Pazartesi, Ocak 31

günler günlere akarken


akşam 10.00 gibi filan arçil'le film izliyoruz. dün akşam the fighter'ı izledik. beni biraz ürkütür ama arçil bayılır christian bale'e. ben sesini çok severim. çünkü howl'ı  o seslendirdi. gülümsediğinde nefret ederim. o zaman amerikan sapığı olur her filminde.


yatmadan önce ise the mentalist izliyoruz. her seferinde, "sana diyeyim arçil; bu karakter peter pan kaynaklı," diyorum. arçil'in gözü ekranda, "hmm... olabilir."

biz sedirde, arçil'in geniş ekran bilgisayarında izliyoruz bunları. tina, eh biliyorsunuz onu, nerde olursa olsun (elbette radyatörün üstünde) sedire zıplayıp, kafa, göz aldırmadan, üstümüzde eşkiya gibi dolaşıp kendine yer arıyor.


bazen bu kadar keyiften endişeye kapılıp arçil'e, "yapmamız gereken ne var da yapmıyoruz acaba?" diyorum. gamsız  arçil telefonuyla fotoğrafımı çekerken, "hiç!" diyor.


bu aralar en çok morphine dinliyoruz. bazen de ratatat ve daft punk

6 yorum:

justine dedi ki...

Peri merhaba,
keyifliymişsin, ne güzel. Ben sıkıntın filan var sanmıştım, buralarda da değilsin ya. Sevindim canım, yapılması gereken şeyler yapılmıştır, boş verin siz, keyfinize bakın:)

Bale'i The Machinist filminde beğenmiştim, diğer rolleriyle hiç aklımı başımdan almadı valla, bir de dediğin gibi muhteşem Howl seslendirmesi var tabii. Orada da iyiydi. Ama en çok bir filmin setinde görüntü yönetmenine deli gibi bağırıp, küfretmesiyle kaldı aklımda. Ben kibir sevmem demiştim ya Peri, bu işin de en çok kibirle ilgili olduğunu biliyorum. Ha, şimdi diyeceksin ki, elin kavgasından sana ne?:) Poliş hep o ortamlarda çalışıyor biliyorsun. Yönetmen yardımcısı ve yaşadığı her şeyi biliyorum. Bu insanların Hollywood ya da değil nasıl ego sahibi, bencil tipler olduklarını da biliyorum. Onun için benim gözümde Bale bitmiştir. Hah ha, ne kadar önemli değil mi benim fikrim?:) Neyse, bence insan ilk önce kibar olmalı, sonra oyuncu mu, yönetmen mi, insan mı ne olacaksa olsun, değil mi ama?:p

The Mentalist'i iki yıl önce seyretmeye başlamıştım. Konusu çok basitti ama eğlenceliydi izlemesi. Hem ben Simon Baker'ı beğenirim, gülüşü filan şirindir. Bir de orada, adı gibi zarif Grace karakteri ve iri yarı çocuk arasındaki aşk (benim seyrettiğim bölümlerde daha bakışma aşamasındaydılar) hoşuma gidiyordu. Ayrıca ben polisiye çok severim, katili bulmaya çalışmak da güzeldi. Birinci sezon bitince devam etmedim (sanırım), yoksa ikiyi de seyretmiş miydim? Her neyse, bu gece tekrar başlasam mı acaba? Aşk durumlarına daha çok yer veriliyorsa izleyeyim ya da çözülmesi daha zor olaylar oluyorsa. :p

Peter Pan nereden aklına geldi allasen?:) Tipi benziyor ama, ne bileyim:p

Böyleyken böyle, hadi hoşçakal şimdilik:) Sarıldım çok.

ulker dedi ki...

Bu kadar keyifli iken bizi rahatsız eden bir şeyleri atlamışızdır duygusu hangi ara yerleşti beynimize, ruhumuza acaba ?

