Cumartesi, Ocak 15

fanny ve alexander



size verebileceğim bir bağlantı yok. bu akşam, şimdi bergman'ın fanny ve alexander filmini izleyeceğim yeniden. mutfaktayım. soğuk. tam karşıda güneş battı az önce. çamaşır makinasının uğultusu duyuluyor banyodan. nohutlu, tavuklu pilav için tavuk haşlanıyor. cam buğulu. burada, mutfakta, iskemlenin tepesinde, dünyanın tam merkezinde yani, durum böyle. konuşuruz yine.

-ara-
çamaşırı astım. pilav oldu. çay demlendi. tepsiye hazırladım. bir de koyu yeşil biber. yemeğin yanında çay, yeni icat ettiğim bir şey. boğazımı ve midemi rahatlatıyor ve ben kolay yemek yiyebiliyorum. filmin bu bölümünde şahane, kocaman bir ev. noel. yemekler, mum ışıkları, sepetler dolusu hediyeler. hizmetkarlar neşeyle çalışıyor, şık giysili konuklar geliyor, çocuklar tasasız, oyun oynuyor. öyle renkli, zenginlik öyle gösterişli ki... insanın hoşuna gidiyor evdeki o soyluluk alameti kırmızı ve yeşil renkler, hem o süslü yemekler, yemekler... zola'nın germinal'ini okumuş muydunuz? zola, gerçek bir olaydan esinlenerek yazmış sanırım bu romanı. bir madende çalışan işçiler var... madenin çevresinde uyduruk barakalarda yaşıyor bu  işçiler, onlara yiyecek satan ve tefecilik de yapan paragöz bir bakkal ve madenin sahibi zenginler vardı diye hatırlıyorum. çocukken okudum bu kitabı. çocukken yoksulluk ve zenginliğin göstergesi yiyeceklermiş gibi gelirdi bana. bu kitapta da yoksullar öyle kötü beslenirlerdi ki, yiyecek ekmek bulamazlardı, o kötü bakkaldan veresiye kötü yiyecek alırlardı. oysa zenginlerin masası lezzetli, güzel yiyeceklerle dolu dolu olurdu. zenginler o yemekleri yiyemez, dökerlerdi. hatırladığım kadarıyla işçiler örgütlenmişti bu eşitsizlik canlarına tak edip. çocuk aklımla bundan daha doğal ve gerekli bir şey de göremiyordum zaten. kötürüm, yoksul büyükbaba, her nasılsa zengin ailenin sağlıklı bedenli kızıyla karşılaşır ve her nasılsa oturduğu yerden kalkıp onu boğarak öldürür. herkes şaşırır buna, büyükbaba yaşlı ve kötürümken... insanın öfkesi ve çaresizliği korkunçtur böyle işte. kız için üzülmüştüm, ama kimse o kadar çaresiz bırakılmamalıdır. bırakılırsa, kimsenin görmek istemeyeği sonuçları olur bunun. dinamitle kasten patlatılıyordu galiba maden (yanlış olmasın şimdi, hatırladığım bu), kahramanımız kız ve erkek orada aç, susuz mahsur kalıyorlardı, ama birlikteydiler işte. her zaman umut vardı yaşam için, her şey değişebilirdi. ilk kez orada sevişmişlerdi. kız regl olmuştu. kitabı okurken henüz regl filan olmuyordum. ama o sıralar öyle sanıyordum ki ve kitap da göstermişti ki, insan aşık olduğu biriyle birlikte olursa bedeni gerçek tepkileri gösterir.  filmin derdi asla bu değil arkadaşlar, ben o yemekleri görünce aklıma geldi germinal de o açıdan... yemek yerken film izlemeyip sizinle konuşayım istedim. filme devam edeyim ben.


-ara-
dram başladı. korkunç üveybaba, kontrol manyağı üveybaba, en ufak neşeye, mutluluğa izin vermeden o berbat, korkunun hakim olduğu evde hükümdarlığını sürdürebilmek için ahaliye eziyet ediyor. bu katil soylu, hasta ruhlu insanlar aramızda dolaşır, babamız ya da kocamız olacak kadar yakınımızdadır. dehşeti, sözümona güçlü, keskin bir sevgi adına saçarlar. tavırlarında sevginin zerresi yoktur oysa. zavallı bir kadının çocuğu olduğunu bilmesek, ona o. çocuğu demekte hiçbir beis görmeyiz. ben sert bir şey içeceğim şimdi, sonra da bitecek film.

