Cuma, Mart 18

süs;)



utanma (pudeur). kadının en güzel süsü.

yerleşik düşünceler sözlüğü, flaubert


14 yorum:

Adsız dedi ki...

ahahah, ne güldüm bu tanıma.

Flaubert'e mütevazi bir katkı:

Utanma; taklidi becerilemeyen. Taklit edildiğinde hemen anlaşılan. Gamzeye benzeyen.

Bu sözlük işi ne eğlenceli bir şey.

PA

endiseliperi dedi ki...

evet, çok eğlenceli, PA. flaubert yaman adam.

bir kitapta bir hanımı anlatıyordu yazar; bir yerde kadının yüzü kızardı. yazara göre yüzünü utangaçlıkla kızartabilecek sınırsız bir entrika yeteneğine sahipti hanım:) bilmem ki, büyük yetenek! taklit edilemeyeni başarıyla taklit etmek de övgüye değer bir yerde:)

nasılsın? bugün yağmur senin için yağıyor:)mutlu olduğunu düşünüyorum.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Vay be, ne kadınlar var Peri! Gerçekten hayran olmamak mümkün değil bu yeteneğe. Gerçi, belki de sahicidir o kadının utanması, tüm o entrikaları arasında? Ben, olur olmaz utanmamayı isterdim mesela, üzerine felç edici bir mahcubiyet gelir, yılan görmüş tavşan gibi kalakalırsın ya. Hiç sevmiyorum o hali.

İyi değilim Peri ama iyi olabilmeyi çok istiyorum. Ben böyle laflar edince gülüyorsun ama mutluluk zaten overrated, değil mi? :) Geçen gün, annemlerde bir arkadaşım buldu beni, şehir dışındaydı kaç zamandır, beni rüyasında görmüş, bana ulaşamayınca annemi aramış "Yine nerede bu!!" diye çıkışmaya. Telefonu ben açınca çığlık attı. Konuşurken yeri geldi, dedi ki "Mutluluğu aramak boşuna zahmet, olamayız zaten. İnsan hayatında anlam ve ahenk istemeli". Belki şimdi okuyunca beylik bir laf gibi gelebilir ama bana tam da o an şifa gibi geldi bu söz, "Bir saniye, dur, bunu yazmalıyım!" dedim, "Akademisyenlerle konuşmanın da bu zorluğu var, her dediğin kayıt altına alınabilir, dikkatli olmak lazım" diye güldü. Hoş, sonra düşündük de insanın hayatında anlam ve ahenk olması... Mutluluk bir parça da bu değil mi, sen ne dersin Peri?

Dün, yağmur altında yürürken çok mutluydum mesela. Bugünse, sadece belki gelecekte mutlu olmak ihtimalinin ümidi var içimde. İnsan bu kadar değişkenken mutluluğa fazla vazife de yüklememeli belki de, ona da yazık. :)

Şimdi camı açacağım, yağmur içime dolsun diye.

Sevgiler, Peri.

PA

endiseliperi dedi ki...

PA,
kadınları severim, entrikalarını izlemek ve tüm o rol yeteneği... insan ruhu ne acayip, dedirtebilir. ki bu da ilgiye değer bir anlama çabasını davet eder, hayat devam eder. "felç edici mahcubiyet" bu şahane. evet utandığın anda iptal olursun, ne yapacağını bilemezsin, yapamazsın da. madam bovary bu sabahın köründe, duyduğu iltifatla utandı, gülümsemesini gizlemek için başını çevirdi. onun acı dolu sonunu bilmiyor gibi yapıyorum şu aralar.

mutlyluğa fazla değer biçildiğini ben de düşünüyorum. kaçak ilk mektuplarımızda benim bu overrated mutluluk kavramımla karşılaşmış, apansızın, şart mıdır mutlu olmak, diye yanıt vermişti. aynı şeyi behzat ç söyledi sonra:)dün akşam arçil'le dertleşiyordum, ona dedim ki, "halimi tanımayamıyorum, çok, çok mu mutluyum, yoksa ne halde olduğunu kavrayamayacak kadar budala biri miyim, bilemiyorum." arçil benimle konuşurken tuhaf bir sakinlik ve ciddilikle konuşur çoğu kez ve kendimi aşırılığı ile komik olan melodrama dönük biri gibi hissederim. "seni hiç bu yıl olduğu kadar mutlu görmemiştim. her şey yolunda, doğru yoldasın." sanırım, hiç bu kadar mutlu olmadım ben, PA. arçil haklı. müthiş şeylerde değil işte mutluluk, arkadaşının dediği gibi hayatımda anlam ve ahenk var. huzurluyum çok. bazen düşünüyorum, işte bu sevgilim, bu en yakın arkadaşım, bu çocuğum, bu kedim, bu evim... işte bunlar okumaktan zevk aldığım kitaplarım, işte radyoda severek dinlediğim bir müzik çalıyor... bak, bahar yağmurları da başladı... yürüyüşten şimdi döndüm. insan daha ne ister? sahip olduğum her şeyi çok seviyorum. sakince onlarla ilişkimin anlamını derinleştiriyorum. yaşadığım hayatın elemanları birbiriyle gayet uyumlu bir tutarlılık içeriyor. sanırım insanın hayattan beklentisi de daha fazla bir şey değildir.

