Perşembe, Aralık 9

yeşil'in sırları I


 bir kaç gün yoğun olacağım. ama biraz dinlenebilirsem, mesela şimdi, akşama bilmeceyi soracağım. biliyorsunuz bayanlusin hazırlamış çok önceden bunları, ama sanki bu resim için bir şeyler daha eklemek lazım. vaktim ve enerjim olsa bu tabloyu baştan ben yazmak isterdim. bakalım, akşama görüşürüz umarım. siz şimdilik tabloyu kurcalayın bakalım. kurcalayın diyorum, çünkü çok enteresan bir tablo bu, öyle bakmalarla yetinmiyor. sevgiler.

***


"yeşil olmak kolay değil"
kermit



Londra'da Ulusal Galeri'de bulunan Van Eyck'in bu resmi, onbeşinci yüzyıl sanatının en tartışmalı eseridir. Siz ne düşününürsünüz bilemem, ama ben her seferinde gözümü alamadan bakarım bu resme. Resim beni huzursuz eder. Bir keder, üzüntü resimden itibaren yayılır gibidir. Gizemli bir suç, müstehcen bir aile hikayesi, mahrem kalması zorunlu cinsel bir ayıp gizleniyor gibidir. Ressam, bu sırrı çözmüştür de açıklaması yasakmış, o da çok zekice ve gizli kodlar kullanarak seyirciye gizi tarif ediyor gibidir.

Tablonun, "Arnolfinin Evliliği", "Giovanni Arnolfini ve Eşinin Portresi" isimleri, resim hakkındaki tartışmayı da gösterir nitelikte. Resmin, Giovanni Arnolfini adlı zengin bir tüccar ile genç karısı Giovanna arasındaki evliliği gösterdiğine inanılıyor. Ancak gerçekte evlilik portesi olup olmadığı hakkında çok az insan anlaşabilmekte.

Resimde ilk dikkati çeken gelinin yemyeşil etekliği. Kadının hamile olduğu açıkça görülmekte. Gerçi bazıları o yılların Flaman modasına uygun olduğunu söylüyorlar etekliğin. Ama niçin yeşil? Onbeşinci yüzyıl Bruges'ünde yeni evliler konumlarını ve zenginliklerini kermes kırmızısı ile teşhir ederlerken bu yeşil de neyin nesi?

Çift elele tutuşmuş yatak odasında duruyorlar. Aralarında sevgililiğe ilişkin bir duygu hissediyor musunuz? Erkek, paltosu, şapkasıyla evden bir an önce çıkmayı isteyen yaşlı ve soğuk koca gibi durmuyor mu? Sağ elini kaldırışında karısının bir talebini reddeder, onu sınırlandırır, sen şimdi sus, der gibi bir hava yok mu? Kadın başını ondan yana çevirmiş ve reddedilmenin üzüntüsünü saklamak için bize de bakmamış. Tanrım, ikisi de ne mutsuz!

Odada çok büyük, kırmızı bir yatak var ki, bu, kadının hamile olduğu duygusunu kuvvetlendiriyor. Tam karşıda bir ayna var. Aynada görünen kırmızı sarıklı adam, ressamın ta kendisi. Ressam bize resimdeki mutsuzluğun sırrını oradan fısıldıyor sanki. Aynanın çevresi, İsa'nın Acıları'ndan sahnelerle ve bakire şehit olan St Catherine'nin işkenceyle öldürülüşünü anlatan on adet çubukla süslenmiş. Ahşap sandalyede Antakyalı St. Margaret'in, doğumun koruyucu azizesi olan bakire şehidin küçük bir gravürü var. Acı! Acı!

Resim tümden acımasız bir ilişkiye işaret etmiyor mu sizce de? Karyoladan sarkan toz fırçası, kadının evdeki görevini simgeliyor olabilir ama, neden öyle, bir ganimetmiş gibi yukarıya, yatak başlığına asılmış? Bu eşya bir cinsel tacizi simgeliyor da olabilir pekala. Resim 1434 yılında yapılmış ve fakat Armonfiller 1447'de evlenmişler. Tümden büyük bir gizem!

