sana bu mektubu gözlerim dolu, yüreğim paramparça yazıyorum.
bundan haberi yok ellerimin.bir otel odasında bembeyaz yatak örtülerine fırlatılmış kartpostallar,haritalar gibi soğuk ve çirkin ellerim.
bu artık en acı işi ellerimin.
allah kahretsin o günü de, saat dördü de! yalınayak ve öfkeyle gidiyorum sil baştan...
kırıp döktüler! can suyunu canıma taşıyan,bana doğru sürükleyen neyim varsa. kerpiçten evim, camdan sarayım,aşkın yalnız zincirle çekiçle çıkılabilen tertemiz doruğuna istiflediğim umut ve şarkılar söyleyen dudaklarım, her şeyim akıp gitti bozguncu, yıkıcı bir hoyratlığın karanlığına.
bilmez miydim ağzının o kızgın havzasında dengesini kaybeden bir taçyaprağının ilkbaharda ne olur sonu?
bilmez miydim aldırışsız gürleyen gülümsemesi nasıl siler yıkar kıyılarını paramparça olmuş uykularımın?
bilirdim ve bir ateş sönünce başkasına koşan gölgeler gibi yalpalardım arafında sessizliğin.
gizlice girip çıktığın o şehrin kapısında kendi ömrünün kanepesinde bir misafir gibi çürürdüm...