Pazartesi, Ekim 11

şu bu ve de misafir, nezle, nişanyan, penis, somay, taraf vs.


radiohead................................


bazı sözcükler arasında bocalayıp duruyorum. konuk sözcüğünde bir modernlik, medeniyet var doğru ama, kupkuru yahu. sanki konuk kişi geliyor, ama evde ya da sende şu kadar olsun rüzgar estirmiyor. bir sıradanlık, bir olağanlık... misafir sözcüğü her ne kadar alaturka dursa da, pek endamlı, pek cilveli. üstelik içinde, eve gelen kişiye özel bir telaşı, hazırlığı, sevinci de anlatıyor. "misafirimiz vardı," derken, sanki şeref verdiler filan tınısı da kuyruğunda.

misafir sözcüğü elbette arapça. sevan nişanyan, arapça sfr kökünün içerdiği iki anlam olduğunu söylüyor: birincisi süpürmek, dağıtmak, tozutmak. ikinci anlamı ise yolculuk yapmak. sefer, yolculuk demek. sefer eden kişinin sıfatı da müsafir (misafir). arapça'da "yolcu" anlamının yanısıra misafir anlamını da içeriyor. aynı sfr kökünü içeren sofra ne demek? süfret'ten geliyormuş o da. yol için alınan yemek, yani azık demek. bunun yanı sıra "üzerinde yemek yenen yer" ya da yemek için yere serilen örtü veya sini anlamlarını da kazanmış. nişanyan daha sonra safari'ye geçiyor ya, ilgimi çekmiyor pek, yazmayacağım buraya da.



bu akşam misafirimiz var. arçil'in en yakın arkadaşı can bize geliyor. dolabı yemekle doldurup, yurtdışına çıktığım zamanlarda bize gelip kalmışlığı çok da, ilk kez iki üç hafta önce ben de evdeyken yemeğe geldiğinde yakınlaştık biraz. pek fazla karışmıyorum onlara, hatta yemeği arçil'in odasında hazırlıyorum. çok kibar, efendi çocuklar arçil'in arkadaşları, çoğu sporcu, sigaraya, alkole karşılar ve "ne zahmet ettiniz," filan diye konuşuyorlar. "çay servisine başlıyorum, yanında kek servisi de yapayım, değil mi?" diye sorduğumda, "lütfen, zahmet olmazsa," diye cevaplıyorlar. çok şekerler. arçil ilk kez bu yıl arkadaşlarını gönül rahatlığıyla davet ediyor eve. bu çok anlaşılır bir şey ve bundan çok memnunum.



bu akşamı, hafif, kolay yemekler yapıp, biraz daha dinlenmeye ayırmıştım oysa. nezle başlangıcı, yok soğukalgınlığı, yok grip başlangıcı, her ne ise adı, ben bilmiyorum, hasta gibiydim. hiç hasta olmam ben, hasta gibi olan hale geldiğimde ona derhal şiddetli hastalık muamelesi yapıp, en kısa sürede de atlatıyorum. hiç sevmem yatak döşek hasta olmayı. burun akıntısı, baş sızlaması, gözlerin sulanması hadisesi de hastalık olarak nezle adını daha çok çağrıştırıyordu dünkü halime. nezle de arapça kökenliymiş. nzl kökünden geliyor. inme, demek o da.  üst solunum yolları iltihabının bir şekilde "indiği" fikrinden... "soğukta durma ciğerine inecek" "boğazına inecek" vs. arapça'da bu tür rahatsızlıkların geneline "inme" anlamına gelen nezle(t) (nezle) adı veriliyor. nüzül de aynı anlama gelen bir söz. nişanyan, nzl kökü itibariyle bağlantılı sözcüklere devam ediyor. mesela menzil, uzun yolculuklarda attan, arabadan inilen yerin adı. tenezzül, birinin düzeyine kendini indirme, tenzil, kendini değil, birini veya bir şeyi indirme. tenzilat da indirimin arapçası.

