Perşembe, Aralık 6

"hı, hıı... evet, severim blues brothers'ı."



bahsetmiştim, üniversitedeyken hem çalışıyor hem de okuyorken, ankara emek'te bir kapıcı dairesinde yaşıyordum. hani, baş kısmında kitaplık olan daracık, sert yatağı ve bir köşede küçük bambu takımı olan, her tarafından kalorifer boruları geçtiği için sıcacık olan tek odalı ev. işte o evde, akşam karanlığında yorgun argın eve döndüğümde, kendime bir bira açar, sigaramı yakar, kitaplıkta mavi minik hoparlörleri olan walkman'e, blues brothers kasetini koyardım. hemen dibinde sarmaşıklı bir duvara bakan pencerede kar yağıyor olur, ben dansederdim. blues brothers neşesi zihnimde işte taa o zamana, taa ankara emek'teki o eve götürür beni. ne tuhaf değil mi, mesela roger waters'ın, the pros and cons of hitc hiking albümünü dinlemeye başlar başlamaz, bir sonbahar ayazında kahvenin önündeki parmaklıklara yaslanmış bana hem müziği anımsatır hem sözlerini açıklar haldeki münir'i düşünmek?...

gece, mutfak penceresini açmış sigara içiyordu bora. kanepede oturmuş sleuth filmini izleyen yanıma geldi ( michael caine ile laurence oliver'ın oynadığı, joseph mankiewicz'in yönettiği nefis film), "yağmurla ilişkimiz ne tuhaflaştı," dedi. "eskisi gibi sıradan ve bazı zamanlar yazı özleten hali ile düşündürtmüyor kendini. şu küresel ısınma yüzünden, ender görünen, şımarık bir doğa olayına dönüştü." pencereye gidip baktım. dinmiş yağmur, caddeyi şöyle bir ıslatabilmiş sadece. sokak lambasının ışığı altında bir dekor gibi görünüyordu manzara. kediler kolilerin içine girip oynaşıyordu. bir sırrı biliyormuş gibi sessiz beni izleyen tina'yı kucağıma alıp filme devam ettim.

10 yorum:

yaban dedi ki...

benim hafizamda da mesela tanita tikaram'in "twist in my sobriety" sarkisi ve ingvar ambjornsen'in "insan postuna burunmus kopek" kitabi el ele gider.. tabii peslerinde yasantimin o donemine ait iliskileri, insanlari ve ortami da surukleyerek...

bir koku veya bir sarki aninda gecmise yolculuk yaptirtabiliyor.

(kuresel isinma yuzunden aksine daha cok yagmur bekler insan, ne ters durum.)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bugün yağmura doyduk, sanırım.
Bütün gün hem ince ince, hem de şakır şakır yağdı durdu.
Fakat, hiç gün ışığı görememek ve o kasvet, beni umutsuz hale getiriyor.
Öff!
:(

müzi dedi ki...

evet muzigin oyle bir gucu var di mi? bizi yillar sonra bile o ilk dinledigimiz andaki duygulara, o halet-i ruhiyyeye goturebilme gucu. o yuzden, mutlu donemlerimin sarkilarinin pesini asla birakmam ben. zor durumlarda beni ruya ulkeme gotursunler diye.

endiseliperi dedi ki...

okuduğumuz, dinlediğimiz, izlediğimiz eserler bize o zamanki hallerimizi anımsatmasıyla da güzel. bir kitap kendisiyle birlikte, onu okuduğumuz zamanın anısıyla sökün eder zihnimize. bir rüya bir rüya değildir sadece, onu gören bize etkisiyle anlamlıdır; bir kitabı güzel yapan, onu okuyan kendimizi hatırlatmasıyla. bu nedenle sanırım, bir kitabı tekrar okuyacağım zaman, o kitabın anısını bulanıklaştırma endişesi yaşarım. mesela, nirvana'nın bir şarkısı, şarkı sözlerini odasının duvarına yazan ekim'i düşünmeden nasıl dinlenir? bu çok ama çok büyüleyici bir şey. insan olmayı büyüleyici yapan bu. blues brothers'ın şarkılarını seviyorum diyen birine, hı hıı, evet, ben de severim derken, anlaştığımız nokta, blues brothers'ın zihnimizdeki görüntüsünü de paylaşmakla mümkün bence. paul simon dinlemek, bir bahar mevsiminin çok erken bir saatinde, onu ıslıkla çalan biri demek görüntüde, o ılık rüzgarın onun saçlarını arkaya yatırmasıyla (demek, yokuştan iniyormuşuz) hatırlanmasından daha güzel ne olabilir? insan böyle farklılaşıyor ve kat kat örülmüş zihniyle, mucizevi bir yaratığa dönüşüyor.