Pencere kenarındaki elmayı farkettiniz mi? Ressam, resmen düşüşten sonraki Adem ile Havva'yı hatırlamamızı istiyor burada. Kadının elbisesi de bu fikri destekler nitelikte: Bahçelerin ve bereketin simgesi yeşil renkte.

Dönüp dolaşıp şu yeşile geliyorum. Size bu yeşil boyanın adını soruyorum. Zor bir soru ama sonra size bu boya hakkında geniş bir bilgi verince çok hoşunuza gidecek. Biraz araştırın bakalım, neymiş bu yeşil boyanın adı ve dahası fikir yürütürseniz, Van Eyck'in bu yeşili kullanmasında gizemli bir neden var mıymış?

not: ayna ile avize arasında bir yazı var dikkatinizi çektiyse. orda, "jan van eyck buradaydı, 1434" yazıyor. aynadaki kırmızılı adamnın van eyck olduğunu biraz da ressamın kendi tablosu olup olmadığı tartışmalı resmi "kırmızı örtülü adam" tablosundan çıkartıyoruz.

ayrıca: kendimi bu bilmeceyi yazarken şey gibi hissettim, hani yoklukları kargaşaya neden olabilecek başbakanların, generallerin hasta oldukları titizlikle gizlenir, makyaj ve full vitamin verilip halk önüne çıkarılır ya, öyle. bayan lusin'in hastalığı geri dönülmez bir karmaşaya sebebiyet vermesin diye, o açıdan buradayım yani. bir de yatakta sıkıntıdan patladım diye. hadi çalışın.

***

bayanlusin'le farklı zamanlarda yeşili sözkonusu etsek de benzer bir haldeymişiz. önceki gece ve dün çok zordu. gece, evin sigortası atmış, daha sonra arçil nasıl becerdiyse odasının kapısını kendi dışardayken içerden kilitlemeyi başarmıştı (kapıların enteresan bir kilit sistemi var). benim odada birlikte uyuduk ve sabah şiddetli rüzgar eşliğinde yağan yağmura umutsuzca baktık. sabahın köründe çok uzak bir adliyede duruşmam vardı çünkü.  taksi bulmam sözkonu olmadı. hiç değilse ilerleyelim diye otobüslerle yavaş yavaş hareket edip, belki bir taksi bulurum umuduyla E-5'te indim. yağmur en şiddetli halindeydi, bir tek boş taksi geçmiyordu, sırılsıklam olmuştum. arkamda çamur içinde bir arazi ve ilerisinde derme çatma bir tahta baraka gördüm. çevresindeki naylon örtü fırtınada dalgalanıp duruyordu. araziyi, çamura ve daha fazla ıslanmaya aldırmadan geçtim, barakaya girip bir sigara yaktım. henüz kriz aşamasına gelmemiş sorunlar için dertlenmeye, sinirlenmeye yetecek enerjimiz vardır; ancak bunun gibi bir kriz aşamasında duygularınızı geri plana alır, tüm aklınızı sorunu çözmek için seferber edersiniz. kriz zamanlarında, normal sorunlu dönemlerden daha sakin, nerdeyse neşeli olurum bu nedenle. öyleydim, o barakada sigaramı içerken, "n'aaapıyorsun, peri'ciğim!? nerdesin şu an?" dedim. gülümsedim. sorunlar ardı ardına önüme çıktığında bunu bir meydan okuma ve bir oyuna davet gibi algılayıp, geri adım atmam genellikle. tekrar yolun kenarına yürüdüm, dolu olan bir taksiyi durdurdum, ilerleyelim, dedim. şansıma, yolcu bir süre sonra indi. biz de trafiği yoğun olan yolları boşverip, nerde akan bir yol varsa girdik, şoförle işbirliği içinde adliyeyi bulduk. nerdeyse yetişmiştik, ama zaten işimi şansa bırakmayıp, kriz masasında, büroyu arayıp, adliyeye ulaşıp, bir süre gecikeceğimi bildirmeleri kararını almıştım.