-son-
iyi sanat eserleri aklıma bir sürü başka eserden çağrışımlar yapıyor. çocukların merdivenin sonundaki odadan kurtarilması, annenin çorbasındaki uyku ilacı mesela hitchcock'un notorious filmindeki duyguyu veriyor. sonra odadan hiç çıkmadan, kitap okuyan ve dünyanın halini oradan izleyen ismael, marquez'in arcadio'larından biri değil mi? bergman bizi, kadınları öyle içerden anlıyor ve şafkat duyuyor ki, onu çok seviyorum. bu filminde, işte en sonunda, aklından hiç çıkmayan, saplantılı sorunu olan tanrı'yı da gösteriyor:) çok gençken bir arkadaşım vardı, tanrıtanımazdı, ama ne zaman görüşsek tanrı'dan bahsederdi, tırnaklarını yiyerek, gözleri dalarak...20 yaşlarında filandı. tanrı'nın olamayacağını anlatırdı. tüm kutsal kitapları okumuştu ve inanç sahibi bir insandan daha çok ağzına alıyordu tanrı adını. ona gülerdim, bugünkü ibadetini de yaptın, derdim. bergman onu hatırlattı biraz bana bu filmiyle.

bu filmi mutlaka izlemenizi isterim, ama mutlaka. izlediğim en güzel film belki de.

5 yorum:

justine dedi ki...

Film bitti mi Peri?
Bugün biraz tuhafım ben. (sanki diğer günler normalmişim gibi, peh!:p) Bergman izlemek istedim şimdi, senin yazını okuyunca. Çok istedim, şöyle sıcak çay, kuruyemiş, cips filan (bak Bergman filan işlemiyor Türk'e, hâlâ çay, cips vs. vs. diyor!)ne güzel olurdu. Biliyor musun, izlemediğim birkaç Bergman filmi kaldı, zor günler için saklıyorum onları. Tamam adam çok fazla film çekmiş, hem bazıları tekrar tekrar izlenebilir (bkz; yedinci mühür)ama bitmesin istiyorum. Bana iyi geliyor onun filmleri, bir ara yazarım nedenini. Biraz mızmız o da (yok yok sana bir şey demiyorum:p), çok pimpirikli, karamsar, bildiğin yengeç fakat bana iyi geliyor işte.
Onu bırakayım şimdi, çay ne kadar bağışlayıcı değil mi? Koruyan, saran, sıcacık bir şey. "Çay içer misin?!" havayı birden yumuşatan sihirli bir teklif. Söylenişi bile güzel, baksana; çay!
Boğazım hafif yanıyor benim de, çay içtim, şu sallama olanlardan Lipton sanırım markası. Sevmiyorum ben demlenmeyen çayları, o etkiyi vermiyor. "O" etkiyi bilirsin sen, mis gibi kokusunu dağıtan, seremoni havası.
Fakirlik, zenginlik ve belki Doktor Jivago hakkında yazacaktım sana, çay hakkında yazdım. Olsun, sağlık olsun. En önemlisi de o aslında:)
Şimdilik hoşçakal.
A, bir de "insan aşık olduğu biriyle birlikte olursa bedeni gerçek tepkileri gösterir" bu çizilmiş cümlem olsun. Hani bazı kitapların öne çıkan çıldırtıcı ve çok sıkıcı cümleleri olur ya, sevmeyiz hiç. Oysa bu çok güzel, çizmeden geçemedim:)

Sarıldım.

endiseliperi dedi ki...

yoo bitmedi. uzun bir film, biliyorsun. hem çok mola vermem gerekti. tina, ya kucağına al, kıpırdamadan dur, diyor ya da oyun oynayalım, diyor. hareketsizlikten bunalıyor galiba. sabah koşmaca oynadık evin içinde. o koşuyor işte, ben de arkasından, yakaladım seni, diye heyecan yaratıyorum. salonu kullanmıyoruz biz, çamaşır asıyorum oraya ya, tina gizli işleri için kullanıyor bir de. yerdeki kilimleri dağıtıp, bayram için aldığım şekerleri, şekerliğinden alıp dağıtmış dört bir yana, şenlikli bir hali var salonun anlayacağın:) işte az önce de yumak oyunu; bir çorabımı kurdeleye bağlamıştım,onu sallıyorum, o da oynuyor, bazen kazaraymış gibi bırakıyorum, tina da o kazanmış gibi çılgına dönüp yumağı tekmeliyor filan.
hmmm... izledim yine ama arçil aradı sonra. amerikan futbolu antrenmanına gidiyor ya, cumartesi ve pazar akşamları. çok acıkmış, geliyormuş. arçil iştahlı, ağız dolusu kahkaha atan, dünyaya mutlu olmak için gelindiğini sanan bir arkadaş. işlerin böyle olmadığını hiç sezdirmiyorum ona, mutlu olması için ne lazımsa artık. kocaman bir karışık salata yaptım, portakal, greyfurt ve nar sıktım ve işte bahsi geçen pilav bir de. dün arçil'e eşofmanlar, tişörtler aldık bir sürü, spor çantasını da çok güzel hazırladık. geldi şimdi:) dur, yemek tepsisini hazırlayayım.
...
bana radikal getirmiş, sürpriz olarak:) burda bulunmuyor, haftaiçi okuldan dönerken alıyor, otobüste de okumuş oluyor biraz, iyi bir şey. cumartesi, pazar alamıyordum ya iyi oldu bu şimdi.

