Çarşamba, Kasım 10

canlı yayın



bugün aksiyon filmleri oyuncusu gibiydim. sabah alelacele bursa'ya gelmem gerekti. şu anda da bursa'dan istanbul'a dönen otobüste, feribottayım. size buradan yazıyorum. evet,  rüzgar  şiddetli ve deniz oldukça dalgalı. yorgunum ama içimdeki o coşkulu şey çağıldayıp duruyor yine de. işlerimi hallettim. buna seviniyorum. sabah 10.00 da bursa'daki acil iş bildirildiğinde, aklımda sadece akşama yapmayı düşündüğüm lazanya vardı. 11.00 de ise otobüsün içindeydim.



işler bitince buırsa'daki ablamla buluştum onların cafe'sinde. hızla yemek yiyip, hızla sohbet ettik. sohbetin ciddi ana kolları, mesela saç maskesi neleri ihtiva etmeli,  göz çevresi kremi, ah şekerim kalın kemer kullanmaya bayılıyorum, gibi tuhaf patika yollara meyletti. ablam bir paket meyve hazırlamış ki o yoğunlukta kendime bakamamış olabilirim. eve dönüp, duş alıp beynimdeki şu uğultuyu sakinleştirmem lazım. sonra bitki çayı, limonlu kek ve uyku. yarın duruşmam var.

23 yorum:

justine dedi ki...

Sevgili Peri,
Ne tuhaf sen bir karmaşanın içine girdin ben ise evde oturup kendime dönmek istiyorum. Daha çok okumak, güzel müzikler dinleyip yemek yapmak, yazı yazmak vs. vs. Doktora tüm zamanımı alıyordu, o gidince hayatımdan her şey daha güzel olacak sanki. "Sanki" tabii, net olamam ben, hâlâ bir soru işareti var, olacak. Neyse, sen artık çok yoğun bir kadınsın, kendi sorunlarımla başını ağrıtmak istemem:) Sadece şunu söylemek istiyorum, sana yazılan çoğu yorumda "evdeki yazıların daha karamsardı" anlamını ve "iyi ki çalışmaya döndün, harika oldu!" sevincini görmek beni şaşırttı. Ben bırak tezi filan şimdi çalıştığım işi bırakıp tümden eve kapansam hiç üzülmem! Hah ha, neyse bırakalım şimdi bunları, umarım çalışma hayatın mutlu, kahkahalı ve sorunsuz geçer, yüzün hep güler, bunu tüm içtenliğimle istiyorum. Sadece yazıların azalmasın bunu istiyorum senden, inan özletiyorsun. Seni okumak müthiş bir keyif! (Conrad okuma zevkini düşün, işte öyle bir şey!:))

dış kapının mandalı dedi ki...

Sigaralı fotoğraflarınızın çok kötü olduğunu söylemek zorundayım. Sigara insanoğluna atılmış en büyük kazıklardan. Uluslararası şirketlerin, en açık yaptığı kötülüklerden.

asliberry dedi ki...

evet peki saç maskesi neleri ihtiva etmeli? bu çok ciddi bir konu. rukiş dede öldüğünden beri saçlarının yarısını kaybetti. naapacağımızı bilemiyoruz.

endiseliperi dedi ki...

akşam gelince konuşalım arkadaşlar. şimdi derhal hazırlanıp kadıköy adliye'sine, duruşmaya gitmem lazım. sonra çıkıp taksim'de bir toplantıya yetişeceğim.

(burayı ihmal ettiğimi hiç ama hiç söyleyemezsiniz, değil mi arkadaşlar? yollarda bile yazıyorum size, hatta hızla giyinip evden çıkmam gereken şu anda bile...)

hadi öpüyorum sizi, akşama görüşürüz.

sevgiler.

meftun dedi ki...

justine'e aynen katılıyorum.. yoğun bir hayatımız olduğundan mıdır nedir, senin evdeki hayatına pek bi özeniyordum :) yeni koşuşturmacanda da başarılar dilerim, takipteyiz ;)

saygılar, sevgiler.

miso dedi ki...

Peri peri,
İhmal dedin, bu misoyu mahçup ettin :)) Bir satır bile yazamıyorum, hadi bırak yazmayı, çok çok sevdiğim buralara ve başka bazı yerlere uğrayamıyorum artık. BAzen vaktim oluyor ama o zaman da kafa beyin reçel haline gelmiş oluyor.

Neyse, neyse, mutlu gibi görünüyorsun. Yaşasın o zaman:) Sevindi miso. Hem de çok çok:)

marruu

Adsız dedi ki...