eve dönüşte aynı eziyeti yaşamadım. bütün yağmuru emmiş pantolonumun altında üşüyen bacaklarım, soğuktan buz kesmiş ayaklarımla eve dönen bir otobüsün içindeydik neticede. ayrıca kriz masası hala işbaşındaydı. yolda bir anahtarcı dükkanı farkedince, derhal o durakta inmemi emretti masa. indim. çilingire kilidin niteliğini ve sorunu anlattım, çok şükür yapabilirmiş. taksiyle eve geldik. kilidi açtı. kaloriferi sonuna kadar açtım, elektrikli sobayı da. üstümü değiştirdim. çayı ısıttım. ortalığı topladım. sizin açken aklınıza hangi iştah açıcı simge yemek gelir, bilmiyorum. benimki bol domates soslu makarnadır. hafif ıslak, hafifçe çok pişmiş ve dumanı üstünde. aynen bunu yaptım, arçil geldi, her şey olağan haline döndü.

bu sabah arçil odama gelip, sevinçli bir haber verir gibi, "kar yağıyor!" diyerek uyandırdı beni. birlikte yatıp yağan karı izledik. elbette  tina da zıpladı yanımıza. kızartılmış sucuklu, sosisli, haşlanmış yumurtalı, meyveli, kocaman kahvaltı tabakları hazırladım, nar ve portakal suyu da sıktım. ben de laptop'umu alıp arçil'in odasına taşındım. bir ara arçil şu şarkıyı çaldı. birlikte dans ettik. tina çevremizde döndü.


şimdi yeşile geliyoruz. masada karşılıklı otururken, ne yaptığımı soran arçil'e, van eyck'in bir tablosu hakkında yazdığımı söyledim. "a, yeşil etekli kadın tablosu mu?" diye sordu. arçil'in bu tabloları bilmesi rastlantı değil. o daha küçücükken birlikte oynamak için icat ettiğim oyunlardan biri de, birlikte yatağa uzanıp, yem yayınlarından çıkan sanat kitabını birbirimizin şansına fal gibi açıp, resimlere bakmaktı. resimde ne gördüğümüzü, ressamın ne niyetle bu şekilde çizdiğini konuşur, sonra da resim için yazılmış yorumu okurduk. daha sonra ise resme bakıp, ressamını tahmin etme şeklinde devam etti bu oyun. arçil anaokulunda bir resmi bu şekilde yorumlamış da, öğretmeni hayranlıkla, bu çocuğun resme yeteneği inanılmaz, diye övgüler düzmüştü. ben arçil'in resme ve bilgisayara olan hassasiyetini toplayıp, çarpıp, onun hep grafik sanatçısı olacağını düşünmüşümdür. ergenlik asabiyeti içinde olan arçil bana karşı çıkıyor şimdi ama, geçenlerde bir çek grafik sanatçısının işine hayran olup ona mail yazmış. onun gibi işler yapabilmek için bilgisayarına 3D vs gibi programlar yüklemiş. herneyse, ben bunları yazarken şu an arçil karşımda bir şarkı mırıldanıyor ve ben aklımı ondan alamıyorum; arçil'den bahsedip durmam bu nedenle.


şimdi tabloya ve van eyck'e dönelim artık. bu tablo sembollerle yüklü ve semboller farklı yorumlanabilir. genel olarak bu tablodaki sembollerin yorumu, evliliğin kutsanması şeklindedir. hangi bakış bu resimden bir birleşmenin mutluluk dolu doğasını seziyor, benim için anlamak güç. mesela avizedeki tek mum, evliliğin birliğine işaret ediyor, diyorlar. bana göreyse içlerindeki sevginin kaynağı, tek mum gücünde kalmış, sönüp, bitmek üzere. ayrıntıda iskemle kolçağının üstünde görülen,  antakyalı st margaret'in bir gravürü. bu azize, doğumun koruyucu azizesidir ve bakire olarak şehit olmuştur. acı! acı ama şuna da işaret ediyor, bu hanım hamile.


