film izlerken yiyelim diye brovni yapmaya gittim de mutfağa, dalgın ben ve bir anda güneş! dertop olmuş, kıpkırmızı, sessiz, batıyor... sanki utangaç bir kız güzel bir giysi giymiş de öyle farkedilmeyi bekliyor.
dalmışım işte odada gazeteye, ama bak yetiştim. affet beni. çok güzelsin yine.
bir anda battı gitti. gözlerim doldu. içimde bir suçluluk... yarın tam saatinde burda olacağım. söz.
güle güle... güle güle!
seni kalbime gömdüm.
toz bezi hep ıslak. bakteri yuvası. sık sık değiştirmek gerek. doğru çöpe. dur! toz bezi elimde, çöp kutusu önümde. sessiz, ama bana nankör diyor içinden besbelli. tezgah, fırın içi, masa üstünde onca hırpalandıktan sonra... seni dualarla gömmemi filan mı bekliyorsun? bak eski diş fırçam da orada? hmm... çöpe atıp hızla arkamı dönüyorum. paketinden yeni, sapsarı, pırıl pırıl bir tozbezini çıkarıp tezgaha koyarken, bir daha asla bu kadar yakınlaşmayacağım, diye kendime söz veriyorum.
tereddüt
marul yapraklarını önce akan suda, sonra bir kasede su içinde bekletiyorum. son bir kez daha suyunu değiştirirken, sorun yine sirke şişesinde beni bekliyor. yaprakların beklediği suya sirke damlatsam temizlendiğinden kesin emin olurum, ama o sirke vitaminini de yok ediyorsa? ne yapmalı? tanrım, ne yapmalı!
merak
oda ve mutfak arasında, tam mutfak girişinin ortasındaki zeminde miniminnacık bir yiyecek lekesi. geçerken üstünden atlamam gerek. çünkü karıncalar iş başında. koca evi siliyorum ama o bölgeyi bırakıyorum. kenarı dikenli daire, sırayla, yusyuvarlak, kalp, şimdi de minik iki üzüm salkımına dönüştü. üstünden atladıktan sonra eğilip kontrol ediyorum, acaba bugün şekli ne.
4 yorum:
:) Bu çok güzeldi.
:)eyvallah faruk ahmet. öyle diyorsan, öyle olsun. n'aber yahu? ben, gördüğün gibiyim. öyle sanıyorum ki görünen, tanımlanmamış, belirsiz sorunları nedeniyle dalgınlaşmış, ama bir alışkanlığa bağlı kalarak yüzeyde bir neşeyi sürdürme kararlılığında olan biri. gerçek de göründüğü gibi. iyiysem diyorum, neden gazeteyi okurken gözyaşlarına boğuluyorum. samimiyim bunu derken. gazeteyi arçil'e sırtım dönük okuyorum bu nedenle. sonra, çocuğuna sevgiyle çıkışan anneler gibi kendime, ne bu hal! derdin ne! diye söyleniyorum. bu hastalıklı duyarlılık haliyle, güneşten özür diliyor, toz bezinin suçlamalarını sineye çekiyor, yemek lekesinden bir sanat şaheseri heyecanı duyuyorum. ne dediysem doğru. ama nasıl sıkılıyorum kendimden, bilemezsin faruk ahmet. sanki sürekli ısıtılıp kendi önüme konmuş bayat bir yemeğim de, teşekkürler almayayım, diyecek haldeyim. hep şu kış yüzünden. ayy sıkıldık sıcaklardan, yağmur yağsın, yok yok kar yağsın diyen tiplere nasıl sinir oluyordum. şimdi de soğuktan şikayet ediyorlar ya, ulan ne balık hafizalı tiplersiniz! kış dediğin işte böyledir. dişimi sıkmış bekliyorum kışın geçmesini.
başka? valla ne diyeyim, şükretmek lazım aslında, hiç fena değilim. mektup filan yazamıyorum bu aralar, PA'nın o heyecanlı mektubu bile bana sarkıp bir coşku yaratamadı da, henüz ona yanıt yazamadım. çok selamımı söyle, lütfen.
öpüyorum, sevgiler.
PA'dan "bu çok güzeldi" dediğim için "sanki diğerleri güzel değil mi?" diye azar işittim, iyi mi Peri? Kadınlar...
Benim de hem tam sizin gibi hiç mektupluk havam yok, hem de bir yandan bu mektupluk olmayan havamı aktarmak arzusunun kışkırttığı bir mektup havam var.. anladınız siz. Ama devasa tembelliğim de taraf tutunca mektup yazmama şıkkı daha çok kazanıyor. Yazacağım ama bu aralar. Buradan değil ama :)
:)kadınlar ve incelikli dikkatleri... sağolsun, PA. ben seni bağışlıyorum elbette, uzun yazıdan sıkıldığını, gündelik hayattan tatlı tatlı bahsetmiyorsam, o yazıyı hiç okumadığını biliyorum.
benim mektup yazamama halim tembellikten değil de... neden? hmmm... ağır, ciddi bir kış havası var içimde. orada da kendi içime çekilmiş haldeyim. neler dönüyor bilmiyorum orada, ama kilitlenmiş vaziyetteyim. şakanın, geyiğin gıdıklayıcı etkisiyle karşılaştığı yüzeyim sanki kat kat örtüler halinde. dalgınım.
yaz tabii, sevinirim çok. ben de kendime gelirim o zamana kadar belki de yanıtını tez zamanda alırsın. PA'ya çok selam, sevgi.
öpüyorum. sevgiler.
Yorum Gönder