Justine, o yorumlarda kasdedilen karamsar dönem "ev hali" değil.
"evlilik hali". :)

ben de, bir başka dış kapının mandalı.

endiseliperi dedi ki...

:)
justine, ben uzun yıllar çalıştım. sana diyeyim, 19-20 yaşından itibaren sanırım. hem çalışıp, hem okudum. dışarda olmayı, çalışmayı biliyorum. evde olma duygusu hep geçiciydi benim için. evde olunca da evde ne yapılır diyip, yemek pişirmeyi, kek, börek yapmayı öğrendim işte. ben ev hanımlığı mesleğini hiç küçümsemiyorum ya da dışarda çalışmakla karşılaştırılınca aralarında bir düzey sorunu görmüyorum. her şeyden önemlisi koşullar ne gerektiriyorsa onu yapmak, ama bunu yaparken de bir zorunluluk nedeniyle canını sıkmamak; yapıp ettiğinden bir keyif üretmek. para kazanmam gerekiyordu ve ayrıca yakınlarımın bende gördükleri ve endişelendikleri, bu içe çekilme sosyal yaşamı asgariyeye indirme hadisesine bir son vermem icab ediyordu. yapabileceğim de bu iş vardı. her şey yerli yerine oturdu. gerçekten iyiyim. dışarda bir üretime dahil olmanın anlamı çok yücedir falan filan diyemem. para kazanırsın, kendine ve geleceğe güvenli olursun, bu da bir iç huzur sağlar. olan biten bu.

çok gülüyorum senin yorumlarına, justine. eğleniyorum hep. teşekkür ederim bunun için çok.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

dış kapının mandalı,
ne deseniz hakkınız var. dün duruşma beklerken sizin yorumunuz kafamın içindeydi, hatta o sırada bırakmayı düşündüm ve gelip size diyeyim istedim bunu. bu lodos nefes almamı da zorlaştırdı benim. çıkışta eczaneden okyanus suyu alıp, burnuma sıktım. taksim'e kadar da sigarayı bıraktım, ki düşünün, uzun yol. taksim'de can sıkıcı bir şey oldu. biliyorum, sigaranın insanı rahatlattığı görülmüş şey değil ya, yaktım işte bir tane. bu nedenle size 'sigarayı bıraktım' müjdesini de veremedim. ama en kısa sürede bir program yapıp, sigarayı bırakacağım ve günbegün mümkün olursa bu süreci sizinle paylaşacağım. sigaralı fotoğraflar için kusuruma bakmayın ama şimdilik, olur mu? sigarayı teşvik eden görüntü ve yazılar için çok özür diliyorum herkesten ayrıca.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

canım arkadaşım aslı,
öncelikle şunu diyeyim; ben yazdan itibaren bioblas şampuanı ve kreminini kullanmaya başladım. saçım dökülmediği gibi oldukça da sıklaştı. kremini yalnız saç köklerine yedirmiyorum. ancak her sonbaharda olduğu gibi saçım yine çok dökülmeye başladı.

ablam televizyonda suna dumankaya adında bir hanımın önerilerini dinlemiş, çok ikna olmuş onun sözlerine. önerilerini de uyguluyor. ben de siteden bulup bazı önerilerini kopyalayıp, çıkış aldım, kadıköy çarşısına gittiğim zaman da malzemeleri alıp, şişelere koyup, uygulayacağım. söylediği her şey doğal, sonuç alınır mı, emin değilim ama günde yarım saat böyle bir uğraş bile insanı iyi hissettirebilir. ben saç dökülmesi başlıklı olan dosyayı açıp hemen buraya kopyalayayım. öpüyorum seni çok. rukiş'e selamlar.

