Pazar, Ocak 10

peri için...




sözcükler bazen ya da çoğu kez sadece sözcük, bu aralar. onların ayrı bir dünyası var. bana öyle geliyor. yani şu rezil, sefil hayata anlam yüklemek için onun ayıbını örter gibi sözcükler, sözcüklerle giydiriyoruz, tamam mı! bakıyorum, oysa sözcükler, sadece sözcük, yahu. öyle ki gündelik hayat, alıp başını gidiyor, sözcüklerse bambaşka bir telden bambaşka bir yolda. şimdi ben, bu sözcükleri çok seviyorum elbette. ve bana kalırsa sözcükler olmadan bu dünya çok, -kusura bakmayın, lütfen- boktan bir yer olurdu. bana suskunluk veren, sözümü kesen, sözcüklerle aramı bozan duruma da ancak bir yere kadar izin veririm. veriyorsam, bunun gerekçeleri var. artık vermek istemiyorsam, bunun da.



hayatı türlü türlü anlamlandırma biçimleri var insanların. benim anlamlandırma yolum bana özgü olsun istiyorum. yani defalarca kullanılmış olabilir, ama yine de bana özgü olacaktır. çeşitli, saygı duymadığım, içselleştiremediğim parametreler devreye sokuluyor, evet anlıyorum bunu, yani öyle bakacak olursak gayet mantıklı, tutarlı. ancak hayatın bu türden açıklanma biçimi içimi sıkıyor, bunalıyorum. yani ne yapsam bana ait değil, numaradan kabullenmiş süsü verebilirim. veriyorum da. vermedim mi? ama işte bana ait değiller. ben böyle biri değilim. nasıl biriyim? hiç emin değilim. yani insanın öncelikli meşguliyeti kendi olmalı. buna inanırken, kendimden bu kadar uzaklaşmam, ayıp değil mi? ne yapacağız, çöpe mi atacağız bu ömrü. şimdi elbette hiç saygı duymadığım bu faktörler epey canımı sıkıyor, doğrusu çok da acı veriyor bana. vermez mi! deli gibi korkuyorum. öyle endişeleniyorum ki, midem bulanıyor, yorgun düşüyorum. günde birbuçuk paket sigara içmeye başladım. 50 kiloya düştüm. bütün bunlar bir tür itiraz. itiraz ediyorum! yani bedenimle, ruhumla itiraz ediyorum, anlıyor musun?



sürüp giden hayatıma bir diyeceğim yok. insan mesut olabilir böyle. ben neşeyi tanırım, neşe ile içli dışlıyız. yoktan neşe varederim. masaya meyve ışıltılarıyla, çaydanlıkta fokurdayan çayla, tina'nın oyunbazlığıyla, pencereyi açıp esen rüzgarla neşe üretirim. işim gücüm bu olur ve bunu da iyi yaparım. yalan mı? iyi ama insan kendini unutamıyor ki, yani kahretsin, hatırlıyor kendini. yemin ederim bu neşeyi yaratırken şu kadar sahtekarlık yapmadım. hatırlayıp durduğum kendimde de büyük ihtimalle bi numara yok. ama yazık ediyorum o kendime. ihmal ediyorum. ağlıyorum onun için, öyle üzülüyorum ki. ölürken insan tuhaf şeyler söylermiş ya, ölürken ihmal edilmiş, köşeye sinmiş kendimi bir "rosebud" olarak fısıldamayayım. yani ben bu rosebud'ın ne olduğunu aptal gibi unutmayayım. unutmak istemiyorum. kendi hayatımda boşluk istemiyorum. bu öncelikle bana, sonrasında çevremde olan herekese mutsuzluktan başka bir şey vermez. yazık olur. hatırladığım ve artık ne menem bir şeyse yaşamayı umduğum bu rosebud'ın değeri sadece kendisiyle ölçülebilir. karşılaştırma kabul etmez, tartıya gelmez.