van eyck resim sanatına getirdiği yaratıcı fikirlerle tanınıyor. bilinen en ünlü ilk ressam. bayanlusin öyle sinir bozucu bir soru sormasaydı, ben işin kolayına kaçıp size van eyck hangi boyanın mucididir diye sorardım. yağlıboyanın elbette. çünkü köpeğin tüyleri ve hanımın elbisesinde, kocanın kürkünde dantel işçilik için tutkallı boya pek yetersiz. yumurta akından elde edilen tutkallı boya çabucak kurur ve ayrıntılar üzerinde yeterince çalışabilmek için ressama zaman bırakmaz.



jan van eyck, pano üstüne resim yapıyordu; meşe ağacından kesilerek birleştirilmiş, daha sonra da beyaz bir sıva ile kaplanmış tahta panolar. bu odunun kalitesi sıkı bir şekilde denetleniyordu, çünkü kötü pano üstüne yapılan bir tablo hemen bozuluyordu. ağaç çeker, pano kabarır, boya kalkardı. bu nedenle meşe ağacının, yalnızca çok sert olan merkez  kısmı kullanılırdı.

bayanlusin'în bilmecesindeki yeşile, usta onu sıklıkla ve başarıyla kullandığı için  van eyck yeşili de denir. leonardo bu boyayı kullandığında yeşili kararmış, ama flaman ressamlar  koruyucu bir vernik kullanarak yeşili sabitlemenin sırrını bulmuşlar ve van eyck yeşili yüzyıllarca dayanmış bu nedenle. ama van eyck bunu bilemezdi. test etme süresi yoktu bunun için. bana kalırsa van eyck, yüzyıllar sonra hanımın üstündeki yeşilin kararacağını düşünüyordu. ve yüzyıllar sonra yaşayan bize bu evlilikte kötü gidenin ne olduğunun sırrını açıklamak istiyordu. şöyle ki: adı bilmece olan bu boya saf metalin paslanmasıyla elde edilir. bu yeşil, evet baştan çıkarıcı, parlak, mükemmel bir yeşildi, ama bu boya bazen kararırdı. o zamanın bilgisi buydu. van eyck bizzat bu boyanın kararma olasılığını düşünerek, derin bir simge kullanmıştır burda: insanın düşüşünün simgesi!

van eyck çok yetenekli, çok yaratıcı ve oyunbaz bir ressam. arçil'e, "niçin seviyorsun bu tabloyu?" diye sorduğumda, aynada ressamın görünmesinin çok farklı bir duygu verdiğini söyledi. sanki, film  hatalarında aynada kameramanı görmüşüz gibi... hem sahneye bakan ve resmeden ressamı görerek, tabloya bir gerçeklik duygusu vermiş... olabilir. van eyck'in bu resmi yoruma çok açık mükemmel bir resim.

bayanlusin size yeşilin çeşitlerini anlatmadan doğrudan bu boyanın ismini sorarak biraz haksızlık etmiş. bunu söylediğimde, "haklısın," dedi "ama yapılacak bir şey yok artık. çok yakında tarihsel bir bilmece soracağım, orda katil kim sorusunun yanıtı yeşil olacak," dedi.


not: resmin gizemlerini çözmek mümkün olmasa da ne tür gizemler barındırdığını görmek için şu adres de size faydalı olabilir. toplam üç sayfadan oluşan bu metne göz gezdirmenizi öneririm.

15 yorum:

gülçin dedi ki...

ah biliyorum bunu ben!
yaratıcılık semineri'nde van eyck ile ilgili bir sunum yapmıştım. van eyck acayip bir adamdır, bir başka deyişle "hem teleskop, hem mikroskop gözlere sahip biri"dir.
sabırsızlıkla bekliyor, öpüyorum.
sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Ne güzel konu. Jan van Eyck'in "Arnolfini'nin evlilik portresi".

