Çarşamba, Nisan 2

içinde kaç tane sıkıntı var?



içimde sıkıntı var. ne yapsam sıkılıyorum. sağdaki okuma bölümünü tazeleyeyim, diyorum, sıkılıyorum. siteleri dolaşıyorum, sıkılıyorum. yorum yazayım, filan istiyorum sağa sola, sıkılıyorum. yorumlara cevap yazmaya sıkılıyorum. kitaplığın altıda birini düzenledim, devam edeyim istiyorum, sıkılıyorum. tina'nın bitmek bilmez isteği üzerine saatlerce göbeğini okşayayım diyorum, sıkılıyorum (o, sıkılmıyor). gazeteleri okumaya sıkılıyorum, kitap okumaktan daha az sıkılıyorum, film izlemekten daha da az sıkılıyorum. ama neticede sıkılıyorum. çizgi roman okumak eğlendirirdi böyle zamanlarda, bora da conan serisini almaya başladı, içimden gelmiyor, dedim ya, sıkılıyorum. dışarıya çıkmak, içerde kalmak, oturmak, kalkmak, hayal kurmak, kurmamak, uyumak, düş görmek, görmemek, hatırlamak, unutmak... hepsi sıkıntı veriyor. anlamı olsa bu sıkıntının, çözümleyip kurtulmak mümkün. ama yok. bora'ya söylüyorum, havadan, diyor. depresyon sıkıntısı filan da değil bu.


canım sıkılıyor. benden havadis bu kadar.

24 yorum:

Delfina ; dedi ki...

Ben bi yerde okumuştum pericim, "sıkıldığınızda,bunaldığınızda,göğsünüz tıkayınıyor gibi olduğunda tövbe-istiğfar ediniz" diye...

Ben çok faydasını gördüm,maneviyatımız ne kadar güzelse hayat da güzel oluyor...

Öptüm, şeker gözlerinden...

Arzu Çur dedi ki...

Okurken "havadan bu, havadan" diyordum tam. Bak Bora Bey de aynısını söylemiş işte.

Şimdi sevgili peri, şöyle yapıyorsun bak: Tıpkı o film repliğinde "kedidir, kediii"nin tonlamasında kendine tekrar ediyosun: "Havadandır, havadaaan"

Bi de ben bu aralar Stephen King'in Kara Kule serisine bir başladım... Sıkıntı filan kalmadı. Şiddetle tavsiye ederim, değil sıkılmaya, yemek yapmaya bile fırsat bulamazsın, söz.

Sevgiler,

deniz dedi ki...

Al benden de o kadar. Havadandir, havadan.

semiramis dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
gaykedi dedi ki...

peri, her ilk bahar ve sonbahar bende aynı senin gibi oluyorum, bahar depresyonu hakkında birşeyler okuduğumu hatırlıyorum bir yerlerde, sonuçta vücudun biyolojik saati ve ritmiyle ilgili sanırım bu durum.

ohh valla ne kolay havaların üstüne atmak herşeyi :p

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Mevsim dönüşümleri sıkıntı verir, vücudumuzun yeni hava koşullarına, besinlere alışması zaman alır.
Üstüne bir de saatler geri alınınca, şaşkın beden ne yapsın?
En iyisi, durup geçmesini beklemek, sanırım.
:)

Öykücü dedi ki...

Ben başka şeylerden sıkılmaya fırsatım olamayacak kadar çok çalışıyorum.İşimden sıkılıyorum,çalışmaktan sıkılıyorum.

Neyse önümüz yaz.Deniz,tatil,rahatlama,eğlence,aktivite,hareket ve dolayısıyla sıkılmaların son bulması:))

İş yapman gerekirmiş gibi,bir yerleri toplaman gerekirmiş gibi düşünmekten vazgeç.O zaman yaptığın şeylerden zevk almaya başlayabilirsin.

Toplamam gereken bir dolap varsa,bunu kafaya takmışsam o dolabı toplayana kadar sıkılıyorum.Dolabı da toplamak istemiyorum ama o ara yaptığım hiç bir şeyden de zevk almıyorum.

