Alice Harikalar Diyarında
Lewis Carroll-Çev. Tomris Uyar
Kış günlerinde, diyelim bahardan söz edeceksiniz; hayal edeceğiniz günler bugünler ve bir süre sonrası işte. Şimdi pofuduk bulutlar yok, onlar da olacak. Öhö… öhö öhö, diye öksürme numarası yapıyor, beni dalgınlığımdan kurtarıp sayfalarını çevireyim istiyorlardı, okuma programımdaki Nabakov’lar, Tournier’ler, Ursula K. Le Guin’ler, Lovecraft’lar, Thomas Bernhard’lar, Dostoyevski’yi analiz eden koca koca kitaplar… Ben çocukların kütüphanesine gidip Alice Harikalar Ülkesinde’yi aldım. Tomris Uyar’ın çevirmiş olduğunu. Yatak odasının penceresini açıp tülü önüne germeli ki, dalgalansın. Eğer benim gibi şanslı olup perdenizi sarı renk seçmişseniz, gün ışığı sarıya da boyar odayı ki bu, dışarısının, tozlu asvalt grisi gerçeklerini unutmanız için birebirdir. Sonra Tina gelsin, yeşil gözleri, beyaz karnı ve mırıltısıyla... Bir tane de elma koyalım sehpaya. Başlayalım okumaya.
İnsan unutuyor; gemici dürbünü gibi kısalıp uzaması gereken zamanların olacağını… üstünde “beni ye” yazan çöreklerle uzayıp, “beni iç “ yazan sıvılarla küçücük kalacağını. Mantar üstünde nargile içen tırtıllardan öğütler dinleyip, düşesin biber seven aşçısını, efendime söyleyeyim, “kellesini uçurun!” diye emirler yağdıran Kupa Kraliçesini, gülümseyen kedilerin olabileceğini, hatta o kediye yol sorması gerekeceğini, Mart tavşanının verdiği çay partisinde eğleneceğini... Bence büyümüş numarasını bırakıp tekrar okuyun, keyif çatın. Oh, elmadan da bir ısırık alalım. Hooop Tina kaçtı, nefret ediyor benim meyve yememden.
* lavanta keseleri
* taşa boyalı harfler
Nedir bu lavanta kesesi hikayesi derseniz; o da öyle basit ki, insan yazmaya utanıyor. Evet, kestim o beyaz eski gömleği ve küçük parçalara ayırıp, parçaların üstüne üstüne, bildiğimiz, renkli makara iplerini, bildiğimiz dikiş iğnelerine geçirip, küçük figürler işledim. İçine lavanta koyup, ağzını renkli iplerle bağladım. Şimdilik sadece iki tane yaptım. İlki Bora için. O istedi, kırmızı gagalı, 3 parmaklı sarı bir serçe. Bir de Aslı için yaptım. Onu söylemeyeyim. Bora, bin yaşındaki deri iş çantasına koydu kendininkini.
Bora’ya demedim henüz, ama şöyle bir şey daha yapıyorum: Küçük açık renk çakıl taşlarının üstüne, renkli boyalarla birer harf boyuyorum. Onları uygun şekilde yan yana getirince hoş bir cümlecik çıkabilir. Eğer üstünde düşünürseniz, aynı harflerden farklı sözcükler, farklı anlamlar çıkacak şekilde de yanyana gelebilir. Bu da sizi bir anda Çinli bir filozof gibi gösterebilir ki, daha ne isteyebilirsiniz ki?
:)
4 yorum:
ama yani endişeli peri oldu mu şimdi? daha üç gün önce geçen yıl deniz kenarından topladığımız taşlara alfabeyi yazmaya karar verdim... a, b ve c'de kaldım, zira bizim kız diğerlerinin hepsini kendi boyadı. ben cümleciklere değil de, koca bir kase dolusu harfe ihtiyaç duyuyorum şimdi. bitirince haber veririm...
eh artık, "pes!"diyorum ece. ben artık bil bakalım ne yapıyorum diye soracağım sana. bilme ihtimalin %100 olacağı için, bilmediğin zaman kazanacaksın:)
siz hangi boya ile boyuyorsunuz elvin'le? guaj? yağlı? akrilik?
yağlı boya:) ya sen?
akrilik. ama yağlı boya daha iyi. akrilikten sonra cila da yapmak gerekir.
Yorum Gönder