Çarşamba, Mart 16

tahammülsüz


 içimdeki tahammülsüz ses, bana demediğini bırakmıyor birkaç gündür. sustum kaldım. ortalıkta sinirle dolaşıp konuşan o. brrr...


happy go lucky filmini, tam da iki kız arkadaş kanepede oturmuş, biri bir çocuk kitabındaki kuş resmine bakarak, "ah, kuş olmayı çok isterdim, kanatlarımı açıp uçmayı..." dediğinde, hasssiktir (pardon ama o böyle konuşuyor bazen), diyerek derhal kapattı. filmdeki kızı sanırım bu ve benzeri şirinlikleriyle tanımlayıp benimsememiz gerekiyordu. kızı daha fazla tanımak istemedi. "çevremizde de var bu insanlardan bolca," dedi. "bazen bu tür klişeleri kimliklerinin afişi gibi yüzlerine açıp tutuyorlar. sıkılıyorum. geç, diyorum, geç yahu, önemli değil bu. üstelik gıcık bir şey." öfkeyle bana bakan gözleriyle karşılaştım. gözlerimi kaçırmam da işe yaramadı. konuşmaya devam; "sende de var bunlardan. nasıl sıkılıyorum. havalar biraz ısınsın, dolapta giymediğin ne varsa ve mutfakta kullanmadığın, her şeyi kapıcıya vereceksin ve bir de  zihninde bayatlamış, böyle ne birikmişse, onları da doğru çöpe. flaubert, yerleşik düşünceler sözlüğü'nde ta o zamanın basmakalıp laflarını, fikirlerini yazmış alay ederek. bak, kuş maddesinde demiş ki; 'bir kuş olmayı istemek ve iç çekerek 'ah kanatlar! ah kanatlar!' demek şair ruhlu olmanın belirtisidir.' hala aynı klişe,  yenmez yutulmaz oldu!"

ona yaltaklanırcasına,  "şimdilerde biraz okumuş, şehirli, iş güç sahibi, modern kız versiyonu var bunun bir de. kederle ve gizemlice, 'ey, iki adımlık yerküre/senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!'tarzı," dedim.


"vay be! çok şık, çok bilgece. alkışlar sizin için, perdeyi kapatabilirsiniz," dedi tepesi atmış bir vaziyette.

en sevdiği tipi sordum güzelce sohbet edelim, diye; howl'ın sevgilisi şapkacı kızmış. sakin, duru, sade, sabırlı, tutkulu, gayretliymiş. sabah ekşi bir suratla uyanmazmış, dikiş iğnesinden delik deşik olmuş parmakları nedeniyle işinden nefret etmezmiş, zararsız da olsa en ufak entrika çevirmezmiş, dürüstçe yaşarmış.

hmmm... 
yaa... zor iş, görüyorsunuz halimi, bende birkaç tane daha var üstelik bu içseslerden.
ormana gidip yürüyeceğim ben şimdi, umarım kafamın içinde benimle gelmez. 



4 yorum:

justine dedi ki...

Ah o ses; sinirli, tahammülsüz, ama akıllı, ne zaman susup konuşacağını çoook iyi hesap etmiş o ses:p

Canım!
Çok özledim ben seni. Geçen Poliş geldi ya, koşturma içinde bir gün geçirdik ve alışveriş merkezinde o sese beraber -kendimizle dalga geçerek- güldük. Poliş'in gece kremi alması gerekiyordu, Agora'daki yerlerden birine girdik. Benim kafam çok karışıktı, mazeretim bu. Poliş telefonla konuşuyordu. Kadın bize yaklaştı (satış görevlisi filan diyorlar sanırım), "sizin için mi olacaktı?", deme gafletinde bulundu! "Tabii benim için olacak, başka kimin için olabilir!" diye o kadar sert bir tonda cevap verdim ki ben bile şaştım kendime. Poliş bana bakmamaya çalıştı, kadın bozuldu, ben çevirmeye çalıştım ama olmadı. İnan olsun, kötü niyetli değildim:) Ben kimseye bağırmam, ters davranmam, hatta biraz fazla alttan alırım. Gülerler bana. Bir telefon konuşmasında (bankayla ve beni çok uğraştırmışlardı.), "nasıl sert konuştum değil mi Poliş", dediğimde canım ona sert konuşma demezler, neredeyse teşekkür ederek kapatacaktın telefonu" diye dalga geçmişti. Filan falan. Öyle oldu işte geçen gün. Çıkınca dükkândan, ne yaptım ben böyle ya dedim. Sonra ayaküstü Poliş'e nasıl sinirlerimin bozuk olduğunu, çok çok çok dalgın dolaştığımı anlattım. Orada ben o kadınla konuşmuyordum aslında, ne saçmalık. Yürüyen merdivende de birazcık küfürlü bir şey söyledim Polişka'ya, gülerek ama. Bu merdivenleri hep ters yerlere yapıyorlar, gibi bir şey:p Çok güldü kardeşim, sen bir rahatla canım, dedi:) Neyse, akşam sevgilimle konuşuyorduk. Bu olayı öylesine anlattım, sorun olay değildi. Bir de onunla tartıştık. O kadar saçma ki, benim orada o kadından özür dilemem, onun ne şartlarda çalıştığı filan değildi sorun, anlayamadık birbirimizi. Anlaşmazlık çözüldü tamam, ama aklımda hep şu cümle vardı, ben keder ağacı filan değilim yahu!