hep diyorum, sevan nişanyan'ın elif'in öküzü ya da sürprizler kitabı'nı alın, mutfak rafınızda dursun, misafir gelecek diye mutfakta uğraşıp dururken bir yandan da okursunuz.



can gecikti. odada değil mutfak masasına hazırladım yemeklerini. şanssızlık ki fotoğraf makinasının da pili bitti. şarja taktım. artık odada çekerim fotoğraflarını. yemeklerini yediler, şimdi odadan kahkaha sesleri geliyor. güya birlikte ödev yapacaklardı.

bugün yemekleri pişirip (hay allah unutuyordum; izmir köfte, şehriyeli bulgur pilavı, salata, yoğurt, kola.) can'ı beklerken, şurada, bülent somay ile yapılmış bir röportajı okudum. geçen gün kaçak çok eğlenceli bir yazı okuyorum dediğinde, vakit bulup okuyamamıştım. bülent somay'ın çok hoş, enterasan biri olduğunu biliyorum, alınacak kitaplar lisetesinde de tüm kitapların adı var, ama henüz okumadım. röportaj, somay'ın, "bir şeyler eksik-aşk, cinsellik ve hayat hakkında bilmek istemediğiniz her şey" kitabı dolayımında yapılmış ve enine boyunu penis konusu konuşulmuş. penis-fallus durumları,  heteroseksüel kadınlar için penis o kadar da makbul mudur, kadın cinselliğinin avantajları, erkek cinselliğinin handikapları vs alabildiğine eğlenceli, komik anlatıyor, somay. yazı uzun ama çok, çok eğlenip gülecek ve hem de feyz alacaksınız. ben en azından bu yazıdan sonra bülent somay kitaplarını almaya öncelik vermeye karar verdim. çok tatlı bir adam.

sonra taraf gazetesi okudum. seviyordum bu gazeteyi çok, biliyorsunuz.  kürt, ermeni meseleleri, başörtüsü konusu, ergenekon davası konularındaki tavırlarını filan seviyordum. ama nasıl desem, akp'nin yayın organı gibi oldu, hükümete şu kadar olsun eleştiri yok. tüm köşe yazarları söz birliği etmiş gibi akp taraftarı bir havada yazıyor. bu çok can sıkıcı.

her neyse. bulaşıkları makinaya doldurup çalıştırdım. çayı demleyip, kekle birlikte ikram edeceğim çocuklara. sonra da meyve servisi. nezleyi atlattım, ama uyumadan önce bir theraflu fort ve sedergine içeceğim. şimdi biraz nostromo okuyacağım. nostromo'nun dönüşüm geçirdiği son bölümlerdeyim. ve bu  biraz üzüntü verici, bir insan karakterinin dönüşüm geçirirken bizzat sıkı sıkı bağlı olduğu kavramları ters yüz edebiliyor olması filan... nostromo beni çok etkiliyor bu aralar.


tamam.

12 yorum:

justine dedi ki...

nişanyan'ı sevmem, uğraşı çok önemli ve ilginç ama özel hayatından dışarıya yansıyanlar işi unutturuyor, rahatsız ediyor. her neyse, somay okunmalı, taraf gazetesi aynı nedenden dolayı ve haklı olarak can sıkıyor. fakat burada bir şey var söylemeden geçemem, blog resmi, -otobüsteki- nasıl güzel, nasıl zarif! çok beğendim, diğer fotolar da güzel ama bu çok hoş:)
şimdilik bu kadar, çalışmak gerek. hoşçakalın.

erhan b. dedi ki...

evlerinde ödev yapan öğrenciler: meğer efsane diil gerçek imiş:)

endiseliperi dedi ki...

nişanyan'ı özel hayatında çığrından çıkmış bir mesele nedeniyle yargılamayacağım. haksızlık olur bu. taraf gazetesi hala ilk okuduğum gazete.

