Çarşamba, Aralık 22

güzel bir kahvaltı için çok lezzetli şeyler...




eşyanın biçimlerini, düzenlenişini, renklerini, birbirleriyle mesafesini, düşen ışığı ve nihayetinde onların bulunduğu oda içinde yaşayanlara verdiği hissi hayal etmeyi severim. tarzı olan bir odaya, kanepeye, iskemleye, fincana bakmaya doyamam. sabahları kahvaltı ederken, gayet kişisel bir zevk duyduğum bir takım sitelere giriyorum. hissettiğim sahip olma arzusu filan değil, bu mekanlar bir hayat ortamı sunuyor, buralarda hayat var... bir tür resme bakarken duyduğum hazza benzer bir haz, güzel bir şeyi izlemekten heyecan duymak gibi... bilemiyorum, evi gerçekten seviyorum.

bakın, ne hoş... 



şunu da çok seviyorum.  


 çok güzel, değil mi?


ahh... çok hoş.

çok sevdiğim iskandinav tarzı için ise mutlaka buraya uğrarım.

5 yorum:

Clea dedi ki...

bir yengeç burcu olarak (aslında burçlar bahane tabii:) ) ben de evde olmaya bayılıyorum. hele böyle sitelere bakmak inanılmaz zevk veriyor. ama o bir dönem çok moda olan (sanırım hala moda, bilemiyorum) ruhsuz, birbirinin aynı tarzda döşenmiş evlere değil de böylelerine. istersen şuna da bakabilirsin, sanırım beğeneceğin tarzda.

http://nychomework.blogspot.com/

endiseliperi dedi ki...

hoşgeldin clea,
evet, ben de sevmiyorum o birbirinin aynı tarzda döşenmiş, aynı renk mobilyaların yığıldığı evleri. bir dönem hangi eve gitsen, şampanya köpüğü duvarlar ve kelebek mobilyanın üç-beş çeşidini görürdün.

new york muhtarı'nı tanıyorum, ama dekorasyonla uğraştığını bilmiyordum. teşekkür ederim.

sevgiler çok.

not: balthazar ve mountolive ile tanışmayı da dört gözle bekliyorum;)

justine dedi ki...

Hah ha buna gülerim işte!

Şimdi de ben araya gireyim o zaman; İlk önce, merhaba Peri nasılsın?:p Dekorasyon konusunu hızla geçelim, aynı fikirdeyiz. Hatta ben, eskiden uzun bir süre otelde yaşadığım için, mümkünse hiç eşya filan da olmasın, gerek yok diyorum bazı bazı. (Bazen böyle düşünüyorum tabii, bazen de delirip şöyle sıcak, çok çok eşyalı köy evleri ya da kasaba mı demeliydim, hah işte öyle evlerin tarzını beğeniyorum.) Neyse, hızlı geçmek bende böyle işte, konuşuyorum boş boş:)

Şimdi güldüğüm şeye gelelim; inan Balthazar'ın yazacağı zamanı ben de dört gözle bekliyorum. Rüya'sı oldu şimdi onun çok meşgul, ki meşguliyeti boş ver, sanıyorum okumak için bile girmez buralara. At yarışı yazımı okur mu acaba?:) Hem Durrell'in Balthazar'ıyla uzaktan yakından ilgisi yok, safi geyiktir kendisi:)

Mountolive var mıdır acep?:p

Hemen anlatayım mı sana bu isimlerin kısa hikayesini? Polişka blog açmış, yazmış bir şeyler, ben İstanbul'daydım o zaman. Gelince gördüm gayet hoş, güzel filan neyse, sonra ben de yazmaya başladım ama nick konusunda durdum kaldım öyle. Kitaplığa şöyle bir göz gezdirdim, ekşideki nick erkek nicki zaten, devam etmesin dedim. Sonra Justine'i gördüm, hah olur bu, diye düşündüm ama her versiyonu alınmış tabii. Soyadı (o bile alınmış.) uydurdum bir de!:) Oysa Justine ne en sevdiğim kitaptır ne de Durrell benim yazarım. Ama severim tabii, zevkle okumuştum yıllar önce, su gibi akmıştı. Güzel yazıyor Durrell, şiir gibi. Aaa! konu bu değildi değil mi?:p
Kısaca sonra biz de şaşırdık bu işe. Yine kardeş olmuşuz bak filan dedik:)

Bu ince(!) durumu anlayan bir sen varsın tabii, ee, Peri harikadır:)

Sarıldım.

p.s.: Neden canın sıkkın, niye üzüyorsun kendini? Bıraksana.

endiseliperi dedi ki...