Tıpkı sınav öncesi çalışman gerekirken televizyon izlerken hissedilen sıkıntı gibi.

Zorla kendini Peri.Ya da bırak zamanla zaten geçer:))

Adsız dedi ki...

Baharda butun maskeler dusuyor, butun doga soyunup kabuklarini attikca insanin kendisini kandirmasi, kirk kat kabugunu ustunde tutmaya calismasi da zorlasiyor. Illa yuzles diyor salak badem cicekleri, illa aynaya bak diyor erguvanlar, illa dusun hesaplas diyor sumbuller laleler. Nisbet yapar gibi her sene tazelenip yeniden ama yine de kendilerinden hicbirsey kaybetmeden doguyorlar. Varolmanin dayanilmaz hafifligiymis, laf! Hayatin insana en buyuk acimasizligi hic bitmemesi, hic mola vermemesi, hic durmamasi, sonra da birden bire kesilip bitmesi.
April is the cruellest month diye bundan mi demis sair? Bu zamanlarda benim tirnaklarimi sokesim, basimi duvarlara vurup haykira hoykure aglayasim gelir. Evet Peri hanim, havadandir havadan :)

endiseliperi dedi ki...

çok sevgili arkadaşlar,
ilginiz için teşekkür ederim. herkesin bu sıkıntıyı tanıması beni biraz olsun rahatlatmadı değil:p

işitme kaybı, tövbe etmem gereken o kadar ama o kadar az şey kaldı ki, o kadar hayatın kirli tarafından uzağım ki, belki sıkılmama bu bile neden oluyordur:p şaka şaka:)

arzu'cuğum, yoksa siz leziz bir turuncu musunuz? önce bu konuda anlaşalım:) stephan king'ten uyarlanma korku serisi izlemekteyiz biz de. kan gövdeyi götürüyor bizim ekranda. kitap desen, henty james'in yürek burgusu beni hortlak hikayesi ile gözümü faltaşı gibi açıyor. bu kadar şokun herkese, özellikle sıkılanlara iyi geldiğini ben de kendimde müşahade ettim. ama nereye kadar, ruhumdaki gölgeli yerlerde daha fena olaylar cereyan ediyor olmalı ki, bana mısın demiyor:)

deniz,
sizin oralarda da havalar aynı dili konuşuyorsa eyvallah, havadandır diyorum ben. son dakika haberi olarak burada güneşin açtığını ve havaların mevsim normallerini yakalayacağını söyleyebilirim. takıma güneş de girdiğine göre, önümüzdeki maçlara bakacağız, diyorum.

gaykedi,
vücudumun bu hassas dengesi bir gün beni öldürecek. dolunay çıksa asabım bozuluyor, regl olsam hiç kaçarı yok, çocuklar derslerini azıcık boşlasa, bora surat assa, benim vücut nevrotik krizler geçirmeye başlıyor. ben de havadan ya, diyip gökyüzüne bakıyorum. zavallı, masum gökyüzü, ne oluyor ya, ben işimde gücümdeyim, her zamanki olağan halim, diyor. böyle yani.

ekmekçikız,
yine verdiğin dosdoğru bilgiler karşısında hayali şapkamı çıkarıyorum karşında:) matematik kadar net bu bilgilerle, her şeyi zaman parantezine alıp, destek vitaminlerle çarpıyorum, sonuç eminim ki doğru çıkacak. amaaaa, gerçek kadar sıkıcı ne var şu hayatta. ben gerçek hayattan alınmış filmlerden de çok sıkılırım:)

