Pazar, Mart 13

keçiboynuzu ağacından benim köyümde de var, biliyor musunuz?


taşralı, seninle iletişim kurmayı aynı anda hem ister hem istemez; aynı anda hem taşralı  kalmak ister, hem de seninle arasında bir bağ kurarak taşralılığını yıkmak ister.

kurmaca nasıl işler, j. wood, s. 89

köyde, tepedeki taş evimizin solunda bir keçiboynuzu ağacımız vardı. ölmüş. kesmişler. karanlık bir ağaçtı, güçlü. kötücül bir gölge verirdi çevresine. onun altında ot bitmezdi. karaya yakın kahverenkli, sert bir topraktı üstünde yükseldiği. evin önündeki neşeli, güneşle pırıl pırıl dut ağaçlarından sola, keçiboynuzu ağacına kendimizi korkuyla sınar gibi, tekin olmayan bir şeyi yapar gibi giderdik çocukken. zaire ambarı hemen yanındaydı. yaramazlıktı yaptığımız, kapısını açıp, karanlık odada kendimizi buğdayların içine atardık. kapıdan, rüzgarla karanlık yaprakları dalgalanan keçiboynuzu ağacını görürdük; buğday denizi tarafından yutulacağımızı fısıldayan kötü kalpli bir masal büyücüsü gibiydi.

3 yorum:

justine dedi ki...

Çok güzel. "Kelimelere güvenmiyorum bazen" demiştim çoook önce, sevdiğim adama. Ama yine de yazıyı seviyorum.
Çok güzel bu. Eline sağlık.

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim, justine.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Yurek Bogayevicz'in yönettiği Edges of the lord filminde, sanki çok ayıp bir şey yapacaklarmış gibi buğday ambarına giren çocuklar vardı. Ağır bir filmdi.