dondurma kışın da yenir, denir ve bu cümle birazdan şenlik var, tantanası ile çınlar kulağımızda. bu ses bana hep batı'nın sesi olarak gelir. medeniyet, biz doğulular'ı cehaletimiz yüzünden yine anlayışla karşılamış, yaz kış demeden dondurma yeme iznini bize cömertçe vermiştir.
ben bu izni küçümserim. eylül sonlarına doğru akşamları artık bir hırka ile sokağa çıkmak gerektiğinde, o güzelim dondurma eğlencemiz de sona ermiştir bana göre. bora'nın moda mado'da akşamüstleri ısmarladığı o beyaz kahve dondurma toplarının anısı, haziran sonuna kadar bekleyecek artık.
julia ve tv ile hasta keyfi yapan arçil
kendim için doğulu kalmayı göze alırken, çocuklar için elimden bir şey gelmiyor. öğütlerime karşı hep direnç gösteren, bizim yaşam biçimimizi kabullenmek istemeyen çocukların kulakları, batılı cümleleri şıp diye anlıyor. bu nedenle geçen akşam yemekten sonra dondurma yediler. gece bora, bu aralar ölü gibi uyuyan beni, arçil iyi değil galiba, diyerek uyandırdı. sabaha kadar yatakla banyo arasında gidip geldik. dün okula gidemedi bu yüzden, kanepede tüm julia'ları okuyup bitirdi. haşlanmış patates ve bol limonlu tavuklu şehriye çorbası ile de çabucak iyileşti.
bugün kulak burun boğaz doktoruna gittik arçil için. diş doktoru, geniz etinin büyük olduğundan şüphelenmişti. bu, ağızdan nefes almasına ve nihayetinde diş eti sorunlarına neden olurmuş. eh işte, hiç bir sorun yokmuş. geniz eti de 14 yaşında iyice küçülürmüş zaten. sizin de aklınızda olsun. ayrıca diş teli tedavisi için en uygun yaşın 13-14 olduğunu da unutmayın. arçil'in diş doktoru, hiç diş çekmeden, ufak ufak, minimal ölçülerde törpüleyerek düzeltecek dişleri. yarın da diş doktoruna gideceğiz. (biz böyle uğraşıp kaygılanırken arçil'in dişlerini fırçalamamasına gereğinden çok kızıyorum bu yüzden.)
bu yıl beni şimdiden yoruyor. haftasonları da dersane var. haftaiçi çocuklar okuldan geldiklerinde (18.30), masayı hazırlamış oluyorum ki hiç vakit kaybetmeden yemekten sonra yarım saat dinlenip, dersin başına oturabilelim (19.30). arçil'le ben odada çalışıyoruz. ben örgü örüyorum yanında, anlamadığı yerleri anlatıyorum (iyonik bağ, kovalent bağ nedir, sorun, hemen anlatırım). atakuş, salonda, bora'nın kontrolünde çalışıyor. sabah da babaanneye gidiyor atakuş. çünkü birarada olunca hep kaynatıyorlar. dün akşam 21.00 gibi ödevler filan bitti, odalarında yatakları yapıp, agatha christie'den uyarlanan, margaret rutherford'lu (miss marple), siyah beyaz bir film izledik(murder most foul)... çok beğendik:) bu akşam, eğer isterlerse murder, she said filmini izleyeceğiz.
geçenlerde çocuklar bora'ya, akşamları hep birlikte oynayabileceğimiz oyunlar bulalım, birlikte vakit geçirelim, demişler. bora iskambil kağıtları aldı bunun üzerine. haftasonu belki pis yedili oynayacağız. scrabble filan da oynarız bu kış. bahariye'de yeni bir DVD filmcisi açıldı. bir sürü klasik film aldık. kışın, haftasonları mısır patlatıp, kestane kızartıp onları izleriz, diye plan yapıyorum. ders yüküyle ve bizim dırdırımızla keyfi kaçan çocuklar için eğlenceli planlar yapmak gerek; ne kadar ama ne kadar yorucu olsa da bizim için.
eğer yeni bir çocuğum olsaydı onu bir kır evinde, ahşap oyuncaklar, radyo, basma-pazen giysiler, seçilmiş kitaplarla ve kuzinede pişmiş çöreklerle filan büyütmeyi isterdim. haziran'ın sonuna kadar eve dondurma filan da girmezdi.
tekrar merhaba:)
Perşembe, Eylül 20
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
25 yorum:
Pericim, hoşgeldin, çok özlemiştim seni :)
Arçil'e geçmiş olsun öncelikle. Bende de vardır bu "dondurma yazın yenir" takıntısı. eylülden hazirana kadar hiçbirgüç eve dondurma sokamaz bizde...Ozan şimdilik bu kurala uyuyor ama tabii üç beş sene sonrası ne olur bilinmez...
