Cuma, Mart 27

MİM: “Kitap yazmak isteseydin, ne yazmak isterdin?”

Atilla Aktuna pası bana da attı dün. Onun için söyleyebileceğim ilk şey çok zarif, çok efendi, çok doğru düzgün biri olduğudur. Yazılarını ciddiyetle okurum, çünkü sizi ciddi olmaya davet eder. Kitaplarla ilişkisi de öyle. Şurada okuduğum yazısı ile bana çok ama çok tanıdık da gelen birisi.

Tanıdık, çünkü okuma tarihi Bora ile çok benzer. İkisinin de kitapla kurdukları ilişki çok sahici, hiç numara yok ve çok şuurlu. İkisi de bibliyofil. Kitapları, kitapçıları, kağıtları, matbaaları, özellikle sahafları seviyorlar.

Ama söz konusu olan benim şimdi, geçelim. Ben çok okurum, ama okumayı bilmem. Şuursuzca okuduğum kitabın içinde erir giderim. Kitaptaki karakterlere aşık olurum. Yemeden içmeden kesilip onu düşünürüm. O durumda, dediği o sözle beni allak bullak etmesine izin veririm. Çok erken başlamış ve yoğun olarak sürmüş okuma tarihim de tam bir çorba. Bilincimi oluşturan kütüphaneye girseniz tam bir curcuna görürsünüz.Küçükken yazar olmayı düşlerdim. Dünyayı yazdığı kitapla değiştireceğine, dünyanın kitapla değişeceğine inanan çok saf bir çocuktum. İlkokulda Maksim Gorki’nin Ana kitabını okuyup bitirdiğim o ikindi vaktinde yaygın ve köklü bir devrimle değişmek için dünyanın benim bu kitabı okumamı beklediğini düşünecek kadar saf hem de! Evde solcu kitapları vardı, siyaset konuşulurdu, hiç bir şey anlamazdım ama yazgımın böyle olduğunu düşünürdüm.

Okuduğum kitapların dünya edebiyatındaki yeri konusunda da hiçbir şey bilmezdim. “Karamazof Kardeşler”i elim titremeden, alelusül alıp okumaya başlayabiliyordum mesela. Her nedense yasak kitaplarla toprak altına saklanıp, neden sonra çıkarıldıktan sonra diğerleri gibi yanmaktan kurtulan o kapaksız, nemli sayfalardaki “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiirini bulup okuyup ağladığımda 12-13 yaşlarındaydım ve Edip Cansever’i kimsenin tanımadığını, benim çok özel ve gizli edebiyat sırrım olduğunu sanıyordum.

Şimdi, okuduğum her kitabı, pürbilinçle tekrar okumayı istiyorum. Şundan bundan daha çok kitapların oluşturduğu ‘ben’in üstünden geçmek; ayıklamak, doğrultmak, tamir etmek, gereksiz süsleri atmak daha gerçek biri yapmayı istiyorum.

Size söylemiştim, en sevdiklerim sıralamam yok benim. Böyle bir sıralama beni nedense çok kederlendiriyor.
Ama işte yine de bir sıralama yaptım. Bunların bir kısmını okuduğum tarih öyle eski ki sadece duygusunu hatırlayarak listeye aldım.

Dostoyevski- Karamazof Kardeşler ( Dostoyevski’nin müthiş dörtlüsünden biri olan bu kitap, sıralama olarak, Suç ve Ceza, Budala ve Ecinniler’den sonraya denk geliyor ve bu sıralamaya sadık kalınarak tekrar okunacak.)

Faulkner - Döşeğimde Ölürken ( Faulkner’a, Adana’da doğmuş olmaktan mütevellit ayrı ve özel bir yakınlık da duyarım.)

Conrad - Karanlığın Yüreği (Bora’nın bana belki de en büyük hediyesi bu yazarla tanıştırmak olmuştur.)

Borges – Kum Kitabı (Çok gençken adını ilk kez Gökhan’dan duyduğum yazar. Bora ile henüz tanışmamıştık da Levent’te bir esnaf lokantasında, bir dost sohbeti sırasında gıyabında ondan bahsedilirken, “Borges çevirisi yapmış,” diye tanıtılmıştı bana Bora. Eh, ilk izlenime itibar edenlerdenseniz, daha o an Bora’nın bana ne kadar çekici geldiğini tahmin edersiniz.)

