Salı, Mart 8

erkeklerin utanç günü



Dünya Sağlık Örgütü dünyada cinayete kurban giden kadınların yüzde 70'inin katillerinin eşleri ya da sevgilileri olduğunu belirtiyor

Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2002 yılında 66 kadın, “kadın” oldukları için öldürülmüştü. Bu utanç tablosu izleyen yıllarda baş döndürücü biçimde artarak, 2007’de 1011 kadın maktule ulaştı. Onu izleyen iki yılda sayı biraz azalsa da, Türkiye’de her gün üç kadın kocası, babası, sevgilisi, eski kocası, erkek kardeşi ya da tanımadığı bir erkek tarafından öldürülüyor. Tanımadığı bir erkek tarafından öldürülme ihtimali en yüksek risk değil. Tersine öldürülen kadınların katilleri büyük bir çoğunlukla eş, arkadaş, akraba. En küçüğünden en yaşlısına bütün kadınlar için, “sıcak aile yuvası”, iddia edildiği kadar sıcak ve sevecen değil. Bu erkek terörü sadece öldürmüyor ya da yaralamıyor. Erkekler eşlerinin, sevgililerinin, kız kardeşlerinin, kız çocuklarının yaşamını, dehşet anlarıyla damgalıyorlar.
 

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırma sonuçlarına göre, ülkemizde kadınların yüzde 42’si fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Yoksul hanelerde yaşayan kadınların yarısı bu tür şiddet mağduru. Ama yüksek gelir seviyesindeki hanelerde yaşayan kadınların da neredeyse üçte biri erkek şiddetinin hedefi olmaktan kurtulamıyor. Elbette eğitimsiz kadınlar arasında şiddete maruz kalma oranı eğitimli kadınlardan daha yüksek. Ama lise ve üzeri eğitim alan kadınlardan şiddet görenlerin oranı da az değil, yüzde 28.

Fiziken ve ruhen
Yukarıda erkeklerin eşlerinin, kız kardeşlerinin, kız çocuklarının hayatını cehenneme dönüştürdüğünü ima etmemi abartılı bulanlar olabilir. Türkiye’de şiddete maruz kalmış kadınların üçte biri hayatına son vermeyi düşündüğünü söylemiş. Bu da Türkiye’de kadınların yüzde 15’i demek! Oran yerine mutlak sayı verelim, belki daha iyi anlaşılır. Türkiye’de takriben 5.5 milyon kadın yaşadığı şiddet nedeniyle intihar etmeyi düşünüyor. “Mutlu ve mesut aile ortamında”, her yaştan kadın, az veya çok, fiilen veya potansiyel olarak, ailenin erkeklerinin öfkesini, sinirini, aşağılık kompleksini, korkularını, tatminsizliğini boşalttığı bir kum torbası işlevi görüyor. Kadınlar öldürülüyor. Sakat bırakılıyor. Sadece fiziken değil, ruhen de sakatlanıyorlar.
 

Bu erkek zulmüne, erkek vahşetine karşı sığınacakları kurumlarda da erkekler egemen. Milletvekillerinin yüzde 10’u kadın. Üst yargı organlarında son seçimlerde kaç kadının üye seçilebildiğini gördük. Karakola gidip koruma isteyen kadının karşısındaki polisin de evinde karısını dövüyor olma ihtimali yüksek. Hakimin de, savcının da. Bu bir kısırdöngü. Bunu üreten ideoloji, kadını eşine sadık, çocuklarına şefkatli bir anne olarak görüyor. Eğer Türkiye’de kadınların yarısına yakını fiziki şiddet görüyorsa, bu şiddeti uygulayanlar da erkeklerin yarısıdır, diğer yarısını şiddet konusunda suçlamak yanlış olur diye düşünmek mümkün. Kadınlara şiddet uygulamayan erkeklerin büyük çoğunluğu da başka erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddeti çoğu zaman anlayışla karşılıyor. En azından buna karşı ilgisiz kalabiliyor. Erkek egemen döngü çalışıyor.
 