Bu sene çocuklar için eğlenceli planlar yapmanız çok hoş bence. Sizi belki biraz daha yoracak ama emin ol, çocuklara çok iyi gelecektir. Yaşamım boyunca ailecek en çok tiyatroya gittiğimiz, en çok boğaza inip geziler, piknikler yaptigimiz ve benim sokakta en çok oynadığım yıl ilkokul 5'di örneğin. O sınav senesini herkes nefretle anarken, benim için çok eğlenceli bir yıldır. Umarım sizinkiler için de öyle olur...
Bak geldin ya aramıza yine, sevinçten çenem düştü benim de...Tekrar hoşgeldin canım ya...İyi ki geldin :)
Hoşgeldin Canım:)
Arçil e kocaman bir geçmiş olsun öpücüğü ;)
sevgilerimle..
merhabalar,
öncelikle gecmis olsun delikanliya....
aslinda bana hic laf düsmüyor, ama yine de cocuklarin dondurmasinin "dogu-bati catismasina" kurban gitmesini üzücü buldugumu söylemeliyim....
batili düsüncenin "soyut", dogulu düsüncenin "somut" olduguna dair cok uzun bir tartisma tarihimiz var.baska bir acidan bu bati düsüncesinin "teorik", dogu düsüncesinin ise "pratik" oldugu seklinde degerlendirildi.sonradan bu tartismanin yanlis bir eksende döndügünü anlasildi.temel yanlislik da bati-dogu ayriminin kendisinden kaynaklaniyordu.soyut ile somutun kavramlar olarak sanildigi gibi acik olmadiklari vb. cikti ortaya.tartisma esas itibariyle yanlis olsa da bir bakima dogru seyleri de icermektedir.neyse bu tartismanin pek önemi yok, yalnizca burada cikarsamaniza dair bir noktaya gelmek icin äsaret etmek istedim....
"cocuk hasta oldu=kisin dondurma yenmeyecek/yenemez" anlamina gelmesi bir bakima "pratik bir düsünme" egilimi oluyor.böyle bir cikarsama yapmamak gerek kanimca.her pratik cikarsama, yerindedir diyemeyiz.ama batililar yiyin diyor diye hadi dondurma yiyelim demek de tuhaf olur."kültürümüz" bu konuda degismez hükümlere bagli degildir zaten.ben cocukken her zaman dondurma yemek isterdim.her cocuk ister....
bu laf kalabaligiyla umarim cocuklarin dondurmasini kurtarmak mümkün olur...
herseyi her mevsim bulunca sanki tadi kalmiyor dimi, kisinda cilek olmasin yahu, kayisi icin bekleyelim, kiraz mevsimin de ciksin. evet dondurma da yaz aksamlari yuruyuse cikinca yensin, kulahta olsun, iki kiloluk kutularda degil. kisin kalin coraplar giyip, batneniyenin altindan cikmak istemezken sahlep icmekten daha guzel olamaz dondurma.
hosgeldin peri:)
arcil'e gecmis olsun
Bu Bati-Dogu farki deyince, aklima Viyana'da gorevliyken; bebegimi babasinin is yerine birakip tek basima gittigim hastane donusunde, urkekce konusma baslattigim Iran'li taksi soforunun, sohbet arasi soyledigi "Onlar fizigi, biz metafizigi sevmisiz !" sozleri gelir. "Bu kadar mi guzel ozetlenir " diye gecmisti icimden....Tipki bu kadar mi guzel donulur diye gectigi gibi, bu hos yaziyi okurken...Hosgeldin....
sabahımı renklendirdin, kalemine sağlık. seni özlemişim peri, hoşgeldin.
sevgiler
Yazdıklarını okuyunca içimden mutfağa pazen perde dikmek geldi, çocukları nasıl ayaklarından tuta ta doğuya sürüklediğimi farkettim, bir de gitme. seni okumayı seviyorum ben.
