Pazartesi, Temmuz 19

ne gelir elimizden insan olmaktan başka

ne çıkar siz bizi anlamasanız da

evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar

eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey! kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında

yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla

dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık

menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara

mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur

her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir

bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla

deriz ki, "şuram ağrıyor" bir de, "başım dönüyor", "yanıyor avuçlarım"

belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma

bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş,yaşıyorcasına

uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık

nedir mi ellerimiz -korkunçtur bir elin bir köşesinde insan olmalarıyla-

korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin

kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin

ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park bekçisinin

korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi  sallanaraktan

bitmeyen bir selam gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda  aranan

korkunçtur -bunu anlıyoruz- bir yüzün en çoğul beyazında

korkunctur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe ışıklarında

ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan olmalarıyla

korkunçtur korkunç!

diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum

ayrıca neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi

tüketen kim. hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini

ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla

çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz  inceliği

ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi

yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi

bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar

bırakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, ya da bir boşluğu bırakır gibi

ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya

ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.

ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız

hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına

eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında

okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda

anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun butlarında

ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız

kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla

kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada

anılar bulacaksam -anılar mi dediniz? ne sesli bir vuruşma

odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar

rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar

bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru

bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar

sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler

zorlanmış bir gülüşten -iğrenip birden- kusmalar, bulantılar

bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar

ölüler bulacaksam -ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar

ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün

ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda

ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık birşey insanın sonsuzunda

bu kadarcık bir şey -iyi ya, peki, şimdi kim var sırada

sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza

yok deyin çünkü biz... biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla

ne güzel ellerimizle...  başlayın, hadi başlasanıza

örneğin bir kahve falı? az müzik? diyorum biraz iskambil!..

ama hiç seslenmeyelim -seslenmeyelim- içimizden oynayalım

ayrıca

- dört kişiyiz!

- hayır on!.

- bin kişiyiz!

- bana kalırsa...

ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında

öyleyse başlayalım: koz kupa! ah şu sinek onlusu bire bir unutulmaya

çayınız soğuyacak! çayınız mı dediniz? ne tuhaf biraz anlıyorum

- üç karo!

- pas diyorum!

- susalım baylar, dört kupa!

ah şu sinek onlusu! koz kupa! çayınız mı dediniz? susalım!

susalım -niye susalım- anılar mı dediniz? ne sesli bir vuruşma!

ya sonra? bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra

gene mi, başladınız mı? peki şimdi kim var sırada

sakın haaaa! biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza

yok deyin çünkü biz... biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla

ne güzel ağzımızla... yok canım, ben var ya, istiyorum sırada

olmayı istiyorum -sahi mi-  ama isterseniz siz olun

siz olun, biz olalım kim olacak? -hep böyle oyalansanıza

yani  "şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa."

gibi oyalansanıza

biraz oyalansanıza.

bir oyun başka olamaz oyundan gibi

bir söz başka olamaz sözden gibi

bir şey başka olamaz şeyden gibi

tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa

ne gelir elimizden insan olmaktan başka

ne gelir elimizden insan olmaktan başka

ne çıkar siz bizi anlamasanız da

evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar

eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey! kimse bir gün gözlerimi sevmeyecek korkuyorum

bir yaşlı kadın en erkek boyutunda

kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız

kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere

bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda

vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta

ölüm mü -yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha

üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu hiç bilmiyoruz

diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla

tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı

böylece, niye olmasın, işte bir orman daha

sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz

ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda

ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız

kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız

yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız

ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla

tam öyle gibi...  demeyin: eh, biraz yorulsak da

demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda

biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz bilmiyoruz ya

diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.

e. cansever


&

not: hmm... burdaki notu sildim. akşam üzgün ve eh, biraz da sarhoştum... tam iki bira içmiştim!:p
şimdi iyiyim... çok iyi. arçil'i uyandırıp dışarı çıkacağız ve bir takım lüzumlu ve sıkıcı, lüzumlu ama eğlenceli, lüzumsuz ama çok eğlenceli şeyler yapacağız:)

şunu yine de söylemem gerekli ki, sadece başkasının sözlerinden müteşekkil post'lardan hoşlanmıyorum. ancak edip cansever her zaman ve şimdi de ruhumuzun tercümanı olduğundan, bu sefer, yani "son"da sadece onunla olmakta beis görmüyorum.

sevgiler.

10 yorum:

Ruhi dedi ki...

Uyandım hem sabah
hem hayatın üç kağıdında
ne çıkacak diye düşünmeden talihime...

Yürüdüm, köprüde balık tutanların arasında...

Bir şair başka bir şaire nefes vermiş, daha uzun yaşamışlar...

Asortik Krep dedi ki...

Nasıl son..?

miso dedi ki...

Pericim
Ben galiba sana bir türlü buradan ulaşamıyorum :( Yolladığımı, yollayabildiğimi sanıyorum halbuki...

Edip Cansever nefisti cidden, teşekkür. Bir de Arçil'le güzel bir gün olmuştur umarım:)

marruu

ali akay dedi ki...

'yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim / bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana' sizi selamlıyoruz,

Oya Kayacan dedi ki...

Hep bir sondur zaten başlangıçlara neden, "derken karanfil elden ele..."

zehra dedi ki...

ne olur şu daktilo formatından vazgeç, artık okuyamıyorum seni...

zehra dedi ki...

teşekkürler:)))

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim.
çok kıymetlisiniz.

sevgiler.

dgül dedi ki...

"Bir söz; başka olamaz sözden gibi..." Başka söze hiç mi hiç gerek bıraktırmayan ne güzel bir betimleme... Yaşayacaklarının söyleyeceklerin gibi, güzel düşlerin gibi olmasını diliyorum Perim... Ortalıkta görünemesem de kalbim hep senin yanında, bilirsin sen...

endiseliperi dedi ki...

biliyorum.