Cortazar- Mırıldandığım Öyküler

John Fowles – Büyücü ( Bu kitapla tanışma hikayemi geçen gün yazmıştım. Tekrar okumam gerek ama evdeki kitap orijinal dilinde. Çevirisini bulup tekrar ve ciddiyetle okumalıyım.)

Calvino – Atalarımız – İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron, Varolmayan Şövalye ( Bu kitabı yakın tarihte okudum. Onu okumayı bu tarihe kadar ertelediğim için kendime şaşıp kalarak. Üçü de muhteşem ve ben sanırım Calvino’ya birazcık da aşığım.)

Tournier – Kızılağaçlar Kralı ( Yine Bora’nın tanıştırdığı bir yazar. Çok farklı. Sahip olduğu bilgiye, bu bilgileri hiç dikiş izi bırakmadan kitaplarında kullanmasına da hayranım. Deneyin mutlaka.)

Kafka – Şato ( Yazmıştım daha önce; Kafka çocukluğumun evinde bilinirdi. Ağbimin masasının köşesinde duruyordu kitapların hepsi. Masada Kapital ‘de açık olarak duruyordu ve bazı satırlarının altı koyu kırmızı bir tükenmez kalemle cetvelle keskince çizilmişti. Ben köşede duran Kafka’lardan en üsttekine uzandığımda ağbim bana bakmadan, “alma onu, anlamazsın,” demişti. Yaşım yine 12-13 olmalıydı ve ben çok içerlemiştim bu sözüne. Kafka’yı okumayı üniversite son sınıfa kadar erteledim, anlamam diye. Hala da anlamadığımı düşünür, tekrar okumak isterim.)

Camus – Yabancı ( Bu kitabı lise 2’de okudum. Çok iyi hatırlıyorum. Çünkü yatılı okuduğum okulun tiyatro kulübündeydim ve Moliére’in Kibarlık Budalası’nı çalıştırıyordu bizi tiyatrocu bir ağbi. Çok okuduğum, kafamın karışık olduğu, kimsenin beni anlamadığını düşündüğüm, deliler gibi yalnızlık hissettiğim bir zamandı. Tiyatrocu ağbi ile çok konuşmaya başladık. Ona okuduğum kitaplardan bahsediyordum daha çok. Bana okumam için iki kitap verdi: Camus - Yabancı, Richard Bach - Martı. Yabancı’yı daha sonra üniversitedeyken tekrar okudum.)

Carson McCullers – Yalnız Bir Avcıdır Yürek ( Okul bitmiş, avukatlık yapıyorum. Hayatımın geldiği noktadan da hiç hoşlanmıyorum. Korkuyorum. Avukat arkadaşlardan biri bana bir düşünü anlatmıştı o günlerin birinde. Uzun bir düştü ve ben de dikkatle dinlemiştim. Böyle müthiş bir düş görebildiği için ona hayran da kalmıştım. Kitabı daha sonra tesadüfen okudum ve arkadaşın anlattığı düşün aynısının kitapta olduğunu gördüm. Kendisi hakkında verdiği izlenimle beni böyle kandırdığı için bir daha onunla konuşmadım.)

Virginia Woolf – Mrs. Dalloway (“Mrs. Dalloway, çiçekleri kendi alacaktı…” ve ben anladım sonrasında, en sıradan, en gündelik yaşam içinde sürüklenirken zihninde bambaşka dünyaları yaratabileceğini.)

Katherine Mansfield – Öyküler ( Kitaplarından yola çıkarak, kendisine sonsuz bir şefkat ve sevecenlik duyduğum yazar. Her öyküsünü seviyorum. Ve her seferinde ona sarılıp, “canım” demek istiyorum. Gerçek hayatta onun için çok sevimsiz deseler bile bu duygum hiç değişmiyor.)

