Cumartesi, Aralık 8

shoot 'em up! kesmezse, death proof!

yalnız başıma izleyeceğim zaman, bora'nın daha önce izlediği filmleri ya da izlemek istemeyeceğini tahmin ettiğim dandik statüsündeki filmleri tercih ediyorum. ben zaman zaman dandik film izlemeye de bayılıyorım. beni rahatlatıyor. shoot 'em up, CD kapağı, ismi, oyuncularıyla bora'nın, bu filmin evde işi ne, CD'ci kakalamış bize, dediği bir filmdi. yani yalnız başıma izlemek için birebir:)


dün gece bora uyurken çıkardım filmimi. uykum iyice açılsın diye kendime koca bir fincan kahve de yaptım, magnum acı çikolatam da hazır, olmadı, çikolatalı kek de var, play düğmesine bastım.


film inanılmaz eğlenceli. çok matrak. başından sonuna kadar sürekli ama sürekli silahlar çalışıyor ve inanılmaz absürd şeyler oluyor. şimdi size konuyu anlatsam, mesela bu silahlar patlarken clive owen'ın kucağında yeni doğmuş bir bebek var, bu bebekle pis tuvaletin zemininde kayarken ya da bir apartmanın çatısından diğer apartmandaki dairenin camına bu bebekle atlarken desem, tüm annelerin yüreği ağzına gelir. ama hiç de öyle değil film. bizim bildiğimiz cool, karizmatik ve yakışıklı ve ah ses tonu nefis olan clive owen, müthiş bir yeni kahraman yaratmış bu filmle: Mr. Smith. Filmde sürekli kıtır kıtır havuç yiyor ve evet bildiniz, gözleri çok keskin bir nişancı. ayrıca dolabınızdaki turuncu sevimli havucun A vitamine sahip olması dışında gözünüzdeki itibarını kat kat artıracak, silah gibi kullanıldığı sahneler var ki, dudak uçuklatır. clive owen, peşindeki yüzlerce kişiyi öldürecek ama bugs bunny gibi kendisinin burnu bile kanamayacak film boyunca (filmin sonunda işler değişiyor birazcık ama o kadar olsun). ayrıca insanları gözünü kırpmadan öldürürken hayvanlara duyduğu şefkat göz yaşartıcı:p




peşindeki kötü, acımasız adam ise paul giamatti. evet evet, sideway'den tanıdığımız şu sevimli, utangaç adam. bu filmde, gözlerini kocaman açıp döndürerek, clive owen'ın aklını okuyan, sürekli telefonda sevgili karıcığı ile konuşan ve 8 yaşındaki oğluna hangi kartpostalı göndermesi gerektiği konusunda kaygılanan soğukkanlı bir katil:)




monica belluci yine ifadesiz, boş, ben güzelim maskesi ile süzgün süzgün arzı endam ediyor. filmde en gizli fantazilerin eşlikçisi bir fahişe rolünde. ben clive owen'la pek kimyalarını tutturamadım ama beğenenleri, monica ile kimyası tutmayacak bir adamın daha doğmadığını söyleyeceklerdir ki bize susmak düşer bu durumda.


filmin konusu ne mi? bu aslında hiç önemli değil. kimin neyi, niçin yaptığıyla pek ilgilenmiyorsunuz filmi izlerken. zaten kahramanlar da ilgilenmiyorlar, vuruyorlar. clive owen'ın, otobüste giderken ağlayan bebeği susturmak için ayağındaki çorabı çıkarıp çocuğun başına bere gibi giydirmesi, sonra banyo küvetinde uslu uslu kendisine bakan bebeğe tabancanın bölümlerini öğretmesi çok dokunaklı sahneler desem film hakkında birazcık bilgi vermiş olurum belki:p clive owen'ın peşindeki o yüzlerce adamın tek isteği bu yeni doğmuş bebeği öldürmek, clive owen da tesadüfen ve kerhen bebeği korumak için dalıyor bu pisliğe. filmde silah ticareti filan lafları da geçiyor ama, laf olsun diye.



devamı çekilse eğlenerek yine izlerim. yanınıza fındık fıstık, bir kaç kafa arkadaş alıp, geyik yaparak siz de izleyin. bu arada filmi michael davis yönetmiş.



eğer fındık fıstık ve arkadaş kadrosunu tamamladıysanız ve vaktiniz iki film birden yapmaya elverişli ise ikinci film olarak önerim, tarantino'nun death proof'u olacak. tarantino, kurt russel ile yeni ve müthiş bir seri katil tipi yaratmış. dublör mike adındaki bu manyak katil, özel olarak yapılmış otomobiliyle güzel hatunları öldürüyor. hatunların kendi aralarında erkekler hakkındaki diyalogları fena değil. kafa kızlar. ilk hatun grubunu fena haklayan dublör mike'ın ikincisinde şansı yaver gitmeyecek, yollardaki tehlike, hobileri olan ikinci grup onu fena hırpalayacak.



