Çarşamba, Şubat 23

iki tür sessizlik vardır. sözün sessizliği ve sesin sessizliği. ikincisi bizi çok daha derinden etkiler.


john normal olarak büyüyor, ancak konuşmuyordu, anababası giderek umutsuzluğa kapılıyordu. nihayet bir gün, 16 yaşına doğru çay saatinde şunları söyledi: "birazcık şeker istiyorum." hayretler kalan annesi şöyle dedi: "peki john, niye bugüne kadar tek kelime etmedin?" "çünkü bugüne dek her şey mükemmeldi."

her şey mükemmel olduğunda dil lüzumsuzdur. bu hayvanlar için de geçerli. hayvanlar için her şey mükemmel olduğu için konuşmuyor onlar. eğer günün birinde konuşmaya başlarlarsa bu, dünyanın mükemmelliğinden bir şeyler kaybettiği anlamına gelecek.

siyah an'lar, baudrillard, s. 85 

8 yorum:

justine dedi ki...

Çok hoş bu alıntı. Aklıma geçen gün bloğa aldığım şiir geldi. Tanımıyorum ben o şairi ama bu şiirini sevmiştim. Tanımadığımız isimlere neden az olur kredimiz? Her neyse, orada "çünkü insanoğlunun kurduğu düzen, bakım ister" diyordu. Sonra mükemmel olan şey bozulur. Temizlik zamanı gelir. Dil, devreye girer. "Gün olur boğazımızı yırtarak yutulur ya sanki bir söz, temizlik
zamanı gelmiş demektir.", çok sevmiştim ben bu dizeleri. Güzel.

Sen yemeğini yedin ihtimal, daha yemek filan yemeliyim ben. Hayat bazen ne çok yoruyor. Rutini bile yoruyor, kolaysa kalk ye şimdi.

Finally; dünya mükemmel değil, adam haklı Peri!:)

endiseliperi dedi ki...

çok güzelmiş evet, yazdığın şiir. şimdi tam da bu post'la ve dediğin şeyle ilgili bir film izliyorum. filmi d ekoyacağım buraya, konuşuruz.

bugün yemek yemek her zamankinden daha zordu. zorla işte, ben masaya koyuyorum yiyeceğimi ve arada bir lokma ala ala saatleri buluyor yemem. acıkmıyorum. acıkmayı özledim.

şenay izne ayrıldı dedi ki...

heyyy, sizin de bugün içiniz sıkılmıyor mu? ne bileyim, çağırlmamışsınızdır belki bir yere, hepsi gitmiştir, sizi çağırmamışlardır. nineniz "çorap giy" demiştir, "giydim" demişsinizdir, "terlik giy" demiştir, giymişsinizdir filan. ışığı yakmadan odada oturmuyor musunuz? iyi olmanız canımı sıkıyor. evet kötü biriyim. kimseye sevgiler göndermiyorum.

endiseliperi dedi ki...

hahhaa! baltayı taşa vurdun işte! hayır, hiç de iyi değilim. şu an ışığı kapatılmış odada oturuyorum. bıçak sırtındayım derler ya, ordan nereye düşeceğini söylemezler, sana söyleyeyim, derin, korkunç bir uçurum, oraya düşmemek için kaç takla atıyorum, biliyor musun! şımarıksın. terlik giy, diyen bir ninen var, şükret.

aa şenay, dur bir şarkı geldi aklıma, neydi... bir ben miyim perişaaan, gecenin karanlığındaaa, yosun tuttuuu gözlerimmmm, yalnızlar rıhtımında:) hediyem olsun+ sevgiler de var. düşün ne kadar iyi bir insanım:p

justine dedi ki...

Hah ha, Şenay komiksin sen, ve ben bayılıyorum sana:p

p.s.: Şu sinirli akrabası olan kız Polyanna mı, yoksa Heidi miydi? Valla kendimi onlardan birine benzettim, hani sertliğe yumuşaklıkla filan cevap verilir, sana tokat atana, diğer yanağını çevirirsin (yine İsa!):p Şenay, iyi olmamı deli gibi isteyeceğin kadar umutsuzum ben. Ve fakat, birileri kendine mi acıyor ne!?:)) Sakın!

endiseliperi dedi ki...

polyanna'nın halası. meğer erkek yeğen istiyormuş. korkunç kadın.

justine dedi ki...

Tamam, fakat Heidi'nin dedesi de pek matah bir şey değildi. Öyle hatırlıyorum. Hım hım hım, ancak peynir kızartmayı bilir. Nerede sıcak bir günaydın, nerede güler yüz.

endiseliperi dedi ki...

heidi öyle cinsiyet ayrımcısı değildi, bu yaşta burda ben nasıl çocuk bakayım diyordu. hem o münzeviydi. tamam, hala da münzevi ama, bahçesindeki ağaçtan meyve çalan çocuklara ççok kötü davranıyordu, kötü bir insandı o. dede ise... hem onun iyi bir insan olmaya dönüşmesi daha hızlı oldu. polyanna nın kişiliğinin bize gösterilmesi için halanın daha epey kötü olması gerekiyordu. sonunda bayılmıştık.

amaaan neyse. nerden açıldı ki bu konu. hmm...