Scott Fitzgerald – Muhteşem Gatsby (Açıkçası kitabı değil de duygusunu hatırlıyorum. Bir de şunu: Reha ile tuhaf bir ilişkiye başlamıştık. Ona hala ara sıra Reha Bey filan diyorum o sırada. O kadar yeni. Bir tuhaf yolculuktayız buna rağmen. Yolculuktayız ama durduğumuz yerlerdeki otellerde ayrı yataklarda uyuyoruz. Neredeyse sürekli yolda, arabanın içinde gidiyoruz. Assos’a gelmek üzereyiz. Benim elimde bir şişe kanyak bitmek üzere. O, araba kullandığı için içmiyor. Bana Muhteşem Gatsby’yi anlatıyor. Kitap çok güzel, Reha da daha güzel anlatıyor. Baştan sona kendi yorumlarıyla birlikte ve müthiş bir inanmışlıkla. Tepedeyiz şimdi ve alacakaranlık. Aşağıda Assos görünüyor. Benim müthiş çişim var. Ama çişim olduğunu söylemeye utanıyorum.)

Hemingway – Yaşlı Adam ve Deniz (Heminway’i tanıyordum elbette ama onun gerçek kıymetini, o sade, kısa, yalın, öz cümlelerle yarattığı üslubun ne müthiş olduğunu Bora ile öğrendim.),

Kurt Vonnegut – Otomatik Piyano

Salinger – Franny ve Zoe ( Şimdi yine ve yine işi gücü bırakıp tekrar okurum hiç yerimden kalkmadan.)

Simenon – Bella’nın Ölümü (Bahsetmiştim daha önce.)

Edip Cansever – Ben Ruhi Bey Nasılım

Sait Faik – Bütün Hikayeleri

Orhan Pamuk – Kara Kitap, Benim Adım Kırmızı

Ahmet Hamdi Tanpınar – Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Peyami Safa – 9. Hariciye Koğuşu

Firuzan – Parasız Yatılı ( Bu kitap kalbimde kapanmayan bir yaradır)

Yusuf Atılgan – Aylak Adam
Giancarlo Berardi – Ken Parker



"Çok güzel Endişeliperi. Üstelik sizi pek bi akıllı gösteriyor bu liste. Ama canım biz sizi bilmez miyiz? Biliriz. Şimdi hayran olduğun yazarları ya da kitapları boşver. Bir kitap yazmış olsaydın, hangi kitabı yazmış olmayı isterdin, onu söyle bize."

Peki.
(Bundan sonra punto küçülüyor. Ekranınızın ayarı ile oynamayın. Peri Hanım, tüm içtenliği ile bir şey itiraf edecek en kısık sesiyle çünkü.)

"Kırlangıç ile Tekir Kedi"nin yazarı Jorge Amado değil de ben olayım isterdim. Elimde tuttuğum bu kitabı yemek için -evet resmen yemek- delice bir dürtü duymuşluğum da var, kitaptaki dünyanın içine bir yolunu bulunup ışınlanma dileğim de. Böyle bu.

Kime pas atıyorum? Geçen gün ortalıkta dolaşan seksi mime çok yürekli, tek düzgün cevabı vererek bizi kendisine hayran bırakan Talisman Hanım’a, bu aralar içine battığı Türk siyaset tarihinden çıkıp edebiyata davet etmek istediğimiz Torkunç Bey’e, varlığı ile blog dünyasını onurlandıran Erhan Bey’e, vereceği cevabı çok merak ettiğim, ilginç ve renkli bir okuma tarihine sahip olduğuna inandığım Hüt Hüt Kuşu Elif’e, yazmış olmayı dilediği şiirin ne olduğunu içtenlikle öğrenmek istediğim Duman'a, ne yazarsa yazsın içimde hep sevinç dolaştıran Neolitik Hanım'a, ilginç ve dürüst bakış açısı ile zaman zaman beni şaşırtan Gaykedi'ye.

32 yorum:

endiseliperi dedi ki...

bu mimi yazmak bütün sabahımı aldı ve gerçekten yapmam gereken acil işler var. bu sırada siz, pas attığım arkadaşlara, eğer oralardan geçiyorsanız mimi de haber verir misiniz? çok iyiliğe geçer, inanın. sağolun.

Adsız dedi ki...