ooo justine,
benim ruhsal terazimin dengesi böyledir, pek hassas. dün, marketin kasabı, tina'ya tavuk eti alıyorum diye, diğeriyle bakışıp beni sessizce yargıladılar; yemek yaparken söylenip duruyordum, sana ne, sana ne, diye kasaba. bazen takarım. o marketin kasabına uğramayacağım bir daha, oh olsun!:p

bütün gün dışardaydım, duruşmam vardı şimdi geldim. nasıl yorgunum anlatamam. acar avukat olarak, bana sorulduğunda heyecanla konuşuyorum, bezgin hakim, dinleyip, dilekçeyi tekrar ederim, dedi diyor benden için:) oysa ben hukuku, amerikan dizilerine özenip, "objection!" diye adalet aşkıyla çığlık atmak için istememiş miydim:)

demek otelde yaşadın, ne hoş, justine. severek yaşarım ben de sanırım. bu yatılı okul, öğrenci yurdu alışkanlığı sanırım, seviyorum. evi seviyorum ama. şu an mutfaktayım, kiler olarak kullandığım bir hasır sepet var, bir köşeden diğer köşeye taşıyıp, uzun uzun bakmalarım yok mu, gülersin çok. bir odayı temizleyip, düzenleyince ben kapıyı kapatıp tekrar girip bakarım, nasıl olmuş, diye. amaaaan sonra da hızla dağıtırım, işte hayat hikayem:)

seni geçtim justine, konuşup duruyorum. ağzımdan laf mı almak isteniyor, beni yoracaksın, sonra bir soru soracaksın bana, ben anlatırım öyle. dur, zihnimde bir yerlerde sus düğmresi olacaktı, basayım da kısa keselim.

yahu ben iyiyim, asıl senin moralin bozuktu sanki. bir de diyorsun ki, bıraksana. asıl sen bırak. niye üzgündün? doğumgünü sendromu filan mı? iyi olmuşsun şimdi, sevindim.

durrell'in bugün ikidir sözü geçiyor, hayırdır. başka bir arkadaşla sohbet ederken de şöyle bir uğradı. balthazar komik biri, seviyorum. işe bak ki mountolive'i de seviyorum. senin ruhun justine ama sende justine'lik bir durum yok bana kalırsa. şimdi iyice anlayayım; poliş, clea mı? kardeş misiniz? yahu ben dalgın biriyim bana bazı şeyleri tane tane açıklamak icab eder. şimdi bir de sitende bir abla var, hani fotoğraflarınızın olduğu, eder üç kızkardeş:)

neyse neyse, saçmaladıysam bağışla beni. ben dinlendim bu arada, hah, ezan da okunmaya başladı, ben akşam yemeği hazırlıklarına başlayayım yavaştan.

öpüyorum çok. sevgiler.

justine dedi ki...

Peri, buradayım bak. Evet, çok şaşırtıcı:p

Ruhsal terazi dengesi, değil mi? Bilirim o dengeyi, hani Sait Faik demiş ya, "Belki biz; zayıf, karışık, kötü insanlar, yabancı bir yerde ağlamaklı oluyoruz..." diye, işte bunu her yerde diye değiştiriyorum ben. Her zaman, olur olmaz! Bu akşam oldu işte, kırıldım ben. Gözlerim dolmadıysa eğer, utandığım içindir. Geçelim tabii.

"Objection" olayına çok güldüm:) Poliş çok çok eskiden bu konuda güldürürdü bizi. Neden bizim mahkemelerde de şöyle havalı havalı objection! diyenler yok derdi. Üç kız (evet bildin!) takardık bu duruma ve bil bakalım kim avukat oldu ailede. Hiç takmayan biri, Balthazar tabii:p

Evi temizleyince odalara girip girip bakmalara doymama hâlini anlarım, bugün oldu çünkü:) Hayat hikâyeni sevdim bundan Jarmusch film bile yapar, ne gülüyorsun?:p

İyi-kötü olma meselesini hızla geçelim. Sana, "bıraksana" diye yazıp gönderdikten sonra, tüh dedim benim de moralim bozuldu, iyice saçmaladın kızım! Ben böyle kötü olur olur iyi ederim sonra kendimi, geçer yani. İkimiz de bırakalım öyleyse, kapiş?:)

Değil Justine, bende bir halt olacak durum yok canım. Kendim bile olamıyorum. Bir şey de iyi gitsin ama, bir şey! Yok, toparlaya toparlaya, yoruldum, bunaldım artık. Ama, ben şimdi bunu anlatmayacaktım, pardon.

Poliş, Clea evet. Polişka filan da derim, orası karışmaz artık:) Kardeşim oluyor, o da doğru. Ablam ah evet, o ayrı bir alem. Lily burada, kendisi dolaşıp duruyor proje işlerinde. Onun için bir karakter adı bulamadım henüz, nevi şahsına münhasır çünkü. Rakel derdim bir zamanlar, Raquel Welch'den dolayı, nedeni komik tabii, sonra anlatırım.

Annem hâlâ ve inatla, ve hatta ısrarla karıştırıyor bizi, sen karıştırmışsın çok mu?:)

Öpüldün, sevgiler.