Perşembe, Mart 24

hey! siz ikiniz, dışarı...



 iki filozof konuşuyormuş. biri diğerine demiş ki: "böyle göz kamaştırıcı bir ilkbahar karşısında ne yapılabilir ki? ışıktan ve hayat veren bir sıcaklıktan oluşan bu seli dengelemek için ne yapmak gerekir? hiçbir şey onun düzeyine ulaşamıyor, erotik kendinden geçişler bile (çünkü, ne yazık ki, erotizm artık doğal değil ve bizler kızışmayı; hayvanlarda olduğu gibi mevsimlik mizaçların akın etmesini unuttuk). sevişmek, bisiklete binmek, yazmak? bütün bunlar, ilkbaharın patlaması karşısında gülünç kalıyor. ona karşılık gelebilecek tek bir şey var: kendini tümüyle feda etmek, ölmek, ruhuyla bedenini teslim etmek. yaz sıcağındaki kendinden geçişler değil; baharın getirdiği ilk ürünlerin lütfu, sonraki yaşlarda ve mevsimlerde eşi olmayacak şekilde hayatın bekaretini bozma kahramanalığı."

diğeri şöyle devam etmiş: "ya ilkbahar bir maskeden ibaretse? ya bütün bu ışık, bütün bu kayıtsızlık, bütün bu alışılmadık sıcaklık bir maskeden ibaretse? bunun tek karşılığı, maske takmış doğanın karşısına maskeyle çıkmak olabilir; yüzlerimizi hayvansı partallarla örtmek; doğanın yaşadığı cinsel hazza, iffet ve ihtiyatla karşılık vermek; bu karanlık ihtişam karşıısnda alaysı bir tutum takınmak ve dolayısıyla kendi alanımızın egemenliğini elden bırakmamak olabilir; çünkü, ilkbaharın şu sayılı günleriyle gelen diğer şeylerle; ışıkla ve yazın erken sıcaklarıyla boy ölçüşemeyiz."

siyah an'lar, baudrillard, s. 143
not: resme uysun diye konuşma haline ben getirdim.

1 yorum:

Ayça Yaşıt dedi ki...

İkisini de dinlemeyi sevebilirmişim ama asla yolculuğa çıkmazmışım.

Sevgiyle.