Aaaaa! Sen yine yaziyorsun! Ben ikide birde girip kontrol ediyordum da sonra artik hakikaten yazmiyor diye dusunup kontrolu biraktim da simdi birden okumazken yakalanmis gibi oldum da. Da de di do du. :o)

Zor bir soru. Hele su haftasonunun sonunu getireyim, deneyecegim.

www.elifsavas.com/blog

kristensenn dedi ki...

otomatik portakal? :)

endiseliperi dedi ki...

kristensenn, hoşgeldin ve ne güzel oldu gelmen. ben daha geçen gün seni keşfetmiştim! evet, elbette otomatik piyano olacak! ve ben bu kitaptan daha önce de aynı şekilde yanlış yazarak bahsetmiştim, biliyor musun?:9 düzelteyim ben onu.

teşekkür ederim.

endiseliperi dedi ki...

elif, utandırma işte beni, "bak, kesin gidiyorum bu sefer!" diyip diyip gidemeyen aptal bir aşık gibi hissediyorum zaten kendimi:)

dene! çok güzel yazacağına eminim.

sevgiler.

Afşar Çelik dedi ki...

Cortazar, Tournier ve Calvino mu? Sizden bir öykücü elektriği mi alıyorum Peri Hanım?

vakt-i zamanında "Çalı Horozu'ndan" gayrısı yok idi , sonra da aramamıştım gerisini. Cortazar ayrı bir seksiyondur
kütüphanemizde.. Ya Calvino?

İnsanın bir koşu gidip öykü yazası gelir, o kadar iştah açıdır mübarekler.

Veya zeytini ve inciri ve güneşi, ve kızıl Akdeniz toprağını, veya tuzlu Akdeniz suyunu veya veya veya...

Öyle bir koşturmacadır öyküleri...

Vanconcelos'u eklemek çok mu kötü olur sizce? Veya Buzzatti'yi?

Tatar Çölü'nü askerdeyken okumuştum, hatırlarım da böğrümün kör noktasına bir ok gibi saplanmıştı namussuz.

İşte böyle, ne yazarsanız yazın, okunuyor, elinize sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

BİTİŞ
Yalnizligina korku vurma

Ester'in söyledikleridir
Ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim
Gelsin ve geçsin

Ester'in söyledikleridir
Insanlarin içinden
Kendim olup tasayim

Ester'in söyledikleridir
Insanlara uzaklik vurma
Ama herkes ki kendisi olsun
Sonra herkes kendisi olsun
Bir gün herkes kendisi olsun

Ester'in söyledikleridir
Dünyada bakinip durma
Bütün ol ve ayri tut ki kendini
Zaten öyledir
Çünkü öyledir.

Edip Cansever

Madem Cansever'den bahsettik, en sevdiğim şiiriyle onu anmazsam yazık olmaz mı?

celerone dedi ki...

ilkokulda Gorki'nin Ana'sını okuyan tek tuhaf çocuğun ben olduğumu sanırdım.

İyi geldi.

yaseminwonderland dedi ki...

Merhaba,
Ne kadar keyifli bir yazı olmuş. Resmi geçit yaptı listenizden okumuş olduğum kitapların anıları. Şato'yu mesela , lisede anlayamayarak, kitapla didiserek, yer yer Kafka'ya kızarak okumuştum. Ama sonra yavas yavas aydınlandı kitap, özellikle bürokratik tecrubelerle... O zamanlarda müstehzi, müstehzi gülümseyebilecek cephaneyi vermişti bana Kafka. Sonra Karamazov Kardeşler.. Alyosha'ya aşık olmuştum aşkımın imkansızlığına içim acıyarak..o denli romantikmişim o günlerde..Gatsby'i ada güneşi altında ve Hüseyin Rahmi Gürpınarları ada gecelerinde, at arabalarının seslerini duyup, Osmanlı 1890'larında yaşadığımdan nerdeyse emin olarak...
Özledim, her an okuduğum halde hiç okuyamıyorum artık. Master yapmaya karar verdiğimden beri tarih dışı okuduğum herşey için suçluluk duyuyorum, öyle bitmez bir liste var önümde. Neyse ki Osmanlıda kitap kültürü konum. Herkesi kütüphanesinden tanımaya çalıştığım gibi Imparatorluğun 19. yüzyılınıda kitaplarından manalandırmaya çalışmak gibi birşey...
Neyse çok uzun yazdım, pardon=))
Şimdi size Alberto Manguel'in 'Okumanın Tarihi'ni okudunuz mu desem %90 okumuşsunuzdur. Ama okumadınızsa cok seversiniz diye dusunuyorum...
Mutlu, bereketli,sıcak çaylı,kedili, yumuşak battaniyeli nice okumalar diliyorum size:))

torkunc dedi ki...

gecenin bir vakti kapıma dayandı murtaza oğlu memetgillerin hüso'su.

-ne oldu kereta, dedim gözlerimi na bu kadar açarak?!

kesin, dedim, bir felaket dökülecek ağzından şincik. kulağından nefes alirdi, yanakları karanlıkta bile belliydi; al al olmuşti...

-ağabey, şey etmişler sana.
-ne etmişler lan?
-şey ağabey, neydi yaa...
-la çıldırtma adamı, de hadi!
- hani prize soğarlar ya, ondan işte...
- ağzını topla deyyus!
- öyle değil, hani...hah fişlemişler seni.
-ne fişi ulen! hem sen nerden biliyon, fişleyip bir de köy meydanına tabela mı asmışlar ki...?
-ağabey, gayfede konuşirlardı; işittiğim gibi seğirttim sana!
-kim, ne diye?
-ne bileyim, bir peri kızımıymış neymiş, endişelenip durirmiş.dur.. aha da belgesi...

elindeki kağıtları bana uzattı: "MİM, kitap yazmak isteseydin, ne yazmak isterdin"

- sahi ağam, peri ne demek!
-ulan periler kovalasın seni hemi, deyip çaldım kapıyı suratına...

elimde mum, ahşap merdivenleri inleterek yatak odasına giderken, eywahlar olsun şimdi ne yazacağım diye kara kara düşünüyordum. dur önce bir teşekkür edeyim peri kızına, derken uykuya dalmışım...

endiseliperi dedi ki...

afşar bey, hoşgeldiniz.
ben de elektriğin bini bir para da işe yaramaz hiç biri. teşekkür ederim yine de. sahip olduğum ya da olmadığım tüm meziyetler için yapılan iltifatları itinayla kabul ediyoruz.

bizim sapık, siz buraya gelince çıldırıyor afşar bey. neden böyle anlamış değilim. sapık mapık ama gizli bir hayranınızın olduğunu söyleyeyim.

endiseliperi dedi ki...

celerone, evet, tuhaf olan bir de şu ki, seninle çocukken hep aynı kitapları okumuşuz:)

seni de davet edecektim mim'e ama atilla bey ettti zaten.

öpüyorum çok ve sevgiler elbette.

endiseliperi dedi ki...

yasemin,
ne güzel ne güzel yazmışsınız! ve tez konunuz ne kadar kışkırtıcı, yahu!

yok, Alberto Manguel'in 'Okumanın Tarihi'ni okumadım. böyle okumadığım kitapların bahsi açılınca yerin dibine girmek gibi bir huyum var. sonra gizlice alıp okuyorum o kitapları. demek okumak lazım onu da? okuyayım o halde.

yine gelin, uzun uzun yazın ve isterseniz siz de cevap verin şu mim konusuna. çok sevinirim.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

:)))))))))))))))
torkunç, siz bırakın başkasının yazdığı kitapları, oturup kitabı siz yazın, yahu.

yaseminwonderland dedi ki...

:)))
Kutuphanelerimiz cok benziyor. Sizinki daha buyuk ama benim de cok yakinda genisletmem gerekecek benimkini. Boyle genisle, ekle nereye kadar? Sonunda sehrimizin namli bibliofillerinden Zafer Toprak'a benzeyip uc ayri daire tutmak var sirf kitaplar icin. Evlerden birine gitmis olan bir arkadasim en ufak sarsintida kitaplarin altina gomulup kalirsin, o kadar coklar dedi.Tarihte boyle unlu bir vaka var zaten, 9. yy.da yasamis Arap bibliofil Al Cahiz kitaplarinin altinda kalip olmus derler ...
Hangi kitabi yazmis olmak isterdim??? Hic suphesiz, Umberto Eco'nun "Gulun Adi" romanini...
Ya da gecen gun bir tarih kitabinda okudugum bir bilgiyi romanlastirmak isterdim:Ferrier manastirinin alimlerinden Lupus(805-62) Tours manastiri kesisi Orsmar'dan Boethius'un Topica(Cicero) yorumlari kitabini ister. Kitaba gozu gibi bakacagina soz verir, yanliz kesinlikle kitabin kendi tarafindan odunc alindiginin bilinmesini istemez, Orsmar'dan kitabi akrabalarina gonderdigini soylemesini rica eder. Buyrun bakalim, acayibim ya, merak ediyorum cilginca:))Nedeeeeeeeen???
Gene cok oturdum sizde,ben kalkayim yavas yavas ama mutlaka bana da beklerim...
Ayrica keyifle purrrluyorum sizi bulmus oldugum icin:))
P.S Manguel'in kitabi bence bir nevi kitaba ve okuma eylemine ilan-i ask...eglenceli...

Eleştirel Günlük dedi ki...

Dünyayı yazdığı kitapla değiştireceğine, dünyanın kitapla değişeceğine inanan çok saf bir çocuktum.

Saflik bunun neresinde? DUnyayi kitaplar degistirdi hep...Yalan mi?

endiseliperi dedi ki...

yalan! eleştirel günlük. yok öyle bir şey. kitap, çok kullanılan bir nesne değil. herkes sözünü eder o başka. kitap okuyup içselleştirdiğini söyleyen adam da azdır. İçselleştirdiği ile hayatını değiştiren adam da. bir kitap okuyup hayatı değişen insan azdır. çünkü, şu dandik hayatımızda, oyundan çıkmayız; korkarız sıramız geçer, biletimiz yanar, diye.

hükümdarlığının yanında silah tüccarı olmak gibi bir meziyeti de (!)olan ve toplara bayılan macaristan hükümdarı urban, o gelişmiş topları yapmasaydı, hadi diyelim yapıp da ilk teklifi götürdüğü XI. konstantin parasını bu fikre değil de daha fazla paralı askere yatırmayı düşünmeseydi, diyelim askere yatırdı parasını, urban ikinci olarak teklifi II. Mehmet'e satmasaydı istanbul alınamayacaktı. gördünüz mü, dünya böyle şeylerle değişir.

geçen gün arabayla giderken, önümüzdeki şoför cep telefonuyla konuştuğu için kaza yapacaktık neredeyse. bora dedi ki, bu zihniyette adamlar hep olmuştur. acaba cep telefonu yokken, bu adamlar köyde, yaylada yaşarken ne soytarılıklar yapıyorlardı. yani var böyle adamlar. demem şu, kaza ihtimalini filan boşverin, cep telefonunun icadı dünyayı değiştirir. ama sanatçının bir genç adam olarak portesi, ne kadar değiştirmiştir dünyayı? matbaanın icadı değiştirmiştir, o başka. kitap, kişisel bir şeydir. üstelik ondan bir yarar bekleyerek okuyorsan, çirkin bir okumadır bu bana kalırsa. bazı ansiklopedi okurları vardır. yani öncelikli olarak ansiklopedi okurlar, bilgi edinirler. hiç yoktan iyidir bu. ama bir okur olarak saymam bunları.

eleştirel günlük, aslında sizin ne demek istediğinizi anlıyorum, ama anlamazlıktan geliyorum. çünkü anlamazlıktan gelme işini beni anlamazlıktan gelerek siz başlattınız. beni başından itibaren anladığınızı, bu lafların size söylenmeyeceğini bilmez miyim ben?
:)

öyleyse sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

yasemin, bayıldım, bayoldım yazdıklarına. ben de gelirim.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Endiseliperi ne guzel dialog bu boyle. Monolog mu desem? Valla bana soyleyecek sey birakmamayi pek iyi becermissiniz. Ellerinizden operim.

Yazdiginiz yaniti okurken sanki gozlerim bagli tokatlar yedim efendim nerden geldigini kestiremeden (kestirmeye firsat bulamadan)... Simdi bu yaniti benim yerime bitirir misiniz diye soracaktim.

tesekur ederim.. :-)

Belki yazilanlardan anlasilmayabilir diye yine soyleyeyim de; sakin kizip, darildigimi falan da dusunmeyeseniz efendim...

endiseliperi dedi ki...