bence PA, bu bir yaklaşım sorunu. açtığın deftere mutsuzluk nedenlerini yazmaktansa, mutluluk nedenlerini yazmak gibi bir şey.

bilemiyorum, şu an sıkıcıolsa da çok içten bir şekilde konuşuyorum seninle. iyi olmaya çalışmak ve şükretmek lazım. istersen mutsuzluğun bahanesi çok var çünkü.

öpüyorum çok seni. sevgiler çok.
not: bunları aynen annen de seninle konuşuyor gibi hissediyorum:) annene selamlar.

Adsız dedi ki...

Düşünüyorum da Peri, mutluluk cesaret, epey cesaret isteyen bir şey. Bense cesur değilim pek. "Pek"i at, hiç cesur değilim. Bence bu bir güçsüzlük ama kendime güçsüz demem yasaklandı. Yine de korkak olduğumu söylersem itiraz edilmez zannediyorum.

Evet, uyumlu tutarlılık. Hayatındaki her şeyi sevmek, sevdiğin her şeyi hayatına yerli yerince yerleştirmek.. Bu, işte bu, mutluluğun cesaret, epey cesaret isteyen yönlerinden biri.. Sadece eylemin kendisi de değil üstelik, bunu isteyebilmek bile cesaret işi sanki, değil mi?

Kafam çok karışık, gidip gelip evin içinde dolanıp bir cümle yazıyorum. Toparlayamıyorum.

İnsan isteklerine ne kadar güvenebilir? Hayat.. Bırakayım mutluluğu, iyi kötü hayatın kendisini istiyor muyum? Sevdiğim bir evim, bir kedim, hatta belki çocuğum, bir sevgilim olsun istiyor muyum? Elbette istiyorum. Ama bu isteklerimin, ne bileyim, mesela SouleMama'nın hayatını yaşamayı istememden bir farkı var mı? Bu istekler de sadece istek olarak kaldıkları sürece benim için anlamlı olacak şeyler arasındalar mı, değiller mi, bundan emin olamıyorum. Kendime güvenemiyorum. Hiç.

Öyle olunca içime bakıyorum, bıkkın ve bezgin, "peki o zaman sen ne istiyorsun?" diye soruyorum. Şu an sadece uyumak istiyorum sanırım. Günlerce. Aksi gibi hain bahar da geldi Peri, kış bitti. Ne yapacağım şimdi?

(Anneme selamını zevkle ileteceğim. Seni çok seveceğini adım gibi biliyorum.)

Sevgiler,

PA

Adsız dedi ki...

Unutuyorum hep. Yukarıdaki resimdeki şemada gösterilen şey, aynı zamanda benim de flirting strategym :)

PA

endiseliperi dedi ki...

canım PA, şu senin kendinle dertlerin:) çok tatlısın. ben şimdi yatakta çoook eski bir film izliyorum; capra'nın.

sonra konuşalım, olur mu? öpüyorum çok. iyisin, her şey yolunda.

sevgiler.

neo dedi ki...

yaşlandıkça zevklerim, seçimlerim otursun istiyorum, çikolatanın sütlüsünü severim, şarapta tercihimi şiraz, akşam üstleri cin-tonik içerim, akşam dokuzdan sonra sadece ılık süt, kahvaltıyı uyandıktan yarım saat sonra yapabilirim vs.