Merhaba Peri :) Dün kapalıydı yorumlar, yazamamşıtım. İyisindir umarım :)
hoşgeldin peri...
:)
Periciğim,
Arçil'e geçmiş olsun.
Bugün yağmur var, artık bütün çocuklar sırayla nezle olurlar, korkarım. Aslında, büyükler de sırayı kaçırmaz ya...:)
Kışın da dondurma yemek mümkün.
Yani batılılık, zıpırlık veya inat olsun diye değil de, tatlı olarak. Çin Lokantalarında "Kızarmış Dondurma" yapıyorlar, pek nefis oluyor.
:))
sevgili peri,
merhaba tekrar.. ne güzel kış planları yapmışsın. dondurmayla ilgili karışık duygular içindeyim ben. hava iyice soğuduğunda aklıma gelmez ama böyle yağmurlu havalarda canım dondurma istiyor benim. ofise yakın güzel bir dondurmacı var, nutella'lı, cheesecake'li acayip çeşitler de yapıyor, onlardan yiyoruz gidip hava yağmurluysa..
çocuklarla birlikte oynamak için ipucu'nu önerebilirim size.. belki de biliyorsunuzdur ama yazayım yine de. agatha christie romanlarının oyun versiyonu gibi bir şey.. bir malikanede işlenen cinayeti çözmeye çalışıyorsunuz. çocukken oynadığım versiyonunda "bay kaymak, profesör deniz" gibi komik isimli karakterler vardı. şimdi "Cluedo İpucu Peşinde" diye farklı bir versiyonu satılıyor. monopoly de kalabalık oynamak icin süper oyundur, gerci biraz riskli, oyuncak moyuncak ama para insanı değiştiriyor hakkaten, çok kavga çıkar monopoly'de (Halaskargazi caddesi'ni ona satmadım diye ankaralı bir arkadasımla ciddi ciddi kavga etmişliğimiz vardır :)
Peri,
İçim ısındı. Hoşgeldin.
Hosgeldin Peri! Ozledik cok. Cok gecmis olsun Arcil'e. Kis da geliyor, pesimizi birakmaz nezle, sogukalginligi. Sen gitme ama, cok seviyorum senin yazilarini okumayi :), sevgiler
merhaba,
geçmiş olsun dilekleriniz için çok teşekkür ederim. cuma günü arçil'in diş telleri takıldı. bilginiz olsun, tel takma işi şöyle oluyor: doktor, küçük küçük braketleri, önceden kuruttuğu dişlere yapıştırdı, üstüne lazer tuttu, sonra da bu braketlere teli gergince geçirdi. bu durumda diş temizliği çok daha önemli. çünkü braket yanı, tel altı filan pisliğin birikmesi için elverişli ortamlar. bu nedenle, braketlere uygun diş fırçası, diş arası fırçası, super flosh diş ipi kullanıyoruz. braketler yanak içlerini çok acıtıyor. bu nedenle mum denilen yumuşakça bir şeyle (belki gerçekten de mum)yanağı yara yapan braketlerin üstünü kaplıyoruz. zaman zaman oluşan ağrılar için de vermidon kullanıyoruz.
fındık, fıstık gibi sert şeyleri yemek, elmayı ısırarak yemek gibi şeyler tarihe karıştı artık. diş teli kullanmanın iyi tarafı, arçil'i o kadar uyardığım diş temizliği konusuna bir disiplin getirmiş olması. her yediği şeyden sonra en azından ağzını suyla çalkalaması gerekiyor ki bu da yediklerine içtiklerine dikkat etmesini, abur cubur tüketmemesini sağlayacak. umarım.
cumartesi günü de dersaneye başladı. dersler çok yoğun. bugün (pazar) sabah, onu dersaneye bırakıp bora'nın işyerine geldik. evde bir nedenle internet kesildiği için yorumları okuyamamış, sizlere cevap verememiştim. şimdi görüyorum ki bir sürü tantana olmuş.
ben anonimlere kapatmayı bilmiyordum, teknik direktörüm aslı bu durumlarda sorunumu çözüyor:) ve ayrıca biliyorsunuz ki ben yorum silmiyorum.
anonim M konusunda bir sorun çıkmış. M'nin kim olduğunu bilmiyorum ama en azından kim olmadığını biliyorum. sorun keşke M'nin kimliğinin açıklığa kavuşması ile hallolsa. oysa bu, sorunun sadece bir parçası. meselenin, daha fazla üzüntü ve sıkıntı yaratmadan bitmesi dışında bir dileğim yok. (konuyu anlamayan, neden bahsettiğimi bilmeyen arkadaşlar için çok özür dilerim.)