Bir başlangıcın mihenk taşıdır Eyck. Simgeci yönüyle evet gerçektende şöyle bir bakıp geçilmemesi gerekir. Resimde her bir objenin kendine has bir özelliği, varlığının bir amacı vardır.

Köpeğin sadakati sembolize etmesinin yanı sıra Eyck tüyleriyle neredeyse tek tek, belki en ince fırçasıyla itina ile uğraşmıştır. Ayrıntıya ne denli önem verdiğini sadece köpekten bile anlamak mümkün.

Terlikler, evdeki huzuru, özgürlüğü göz önüne serdiği gibi, çiftin kaymak tabakada olmadığını da gösterir. Kral, papaz veya herhangi bir mühim makam sahibi asla terliklerini ortada bırakmaz. Sadece Arnolfini ve eşi değildir burada soylu olmayan, arkadaki aynadan yansıyan Eyck' de bir tüccardır yalnızca.

Aynanın var olması, madalyonun arka yüzünü göstermek için zekice bir yöntemdir. Kamera arkasıyla, kendi varlığını göstermekten çekinmeyen Eyck sadece aynadaki yansımasıyla değil, aynanın üstündeki "Johannes van Eyck buradaydı" yazısıyla da açık seçik ifade eder, imza atar.

Din adamları, dini sebeplere dayanarak ressamların eserleri altına imza atmalarına olumsuz yaklaşırdı. Bunun yaratmakla ilintili olduğunu fakat yaratmanın yalnızca yaratıcıya özgü olduğunu sebep gösterirlerdi. Buna inat Eyck "bendim, buradaydım" diyecek kadar kendinden emin, cesur bir adamdır.

Ayrıca aynanın uzantılarında Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi, yerden yükselmesi doğumu gibi toplam on tasvir yer alır. Ayna çerçevesi güneş gibidir.

Aynanın üstündeki yazı hat yazısına çok benzer. Bir hat süslemesi de yazının sol üst köşesine çizilmiştir. Aynanın solunda ise bir tespih asılıdır. Sağda ellerini göğüs kafesinin köprüsünde avuçları birbirine değecek şekilde birleştirmiş bir biblo vardır.

(İleti uzun geldi sanırım, ikiye bölüyorum.)

Ayça Yaşıt dedi ki...

(Yanıtın ikinci kısmı)

Altı (yedi olmasının bir anlamı vardı) mumluklu avize'de yalnızca bir mum yanmaktadır. Gündüz olmasına karşın. Mum yakmanın anlamlarından biri "kabul etmek"se de, resimde neyi sembolize ettiği hakkında net bilgim yok. Mumlukların ters dönmüş kral taçlarına, avize gövdesinin kraliyet süslemelerine olan benzerliği dikkat çekici.

Beyaz baş örtüsünün anlamı temizliktir, bakireliktir. Fakat hamileliğiyle birlikte bu örtü çok güzel bir anlam taşımaktadır. Hamileliğin kirlenmekle eşdeğer olmadığı dersi. Evlilik sonrası hamilelik sosyal bir normsa da, o tarihler de evlilik öncesi hamileliğin kabullenilmesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Arnolfini'nin arkasındaki meyveler, tazeliği, dolayısıyla yeni evlenilmişliği simgeler. Tazelik baharın göstergesi, baharsa aşk kokar.

Eyck, imzasıyla kilise kurallarına karşı çıktığı gibi, bu tablonun bütünüyle, sanatın yalnızca soyluların tekelinde olmadığını da söylemektedir.

Gelin'in elinde tuttuğu şey, muhtemelen bir gelin bohçası. Küçük olmasıysa yine onların maddi olanaklarını ve gelinin gözünün yükseklerde olmadığını teyit eder.

Terlikler ve gelinin kıyafetindeki bol kumaşta güzel bir çelişkedir. Bol kumaşı ve kürkü de sadece kralliyet mensupları kullanacak değildir, bakınız avam kamarası da giyebilmektedir.