"çay içelim"den daha güzel, anlamlı, sıcak bir teklif düşünemiyorum. yine demledim, arçil'e açık, sütlü çay ikram edeceğim yemekten sonra. benim boyumda ve 80 kilo ama hala küçük ablası, çayını sütle ılıklaştırıyorum böyle.

... fanny ve alexander filmi çok ama çok iyi. bergman en yakın olduğum yönetmenlerden biri. onu izlemeyi ve daha da çok dinlemeyi seviyorum. bence de bergman izlemenin tam zamanı.

canım, evet sağlık olsun, bu aralar en büyük derdin biliyorum. iyileşsin herkes ve neşeli konuşmalarınıza dönün yine. hepsine sevgiler yine.

doktor jivago, evet kışın insanın aklına gelen filmlerden ve ordaki yoksulluk, ektikleri patatesi karın altından çıkarmaları, sonra o insana sancı veren aşk... haklısın, izlemek lazım onu da yine.

sağol, iltifat için. bu aralar hiç edebiyat yapma derdinde değilim, süssüz olsun sözcükler istiyorum hep.

hah, arçil bir tabak daha soruyor:) hemen hazırlayayım ve sonra da filme döneyim.

öpüyorum çok, ailene tekrar geçmiş olsun ve kucak dolusu sevgiler.

Clea dedi ki...

evet evet, bergman tam da şu şıraların yönetmeni! insana ilaç gibi gelir o. insanın zihnini karıştıran, konuşturan türden bir ilaç.

yemekler her zaman zenginlik göstergesidir aslında. (bisiklet hırsızları ve o sahne tabii!) insanın biraz ekmekle ya da bonfileyle de doyabilmesi ne garip. "açlık" aklıma geldi şimdi. bir tarafımızda bunca bolluk varken bir insanın aç kalması kadar utanç verici bir durum var mı? neyse, hala hastalık gitmedi, başım da ağrımaya başladı yatsam iyi olacak artık. iyi geceler peri.

justine!, yengeç burcu öyledir böyledir ama 'iyi iş' çıkartırlar ortaya ve insana iyi gelir evet:)

endiseliperi dedi ki...

sevgili clea hoşgeldin,
bu aralar zaman hiç yetmiyor bana, hemen geçiveriyor. pazartesi arçil'in defter kontrolü varmış. lise 3'te deftere mi bakılır yaa! eksik yerleri çok fazla, onları yazıyorum. arçil çünkü dünkü antrenmanda çok hırpalanmış, birazdan gidecek yine, dinlensin istedim.

ingmar bergman için tam zamanı bence de. az önce ablamla pazar konuşması yaptık uzun uzun da, o da kızına söyleyecek, şimdilik beş büyük bergman filmini izleyecek. biz çizgi film de çok seviyoruz, rapunzel'i de izle, dedi. izleyeceğim, çok tatlı bir filmmiş. ablam anlattı da çok güldük.

evet clea, insanın aç bırakılması ve korkutulması, sindirilmesi kadar utanç verici bir şey düşünemiyorum. uzakta değil, ülkemizde bunu çok yakından görüyoruz zaten. markete gelip 7-8 ekmek, 5 yumurta alan hanımlar oluyor mesela öyle üzülüyorum ki, ailesini onlarla doyuracak işte. radikal de oral çalışlar yazmıştı, kürtlerin büyük kesimi açlık sınırında ve diğer bir kısmı da yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışıyor ve bize hala bir kaç zengin kürtün varlığı, onlara uygun koşullar sunulmuş olmasının kanıtı olarak gösteriliyor. ve kürtlerin yine de öncelikli talebi kendi dillerini konuşabilmek, gözlerim doluyor ve siyaset insanlığa ne kadar aykırı onu görüp çok öfkeleniyorum.

neyse, konumuz bergman ve şimdilik onun tanrı meselesi aslında:) ne çok mesele var, kuşkucu insan için rahat yüzü yok gerçekten.

clea, şimdi arçil bir sorun iletti, onunla ilgileneyim ben. çok geçmiş olsun. lütfen vitamin alın günlük olarak ve meyveyi sofranızdan eksik etmeyin.

öpüyorum, sevgiler.

not: yazmış mıydın acaba, mad men dizisindeki giysiler ve dekorasyon çok uyumlu birbirine, ikisinin bağlantısı var mıdır ve bu ikisi sosyal yaşamı, bakışı vs nasıl etkiliyor? ya da bu bakış mı modayı vs yi belirliyor? geçenlerde düşündüm bunu. aklınd a olsun. sevgiler.

Clea dedi ki...

mad man taslak olarak duruyor, yazacaklarım arasında. bir ara sete gitmeden vakit bulursam yapacağım. çok sağol hatırlattığın için.
öptüm.