***
kaçakova,
aylar önce bora bir siteden çıkış almıştı. konu, pastorize sütlerin yarardan çok zararına işaret eden, pastorize sütün bardak bardak tüketilmesini öneren batı'nın bundan kaynaklanan hastalıklardan kurtulamadığına ilişkin yarı bilimsel bir makaleydi. bu makaleye göre doğu, sütü bu kadar tüketmiyor ve pastorize süt kaynaklı bir sürü hastalığa da tutulmuyordu. çok ilginç bir makaleydi ama ne kağıtları ne de siteyi hatırlıyorum şimdi. (ama öğrenmeye çalışırım ilgilenen olursa.)batı'nın tepeden bakan bir edayla bizlere hep yol yordam öğretmesine içerlemiş ve öğrettiği şeyin de yanlış olmasını dilemiştim bu yüzden.
aslında hikaye şu: ben adana'da yaşamaya başladığımda, işte yıllar sonra annemi ziyarete gitmiş ve evde arçil'e içirecek süt bulamayınca ortalığı ayağa kaldırmıştım. annem, sütün bebeklere ilişkin bir içecek olduğunu arçil'in de eh işte, kocaman olduğunu düşünüyordu. yabancı, bebek ve çocuk beslenme kitaplarıyla donanmış bense buna inanmıyordum. benim kibirli ses tonum ve bilmiş cümlelerimden hiç bir şey anlamadı zavallı annem ama anladığı tek şey evde sütün bulunması gerektiğiydi ki, ertesi sabah evde süt vardı.
pastorize süt yazısını okuyunca, çok problemli olan annemle ilişkilerimin tipik bir simgesi olan o günü hatırlayıp, içim cız etti kaçakova. doğulu annem bize küçükken süt içirmemişti. çünkü bunu böyle biliyordu. aldığı eğitimlerle yerini, yönünü şaşırmış bense, evde çocuğuna vermek için litrelerce süt bulundururken, şimdi, acaba süt yararlı mı zararlı mı diye endişeler kuşkular içinde kıvranıyordum. annemin haklı çıkmasını nasıl istediğimi tahmin edersiniz. çok karmaşık bir ruh durumu bu. daha çok ve uzun uzun anlatmak gerekir. batılılık, doğululuk benim için böyle ve bu kadarcık işte. çocukların neşesini dert etmeniz çok hoş:)
***
ekmekçikız, bugünlerde çocukları kızarmış dondurma yedirmeye götürecektim ben de:) en yakın, acıbadem carrefour'da var sanırım.
***
neolitik hanımcım, ipucu oyunu bizde var! ev-vet. hem biz geçen yılbaşına ipucu oynayarak girdik. hatırlattığın için teşekkürler, onu da yerinden çıkartıp ortalığa koyayım. monopoly hiç oynamadım ben, desem yeridir. evet evet, tuhaf ama gerçek.
***
şule, ben tiyatroyu pek sevmiyorum. çok sıkılıyorum, nefesim filan daralıyor. ama bu yıl, haldun taner sahnesinde sahnelenen oyunlara götürelim çocukları, diyoruz. çocuklar yararına yaşamak bazen çok bunaltıcı ama hiç değilse yararlı. en azından kendim için yapacağım daha yararlı bir şey düşünemiyorum şu günlerde.
***
pelin, benim gizli karakterim, her şeyin bir anda şölen sofrasında olmasını ister. üstünde uğraştığım karakterim ise, her şey yerinde, zamanında, ölçülü olursa iyidir, der. ben bu, terbiye ettiğim, incelttiğim karakterime prim veriyorum. dondurma zamanını beklemek bence de daha hoş. (yaşlanmaya bağlı bir değişiklik olarak da düşünebiliriz tabii bunu:)
***
yıldıznaf, bence de çok hoş bir söz. elimde adward said'in yersiz yurtsuz kitabı var hala ve bu doğululuk, batılılık üstüne düşünmemei sağlıyor bu aralar.