öykü'cüğüm, yok valla, işimde gücümdeyim. kendimi yormak konusunda bir zaafiyet taşımadığımı peşinen bildiririm. annem de senin gibi, benim canım niye sıkılmıyor, derdi, ki bununla ne çok çalıştığını, çalışan insanın canının sıkılmadığını ima ederdi. elbette haklı. benim içimde, tam ortada, kaskatı, dimdik, sapasağlam anne öğüdü iskeleti var. o iskeletten ne kadar sapmayı istersem isteyeyim sonuç büyük bir suçluluk duygusu olur. belki bende ki temel çelişki bu ve bu çelişkinin yarattığı sıkıntıdır. belki, dedim! belki sadece havadan, mevsim dönüşümlerinin vücudumun yeni hava koşullarına, besinlere alışma güçlüğündendir:)

ooo passive apathetic,
bu şiirden bu yıl bahstmek size nasipmiş! ilk siz bahsettiğiniz için size öpücüklerimi yolluyorum, kabul buyurursanız. lakin baharın bir yüzleşme mevsimi olduğu yolundaki yargınıza katılamayacağımı üzülerek bildiririm. yumuşak, esnek, affedici, uyumlu baharın, bir saniyecik olsun yüzleşme durağı yoktur. kedimizi olduğumuz gibi salarız, kendimizi olduğumuz gibi severek, sevilmeyi umarak. hiç yüzümüzü kara çıkartmaz bahar. seviliriz ve fakat nedamet getirmeden seviliriz. böyle diyorum ben.

herkese sevgiler.

Arzu Çur dedi ki...

Peri hanım:) Öyleyim de işte çaktırmıyorum diyelim, anlaşalım:)

Bu Kara Kule denilen şey öyle bildik Stephen King eserlerinden bambaşka bir şey. Yüzüklerin Efendisi'nin King versiyonu diyeyim, siz anlayın gerisini. Bi de tuğladan hallice 7 cilt toplamı ki, okudukça "aman suyundan da koy" olunuyor. Çekirdek çitlemeyi seviyorsanız bunu da seversiniz diyeyim bi de hatta.

elektra dedi ki...

peri peri, ben de sayayım bakayım 1, 2, 3, 4.... çooook uuuufff, ben de çok sıkılyorum peri. başımda bir rüzgar, giiiiitttttt, kaaaaaaç falan diyor bana.işyerim karıştı. satılacakmış şaibeleri karartıyor içimi. öğrenciler ısırma moduna geçti. malum sınav yaklaştıkça bizi ısırmaya çalışıyor gariplerim. her yerimiz ısırık. çooook sıkıntılıyım. içim, kalbim sıkış sıkış. nefes alamıyorum bazen. bugün metroya inerken panik yaşadım dışarı çıkıp bir sigara içip ikinci denememde başardım yeraltına inmeyi, o kadar. havadan di mi???:(((

endiseliperi dedi ki...

arzu'cuğum, çekirdek çitlemeyi sevmiyorum. kendimi durduramadığım için, dilimi yara yaptığı için, akışkan bir şeymiş gibi hep çöpü bir yerelere döküldüğü için... çok nadir çitliyoruz ve beni görsen, sevmediği bir şeyi yaptığımı düşünmezsin ama yememek gerek, diye düşünüyorum sanırım. hem sivilce de yapıyor. bu ara selülit için de harekete geçmek gerek artık. ben çirkin caddelerde yürüyüş yapmaktan hoşlanmıyorum, insanlar da çok tükürüyor bu ara yere, sinir oluyorum. ama ormanda hiç durmadan saatlerce yürüyebilirim. bakalım artık.

7 ciltlik bir stephan king'e sanıyorum ki dayanamam. ben çok korkak biriyim, dahası kendimi korkutmayı da çok iyi beceririrm. görmekten değil ama okumaktan daha da çok korkarım. stephan king'in de taş çatlasa 3-5 kitabını okumuşumdur.böyle yani turuncu hanım'cığım.

bır bır bır... dır dır dır...

endiseliperi dedi ki...

ooo ailecek gelmişsiniz, hoşgeldiniz elektra'cığım. çocuklarla uğraşmak ne zor yahu. ben yapamazdım. hele ergenlik döneminde sınav baskısı içindeki çocuklarla uğraşmak dehşet verici olsa gerek. çook kolay gelsin.

