Çarşamba, Şubat 2
mektup: patrick jane&red john
sevgili ışıl, justine
dizinin bir yerinde, red john taklitçisi küçük katilcikler patrick jane'i ellerine geçirirler, kıskıvrak bir koltuğa bağlarlar ve öldürmek üzeredirler ki, red john gelir. katilcikleri öldürür, patrick jane'i kurtarır. red john, karanlık fonun önünde patrick jane'e alabildiğine uzatır başını. yüzünde korkunç bir maske vardır. patrick jane'in ona bakışı manidardır. şöyle ki:
ben diziyi yapanlardan olsam, bir gece patrick jane'e bir düş gördürürüm. düşünde red john'u ona yakalattırırım. patrick jane, red john'un yüzündeki maskeyi çıkardığında, orada kendi yüzüyle karşılaşsın isterim. çünkü bana kalırsa, peter pan olarak patrick jane aşağıda dediğim nedenlerle büyümeyi ve sosyal ağa dahil olup gündelik hayatın içinde bir erişkin sıradanlığında yaşamayı reddeder. şimdi biraz aşırı gideceğim ama, dinleyin; red john, patrick jane'in karısını ve kızını öldürerek bizzat patrick jane'in arzusunu yerine getirmiştir. onun çocuk kalmasının önündeki engelleri yıkmıştır. aralarında "centilmence" bir ilişki derken bile isteye yanlış bir sözcük kullandım, aklımdan geçen buydu, sevgili ışıl.
kurgu açısından, patrick jane, tarafsız, nesnel bir bakışa sahip bir dedektif olabilirdi, ama bu red john ile aralarındaki ilişkinin nüvesini tümden bozardı. red john, patrick jane'in hayatına öylesi bir müdahale ile onun bakışının gayet taraflı, şahsi bir parçası olur. oyunu "centilmen" bir dengede birlikte yürüten iki oyuncudur ikisi de şimdi. dolayısıyla patrick jane'in şen şakrak, gülen yüzü ıstırabını gizleyen bir maske değil, gerçeğin ta kendisidir, justine. jane, ona trajedisi hatırlatılınca ciddiyet, asık yüz maskesi takar. zira toplumun gerçeği budur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Ben aranızdan saygıyla çekiliyorum canım, zira "red john" karakterini öyle enine boyuna tanıyamadım ve incelemedim haliyle. İlk sezonda sadece adı geçmiyor muydu ya? Bir de bu dizi çerez bir diziydi benim gözümde şimdi bir başyapıttan bahsediliyor gibi hissettim:p Sayende dizi değerlendi şekerim, yerinde olsam çoktan gitmiştim Hoolywood'a:) (Hoş, bendeki bu berbat yön duygusu ve şansla gitsem gitsem Bollywood'a giderim ya, neyse:p)
Sarıldım.
:) canım justine, sinirlenme. dizi çerez, evet ama, onun çerezliğinden bize ne. yok, uyardım ben dipnotta, dizi çerez, diye zaten.
öpüyorum çok.
sevgili peri,
mentalist'i ben de severek izliyorum. patrick jane'nin yelekli takım elbiselerine, en absürd zamanlarda çay yok mu, ben bir çay yapayım demesine, gülümsemesine hastayım :) simon baker'ın guardian zamanlarını da biliyorum, o karakter çok mutsuzdu, patrick jane'nin çocuksu hali, neşesi, muzipliğini seviyorum. peter pan benim de çok iyi bildiğim bir karakter değil ama yazdıklarını okuyuca patrick jane'i yakından tanıyan biri olarak :p bana da bir benzerlik var gibi geldi.
bi de ben wallander izliyorum bu ara, sayende tanışmış idim kendisiyle. onun da hastasıyım :) sırf dedektife degil tabii, o küçük isveç kentine (ystad), soğuk havaya, kara, buz gibi görünen deniz kıyısına, wallander'in hiç çıkamayacağı tatilleri planlamasına, kızına olan sevgisine... geçen gün isveçle ilgili bir web sitesinde gördüm, ystad kentinde "wallander'in ayak izinde" temalı bir şehir turu varmış turistler için. kars'ta da benzer bir tur orhan pamuk'un kar romanı için vardı, bu tür edebiyat-şehir ikilileri hoşuma gidiyor.
uzattım, sevgiler...