22 yorum:

miso dedi ki...

Ahh amann,
Asla seyredemem öyle entellüktüelliğimi şişirmeyen filmleri. Clive Owen değil allahı inse bööyle sakil filmler giremez hayatıma. Muhakkak surette bir kaç sahnesini anlamadığım, akabinde meraktan uyuyamadığım filmler olmalı. (eheheh, yaa, çok dikkat bundan sonra miso'ya bir şeyler yazarken, pek erişilmezdir kendisi)

marruu

endiseliperi dedi ki...

:)öyle diyorsun ama bak, izle çok hoşuna gidecek miso. gam, kasavet (evet yasemin var böyle bir sözcük. cassavetes'i de hatırlatıyor biraz:p)hiç bir şey kalmayacak. hem anti-veli çayınızın yanına çok iyi gideceğini de hatırlatırım.

Öykücü dedi ki...

Ben bayılırım böyle dandik filmlere.İçimi sıkmayan,sonu kötü bitmeyen,yakışıklı bir erkek ve güzel bir kadın olan bir film bir de içinde gizem falan barındırıyorsa tam benliktir.

İçinde büyü falan olan çocuk filmlerini de,korku filmlerini de severim.

Aa bir film mesela Avrupa fesitvallerinde ödül almışsa muhtemelen sıkıcıdır:) Ödül olarak bir Oscarı tanırım:))

Buraları Boraya(Bora Beye mi demeliyim?)okutma lütfen Peri.Öyle sıkıcı filmler izleyip,içindeki mesajı alabilen insanlara saygı duyuyorum ama ben işte yüzeysel ve sığ mutluluk filmlerinden hoşlanıyorum.

Altın pusulayı seyrettim bugün.Mutlaka izlemelisin.Herkesin çocuklar için savaştığı sahnede ağladım bile.

Sevgiler:))

endiseliperi dedi ki...

öykücü, ben avrupa filmlerini çok severim. ama işte mesela james bond filmlerini de izlemek istediğim zamanlar oluyor ya da pembe panter filmlerini ya da işte böyle tarantino filmlerini ya da shoot 'em up gibi aksiyon filmlerinin parodisini yapan filmleri. buradaki karakterleri izlemekten de hoşlanıyorum. bora'nın zamanı çok kıymetli, bu nedenle film izleyeceği zaman çok iyi bir tercihte bulunması gerek. benim gibi o günün keyfine uygun filmi izleme gibi lüksü yok maalesef. yoksa şu shoot 'em up filmini öyle sanıyorum ki o da çok severdi. arçil dün keşke birlikte izleseymişiz, dedi. ben de yine izleriz hep birlikte, dedim. bu film futbol maçı gibi, saçmalıklar, abartılar karşısında hep birlikte kahkahayı patlatmak isteyeceğin türden.

durum böyle. altın pusula'yı en kısa sürede çocuklarla izleyeceğiz. öneri için teşekkürler.

sevgiler.

müzi dedi ki...

ingiltere'de is arkadaslarimdan biri clive owen'in cok yakin arkadasiydi. bunu ogrendigimde closer filmi donemleriydi. ben filmden bahsediyordum, ve daha bilmiyordum arkadasliklarini. arkadasima filmi anlatirken o, clive'i nasil buldun diye sordu. ben de "cok yakisikli ama uzerinde bir koylu cocugu havasi da var gibi" dedim:)) bakar misin lafa??? aslinda biraz tutturmusum. kendisi coventry'liymis. karisi da shakespeare oyunlarinda oynuyormus, o yuzden burnu biraz havadaymis. arkadasim biraz soyleniyordu ama, holywood'da oynamaya basladigindan beri clive eskisi gibi arayip sormuyormus bunlari. cok heyecanlanmistim bunu ogrendigimde, clive owen'i cok yakindan taniyan birini taniyordum. oh my god!

endiseliperi dedi ki...

oh my god! clive owen'ı tanıyan bir arkadaşı olan birinin arkadaşıyım:)

fena değil. ne derler, tipim değil valla. yakışıklı filan ama öyle, anlamakta zorluk çekiyormuş gibi bakan hali pek bana göre değil.shakespeare oyuncuları da azıcık burnu havada dolaşmayı hakediyorlar bence. kimmiş ki karısı acaba (hepsini tanırım:p)

eh, selamımı ilet lütfen müzi'ciğim clive'e dersem bir ihtimal selamımın iletilmesi söz konusu o halde:)

sevgiler.