şimdi bu noktadayım. çok sancılı, çok sözcüklü, çok açıklamalı bir dönem. niçin şimdi, bilmiyorum. gerçekten bilmiyorum. gereğince olgun olmadığımı, bir yeniyetme heyecanıyla bu meselelerle uğraştığımın az buçuk farkındayım. ileride bu dönemi analiz ederken muhtemelen "yanlış yaptın" cümlesi de olacak içinde. ama hayat boşluğu affetmez. hayatın teknik kısımlarıyla uğraşan ve bunu müthiş bir beceriyle yapan insanlar var. bu beceriksizliğim de benim paçalarıma dolaşacak muhtemelen. ama şu an karar verirken bunu görmezden gelmeye çalışacağım. atasözlerini iplemeyeceğim. bana lazım olan sözcükler şimdi, onlar değil. içimde doğan bu enerjiyi önemsiyorum. saygı duyuyorum. sahneyi ona veriyorum.



diyeceklerim bundan ibaret.

(biliyorsun işte ben özel hayata filan inanmam. bunca kitaptan, hikayeden, filmden sonra, insanın pek de matah olmayan hikayesini saklamaya çalışmasına da anlam veremem. şimdi bunu yazıyorsam, nedeni şu, 'yaşadığımız yeni bir şey değil şu doğan güneş altında. bu da onlardan biri. özne kendi hikayesine sahip çıkıp, kendini açıklıyor işte, ne var bunda?' aldığım şu karar yüzünden türlü yargılarla ve nerden baksan çok akıllıca, itiraz dolu analizlerle karşılaşacağım muhakkak. buna saygı duyuyorum. ama yapacak bir şey yok merkür gündemdeymiş hem de geriye doğru gidiyormuş. boyun eğiyorum.)

11 yorum:

belirtiler dedi ki...

demek istediğim sakinliğiniz benim kanımı donduruyorsa nasıl olduğu değil hissedileni öenmlidir.

endiseliperi dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Elif Derviş dedi ki...

"insanın öncelikli meşguliyeti kendi olmalı. buna inanırken, kendimden bu kadar uzaklaşmam, ayıp değil mi? ne yapacağız, çöpe mi atacağız bu ömrü."

atma ömrünü çöpe. atmayalım hiçbirimiz. ömür bi tane, çöpe atılır mı hiç? sev kendini, yapmak istediğin şeyler bul, üstüne git, ve yap... hak ediyoruz bence bizi mutlu edecek şeyleri yapmayı...

belirtiler dedi ki...

bildiğiniz gibi olsun
istediğiniz gibi olsun

endiseliperi dedi ki...

ahab,
isteğiniz üzerine bazı yorumlarınızı sildim de diğerlerini silemedim. boşverin ya, kırılmadım size.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

elif'ciğim, mesele biraz daha farklı sanki. ciddiliği ile de insanı ürkütüyor. çok sağol.

sevgiler.

aysegul dedi ki...

çok romantik..bayıldım valla..

sevgilerrr+

isil c. dedi ki...

ben 'özne kendi hikayesine sahip çıkıp, kendini açıkladığı' için teşekkür ediyorum. bir faydam olmayacak ama, yargılar ve analizlerle ilgim yok, bildireyim dedim. sevgiler.

tavsan dedi ki...

Peri, adini bilseydim oyle hitap etmek isterdim bu son yazilarina. Birseyler demek istiyorum, birseyler yapmak istiyorum seni iyi hissettirecek, yardimci olacak ama ne bilmiyorum. Bazen insanin kendi ustune de baskalarinin ustune de gitmesi gerekiyor ama kendi ustune giderken acimasiz olma cunku -en azindan buradan gorundugu kadariyla- degistirme gucune de sahipsin bence.
Belki de ben yanlis anliyorumdur ve aslinda hersey cok guzel birseyin parcasi olarak oluyordur, onceki yazilarda dedigin gibi, ask icin.

redrabbit dedi ki...

varolma sıkıntısı diyorum ben buna..bana da oluyor bazen..geçecek.daha doğrusu itelenecek biryerlere bir süreliğine,sonra yine çıkacak,yine gidecek.Böyle böyle ömür geçecek..sen bunu benden daha iyi biliyorsun bence..tyapman gerekenler;kafa dağıtmak,takılmamak,hissetmek ama etkilemesine izin vermemek..anlatabiliyor muyum bilmiyorum..."telaşa gerek yok,olacak olan olur" demiş Mevlana..Olacak bişeyler..hissediyorum..sana tam da bu zamanlar iyi gelecek müzikler göndermek istiyorum..Hergün bir tane göndereyim mi mailine?

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim hepinize. uzun uzun yanıt yazamıyorum.

sevgiler.