bir kitap okumak, o anı kendisiyle birlikte unutulmaz yapıyor. şimdi, katherine mansfield okurken, onun cümleleri kadar incelikli, kırılgan, o kadar kadınsı bir gün de örülüyor. ben, yakasında süslü bir broş olan o elbiseyi almak istiyorum, kitabın beni o kadar kadınsılaştırmış haliyle. bora beni çok güzel bulduğunu söyleyip utandırırken, burnell'lerin evinin bahçesinde küpeçiçeklerinin yaprakları çiğden eğiliyor. her şey birbirinin içine giriyor.

bir kitap tüm köşeli ciddiyetiyle hayatın nasıl olması gerektiğini vaaz etmekten çıkıp, küçücük, sıradan günlerimizin içine akıyor. günlerimiz güzelleşiyor. kitap gelecekteki bizi güzelleştirmek için rezervasyon yaptırmaktan çok o anı lezzetli sözcükleriyle unutulmaz kılar.

bu nedenle bir kitap okumayı seçerken o günü ve o günkü kendimizi de seçeriz bir bakıma. unutulmazlığı ile geleceğe kalan, o kitap, o kitabı okuyan biz, o kitabın okunduğu zamanın anılarıdır bu nedenle.

bu günlüğü yazarken, yapmak istediğim hafizaya bir ayar vermek olduğu kadar bunlar da.

elektra dedi ki...

yağmur beni eskiden kasvete götürürdü şimdi, hele de gece ise beni sakinleştirdiğini farkediyorum. soğuğun beni ayıltan toplayan bir tarafı var. bir müzikle ya da bir kitapla belleğin akıntısında geriye doğru gitmek üstelik bunu uğraşmadan yapmak, masaya tuzluk getirmek için kalkıp tuzlukla kendini banyoda aynaya bakarken bulmak kadar şaşırtıcı.

Ozge dedi ki...

jude law oynyor sleuth'da. okudugum en zor senaryoalrdan biri idi. Oyuncuguya ve yoruma bagli olmasi nedeni ile...

gaykedi dedi ki...

yazın beni eski bir akdaşımın aynen tarif ettiğin gibi bodrum katında olan evine götürdü peri, ama fonda yenitürkü'nün "yeşilmişik" albümü var sadece :)

endiseliperi dedi ki...

gaykedi bu ne hoş sürpriz! daha dün aslı ile telefonda konuşurken senin bahsin geçti. evet! ne düzgün, ne karakterli, ne zarif, ne düşünceli olduğun konusunda hem de. yenitürkü beni en gelişmiş, en hızlı, son model bir zaman makinası ile alıp ankara'ya, okulun bahçesine, yurdun çamaşırhanesine, yokuşlu ankara sokaklarına götürür. istersen hiç başlamasın, bu hikaye eksik kalsın... benim şarkımdı. sadece o mu, ya içindesindir çemberin ya da dışında, çemberin üstünde zigzag çizmemin tüm sıkıntısını, yorgunluğunu anlatır. ama dinlemiyorum artık eski şarkıları. yeni şarkılar dinliyorum. en iyisi bu.

sevgiler. nakhar'a selamlar.

yaban dedi ki...

endiseliperi,
7 aralik cuma gunu yazdigin yorum, tek basina bir yazi olacak guzellikte, cok sevdim kat kat orulu zihinlerimizi..

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim yaban, o yazıyı buradan alıp baş köşeye koyayım diye de düşünmedim değil.

sevgiler.