- Soyulmuş yarım avokadoyu iyice ezin. İçine 2 adet bıldırcın yumurtası, bir çorba kaşığı susamyağı koyup karıştırın ve saç diplerinize sürün. Streç filmle sarıp iki saat bekletin. Ardından saç tipinize uygun bir şampuanla yıkayın. Bu kürü haftada bir tekrarlayın.
- Saç diplerinizin masaja ihtiyacı olabilir. Her gün 3 dakika masaj uygulayın. Ayrıca bir de tarif vereceğim: Bir su bardağı suda 4 yaprak defne, birkaç yaprak aynısafa ve biberiyeyi 10 dakika kaynatın. Su yarıya indiğinde süzün ve suyuna bir kahve fincanı iyi zeytinyağı, bir çay kaşığı deniz tuzu katın. Karışımı saç diplerinize boya sürer gibi sürüp, uçlara doğru tarayın. Streç filmle sarıp 3 saat kadar bekletin. Bunu haftada bir uygulayın.
- Yarım kahve fincanı soya yağı, iki çorba kaşığı badem yağı, bir çay kaşığı deniz tuzu ve bir tatlı kaşığı elma sirkesini benmari usulü ısıtın. Karışımı saç diplerine boya sürer gibi sürün ve masaj yapın. Ardından streç filmle sarıp iki saat kadar bekletin.
- Saç derinize ve saçlarınıza hindistancevizi sütü veya aloe vera jeliyle masaj yapın. Bunu başınızda yarım saat kadar tuttuktan sonra, ılık suyla durulayın. Haftada 3 kez tekrarlayın.
- Saç derinize ve saçlarınıza bal ve yumurtanın sarısıyla masaj yapın. Başınızda yarım saat kadar tuttuktan sonra, durulayın.
- 2-3 hafta boyunca, her öğünde bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi karıştırarak için.
- Saçlarınızı beslemek için elma sirkesi ve adaçayını karıştırarak, saçınızı bu karışımla durulayın.
- Sıcak zeytinyağı, bal ve 1 çay kaşığı toz halinde tarçını karıştırıp macun haline getirdikten sonra, banyodan önce 15 dakika boyunca uygulayın.
- Saçların azaldığı kısımları kızarana dek soğanla ovun, ardından da bal sürün.
- Eşit miktarda ılık keneotu ve badem yağını karıştırıp, haftada bir saç derinize masaj yapın.
- Misket limonu çekirdekleri ile kara biber tohumlarını bira suyun içinde eşit sayıda öğütün ve düzenli olarak saç deriniz üzerine uygulayın.
- 1 fincan hardal yağını 4 çorba kaşığı kına yaprağı ile kaynatın. Süzdükten sonra kalan sıvıyı bir şişeye doldurun ve saç derinize düzenli olarak saç deriniz üzerine uygulayın.

endiseliperi dedi ki...

bir de aslı, diğer ablam, saçları kabarık ve havalı olsun isterse, saç kremini şampuandan önce uyguluyormuş. denedim, evet kabarıyor da ben kabarık saç sevmiyorum.

sevgiler çok. yaman'ı öpüyorum. memet'e de çok sevgilerimi ilet, lütfen.

endiseliperi dedi ki...

misoooooooooooo,
senin beni çok gururlandıran bir mazeretin var. elif'in de öyle. siz yaptığınız şeylere yapmaya devam edin lütfen. buraları da hiç dert etmeyin. çok hoş bir çaba içindesiniz ve nasıl yoruluyorsunuz farkındayım.

ben iyiyim. çok iyiyim. sevindiğini biliyorum miso. çok sağol.

sarılıyorum sımsıkı. ılgaz'a da öpücükler.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

adsız,
evliliğe öyle kestirmeden karşı olduğum dönemler gençliğimin hayat hakkında hiç bir deneyime sahip olmayıp ama çok bilgisine sahip olduğum dönemlerdi. artık öyle havalı cümleler kurmuyorum. hatta bir kesinlikle kurduğum cümlelerin sayısı ne kadar azaldı tahmin edemezsiniz.

evlilik, birbirlerine romantik de duygular besleyen iki arkadaşın, aynı mekanda yaşamak için bir araya gelmesi. bu kadar yalın bir mesele. insanların birbirine sevgili olduğu kadar saygılı ve huzur sağlayıcı olmaları önkoşul. bu nedenle partnerin bir imparatorluk kurmuş da sen de onun köle gibi eziyet etmeye hakkı olduğunu sandığı bir tebasıymış gibi davranıyorsa ve bunu da sevgisinden (!) yapıyorsa, aynı yalınlıkta ayrılmakta sonsuz fayda var. böyleyse, evlilik dediğin berbattır, ama değilse şahane bir şeydir. birlikte müthiş tatlı zamanlar geçirebilirsin ve zor zamanlarda da birlikte göğüslersin o şeyleri.

dün ankaralı arkadaşlarla her zamanki buluşma yerimiz olan kaktüs'te buluşmuştuk da, "yahu" dediler, "sen berbat adamlarla evlendin ve her seferinde alabildiğine mutsuz oldun. katlanmayı, idare edebilmeyi de evliliği tanımlayan kavramlar olarak düşündün hep." benim hayatımı yakinen bilirler. bu nedenle adsız, evlilik hakkında hiç değilse deneyimlerimden yola çıkarak hiç konuşmasam yeridir.

sevgiler.

justine dedi ki...

(*canım iki kere yolladıysam yazıyı, kusura bakma lütfen. Bir sorun var sanırım nette, uyarı veriyor.)

