Cumartesi, Nisan 10

pes-pa- ye

okuduysanız eğer, lovecraft'ın hikayelerinde yeraltına kapatılmış kötü ruhlar okuyucuyu dehşete düşürmesi beklenen, küfür dolu sözler söylerler. lovecraft, poe gibi dehşeti yaratmaz da, dehşet verici, iğrenç, korkunç küfür dolu sözler diyerek okuyucunun bizzat bu sözcüklerden etkilenmesini bekler. lovecraft'ı pek sevmem ama türünde önemli bir yazardır. eğer olsaydı martin mystere'in lovecraft albümünü açar size ondan da bahsederdim uzun uzun ya, yok... eğer salona gidemeyecek kadar üşümeseydim size lovecraft'ın kitaplarında geçen "küfür" paragraflarını yazardım. ama onu da yazmayacağım. peki ne yapıyoruz burda? bu gece  pespaye sözcüğü gündemimizdeydi. konuşma, "pespaye hakaret midir, küfür müdür? birine pespaye demenin anlamı nedir?" üzerineydi.  pespaye bana komik bir sözcük gibi gelir. söylerken insana eski bir türk filminde rol alıyormuş gibi bir duygu verir. söyleyenin  rencide etme niyeti çok açıktır, horgörmek isteği belirgindir, kendine ayırdığı pay da yüksektir.  kıvrak ama kesin bir söylenişi vardır. pes pa ye. üçüncü sınıf türkçe pop sözleri yazarlarının dikkatini hala çekmemiş olması ilginç. kafiyeye müsaittir.

konuyu dağıttık. pespaye farsça bir sözcük. aşağılık, soysuz gibi anlamları var ve küfürden çok hakarete benziyor. ve hemen alt paragrafa zıplıyoruz konuyu bağlamak için.

lovecraft, kötü ruhların küfürlerinden bahsederken, bana bu yanlış çeviri gibi gelmişti. kötü ruh küfrediyor... ee ne olmuş yani? bununla niçin dehşete kapılmalıyız? bozkurt güvenç'in dediğine göre, dünyanın en küfürbaz insanları , ispanya'yı geride bırakan meksikalılar ile türkiyeliler iken, bize kor mu yani kötü ruhların küfrü?  az önce okudum ki küfür sözcüğünün kaynağında dinsel bir anlam var. bu durumda elbette her inananın, kötü ruhların küfürlerinden midesi bulanabilir. bu durumda lovecraft'ın kahramanı bir inanan ve onunla özdeşlik kurması beklenen okur da bir inanan olmalı ki hikaye etkisini göstersin. lovecraft hikayelerinin kurgusu hiç fena değil. eğer bir mimar ya da arkeolog filan olsaydım onun yarattığı yapılardan da çok etkilenirdim. ama doğrusunu söylemek gerekirse dehşeti, dehşet verici yaratık, korkunç olayı, korkunç bir olay diye kestirip atmak, sözcüğün temsil ettiği atmosferi yaratması ve duygusunu okuruna bırakması gerekirken kupkuru sözcüklerle yetinmek...ne bileyim, sürekli bir yabancılaşma duygusu yarattı bende. eh, bu, üç ciltlik, her biri altı yüz sayfa lovecraft serisini okumama engel değildi yine de. yarın size yayınevini, çevirmenini de yazarım belki.

işte geliyor:

"küfür arapça örtme ve gizleme, nankörlük anlamlarından allah'a ve dine ait şeylere inanmama anlamıyla islami bir terim olan küfr'ün çoğuludur, kefere ve gavur sözcükleri de buradan gelir. "dinime küfreden bari müslüman olsa" deyişince, kafir, küfrü hakeder ve küfürbaz, farsça 'oynayan' anlamında baz ekiyle yapılmış, arapça farsça birleşik isimdir.

küfrün öznesiyle nesnesi arasındaki ilişki küfrün etimolojisinde sırıtıyor, dolayısıyla hakaret kişisel kalırken küfür toplumsallaşıyor, edebiyatı sürüyor. toplumun belki de en çok da şehirli, kozmopolit, yani yüzyüze ilişkileri kısıtlı ve zoraki kesimleri belirli sözcükleri tabu kılarak sulh oluyor ve görgü kurallarını yaratıyorlar. onlara nazik ve kibar deniliyor. sözcükleri sürekli aşınıyor çünkü hoş olmayan gerçeklik değişmiyor. çok katmanlı toplumun katmanlaşan küfür edebiyatında da gerçek küfürbazlar, küfretme hakkını kullanmak isteyenler, sosyalleşmek isteyenler ve sosyalleşmek zorunda kalanlar gibi kategoriler doğuyor.

söz dağarcığında ayıp sözcük listesi çok kısa olan kırsal kesimin, küfür edebiyatı da fazla gelişmemiştir. örneğin doğu karadeniz'de erkeklerin küfretmesi ciddi bir olay olduğundan onlar küfretmezler, kadınlar küfreder. şehirler ise, sözcük hazinesi binin altında bulunan ve bunun içinde bulunan ve bunun içinde küfür sözcüklerinin oldukça fazla yer tuttuğu alt katmanlar üretiyorlar."

Kitapta küfrün işaret dili olan orta parmak hareketinin de sözü geçiyor. kitabı mukaddesten bu hareketin israiloğulları tarafından bilindiğini, süleyman'ın mesellerinde geçtiğini, söylüyor. aristophanes, daktylos sözcüğünü kullanıyor bu hareketin organını anlatırken. romalılar digitus infamis (meşum parmak), hıristiyan teologlar ise digitur destinare (işaret parmağı) terimini tercih ediyor.  ben hiç sevmem elle küfür edilmesini. neredeyse midem bulanır. alıntıyı tümden almadım o yüzden. batıda çok eski bir tarihçesi olan bu hareket, öyle görünüyor ki bize amerika'dan, hatta holüvud filmlerinden geçti. yalnız rönesans italyası'nın durumu abarttığı malumunuzdur. adı da vaffanculo!

bu kadar yeter. konuya uygun müzik, lütfen.



alıntı, kudret emiroğlu'nun 'gündelik hayatımızın tarihi' adlı kitabından.