Türkiye’de değil sadece, bütün dünyada kadınlar evrensel mağdur konumundalar. Uluslararası Af Örgütü, 2001 yılında İngilizce yayımladığı, “Kırık Vücutlar, Parçalanmış İradeler” başlıklı raporda, dünyada beş kadından birinin günlük yaşamında fiziki şiddet veya cinsel saldırıya maruz kaldığını belirtiyordu. Af Örgütü bu ikisini işkence olarak tanımlıyor. Hindistan’da bu oran kadınların yüzde 40’ına varıyor. Mısır’da ise yüzde 35’i “işkenceye” maruz kalıyorlar. Pakistan’da ve başka birçok ülkede, tecavüze uğrayan kadın rızası olmadığını ispat edemezse, bu kez zina suçlamasıyla karşı karşıya geliyor. Çoğu ülkede, evde uğradıkları şiddetten korunmak için polise başvuran kadınlara eve dönmeleri telkin ediliyor. Namus cinayetleri sadece Türkiye’de değil, Irak, Pakistan, Ürdün başta olmak üzere yaygın. Kadın ticareti, uyuşturucu ve silah ticaretinden sonra, dünyada örgütlü suç geliri sıralamasında üçüncü.

Yılda 700 bin tecavüz
Kadına yönelik şiddet sadece geri kalmışlık sorunu değil. ABD’de her 15 saniyede bir kadın dövülüyor. Yılda 700 bin kadın tecavüze uğruyor. Fransa’da 2009 yılında 650 bin kadın fiziki veya cinsel şiddete maruz kaldığını söylemiş. Aynı yıl 140 kadını eşleri öldürmüş.
 

Bu istatistikler, kadına yönelik şiddetin bütününü yansıtmıyor. Çünkü her yerde kadınların önemli bir bölümü yaşadıkları şiddeti ifade etmek istemiyorlar. Çekindikleri için ya da bunu kadınlık halinin bir parçası olarak görüp olağanlaştırdıkları için. Bu suskunluğun önemli bir nedeni bütün dünyada aynı: İstisnalar dışında, kadınlara yönelik fiziki ve cinsel şiddetin kaynağı bir “dış tehlike” değil, bu kadınların tanıdıkları erkekler. Ailenin erkekleri, eşleri, sevgilileri... İşyerinde iş arkadaşları, patronları... Dünya Sağlık Örgütü dünyada cinayete kurban giden kadınların yüzde 70’inin katillerinin eşleri ya da sevgilileri olduğunu belirtiyor.
 

Bütün bunlara ilaveten, emek piyasasında, iş hayatında kadınların maruz kaldıkları eşitsizliklerin ifade ettiği simgesel şiddet de var. Bir de hiç konuşulmayan iki olgu. Bugün dünyada her 90 saniyede bir kadın doğum sırası veya sonrasındaki komplikasyonlar nedeniyle ölüyor. Takriben 350 bin kadın demek bu. Özellikle yoksul ülkelerde görülen bu kadın ölümlerinin yanında, bir tür katliam boyutuna varan başka bir olgu daha var. Çocuğun cinsiyetinin doğum öncesi tespit edilmesi sonucu istenmeyen kız çocukların kürtajla aldırılması veya doğum sonrası kız çocuklarının öldürülmesi. Bu şekilde yok edilen kadın nüfusu sayısının dünyada 60 milyon olduğu tahmin ediliyor. Sadece Çin’de veya Hindistan’da değil, örneğin bugün Kafkas ülkelerinde de görülen bir durum bu.
 

Önümüzdeki Salı günü dünyada ve Türkiye’de Kadınlar Günü olarak kutlanacak. Yukarıdaki tabloya bakınca, kutlama kelimesi aykırı kaçıyor. ‘Evrensel Erkek Egemenliğinin Utanç Günü’ olarak anılacak desek galiba daha doğru. “Yabancı” erkeklerin değil, her şeyden önce baba, eş, sevgili, erkek kardeş, amca, dede, iş arkadaşı, patron olarak erkeklerin utanç günü...

Hiç yorum yok: