kar yağınca pencereden gelen ışık uykuya şiddetle çarpıp, ona son veriyor. saati anlamadım. biraz daha uyusam diyip dönüp durdum ama aklıma geldi, fırladım yataktan. bugün bora'nın eşyalarını götürmek için taşıyıcılar gelecek. hava durgun; karlı çatılar üstünde güvercinler, kumrular, martılar uçuşuyor... başım ağrıyor. akşam mutfakta tabakları tasnif ederken bir yandan da bira içiyordum. o kadar sarhoş olmazdım ya, bora gelmişti, çok sinirlendirdi beni. gelmese iyiydi, konuşma kızgınlıkla bitti. seni asla affetmeyeceğim, dedim. en azından uzunca bir süre affetmem de. sonra, bende kötü anılar çekilip iyilikler kalıyor, reha'da olduğu gibi ya, öyle bir zaman gelirse yazarım. belki.
bora bir tür özür, özeleştiri ve son görüşmenin romantizmi duygusuyla gelmişti sanırım akşam. ben, temizleyip, yerleştirip durduğum o kenarı zedelenmiş, çatlamış tabaklarla, kararmış tabanlarını ovup durduğum tencerelerle, yani günler günler boyunca aramızda özel ve sessiz bir sohbeti yapıp durduğum eşyalarla son kez birlikte olmayı daha çok önemsiyordum. evet, aynen öyle. bazen birine verdiğiniz süre dolar. bi saniye daha veremezsiniz, vermek istemezsiniz çünkü.
...sonunda bakarsınız işte elinizde kenarı çatlamış tabağa, biten bir ilişki sonunda sende mi yoksa onda mı kalsın diye karar vermeniz gereken çok önemli bir şeymiş gibi... Tabakları, çanakları cömertçe verirken, kırılmış kalbinize çok hırçın, sahip çıkmak isterseniz.
kapı çalıyor... taşıyıcılar geldi... kar yağıyor.
Pazar, Ocak 24
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Karla mutluydum seni okuyana kadar. Dondum. Dondum ama donup kalmadım. Küreyip açtığım yolları, varıp geçtiğim/durup kalktığım istasyonları düşündüm. İyi yolculuklar sevgili Peri, yolun açık olsun.
sizi seviyorum..
ve şu yazıyı paylaşmak istiyorum bugün:
Bir uzun hece
— "Yaşam tarzım yalnızca yazmaya göre ayarlanmış..."
Kafka, iki kez nişanlanıp ayrıldığı Felice'ye yazdığı 1912 tarihli bir mektupta böyle tanımlar yaşamını.
Yalnızca yazmaya göre... (nur auf das Schreiben...) ayarlanmış....
Ve devam eder:
— "Yaşam tarzım yalnızca yazmaya göre ayarlanmış; şayet değişiklikler olursa, bunlar herhâlde yalnızca yazmaya daha iyi uyum sağlamam için olacaktır. Çünkü zaman kısa, gücüm az, ofis ürkütücü, apartman gürültülü ve eğer tatlı, düzgün bir yaşam da imkânsızsa, o takdirde kişi hafif manevralarla eğilip bükülmeyi bilmelidir."
Yalnızca yazmaya ayarlanmış bir yaşamın sahibi kaçınılmaz olarak çevresindeki herşeyi yazma eylemine göre biçimlendirecektir.
Kafka'nın yaşamı da böyle biçimlenmişti.
Sadece hikâyeler yazmıyordu. Düzenli bir biçimde günlük de tutuyordu. Ve şaşırtıcı bir biçimde askerî bir disiplinle mektuplar yazıyordu; bilhassa kadınlara... hayatı boyunca doğru dürüst ilişki kuramamış olduğu kadınlara...
Kadınlar yazmasına yardımcı olduğu ölçüde onun yaşamında yer alabiliyorlardı. Kafka sürekli yazıyordu. Ama çoğunlukla kadınlara... zihnini tetikleyebilecek kadınlara...
* * *
— "Bir kafes bir kuş aramaya çıktı."
Onun en sevdiğim sözlerindendir.
Kafka yazdığı/yazabildiği takdirde yaşadığını hissediyordu. Yaşamak için yazmaya ihtiyacı vardı.
İşte bu yüzden kafesleyecek bir kuşa ihtiyacı vardı. Bu amacına ulaşabilmek için de harekete...
Oysa kafes sabit iken, kuş hareket hâlindedir.