mutluluk üzerine ben de sık sık düşünüyorum. henüz karar vermiş değilim ama mutluluğumun gündelik rutinleri yerine getirebilip getiremediğimle ilgisi var sanki... özene bezene yemek yapabiliyor, odamı derli toplu tutabiliyorsam, sabahları bi allık, kalem, parlatıcıyla yüzüme renk vermeye üşenmiyorsam mutluyum sanki :) ne kadar dünyevi şeylerle anlattım ama öyle. bugün ofisten bir arkadaş ki işe yeni başladı sayılır "senin çok düzenli, organize biri olduğunu düşünüyorum ve imreniyorum" dedi. ben de şaşırdım, gerçekten öyle mi görünüyorum diye sordum, samimi bir şekilde evet dedi. demek ki kuyruğu dik tutma konusunda fena değilim :)

biraz sarhoşum, kendi sayfama yazmak istemedi canım. neşet ertaş dinliyorum, ümmü gülsüm, gereksiz efkarlar peşindeyim :) passive'i de gördüm, bir selam edeyim dedim. badem merakla bakıyordu türkülere eşlik edişime, uykuya daldı. öyle işte. sevgiler, muhabbetler çok.

endiseliperi dedi ki...

canım neocum,
demek sarhoşsun azıcık, ne tatlı oluyorsun sen sarhoşken:) howl'ın kız arkadaşı şapkacı kız var hani, geçen gün yazmıştım, seni ona benzetiyorum. yazarken de aklımda sen vardın. bence de mutluluk huzurla yaşayabileceğin ortam inşaa edebilmek ve orada PA'nın dediği gibi uyumlu bir şekilde yaşayabilmek. ayrıca senin çok tutarlı bir şekilde alışkanlık geliştirme, bunu ciddiye alma çabanı da çok seviyorum. taa en başında, hani, hiç bir şey değişmesin isterim yazından beri böyle bu. tutarlı olmayı çok önemsiyorum.

öpüyorum çok, kendine dışardan bakınca arkadaşının dediği şeyi göreceksin sen de. kendine inanmalısın.

sevgiler.

neo dedi ki...

şapkacı kız deyince, bi hop ettiydi içim, boşuna diyilmiş meğer :) sarhoşluğum genelde sevilir, ayıkken nasıl sinameki bir insan oluyorsam artık :P

neye güveniyorum bilmiyorum ama günün sonunda birileri bana sorulacak ve ben de haklarında "eyvallah" diyeceğim gibi saçma bir his var bende, hayırlısı :)

Adsız dedi ki...

Vedat Türkali'nin Mavi Karanlık'ında baş kadın kahramana (adı da Nergis, eheh) şöyle bir şeyler diyordu sevgilisi: "Yeter, bırak oynama uğraşma kendinle, bozacaksın". Uğraşmayayım kendimle, değil mi Periciğim? Kendimi akışa, havaya, ahenge ve sevgiye bırakayım. Dengesizliklerim bile bir patterni takip ediyorken, dengesizlikten hiç bahsetmeyeyim, yormayayım kendimi boşuna, üzmeyeyim.

Çok mutluyum bugün, birazdan evden çıkacağım, uça uça. Gece için de çok güzel planlar yapıldı, değmeyin keyfime. Şu başağrıları da tedavülden kalksa, daha ne isterim? Sesim böyleyken duy istedim, hep hımhım mızıklamalı şikayet nereye kadar değil mi? :)

Neo!

Sana eni konu hayranım, biliyor musun? Ahah, işte yüzüne pat diye de söyledim. Arkadaşının dediğine de harfi harfine katılıyorum, senin bu haline de çok ama çok özeniyorum. Gündelik rutinler o kadar o kadar önemli ki, onları devam ettirebilme hali, azmi, işte ahenge ve uyuma bizi en çok yaklaştıran şey sanırım.

Neşeliyim ya, sevinçliyim ya, çenem nasıl düştü, nasıl anlatamam. Çıkmam da lazım, geç kaldım. :) Neyse, mahallemizin taksi durağındaki şoförler çok sevimli, uçururlar beni iki dakikada.

Madem ulaşım meselesini de hallettik, şimdi ayna karşısına geçip süslenme vakti. Uzun uzun. :P

Sevgiler ikinizi de,

PA

endiseliperi dedi ki...

:)PA, insanın kendiyle uğraşması, aslına bakarsan tüm o insanlık durumlarıyla, koca evrenle uğraşmak demektir, iyidir bu. ama sanırım bir yöntemle yapmak gerekir bunu.