elektra ben sigaradan nefret ediyorum. ve hala arada sırada içiyorum. içtiğim anda müthiş bir suçluluk duygusu hissediyorum. boğazım derhal ağrımaya başlıyor zaten. köpürte köpürte elimi yıkıyorum, yetmezse yüzümü de, krem ve koku sürüyorum sonra. o derece yani. boğazımdaki o tıkanma ise daha da iğrenç. hele içimi, akciğerlerimi düşündükçe korkuya kapılıyorum. dickens romanlarındaki karanlık, isli, sisli londra sokaklarına benzetiyorum içimi, sigara içtiğimde. kesinlikle ama kesinlikle nefret ediyorum. ancak, hoşlandığım şey, bir mola verdiğimde bana eşlik edecek edecek keyif verici madde sanmam onu. sadece ama sadece bu imgesinden hoşlanıyorum. onun keyif verici olmaktan uzak olduğunu kendimi tekrar inandırdığım an, tekrar vedalaşacağız onunla. belki hamile de kalmak isteyebilirim. çocuklarla uğraşmaktan çok hoşlanan biri değilim aslında ama bir sürü çocuğu olan biri olmak istiyorum. karışık bir duygu. hem vakit de geçmek üzere. bilemiyorum artık.

havadan hep bütün bunlar belki de:) dersane satılınca çok şey değişir mi? belki daha iyi olur. şimdiden canını sıkma bence.

sevgiler.

neo dedi ki...

pericigim,

al benden de o kadar, ben de sıkılıyorum ama benimkinin sebebi belli, ay sonunda yapacağımız proje bitiş toplantısı. bi sürü işiyle ilgilenmek zorundayım ve gece uykulardan uyandırıyor sıkıntısı beni. bittigi gun, odevini teslim etmiş bir öğrenci gibi hafifleyeceğim.

bu ara en cok kitaplar kurtarıyor beni, hakan erdem'in zaman çöktü romanını okuyorum, memleketimizde geçen bir bilim-kurgu, matrak diyaloglar var. zaman çöktüğünden, yolda yürürken sisler, tozlar içinden bir frigyalı beliriveriyor birden insanın önünde.

sıkıntıya çizgi-roman da iyi fikirmiş, mandrake olsa okurdum ne güzel.

zırt-pırt soruyorum ama dikiş makinesini hayata geçirsen, bir nebze de olsa iyi gelmez mi sıkıntıya?

sevgiler

endiseliperi dedi ki...

ya neolitik hanım'cığım, bora da diyor, aç, ilgilen, oyalan şu makina ile ama henüz hazır değilim. aldığımız mağazadan randevu almam gerekiyor ki, bana öğretsinler, ama kartviziti bul, ara, randevu al, giiit.... bir ara yapacağım.

aa erhan bey de tam mandrake okuyalım diye afiş asmış sitesinde. yok, şimdi mandrake filan okuyamam valla. conn var evde cilt cilt. yeni aldı bora. ancak renkli baskı. pek conan'a benzemiyor sanki. bir de martin myster'ın yeni kalın albümü var onu okuyacağım ama şimdi okuduğum kitaplar başka. onları da yazacağım şu yan tarafa, da, ne zaman, bilmiyorum.

her gün bir adet lost cd'si izliyorum. şahane yahu. bitecek diye çok korkuyorum. 4. sezonun 2. CD'sindeyim.

böyle işte. neolitik hanım'cığım ne zaman sana yazsam yemekten içmekten de bahsediyorum, farkındayım, ama şimd mutfağa gidip akşam yemeğini hazırlayacağım. bizim evde genel olarak 18.00 de yemeğe oturulur. hadi bana baş baş.

şule dedi ki...

pericim bu hafta benim icimde de garip bir sıkıntı var. hepimize havalar mi basti, bu dunya mi basti nedir bilmem ki...

Butterfly dedi ki...