Canım Peri,
"canım" diyebilirim değil mi? Sen faslını geçmiştik, -sevdiğim kişilere canım derim ben-, zamanıdır yani:) Bu blogdan etrafımda kime bahsetsem, "seviyorum o kadını" diye bir parantez açıyorum hep, diğer blogları eleştirdiğim oluyor ya (aramızda kalsın:p) sen arada kaynama istiyorum. "Peri farklı ama", mimidir o cümleler.
Neyse, hadi bunları geçelim şimdi. Daha önce çalıştığını tahmin etmiştim canım, küçük bir yanlış anlama olmuş. Sadece o çalışmayan (yakın geçmiş için konuşuyorum), devamlı okuyan, bir kahve ve sigara eşliğinde Kadıköy’de küçük bir tur atan ve güzel güzel yazan kadına özeniyordum. Yapmak istediğim şeyi yapıyordun işte, sıkıcı iş yerine gitmek zorunda olmadan sadece kendine ve sevdiklerine zaman ayırmak, daha çok okumak, “koşturmadan” müzik dinlemek, yaşamak. (Şaka maka idolümmüşsün valla:))
Hemen hemen benzer geçmişlerimiz var, ben de 17 yaşında çalışmaya başladım ve yatılı okulda okudum tabii, tek farkımız işimi sevmemem. (Yatılı okul geçmişi önemlidir benim için. Aklıma hep Ece’nin sözleri gelir; “bir teneffüs daha yaşamadığımızı” düşünürüm. Devlet dersini en ağırından aldığımızı. Hadi bunları da geçelim.) İşimi sevmediğim için yıllar yıllar boyunca bu işi yapsam da (sanki ben doğdum ve bu işi yapmaya başladım, ne tuhaf!:p) daha fazla yapamam sandım hep. Tabii bu “sanma” işi dediğim gibi asırlara dayandı ya, hah ha bunu da boş verelim:)) İşte, Arkeoloji olayına girdim böylelikle. Master, şu bu derken, şimdi bırakma aşamasındayım. (Evet, sanırım ben her şeyi yarım bırakıyorum. Yay burcu böyleymiş ama biz burçlara inanmayız değil mi?:)) Bunları neden anlatıyorum sana, çünkü tam da ben bırakırken sen tekrar başlıyorsun! Hah ha, kader işte, tanrının şakası. Olsun, dedim senin son yazılarını okuyunca, ben de “sonra” tekrar devam ederim.:) Çok uzattım yine değil mi? Keşke mektup olarak yazsaydım bunları sana. Kısaca yine sevmediğim işime devam edeceğim, ayrılma ve bırakma umudu hâlâ yok. Ama şöyle güzel bir şey var; şimdi sıcak çayım ve krakerimle (kek olsa daha şiirsel olurdu ama hiç yapacak halim yok ve evde sadece çay yanına gidecek kraker var:)) senin geçmiş yazılarını okuyacağım. Nerede kaldığımı hatırlamıyorum ama oradan buradan okurum artık. Komik ama bu bile mutluluk sebebi bence, İvan’ a (Dosto’nun) hep inansam da beynimin bir köşesinde, öyle.:))
Sarıldım.

p.s.: A, unutmuşum! O kadar boş boş konuştum çalışmanın gerekliliğini yazmamışım. Evet, para kazanmak gerek, yaşamak için. Seni sonuna kadar anlıyorum ve üstelik sen işinden zevk alıyorsun! Ama ben gerçek bir Oblomov’um galiba:p Tekrar tüm iyi dileklerim seninle, buraları unutma yeter.

endiseliperi dedi ki...

aa meftun, senin yorumunun bana ulaşması uzun sürmüş, niye acaba, oysa daha önce yazmışsın. kusura bakma. bak, birazdan justin'i yanıtlarken bana da hak vereceksin. hepimiz haklı olacağız, hayat bayram olacak:)
sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

justine,
çok teşekkür ederim. geçelim hızlıca orayı.
tabi tabii anladım seni. yaklaşık 6 yıl, arada bazı işler yapmış olsam da çalışmadım. çok uzun bir süre bu. çalışmadığım için değil de, içinde yaşadığım evin yoğun huzursuzluğu nedeniyle mutsuzdum. bunu da ne burada dillendir(ebil)iyordum, ne de aileme tüm derinliği ile anlatabiliyordum. boşandıktan sonra alışkanlık olmuş o kasvetli, endişeli, neşesi kaçmış, hayatın anlamı konusunda epeyce şüpheye düşmüş hal devam etse de bitti sanırım. işte şimdi konuya geliyoruz: ev saadet dolu bir mekana dönüştü sonra. içinde küçük küçük sevinçler yarattığın neredeyse bir cennete. beni eğlendiren şeyler, seni de eğlendiren şeyler ve onlar nasıl da sakin, gürültüsüz şeyler. ama ister çalış ister evde yaşa, huzurluysan ancak anlamı olan şeyler onlar. sen bir şeylerden kaçıp, ya da bir şeylere rağmen yapmıyorsan gerçekten keyif veren şeyler, anlıyor musun?