neo bir karakter. yani bir kitap yazsan karakter olmaya elverişli bir tip, diyelim. çünkü karakter olmak için bir takım sabit unsurlara ihtiyaç vardır ve hareketli olaylar o sabit şeyin çevresinde gelişir. artık ne yapacağını bildiğimiz karakter tavır alır, daha sonrasında ise karakter olaylarla değişir, dönüşür. neo şimdi ne yapıyor olabilir, diye düşündüğünde, artık solmuş sümbüllerinin soğanını karanlık ve kuru bir yerde saklasam, gelecek yıl tekrar diksem acaba olur mu, diye düşünüyor olabilir. muhtemelen böyledir. battaniyeden sonra bir yastık örmeye başlamayacktır, çünkü örme eylemine yeterince alan verildi bu yıl. neo'nun hayatından önce zihni düzenli. sınırlarının farkında ve genişlemek değil, derinleşmek istiyor. bu da barışçıl bir duygu veriyor. izleyeni ikna ediyor. bu ikna etme şeysi önemli. neo oruç tutar, ama başka zamanlarda akşamüstleri cin-tonik içer. onun din anlayışına göre tutarsızlık değildir bu. onu izleyen benim için de değildir, çünkü beni kendi hayat hikayesini kurucu karakteri olarak çok ikna etmiştir. sen, rol karakterin konusunda endişelisin, sonsuzca yorumluyorsun kendini ve o yorumlamalardan türlü türlü karakter özellikleri çıkıyor ve huzursuzlanıyorsun. sen parka gidip nakış işleyen biri, ya da elinde kalaşnikofu dağa çıkıp mücadele edebileceke biri kadar sınırlarını geniş tutuyorsun. her soruyu sonsuzca yorumlayarak sonsuz yanıtlar veriyorsun. sen dindarlaşmak isteği duyduğun anda müthiş radikalleşiyorsun mesela, bir lokma bir hırkaya kadar savrulabiliyorsun.

şimdi, neo, alışkanlıklarını belirginleştirerek aslında kendi hayatını estetize ediyor. bir sanat eseri olarak biçimlendiriyor hayatını. uyum ve ahenk burdan doğuyor.

sana her zaman, kendini biraz rahat bırak diyerek, pür dikkat bir bilinçle kendini baskılayıp, köşeye sıkıştırıp,yorumlayıp yorumlayıp durma, diyorum onu. çünkü insanın aklı çok terbiye edilmiş, çok oynanmış, çok melezleşmiş bir şey. bırak bakalım, kış mevsiminden ve dramatik gri, bulutlu gökyüzünden çok hoşlanan PA bugün sevinçle uyansın. rahat bırak ki taksi şoförü uçursun onu. çevresindeki şeyler, neyseler, onları oldukları gibi dosdoğru algılasın. önce böyle olsun. sen, sanırım ben de PA, figüratif resim yapmadan soyut resim yapmaya kalkıştığımızdan, dünyayı o dümdüz, olduğu gibi algılama aşamasını kaçırdık, hayatımızın bir yerinde. zihnimizde fazla geveze ve baskın bir "dil" unsuru var. bu dil sanki bakışımızı hep çarpıtıyor. zamanından önce ve, nasıl desem, sanki nesnesi olmadan önce dil bır bır konuşmaya başlamış, anlıyor musun ve bundan müthiş bir karmaşa doğuyor. bazen zihnim bir masaymış gibi, üstündekileri elimin tersiyle alaşağı edip, temiz temiz ve istediğim düzende yeniden yerleştirmek istiyorum. düşüncesi bile rahatlatıyor beni.

neyse tatlım, sesli düşündüm ve ne geldiyse aklıma yazdım filtreden geçirmeden. yanılıyorumdur büyük olasılıkla. bakma bana sen. neşeli olmana çok seviniyorum, biliyorsun. senden istediğim, gün içinde neşeli olduğun için akşama bir tuhaf suçluluk duygusuyla girmemen. öpüyorum çok. sevgiler kocamanından.

neo dedi ki...

pa,

geç görebildim yorumunu, mahçup oldum, acayip sevindim, şüpheye düştüm "ülen yoksa bambaşka bi insan portresi mi çiziyorum burda" diye :) gecen çok güzel geçmiştir umarım.

çok sevgiler.

...

peri,

çok sevdim ben yazdıklarını. pa ne der bilmiyorum, ona yazdıklarını da sevdim. tam da dediğin gibi haftasonu sümbül soğanlarının nasıl saklanacağını öğrenme peşinde idim :) file benzeri bi şeye koyup, yükseğe asıcakmışım, kağıda saran da oluyormuş ama küflenebilirmiş.

sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Neo! :)

Gecem gerçekten çok güzel geçti, teşekkür ederim.

Benim soğanlar hep birlikte bir saksının içinde karanlık ve serin, kilerde duruyorlar, hatta bu sene üşendiğimden dikmedim de onları, çok nemli değilse evin bir şey olmuyor.

Ben de sevdim Peri'nin dediklerini, hem senin için hem de benim için dediklerini.

İkinize de sevgilerimle.

PA