Ülker

endiseliperi dedi ki...

sevgili ülker,
iyi bir şey yaşamışken, kötüyü bekleme bir düşünce alışkanlığı ya, kaynağı dini midir, toplumsal mı, bilemiyorum. ama aşırı sevinç gözterisi hep ürkütür beni, zaten çok sevinememe, sevincini çok belli edememe gibi bir huyum var. en başarılı halime başarısızın ruh halini anlama çabası, başardığım anda gözyaşlarına boğulup arızi bir depresyon haline girme hali eşlik eder bana. nedir nedeni, bilemiyorum. öyle sanıyorum ki, dini bunun nedeni ya da aileden gelen bir terbiye. kasabalılıktan belki de. yani insan çocukluğunda hangi kodlarla büyümüşse öyle oluyor, bir de yedeğine kasabalı bir soyluluk şeysini almışsan, ölünceye kadar şehirde yaşa sen, değişmiyor. e yani birader, sevincini gölgeliyorsun, pes perdeden yaşıyorsun, fazla sevinip övünme başa gelecekler bilinmez, diyorsun da, kasabanın cenaze törenlerine ne demeli. o her acıyı aşırılıkla yaşama isteği? bilemiyorum.

dünyanın burasında, bu evinde, yeraltında bir kadın nerden bakarsan, kendi kendine bir sevinci çok görüyor ya, bağışlanmaz bu bence. sevin gitsin ya şu duvarların arasında. insan çok tuhaf, ülker.

öpüyorum, sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

justine.
hmmm... simon baker ve the mentalist için sana buradan bir mektup yazayım ben. önemli değil hiç de, yazmak istediklerim sanki biraz uzun yine de. christian bale için de konuşuruz o sıra belki. şimdi mutfaktayım. soğuk mutfak justine. masada, fırının yanındaki iskemledeyim. fırında ıspanaklı börek ve sonrasında kestane.

hmmm... sildim yazdığım upuzun yazıyı, justine. çok duygusaldı. ağladım da yazarken. boşver. bugün yoruldum çok ya, halim olursa yazarım sana.

öpüyorum çok. canım.

justine dedi ki...

Peri, ıspanaklı (ve kesinlikle peynir olacak içinde) böreği çok severim ben, bir de mantarlı börek. Bu ikiliyle bir ömür geçiririm sanırım. Bak yine sanırım, bir şüphe, bir septiklik! Ben adam olmam.
Şimdi çok ateşim var, hasta olmadım dedim, ve sonunda... Hatalıyım tabii, dışarı çıktım bugün ve ince giyindim. Neyse, olur öyle, hastalıksa hastalık ne yapalım yani?

Boş ver tabii, hatta lütfen. Ben bir ağlasam kimse durduramaz, iyi bilirim o hâlleri. Arçil'in odasından ve onun havasından ayrılma sakın. "Mutluluğu bir kabuk gibi sarar hem mutsuzluk", o kabuğu kıran (anlık!) kişi en sevdiğindir. Bunu da sen iyi bilirsin.
Çok sarıldım şimdi, ben film seyredeyim bir. Belki yüzümdeki yanma, ateş geçer. Belki kafamdaki havale. Nasıl nasıl nasıl, nasıl bir film olsa?! Nasıl ama, insanı sağaltan bir film? Keşke online olsan da sorsam:p

Farkında mısın, bir kelimeyi arka arkaya söyleyince anlamsızlaşıyor. Mutfak için bir zamanlar deliriyordum. Ne tuhaf, tanrım ne tuhaf bir kelime diye. Sonra portakal. Şimdi de "nasıl"!

endiseliperi dedi ki...

justine,
börek... hmmm.. peynir koymayı isterim, ama arçil beyaz peynirli sevmez onu, kaşar rendeliyorum ama, o da soğuyunca olmuyor. aslında pratik usulde kavurmadan, pul biber ve tuzla ovarak ve ehlileştirerek yufkaların ortasına koyarım ama bu sefer soğan rendeledim. börek, dolma vs gibi gizlilik dolu yemeklerde soğanın öyle korkunç şekilde saklanması düşüncesi... brrr... soğanla pek aram iyi değil. herneyse, bol baharatlı, soğanlı bir şekilde kavurdum ıspanağı da öyle yaptım, nefis olmuş. arçil protein diyeti yapıyor ya, etten, tavuktan bıktım, balık da aldırmadı bugün, ben de yeşil mercimek yemeği yaptım. o da çok güzeldi. brovni vardı dünden. sana mektup yazıp film izleyecektim, amanın saat 1 olmamış mı! daha kestane ve meyve duruyor önümde. kilo alamıyorum. 52'yim daha. 55 olmak istiyorum.

neyse. arçil sınırda, onun msn si çalışmıyor da, kız arkadaşıyla konuşacak. ona aktarıyorum ben lap top'u. belki ben de bir dizi izlerim şimdi.

justine, sen sık hastalanıyorsun. kendine dikkat etmiyorsun. biraz kızıyorum sana. sana dedim ki, boğazlı, kalın giyin, portakal suyu iç, vitamin al. nerde!

- nasıl!?

şaka şaka. öpüyorum. sevgiler.