Adsız dedi ki...

clive ne garip bir isim. ne demek acaba. baştaki c harfinin uçlarını kapatıp olive yapası geliyor insanın:)
dün akşam ben de bir monica belluci filmi izledim ve o yine bir fahişe rolündeydi. bir fransız filmiydi, beğendik de ama sonu biraz muğlak kaldı, ya da biz anlamadık bilmiyorum.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Tarantino'ya "Kill Bill"den sonra dahil olduğu bütün filmler konusunda kızgınım.
O tarihten sonra, sürekli olarak eski filmlerinin kredisini kullanıyor, orada elde ettiği popülaritesini sömürüyor.
Film çekmek yerine, bir yerlerde adını geçiriyor.
Gözüme gözükmesin!

Clive Owen'a gelince, ona kızgın değilim.:)
Closer'dan sonra Children of Man'de de çok beğenmiştim.
Evet, sesi çok etkileyici.
:))

endiseliperi dedi ki...

evet ekmekçikız,
tarantino'ya ben de kızgınım. o sevimliliği kaybolup gitti. telekom reklamlarındaki espri zekası sıfır cem yücel bir, o iki. seyirci bu kadar sömürülmez ki!

clive owen sanki hasbelkader ünlü olmuş gibi. yani bir altyapı sorunu var sanki, tercihi yokmuş gibi. onun tercihlerine güvenemezsin, bir yerde falso verecekmiş gibi. ama bu filmdeki absürd karakteri fena oynamamış.

neyse:)) dertlenmeye gerek yok bunun için.

yaban dedi ki...

senin bu postunu okur okumaz endişeli peri ben de izledim filmi, ki closer'dan beri çok severim clive owen'ı..
ben çok beğendim, zaten dinlenmek ve eğlenmek için film izlediğimden benim standartlarımı tutturuyordu.
İzninle, ben de iki yorum çiziktirebilir miyim...
Film boyunca sinek öldürür gibi insan öldüren Clive, Monica'yla seviştiği sırada da öldürmeye devam ediyordu ya bir yandan, oha dedim artık...
death proof'u da önceden izlemiştim, ikisi peş peşe manyak bir seçim olmuş. :)

Margot dedi ki...

İlk seçimi merak ettim, nasıl benim gözümden kaçmış da seyretmemişim bunu? Bulalım bir yerlerden hemen.
İkincisi için Yamyam'la beraber ciğercinin kedileri gibi gişenin önünde dolanıp durduk, girsek mi girmesek mi? Tarantino'yu sevdiğimizden sanki kötü bir şey seyredip hayal kırıklığına uğrayacağız diye korktuk. Filmi beğenmeyenler çok vardı etrafta, sanki biraz baştan savma bir film hissi yarattı bizde de.
Neyse bir yerlerden bulup seyredeceğiz, kısmet bugüneymiş :)

endiseliperi dedi ki...

yaban, o sahne, pes artık dedirtiyordu gerçekten, sen deyince hatırladım:)bu arada sulu köfte çok leziz görünüyor, haftaya ben de yaparım belki.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

margot, yamyam'la birlikte bir geç cumartesi akşamı için ideal olur. çok eğlenceli. yamyam da mısır patlatır sen de magnum'un büyük dikdörtgen kutuda bitter draje çikolatalarından alırsın. (kontrol manyaklığım görüyorsun nerelere kadar uzanıyor. filmi ne zaman, kiminle, ne yiyip içerek seyredeceğini bile belirlemek istiyorum. pes doğrusu, diyorum kendime.

Ozge dedi ki...

ben Clive Owen ile bizzat tanistim :) Cok tatliydi vallahi. pek kibardi...
hatta tarantino ile cekilmiş bir resmim bile var... ama bir insan o kadar mi kötü cikar bir resimde ya...
Death proof ta iki film birden mi yaptin? Killshot'u da gördün mü? aslinda ikisi tek proje idi..Grindhouse...
neyse daha yazarsam meslek sırlarini verecegim olmayacak..
Bu arada bende knocked up i seyrettim. Eli yüzü düzgün bir film olmuş. Tam kafa dağıtmak icin.
Tina + Nutella ikilisi ile super olur bence..