neocum gelmiş. ben de hastasıyım o yelekli takım elbisesinin. yelek alacağım kendime sırf o nedenle. o gömlekler de güzel ama hatırlarsın, house'da cameron yelek altına çiçek desenli, büzgülü kız bluzları giyerdi, o kombinasyon da fena değildi bak.
patrick jane'in gülümsemesi hoş tabii, o karaktere yakışıyor, ama o kadar gülen bir erkek... hmm the guardian'da daha cool, daha karizmatik, daha hoştu işte.
bu çocuk edebiyatına hakim olmamanız çocuğunuz olmadığından, justine de öyle. sorun şimdi herhangi bir anne bloğu yazarına, çocuk edebiyatı kahramanlarını bir bir anlatırlar size. muafsınız yani sizler bu sorudan. rahat.
neo sen taa o zamanlar izliyordun wallander dizisini, devamı mı çekilmiş, yoksa tekrar mı izliyorsun? devamı varsa ben de izleyeyim. wallander tipi dedektifleri ben de severim. bildiğin, klasik dedektif işte. kuzey soğunu bend e böyle ekrandan izleyince seviyorum çok. ama soğukla bağlantımız mümkünse kablolar aracılığıyla olsun. ya da bana küçük, sıcak bir ev bulmak lazım artık. bu yüzden öfkemin ceremesini zavallı doğa çekiyor.
ystad'a gitmeyi istiyorum çok. orhan pamuk kars'ta sadece inceleme için gidip çok az kalmıştı, kars'ın şimdi onunla anılması ne tuhaf ve aslında ne hoş. benim hayalimde edebi coğrafyalarda geçen bir gezi programı yapmak vardı. ama tv izlerken geçenlerde... evde tv yok, nerde? sarajevo'da abi tv de bir türk kanalını izlerken, şu dizi senaryosu yazarı hanım, ne adı, hani tehdit ediliyormuş da onların vurduğu yerden yara almam, gibi bir cümleyle demeç vermişti gazeteye, işte o hanım aynen benim istediğim gibi bir program yapmıştı da onu izlemiştik. fena da yapmamıştı. hmm...
öpücükler, sevgiler neo hanımcım.
wallander'in ilk sezonunun dört-beş bölümünü izlemiştim ben, şimdi devam ediyorum. ilk sezon 2006'da bitmiş, 2009'da ikinci sezonu çekmişler, yine 13 bölüm. geçen yıl haziranda tamamlanmış. onları da sıraya koydum. şurada var bak bütüm bölümlerle ilgili bilgiler:
http://www.imdb.com/title/tt0907702/episodes#season-1
"çocuk edebiyatına hakim değilim" pek doğru diyil aslında, eskileri (gizli yediler, pıtırcık vs) yenileri (felaket henry, harry potter, kum kurdu vs) biliyorum ben :) peter pan'a özel bir ilgim olmadı nedense, onu bilmiyom yoksa sor bana istediğin yerden :)
meral okay'ı mı diyosun? öyle bir program yaptığını duymamıştım, çok iyi fikir bence de.
yaşasın! diyorum. sonraki bölümleri izleyeyim. fekat nerden? sen indiriyorsun şimdi. olsun, indiririm, değer:)
tamam, çocuk edebiyatı aşkına çocuk yapmana gerek kalmadı, neo:p
hah, onu diyorum. bu sabah da düşündüm. valla öyle tuhaf insanları düşünmek gibi bir huyum var. eskiden severdim, şimdi sevmiyorum o hanımı, neden sevmiyorum, diye düşündüm. öyle dillendirmedim pek de, o lafı, korumalarla dolaşması vs, ne biliim, biraz fazla gösterişli, nasıl desem duyguların öyle şık şıkırdım laflarla anlatılması, bunun edebiyat olması vs mı canımı sıktı bilemedim. yani böyle bir dizi edebiyatı peydah oldu, kocaman laflar dolaşıyor artık ortalıkta, dilin kendini soyuyorsun, yenilir yutulur bir şey kalmıyor, muşmula gibi. muşmula da nerden çıktı, hiç yemedim de öyle galiba. neyse yaa, uzattım. mutfak dolapları ile boğuşuyorum, güneş çıkınca toz görüyorum ya, deli oluyorum. titiz mitiz değilim yahu, örümceklerle selamlaşıp duruyorum bu sırada da.
öpüyorum. bay!
Yorum Gönder