Yine anlatamadım.

Bugün doktora gittim. Genelde kendi hastanemde sağlık işlerini hallettiğim için prosedürü tam olarak bilmiyorum ben. Kimlik istediler; yok, ehliyet vereyim dedim; o da yok, ruhsatın içinde kalmış. Eee, arabayı servise vermiştim, ruhsat da yok.


Uzun bir ara, telefon geldi:)


Ne anlatıyordum. Dur, bir kafamı toplayayım. Hah tamam, faks çekildi, işte bir şekilde hallettim. O saate kadar aç kalmıştım. Saat dört gibi(!) kahvaltı yaptım sayılır. Sonra tatlı aldım (profiterol hastasıyım ben ve Özsüt çok güzel yapıyor.), orada Radikal de koydular tatlıların yanına, hediye. Ben de hemen banyodaki gazeteliğe:p

Nasıl güzeldi hava bugün, inanamazsın. İnanırsın da lafın gelişi işte:) Çok çok yürüdüm, hırka bile fazla geldi. Sen de yürüdün değil mi? Çıkacağım demişsin. Kafandaki ses peki, o da geldi mi seninle? Hâlâ oralardaysa selam söyle, beni tanıyacaktır:p

Burada olsan beraber yürürdük, hem o zaman kafadaki tüm sesler susuyor. Saklanıyorlar tabii, uygun bir zamanda, ikili sohbetin dedikodusunu da yapmak üzere, pusuya yatıyorlar:)

Batı yakasında durum böyle Periciğim, yeni bir şey yok.

Çok öptüm ve sarıldım. Canım.

endiseliperi dedi ki...

nasılsın yahu justine? hmmm... ben deney yapıyorum, bir tane daha içses geliştiriyoum içimde, genetik şifre vs tamam, hangi konularda konuşacak onu da ayarlıyorum, bakalım ne olacak. uranüs de zaten bizimle, n'aber!:)

yaa olur şimdi öyle, hem insan bazen çileden çıkar ses tonu da yükselir, nedir yani. ancak tezgahtar kızımız haklı, onu sana diyeyim. yani ben arçil için gidince, 16 yaşındaki oğlum için yüz temizleme jeli istiyorum, diyorum. teknoloji gelişti, belki kızlar için ve de yetişkinler için farklıdır.

merdivenler konusunda da haksızsın:)ayy hayır hayır benim, bugünkü o gıcık içsesim konuşmuyor:)şimdi bu mall uzmanları var, o merdivenleri öyle yerleştiriyorlar ki, sen bir koridorda epey dolaş, epey mağaza-vitrin gör, daha çok tüketebil ve merdivene ulaş. yani senin çabucak yukarı çıkmanı kasti olarak engelliyorlar. onların varoluş biçimi öyle, ne yapacaksın. markete sağdan girdin, tüketicinin hangi ürün sırasıyla daha çok alışveriş yapacağını biliyorlar, ona göre ürün yerleştiriyorlar. hiç boş duuvar kalmaması ürün koyamıyorsan bile mesela tepelere ürün fotoğrafı koyman rol icabı. zamanı hatırlatacak saat vs olmaz. kendini kaybederek alışveriş yapman lazım.

ben başka şeyler yaptım, evet, çıkamadım. ama kendimi hazırlıyorum, sabah kalkıp yürüyüş yapacağım ormanda her sabah. selülit farkettim bugün bacağımda, buna asla izin veremeyiz:p

öpüyorum çok. sevgiler.

justine dedi ki...

Ben haksız olduğumu biliyorum zaten, kadın haklı, merdiven haklı, kremler bile haklı. Çok iyi biliyorum Periciğim. Sorun hak sorunu değildi zaten, sen de beni anlamadın. Aman, herkes herkesi anlayacak bir şey de yok ayrıca, olur öyle:)

İyiyim canım, nasıl olayım, keyif için klinik filan geziyorum işte:p Çok sarıldım, hoşçakal.

endiseliperi dedi ki...

justine, sandım ki şu bahsettiğin olağan sağlık kontrolü için gittin doktora, iyi misin, ne dedi doktor?
sen daha iyi bilirisn ama B vitamini alsan sinirlere filan çok iyi geliyor. öpüyorum çok. sevgiler.