şimdi asıl meseleye gelelim, fotoğrafa:)teşekkür ederim.

iyi çalışmalar.

endiseliperi dedi ki...

sevgili erhan bey, hoşgeldiniz. o defterler çantadan saat 11.00 de çıktı. çünkü ben en geç 11.00 de uyuyacaksınız demiştim. uyumaktansa ödev yaptılar. sevimlilerdi çok. pink floyd dinliyorlardı alçak sesle. arada konuşup, gülüşüyorlardı. sabah genellikle asık yüzlü olan arçil, kahvaltı masasında gayet neşeliydi. iyi oldu can'ın gelmesi. hep gelsin.

sevgiler.

şenay izne ayrıldı dedi ki...

peki arkadaşı ile ders çalışan evladının fotografını çeken (hem de arkadan, gizli gizli) ebeveyn gerçek midir sevgili erhan b. ve endişeli p. :)

endiseliperi dedi ki...

ne kadar gerçek bir ebeveynim hiç bilmiyorum, şenay. sahiden bilmiyorum. nasıl bir ebeveyn olarak tanımlanırım, iyi miyim, kötü müyüm, çok mu kontrolcüyüm, yoksa çok mu özgür bırakıyorum seçimlerinde... hiç bilemiyorum. şurası gerçek ki, sıradan, sevgili bir ebeveyn ne yaparsa onu yapıyorum. hasta olursa dikkat kesiliyorum, yemeğini güzel yediriyorum, kişiliğini zedelememeye çok gayret ediyorum. kibar ve saygılı davranıyorum. ama ne kadar gerçeğim, bir ebeveyn nasıl olmalı gibi bir soruyu ne kadar ciddiyetle soruyor ve uyguluyorum, hiç emin değilim. hem benim gibi aklı hep karışık bir insan, doğru yolu nasıl bilebilir? her sıradan durum için aklıma bir sürü birbirinden ayrı yanıtlar, çözümler belirirken...

bir çocuk doğurmak bir mucize ile başetmeye eş bir çılgınlık.

sevgiler çok.

Elif Derviş dedi ki...

perikızı sana mail attım geldi mi? sayfanın yanındaki endiseliperi@ymail.com
adresine...kullanıyorsundur onu umarım? :)

endiseliperi dedi ki...

elifcim,
hemen baktım, spam'a düşmüş, yahu. kızdım yahoo'ya. yazdım yanıt.

öpüyorum çok,

sevgiler.

Tortu dedi ki...

1. Yanılmıyorsam Bülent Somay'dı! Bir söyleşisinde ingilizce kendimi daha iyi ifade ediyorum gibi bir şeyler gevelemişti, işte o günden beri Bülent Somay okumak için bir neden göremiyorum.

2. Taraf taraf oldu, evet. Okurken Cumhuriyet okur gibi hissediyorum kendimi. Yani okumuyorum.

3. Evet efendim, fotoğraf... bak işte ona söyleyecek sözüm yok,

selamlar,

endiseliperi dedi ki...

hmmm... fotoğraf konusunda anlaşmamız yeterli şimdilik. somay okuyacağım, öyle sanıyorum ki çok da seveceğim. conrad'da kendini ingilizce'de daha iyi ifade ettiği için, 3. dilinde yazmış kitaplarını, ne var yani!? kötü mü etmiş? uzun zamandır beni taraf kadar heyecanlandıran bir gazete olmamıştı. öyle hemen harcayamam. harcamam da. içerden bir eleştiri yaptım. bakacağız.

ah evet, fotoğrafa tekrar dönecek olursak...:p


sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

ah! atilla senmişsin, farketmedim, kusura bakma. dün gece geç vakit yorumlara yanıt yazdım, kim yazmış diye de bakamamıştım. ancak şimdi tortu'nun sen olduğunu anladım. hoşgeldin yahu! nerelerdesin? gel artık; yaz, lütfen. durrell okuyordun en son, onu yazmalısın. conrad okuyacaktın, başladın mı okumaya? yazılarını çok özledik.


sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Nice Post. This record helped me in my university assignment. Thanks Alot