hem justine ben çalışmaya başladım ama bir ofise gitmiyorum. ofisim, evim. haftada bir kaç gün belki zamanla daha çok zaman ayıracağım bir çalışma düzeni bu. duruşmadan çıkınca yine kadıköy'e gidip kahvemi alıp sahafları dolaşabilirim. duruşma tarihlerini bana uygun bir düzen içinde oluşturabilirim. müvekkillerle doğrudan bir iletişim geliştirmem de gerekmiyor, ki bu, işin beni hep zorlayan tüccarlık kısmından da kurtarıyor. çok, çok uygun bir iş oldu bu benim için. hem avukatlık yaparak, çok isteyerek okuduğum o süreci bomboş, gereksiz bir süreç olmaktan kurtarmış oldum.

çok şükür çalışmasaydım da zor durumda kalmazdım ama elimdeki para daha ne kadar süre bizi idare eder gibi endişelerim vardı çok. böyle işte.

ben de yatılı okulda okudum, justine. sanırım bu, tuhaf bir ağırbaşlılık, sakinlik, sessizlik bulaştırıyor insana. bu yaz ablamla beni, yatılı okulda okumak dolayımında karşılaştırdılar da ondan diyorum bunu biraz da. benden on yaş büyük olan ablamın taşkın neşesi için tahtaya vurmak gerek, hep öyle olsun, hiç değişmesin.

bu arada;
*arkeoloji dolayımında bir yazı yazmıştım geçmişte. ben büyüleyici buluyorum o mesleği, justine.

* karamazof kardeşleri ilk, lise iki'de okumuştum sanırım ve en çok hangi kardeşi sevdiğimi soran abime yalan söyleyip alyoşa demiştim. oysa elbette ivan'dı sevdiğim.

* işten zevk almak kısmı için sanırım bir yazı girmem gerek. insan bir anlam üretme telaşına girince gerçeği genellikle çarpıtır, justine. ben yansız ama kararlı bir tavır içinde olmak istiyorum bu mesleğe ilişkin. bunun hakkında ilerde konuşuruz.

elimden geldiğince burda olmaya çalışıyorum. benim kendime bakışımın selameti için de çok gerekli bu.

teşekkür ederim tekrar, justine. tanıştığımıza çok sevindim.

öpüyorum çok. sevgiler.

justine dedi ki...

Seni elbette anlıyorum Peri, şüphesiz ki hepimiz haklıyız ve hayat bayram olsun tabii:))

İvan'ı sevdiğini biliyordum, eski yazılarından birinde anlatırken, Dimitri mi İvan mı tam hatırlayamamıştın abine verdiğin cevabı, ama ben biliyordum. Derin derin okurum ben, anlarım yani:p

Bu sefer kısa kesmeliyim yazıyı (bir şeyler yazacağım -sanırım- bloğa), seninle konuşmaya başlayınca susmuyorum bir türlü:)

ve, bu çalışma düzenine bayıldım! Şimdi de çalışmaya özendireceksin bak:))

Adsız dedi ki...

sevgili peri, ben bana yazdığın bütün açıklamaların farkındaydım zaten.:)
Ben Justine "sana yazılan çoğu yorumda -evdeki yazıların daha karamsardı-" sözüne karşılık; onlar evi değil, önceki dönemi kastediyorlar demek istedim sadece.
Ki Justine 2. cevabında benim demek istediği detaylı açıklamışsınız.
Sevgiler çok.:))

endiseliperi dedi ki...

justine,
ben sanırım, çalışmayı bırakmanı önermek istemiyorum. mesleğini, seveceğin tarzda yapacağın başka bir iş düşünmelisin belki.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

neyse. yazdım da sildim sonra adsız.
sevgiler.

Adsız dedi ki...

okumak isterdim...

Adsız dedi ki...

Merhaba. Eşimde saç dkülmesinin önüne bioblas sayesinde geçti. Çok da memnun

Adsız dedi ki...

bu arada her saç tipine yönelik üsünleri olduğu gibi, saç kremi ve saç maskesi gibi ürünlerini de saç köklerine yedirebilirsiniz. Problem olmayacaktır.