***
burada olmanız ne güzel. kendimi daha iyi hissediyorum. şu internet sorunu da çözümlensin, daha sık yazmaya çalışacağım. (bizim evde eski kablolu internet'i iptal ettirmeden ADSL almıştık. bora'nın babası ilgileniyordu bu işlerle. geçen gün gidip eskisini iptal ettireceğine yenisini iptal ettirmiş. sorun bu)
sevgiler.
yorum silmiyorum ilke olarak. ancak, az önce, müzmin bey'den gelen mail'i okuyunca ve yorum silmeyi de öğrenmişken, silmeye karar verdim.
durum böyle.
Peri hanim,
Dikkate aldiginiz icin cok tesekkur ederim.
[PS: 'Sil'mek islemi sirasinda, cikan yeni pencerede bir de kucuk kutucuk var. Onu da isaretlerseniz, Blogspot, silinenlerin ardindan "This post has been removed by the blog administrator." gibi kalintilar birakmaz.]
Sevgili Peri,
Ne tuhaf su aralar ben de sutun faydasi konusunda birileriyle tartismaya ihtiyac duyuyorum. Nasil kilo verilir turunden bir kitapta vejetaryanligi oven sozler icinde en cok su sozlere takildim ben " Siz hic annesini emen inek gordunuz mu?" diyor kitap. Her buzaginin anne emmeyi yetiskin oldugunda kestigini ve bir yetiskinin milyon tane horman iceren ve keyif vermekden baska bir ozelligi olmayan sute aslinda hic ihtiyac duymadigini anlatiyor uzun uzun. Milyonlarca dolarlik sut endustrisinin bize uydurdugu bir yalan diye tanimliyor her gun sut icin kanpanyalarini.Isminden dolayi (Skiny Bitch-iki vej. bayan yazmis) biraz hor gordugum kitapta boylesi bilgilere rastlayinca sasirdim bende. Sutten ayri ve de ayni zamanda bagli soyle bir tespiti var. Dunyada cogu zaman zalimce oldurulerek tuketilen hayvan eti ve gereksiz icilen sut adina olusturulan koca bir sanayi var. Bu sanayi hayvan yetistirilen ciftliklerden, kesime, sagima, satisa kadar cok buyuk bir maddi guc. Eger diyor kitap "insanoglu sadece meyve, sebze ve tahilla cok daha iyi beslendigini anlasa, bu buyuk para gucu tarafindan hergun reklamlarla kandirildini idrak edip, birden tarima geri donse dunyada aclik kalmazdi. Paralar yanlis kanallara akiyor..."
Haklilik oranlari yuksek diye dusunuyorum ben.Ne dersin....
Sevgili peri,
Ne güzel eğlenceler planlamışsınız. Birlikte vakit geçirebilmek çok önemli bence, insanların pozitif enerjisi birbirine akıyor. Muhteşem bir duygu. Ilgaz da büyüsün de biz de oynayalım kağıt, oyun. (Şu aralar sadece kes yapıştır yapabiliyoruz. Ama en azından birlikteyiz)
Not: Yağmur beni bir kere aradı, okul açılmadan önceydi. Sonra ses çıkmadı. Ben de kaz gibi telefon numarasını kaydetmedim. Ama aramadığına göre ODTÜ asimilasyonuna uğramış demektir. Mutludur umarım.
marruu
Ben bu yaziyi nasil kacirmisim, keyifle okudum.
benim kurabiyemin de geniz etini gecen sene alacaklardi izin vermedim, simdi kuculmeye basladi.
Yildiznaf, benim kadin doktorum dogumdan sonra bana sut icme, kalsyum tableti al onun yerine derdi(nedenini bilmiyorum ama)
ben en iyisi şu pastorize süt sitesini bulmaya çalışayım. bulunca buraya eklerim. sevgiler.
http://www.vejetaryen.net/beslenme/mandira/pastorize_mi_cig_mi.asp
site işte bu.
sevgiler.
Yorum Gönder