Çok özlemiş olduğumu onu rüyamda görünce anladım. Hem rüyamda anladım bunu hem uyanınca. Rüyamda, hava alanındayız bir yerden gelmiş, bir yere gideceğiz. O öyle tatlı ki, yumuşak, özlem dolu, iyimser. Bir takım hasta hayvanlar var ilgilenmem gereken, yoksa mutluluğum tam olacak. Yanyana otururken elini tutup, parmaklarımı parmaklarının arasına geçiriyorum; ona gülümsüyorum durup durup ve içimde gün ışığı gibi bir mutluluk açıyor her seferinde.
Onu gerçekten görmüş olsam, bir sürü dünyevi anlaşmazlığın gölgesi olacaktı aramızda, yeterince sevinemeyecektim. Oysa şimdi çok mutluluk verici bir görüşmeydi. Eminim ara sıra o da görüyordur beni düşlerinde ve özlem dolu bu karşılaşmalarda o da sevinçten gözleri dolmuş uyanıyordur.
Bugün dışarıda olacağım. Hava ne güzel şansıma!
sevgili peri,
ne güzel bir ruh hali içindesin. bahar sana iyi gelmiş. rüyalardan bile belli. bense bu aralar kırmızı zamanlar yaşamaktayım. hem öfke hem düş kırıklığı içindeyim. en kısa zamanda baharım tadına varırım inşallah... iyi gezmeler
selam banu,
aslında zaman zaman çok öfkeli de hissediyorum kendimi, ama çabucak geçiyor o da. düş kırıklığını ise hiç büyütme, yanılmışım, de üstünde hiç durmadan. beklentileri azalttığın ölçüde düş kırıklığı yaşama şansın azalıyor.
dışarıda hava nefis. gelince tost, salata yaptım ve atakan'a yapınca kendime de süt ısıttım. perdeleri de kapatınca benim fena halde uykum geldi. tekrar dışarıya çıkmam gerekti, ama çıkamam artık. uykum var.
belki eski, beyaz poplin gömleği kesip küçük leylak keseleri yaparım, diyorum. belki.
sevgilerimle. sıkma canını lütfen.
Peri şimdi sana mail attım. Umarım uyumamışsındır ve okursun, okumasan da akşam seni ararım.
Bu arada benim de dün geceki rüyamı anlatasım geldi.
Çok boğucu, sıkıntılı bir havada, dışarıdayız, bir sürü çocuk, bir sürü insan var, açık alan çimenlik bir yerdeyiz ama her şeyi siyah beyaz görüyorum, sanki bilim kurgu bir film gibi tuhaf aletler var, metalden yapılmış, hani Nasa'nın uzay çalışmalarında astronotlar bir dizi testten geçirilir ya, ona benzer çeşitli aletler var, çocuklar, bebekler bu aletlerin içinde oynarken birden saldırı oluyor, bombalar atılıyor, herkes bir yana kaçışıyor, bir tek ben ve bir kadın kalıyoruz. Kadını hiç tanımıyorum bir zamanlar Zeyna'da oynamış, sarışın kötü bir kadın karaktere benziyor. Bu aletlerden birinde bir bebek oyun oynuyordu, bombalamadan sonra o aletin bir kenarında o bebeğin kopmuş ayağını buluyoruz. Sarışın kadın kopmuş bebek ayağını alıyor ve ölmüş bir tavuğun içine sokuyor, sonra o tavuğu da buz dolu bir kovaya batırıyor. Tamam her şey tamam diyorum ama kadın öylece bırakıyor o kovayı ve benimle konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlıyor. Benim içim rahat değil, saat geçiyor diyorum, o ayağın bebeğe dikilmesi gerek, bir mikrocerrahi uzmanı bulmalıyız, bebeği hastanede buluruz gidelim diyorum. Kadın bana gülüyor, kadına sinir oluyorum ama ayağı tavuğa sokmayı akıl edebildiği için bana doktor olduğunu düşündürüyor ve tersine gitmek istemiyorum.
Yaa comments böyle dolar mı? Ben sana unutmazsam görüştüğümüzde anlatırım.
Yorum Gönder