Herhal bahardan olmalı diyip, geçiştirsek:) sıkıntılıyımk dedikçe artıyor benim de içimdeki boğucu baskın hava, umarım uzun sürmez ve bir gün uyandığında hiç sıkılasın gelmeden yaparsın herşeyi, Buket Uzuner bir kitabında insanlar doğuştan ikiye ayrılırlar canı sıkılanlar ve sıkılmayanlar diye ifade edip, benim hiç canım sıkılmaz diye devam etmişti bir öyküsüne:)
çabucak gelen güneşli günler dileği ile. sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

şule'ciğim hoşgeldin,
bu fotoğrafınızı daha çok beğeniyorum öncekinden, çok hoş çıkmışsınız ozan'la birlikte.

havalar birazcık güneşlensin, gazetelerde iyi haberler okuyalım, hepsi geçecek. her şey çok güzel olacak:)

butterfly,
buket uzuner'in ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. benim canım, boşluktan, yapacak şey bulamamaktan sıkılmıyor. bu, tatsızlaşan hayatın etkisiyle ve de elbette konseptimiz uyarınca hava:) nedeniyle hissedilen sıkıntıydı. yoksa boşluktan, yapacak bir şey bulamamaktan canı sıkılan insanlardan ben de pek hoşlanmam. teşekkür ederim alıntı için. bu arada buket uzuner'i hiç okumadığımı, okumayı istediğimi bir utanç imla işareti ile belirtirim (keşke böyle imla işaretleri de olsa).

sevgiler.

tavsan dedi ki...

Peri, dogumgunum(n)de Istanbul'da olacagim. Belki bulusuruz diye geciriyorum aklimdan, ama bilmiyorum (bilmiyorum sen ister misin, baska planlarin vardir vakit bulabilir misin, Asli(berry) de gelse diye geciriyorum icimden ama bilmiyorum o ister mi-daha sormadim-, bilmiyorum bulusunca ne konusuruz, oyle sasip kalir miyiz). SIkInti benim de uzerimde bu aralar. Gerci ben son senelerde boyleyim sanirim. Senin memnun olmadigin birseyler mi var, yoksa cidden gelip gecici hormonal seyler mi bunlar?

endiseliperi dedi ki...

sevgili tavşan'cığım,
ne güzel istanbul'da olman:) bizimkiler plan yaptılar doğumgünüm için, hatta cuma ve pazar'da plana dahil. çok isterdim tabii ki görüşmeyi. daha çok var doğumgününe; bakarsın, değişir planlar, görüşürüz.

sevgiler.

* bu arada doğumgününde istanbul'a gelmek ne kadar hoş bir fikir. öpüyorum:)

miso dedi ki...

Pericim,

Ben sıkılıyorum, sıkılıyorum, sonra sınıfa giriyorum geçiyor. Cidden. Hiç bir sebep olmaksızın kendilerini çok yoğun, çok dertli, çok sıkkın sanan genç kazlara bakıp seviniyorum. Heheh. En azından benim bir kaç kayda değer sıkıntı sebebim var, bak bunlar boşa sarıyor diyorum ve haince neşeleniyorum.

Bir gün sınıfıma gelebilsen keşke :)

marruu

tavsan dedi ki...

Peri, demek sizin planlar da 3 gun 3 gecelik bir kutlamaya yonelik:) Biz de zaten 4 gunlugune geliyoruz Turkiye'ye, Istanbul-Ankara olarak paylastirdik. Ozledim ben Istanbul'u, ozellikle sevgilimle gezmeyi ozledim, denizi, deniz kiyisinda oturmayi, vapura binmeyi, martilari ozledim. Aya Yorgi'ye tepesine cikmak hayalindeyim adaya gidip. Hem yolculuk, hem manzara cok guzel.
Gorusemeyecek de olsak sizinkilerin senin icin 3 gunluk dogumgunu plani yapmis olmasina sevindim. Ben severim dogumgunu kutlamalarini;)

sevgiler benden.

endiseliperi dedi ki...

Miso'cuğum, deli misin ben çok korkarım, sınıftan, öğretmen-öğrenci topluluğundan. Ben avukatken duruşma salonlarından da çok korkardım; hakimden, avukatlardan, dinleyicilerden. Çok ama çok utangacım sanırım. Yine de gelmeyi çok isterdim elbette:) teşekkür ederim.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

tavşan'cığım,
eskiden pek hoşlanmazdım ama artık seviyorum doğumgünlerini. insanların seni incitmemek, üzmemek için eksta bir gayreti oluyor en azından. Bu arada, vapura binmeyi, Aya Yorgi'yi ben de çok özledim. Aslında çok da farklı bir durumda değiliz:p

sevgiler.