:)) eleştirel günlük, kızmak ne demek, çok eğlendim yanıtınızı okurken, sabah sabah bastım kahkahayı.

valla konuşmak istemişim o an. bazen oluyor öyle. bazen de bir çift laf etmek istemiyorum, hatır için bile olsa. şanslısınız:p

tokat meselesine gelince. şurası ilginç ki, hayatta birilerini tokatlayacaksam, gözlerini bağlamıyorum. ben dostluktaki değil de düşmanlıktaki centilmenliği daha çok gözeten biriyim (ki sizinle elbette düşman değiliz). insanın centilmen bir düşmanı olması, hani belden aşağıya vurmayan, insana hakkını teslim eden, özür dilemesini bilen, kendimizdeki gülünç yanları görüp birlikte gülebildiğimiz bir düşmandan bahsediyorum, bu enikonu hoş bir şey. insanın düşmanları olsun böyle; enerji, yaşam sevinci verir böylesi, insanı daha iyi bir adam olmaya teşvik eder.

çok dostum olsun, düşmanlarım da böyle olsun, hayat bayram olsun:))

sevgiler.

not: farkındaysanız, tuhaf şekilde beni çok konuşturuyorsunuz:)

Eleştirel Günlük dedi ki...

Hep derlerdi zaten sende insani cok konusturan birseyler var diye... Hala kaynagini bulmus degilim... Ama seytan tuyum olmasini hep yeglerdim :-(

Ben de cok hoslandim sizinle atismaktan (sizin de hoslandiginizi varsayarak)... Eee artik firsat buldukca gelir ziyaret ederim efendim.

Aslinda ben isiminizi bloglar dunyasinda duyardim, gorurdum de niyeyse bir turlu gelip ziyaret etmezdim. Sebebini sormayin. Bilmiyorum. Bi dakka ben de mi cok konusmaya basladim....:-)

tavsan dedi ki...

Google reader kullandigim icin geri donusunu aninda gormus, sevincle okumus ve hatta cok begendigim, sevdigim "The Great Dictator" filminin afisini gorunce hosgeldin, ne iyi ettin notu dusmek istemistim. Sonra ama o blog sapigi konusunun biraktigi mahos tat yuzunden erteledim. Bu yazinda da -itiraf geliyor- bu ebe sobe islerinde genelde iki kisi haric kimsenin beni sobelememesi konusu moralimi bozdugundan yazmamistim. Halbuki burayi coskuyla okuyorum ve Endiseli Peri dondugu icin cok mutluyum.
Kendi kendimi mimleyecek olursam da: ben sanirim Tutunamayanlar'i yazmis olmak isterdim.
Borges sevdigimi hatirlatti bana bu yazi; ozellikle de Kum Kitabi, evet. Ve bir de ne kadar az okudugumu ve sInIrlI bir kutuphanem oldugunu. Yine de "bundan memnun degil miyim" sorusunun yanitindan emin olamiyorum; ya da "cok okusaydim da begeni listem boyle genis olur muydu"nun. Nedense hala insanlarla hem ortak hem de farkli yonlerim olmasina sasiriyorum sanirim:) Halbuki normali bu.
Ve, iste, hosgeldin, iyi ki geldin Peri.

endiseliperi dedi ki...

eleştirel günlük,
şeytan tüyü bulunanların çoğunun etkili ve renkli bir konuşma yeteneklerinin olduğu istatistik çalışmadan haberiniz yok galiba:p
kendinize haksızlık yapmayın.

niye gelmediniz acaba? kitaptan sinemaya, çocuk meselelerinden kadilere, eğitimden siyasete, melankoliden taşkın sevinçlere, yemekten geziye her şey vardı burada sizi konuşmaya teşvik edecek. hiç bir şey olmasa bile bir merhaba, demek için bile uğrarsanız sevinirim.

sevgiler.

not: son sözü söyleme ihtirasımdan değil, sadece ev sahibi olduğum için yazdım bu yorumu da:p

endiseliperi dedi ki...

canım tavşan'cığım benim,
niye yahu?
* yani sapıklar tarafından taciz edilmiş olmanın yarattığı ortam nahoş olsa da, insan bilakis bu durumda gelmez mi? cık, cık, cık.

* yani, mim'lerde aslında isteyen herkesi yazmaya davet ediyorum. bu sefer böyle oldu. keşke seni de yazsaydım listeye, çok da iyi olurdu, ama dalgınlık işte. ama sen ne güzel yazmışsın burada. orada da yaz, lütfen. ve hatta özür dilerim bu dalgınlığım yüzünden.