Öykücü'nün Altin pusula'yi begenmesine cok mutlu oldum. Profesyonel nedenlerden )
Sevgiler,
Ozge

Ozge dedi ki...

hemen killshot'ı Planet Terror yapmak istiyorum :) yorgunluguma verin lütfen :)

Dikkat! biyo var ! dedi ki...

Anlamaya kendimi zorlamadığım ve sonunda herke"Vauvv müthişti "derken,"bu neydi şimdi lan?Ne anlattı bu film abicim"demeyip kendimi salak gibi hissetmeyeceğim filmleri seviyorum pericim.
Bunu da izleyeceğiğm mutlaka ,başlangıç sahnesi gözümde canlandı bakalım ayn öyle mi:)
Haftasonu 4 film izlemeden duramaz olduk.İtiraf edeyim mi sana özeniyordum ve fırsat yaratıp buna vakit ayırdık:)Sağol.

(Bu arada diğer blogum olan şifreliye girebiliyor musun_Davetinde bi prblem yok ya.Merak)

endiseliperi dedi ki...

sevgili özge, o halde clive owen mahallemizin artisti olacak kadar yakınmış bize yahu. demektir ki ben de bir gün tanışabilirim. mesela o kadar harvey keitel, clint eastwood, jude law da yazdık kimse ben tanıştım filan demedi:)

bizim zarif, inceceik tina hanım'ın, bu aralar iştahı açıldı göbek yapıyor. yemediği bir tek nutella kaldı ki, azıcık rahat yiyebiliyoruz onu. yoksa, sarı leblebelilere, tuzlu fıstk kabuklarına deli oluyor:)

knocked up'ı izlemedim. komedi filmlerini pek sevmiyorum. ancak tek gecelik ilişki sonunda hamile kaldığı çocuğu doğurmak isteyen biriyle ömür boyu yaşama düşüncesi komediden çok da trajedi gibi görünüyor. fatal attraction'dan beri mutluluğu evinizde, kuralları toplum tarafından onaylanmış tek eşli ilişkilerde arayın ilkesi bugünlere, knocked up'a kadar geldi bu arada. filmin sonunu bilmiyorum ama bir çocuğun yasal ilişki içinde, anne ve de babasıyla, zorla olağanlaştırılmış koşullarda yaşamasının doğru ve kaçınılmaz olduğu epeyce vurgulanmıştır sanırım. bu filmi izler miyim, emin değilim.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

biyo'cuğum,
yağmurlu kış günlerinde film izlemek gibisi yoktur. en iyisini yapıyorsunuz. yahu biyo, sana bir şey diyeceğim ama kızma. ben bu şifreli bloglara giremiyorum. girmeyi unutuyorum, sanki bir kapıyı zorla çalıyormuş, kapının üstündeki ufacık, kafesli bir bölüm açılıyor, duvar suratlı bir adam şifreyi soruyor, onaylarsa içeri alıyor gibi hissediyorum. korkuyorum:)

durum böyle. şu şifreyi kaldırsak diyorum...

sevgiler.

tavsan dedi ki...

Peri izleyecek film ararken senin tavsiyen uzerine bulmustum filmi; simdi izledik ve cok eglendik, sagol:) Bir de silah karsiti bir film aslinda di mi; filmdeki muhabbetlere bakilirsa! Holywood tarzi silah karsitligi boyle birsey olsa gerek;) Ve tabii havuc:))

endiseliperi dedi ki...

ne demek, hizmetinizdeyim:)havuç bölümlerine bayıldığınıza eminim tavşan hanım:)

gülçin dedi ki...

sevgili peri,
sen yazdıktan sonra, rastladığım bir yerde almış ama henüz seyretmemiştim "shoot them up" filmini. yeni yılın bu ilk gününde, tembellik yapıp yayılırken, elimdeki güzelim kitap "sıkı kontrol edilen trenler" bitip üstüne hafif bir şekerleme yapıp uyanınca hatırladım ve seyrettim. çok hoşuma gitti. köprüden atlarken kırmızı bmw'nin güneşlik camına ateş ederek kırması ve düşünce de doğrudan sürücü koltuğuna düşmesi pek hoştu. ben atlasam vitese ya da geri vitese toslardım sanırım :)) teşekkür ederim sana. sen neyi önersen çok seviyorum, iyi ki varsın.

sevgiler

endiseliperi dedi ki...

ben teşekkür ederim gülçin, sözlerin çok hoşuma gitti:)

sevgiler.