Resimdeki hemen her ayrıntı, tabulara karşı, hatta o dönem ve sosyo kültürel durum içinde "terbiyesizlik" sayılacak kadar aykırıdır.

Arnolfini'nin söz verir gibi elini kaldırması da sadakatinin bedensel bir ifadesidir. Bildiğim kadarıyla yalnızca soyluların yüzü, saygı göstergesi olarak olduğundan tombul çizilirdi. Fakat Eyck, ellerinden daha zayıf olduğu anlaşılan gelinin yüzünü tombul çizmiştir.

Parmak eklemleri ince, Parmak etleri tombul eller soylu kadınların elleridir. Bu durum onların iş yapmadıklarını, doygun ve ehemmiyetli olduklarını gösterir. Oysa Arnolfini'nin eşi tombul yüzüyle soylu, ince elleriyle iş yapan bir kadındır. Avuçiçi göstermenin bir anlamı da güvendir.

Terliklerin yönleri, daha önce süregelmiş hareketler hakkında keyifli bir iz taşır. Ayakta herhangi bir sert aksesuar olmadan yere basmak hem evin temiz olduğunu hem de arınmayı, olumsuz enerjiyi boşaltmayı temsil eder.

Anormal olanı acı veren, kan damlayan bir üslupla değil, savunulması gerektiği gibi huzurla çizmiş ve ayıplyacak yan bırakmamıştır, zeki adamdır. Görmeyi becerenleri, kendiyle yüzleşmeyi bilenleri, engelleri olduğu için kendinden utandıracaktır. Yürek ister.

Kırmızı kadife yatak örtüsü... bana kalırsa buradaki nüansı bayanlusin çok daha güzel anlatır. :) Soruyu ve yanıtı merakla bekliyorum.

Sevgiyle

endiseliperi dedi ki...

gülçin selam,
o halde korkarım ki senin için yetersiz bir yazı olacak bu. katkılarını beklerim.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

sevgili atze,
verdiğin bilgiler hem ilginç hem de bu yazıya büyük katkı sağlıyor. çok, çok teşekkür ederim.

sevgiler, öpücükler.

Fatma dedi ki...

Karakterlerin kusuruna bakmayin, telefondan yaziyorum. Dogru cevabi merakla bekliyorum, benimki olur belki. Bakir pasi miymis ve
hatta icine katilip kararmamasini saglayan keten tohumu yagi miymis? Soylemeden gecmeyelim, sizi de yazilarizi da cok seviyoruz Peri Hanim:)

endiseliperi dedi ki...

fatma ne tatlısınız!
hmmm... evet, bakır pası denebilir... ama bu ad onun oluşumunu anlatıyor daha çok. tam değil yani. ama hiç de kabul edilemez değil:) yok, kararmasın diye ketentohumu yağı değil de başka bir şey katılıyor. cennino diyor ki, üç ölçek boyaya bir ölçek safran katın. nitekim, denenmiş, doğru bir oran bu.

güzel, teşvik edici, yüreklendirici sözleri söylemeden geçmeyin tabii ki!:)


sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Himmm, gercekten de bu tablo(?) bende de tuhaf duygular uyandiriyor. Bir kere cok soguk! Tam bir flaman soguklugu :-)!


Ote yandan cok da ilginc bir eser. Eger yakindan bakacak olursaniz kadinin hamile degil, eliyle eteklerini onunde topladigini gorursunuz. Uzaktan bakinca hamile gibi duruyor ama...enteresan. Yorumlardan birine gore bu kadincagiz resmin yapildigi tarihte artik yasamiyor, muhtemelen cocuk dogururken hayata veda etmis... nereden mi cikmis bu yorum? Tepedeki mumdan! Adamin tarafinda ki halihazirda yanarken kadinin taraftaki maalesef sonuk!

Gercekten de aci...evet. Ben de aci hissediyorum ve caresizlik.