Kafka hareket etmeyi bilmezdi ki!
Yapabileceği tek şey kapısını açık tutmaktı. Bir de ağır gövdesini mümkün mertebe kımıldatmak... ne kadar mümkünse o kadar kımıldatmak...
Sevmeye ve sevilmeye hasret bir ruhtu onunkisi.
Biraz yaşam enerjisi, hepsi bu!
Çürüyen akciğerlerine inat, nefes almasını sağlayacak başka bir nefes...
* * *
Muhakkak Prag'ı görmelisiniz. Kafka'nın zindanını...
Rutubet kokan bir şehir Prag.
Bir kafes gibi.
Kafka gibi.
Prag, sanki kadınsız bir şehir!
* * *
devam-->
Bu satırları yazarken, sırf bir şehre haksızlık etmemek için, hafızama güvenmek yerine, kütüphanemden Kafkas Prag'ı aldım elime yeniden. Kafka'nın Pragı'nı.
Küçük ve sade bir kitapçık. Kafka'yı Prag'taki izlerinden hareketle anlatıyor. Nerelerde oturduğunu, nerelerde gezindiğini, dostlarını, vs.
Prag'ı bu kitapçığın rehberliğinde dolaşmıştım.
Son gün, ayrılırken, mezarının bulunduğu mezarlığa (Der Neue Jüdishe Friedhof) gitmiş ve fakat mezarlık kapalı olduğu için, mezarlığın önündeki yapraklardan birini alarak o kitapçığın içine koymuştum.
Yıllar önce (2001'de) Kafka'nın Berlin'de kaldığı evi görmeye gittiğimde de nedense aynı hisler bürümüştü her yanımı. (Berlin-Steglitz, Grunewald str. 13)
Prag anılarım da o yaprak kadar kuru, o yaprak kadar cansız.
Kafka demek biraz hüzün demek, belki de ondan.
* * *
Ben yazmayı pek sevmedim nedense.
Belki bazıları şaşıracak ama, konuşmayı da. Ders, seminer, konferans, vs.
Benim yaşamım sadece okumaya ayarlıydı.
Okumak, öğrenmek, kavramak... hepsi bu kadar!
Yazdıkça değil, okudukça yaşadığımı hissettim. Öğrendikçe. Gerisi teferruattı. Gerisi, yani başkaları.
Bencilce bir yaşam ve küçük bir dünya.
Eğer zaman zaman bu küçük dünyadan çıktımsa, çıkmak zorunda kaldımsa, bu, Kafka'nın da itiraf ettiği gibi, hafif manevralarla eğilip bükülmek anlamı taşımıştır benim için.
Eni konu, kahrolası hanede evlâd u iyal var, kandırmacası.
Açtım, ve hanemde bir tek ben vardım.
Bilmeye aç! Okumaya... olup bitenleri kavramaya aç, yalnız bir adam!
Tâ ki Yunus gibi deyinceye kadar:
Dört kitabın ma'nisin okudum tahsil ettim
Aşka gelicek gördüm bir uzun hece imiş.
İlim yolculuğunun irfanî arayışa dönüşmesi işbu "uzun hece"yle tanıştıktan sonradır.
* * *
Zavallı Kafka, o kısa ömrü "bir uzun hece"yi sökmeye yetmedi. Şato gibi kendisine her adım attığında uzaklaştı.
Bu nedenle Kafka için "bitmeyen bir dâvâ"dır o uzun hece!
Progress yani!
Not: Bu karlı İstanbul gününde keşke daha sevimli şeylerden söz edebilseydim size. Ne ki penceremden ne zaman dışarı baksam, bembeyaz bir İstanbul görüyorum. Ve bir de usul usul beynimi yıkayan müziğin sesi... Balkondayım ve İstanbul kar kokuyor şimdi. Hüzün ve yalnızlık. (Sadece insanlar değil şehirler da yalnızlık kokar bazen.)
Dücane Cündioğlu
yayınlamanıza lüzum yok, sadece sizin okumanız da yeterli..
sevgilerimle
Peri seni seviyorum, kendimden bir sürü izler buldum yazında, ben de herşeyimi o evde bırakıp çıktım, üzerinde gözyaşlarımı bıraktığım eşyaları istemiyorum diyerek, belli ki sende çok güçlü bir kadınsın ve ben senin kendi ışığının kısa sürede seni iyleştireceğine inanıyorum, yalnız olmadığını bilmek işe yarar mı acaba?
Yorum Gönder