* gençken, müthiş rafineleştirilmiş, çok az kitabımın olduğu bir kütüphane - kütüphane ne demek, olsa olsa iki raf- düşlerdim ve bu rafa girecek kitapların neler olabileceğini düşünürdüm. şimdi öyle bir isteğim yok, hansel ve gratel'in ormanda karşılarına çıkan pastadan, şekerden, bisküvilerden yapılma o ev gibi kitaplardan oluşmuş bir ev düşlediğim bile oluyor. her tür oburluğun günahla alakalı bir şey olduğunu fısıldasa da aklım perhiz yapmaya yanaşmayı hiç istemiyorum.

hoşbulduk tavşan'cığım, teşekkür ederim.

sevgiler.

tavsan dedi ki...

Peri! Ya boylesine sahip cikan bir sekilde selamlamissin ya beni; ben artik senin her yazina yorum birakirim hic tereddut etmeden:)
Ozur dileme lutfen; zaten mim konusunda mizmizlik yapacak kadar yakin hissetmisim kendimi. Tesekkur ederim. Tamam, zorla mimlettirdigime gore kendimi, simdi yazicam:))
Belki birgun ben de senin gibi olurum kitaplar konusunda; o hal de yabanci gelmiyor cunku bana. Zaten rafine bir zevki ya da yuksek bir durumu amaclamaktan kaynaklanmiyor benimki, ama bir bicimde ayiracagin zaman, okudugun ruh haline gore kitabin seni sarip sarmamasi bunlar etkiliyor sanirim cokca.
ve yine, tesekkurler!

Eleştirel Günlük dedi ki...

:-)

Egomu oksadiginiz icin cok tesekkur ederim efendim.

Artik kriz anlarinda ilk gelecegim adres burasi olacak?

Faturalar icin adresi muhasebecim size bildirir....

Handan dedi ki...

obama nın eşi michelle pozunuzu çalmış peri hanım.

endiseliperi dedi ki...

:p
bu fotoğraf çekilirken bayan obama'nın, eşinin günün birinde ABD'nin başkanı olacağı aklından bile geçmiyordu handan:)

Handan dedi ki...

işte zaten bundan çalmış ya peri, vogue ya kapakta gördüm aynı pozu, dergi karıştıran kadın; konsept aynı; salon, ev hali fakat fotografta esas -ikinizde aynı- duruş aynı.

endiseliperi dedi ki...

hımm... yanlış anlamışım, pardon handan. valla ne desen haklısın, o pozla kitap okumak biraz zor:) insan ancak dergi filan karıştırır en hafifinden, ki benim de yaptığım oydu galiba.

ben görmedim michelle'i o pozda. bana şeker bir çift gibi görünüyorlar, yani şu başkan, ve eşi olayına biraz safçana, tüm içtenlikleriyle katılmak istiyorlar, ama bir yandan da hiç o pozların adamı değiller gibiler. aralarında, dostluğa dayalı bir sevgililik filan hissediyorum öyle çift çift dururlarken, hoşuma gidiyorlar.

yalnız obama'nın türkiye'ye gelişi hiç tekin görünmüyor gözüme. elim yüreğimde bekliyorum.

sevgiler.

Handan dedi ki...

:) bence o pozların adamılar; siyaseten çok değişik bir şey yapacağına obama nın inanmıyorum, fakat michelle ile ilişkisi sahici gibi duruyor. obama akıllı bir adam bunu da eşini yerer gibi görünüp sıkça övmesinden anlıyorum. ama iş siyasete gelince değişen bir şey olmayacak biraz sosyal makyaj belki o kadar, yoksa ekonomi-savaş ekonomisi ve sonuçları getirisi baki.

selamlar

okuranne dedi ki...

Orta sehpada az önce yendiği belli olan çorba-cor flakes kasesi, pamuklu çiçekli kumaştan ,yakadan büzgülü tirl tiril romantik elbise, arkada kayın ağacından - mı - kütüpane, kır evlerindeki rahatlık ve hoşlukta bir kanepe üzerinde okuyan zarif kadın. sürekli aklımd kalacak fotoğraflardan biri.

sevgiler size.