Soru zormus! Ama arastirmaya devam edecegim, cok zevkli cunku. Tesekkurler Peri Hanim. :-) Lynx'den sevgileeer!

Adsız dedi ki...

Aha! Yoksa bu mu? Verdigris...

Bakir plakalarin asetik asit (yada sirke asiti) ile etkilesiminden cikan (yada hava ve deniz suyu gibi baska etmenler); ilk basta parlak mavi-yesil ama sonra tabloda ki guzel ve dayanikli yesile donen madde!

Bildigimiz bakir(II) asetat canim! :-P ;-)

Lynx the chemist

endiseliperi dedi ki...

lynx,
ben bu tablonun aslını londra'da ulusal galeri'de gördüğümde nutkum tutulmuştu. bilemiyorum, aniden önüme çıkmıştı ve ışıklandırma çok iyiydi ve tabloda görünenler, bu yeşil, nasıl anlatsam, sanki zehirli olduğunu bildiğiniz bir içeceğe aşırı susuzluk duyuyormuşsunuz gibi kendine çekiyordu (elimden othello'yu şimdi bıraktım; üslubumdaki bu gösteriş o açıdan:).

ben hanımın hamile olduğuna inanıyorum. aşırı yorumlarda bulunmak istemem ama belki arnolfini soylu, saraylı bir adam. zengin filan. belki bu genç hanım metresiydi ve fakat seviyordu onu erkek ve ona bu tablo ile bir evlilik belgesi sunmak istedi.
tablo ile resmi evlilik arasında 13 yıl geçmiş! yani bu hayali değil d egerçek tablo ise, hanım tablo yapılırken 6 yaşında filan olmalıymış, böyle şeyler var.
ama çok acı var evet tabloya bakınca.

teşekkürler lynux, katılım olunca ben de zevk alıyorum. karşılıklı bir şeyler öğreniyoruz ve iyi bir iletişim şekli bu. seviyorum.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

:)
lynux geldi şimdi yanıtın. çalışınca oluyormuş bak;) bilmişsin evet. ingilizce'sini söylemişsin. onu anlamı grek yeşili. yunanistan'dan almışlar boyayı demek ki. almanlar da ispanyollar'dan aldıkları için ispanyol yeşili anlamına gelen bir sözcük demişler ona. ama iki ülkeye de bu boya nerden geliyordu? iran'dan. biz arapça'sını kullanıyoruz bu boyanın. keşke biri bizim kullandığımız bu arapça sözcüğü söylese. bu arada yunanlılar bakır levha üstündeki boya tortusunu, uzun uzo içmelerinden sonra uzo nun dilin üstünde bıraktığı tortuya benzettiklerinden dil kürki demişler. sözcüklerin tarihini seviyorum böyle.

seni kutluyorum, çok teşekkür ederim. yayınlayacağım,ama birazcık daha bekleyelim, olmaz mı? istiyorum ki bizim kullnadığımız isimle seslendirsin biri bu boyayı.

sevgiler, öpücükler.

Fatma dedi ki...

Ah buldum sanirim:) Ingilizcesi verdigris, Osmanlicasi jengari ve Turkce'deki kullanimi zencar...mi?
Sevgiler benden:)

endiseliperi dedi ki...

fatma, yaşasın, bildiniz, evet! ne güzel oldu. yazılacak şeyler öyle birikti ki. bir yeşil polisiye ve belki iran da geçen bir yeşil hikaye... ve hiç vaktim yok. keşke bayanlusin olsa da bunları yazsa ve ben de talih'i yazsam.


sevgiler çok.

justine dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
endiseliperi dedi ki...

olsun justine, ne yapalım, gelecek sefere. bayanlusin'in bu renklere devam etmesi lazım ama ya çalışıyor deli gibi ya da o kadar çalıştığı için yorgun, keyif yapıyor. kafasında yazdığı bir sürü hikaye var da, klavye, parmaklar... zor buluşma.

iyileştin mi sen, uzağa, havaalanına gideceksin? dikkatli sür arabayı. sevgiler, selamlar.