Pazartesi, Nisan 18

conrad okuyor-neo

hem akıllı...
Joseph Conrad

Gençlik işte: Don Carlosçular ve ben
İspanya'da silah kaçırıyorduk,
O eski denizde bir iki yelken,
Kim bilir neler düşünüyorduk.

Akşamları yüksek tavanlı odalarda
Karanlığa uçuşurken tül perdeler
Ellerim Dona Rita'nın omuzlarında,
İçimde sonsuz bir keder.

Sonra tuttum Sydney'e gittim
Dördüncü Kaptan 77'de,
Panama, Kongo, epeyi sürttüm:
Hep çocukluk işte.

O eski insan değilim artık çok şükür,
İnanmazsanız bakın fotoğraflarıma:
Saygıdeğer bir İngiliz burjuvası,
Dostum Henry James'in yanında.

Bir evim var şimdi, kitaplarım,
Her sabah Times'ı okuyorum,
Gitgide düzeldi aksanım,
Kraliçenin İngilizcesini konuşuyorum.

Ama bir şeyler kalmış içimde
O yoksul otellerden, köhne gemilerden;
İlk romanıma başladım soğuk bir iklimde,
Haber var sizlere karanlığın yüreğinden.

Şavkar Altınel



 hem havalı.


20 yorum:

Lilium Bosniacum dedi ki...

niye bilmem ama benim kafamda daha tombul biri vardı :) utanma iconu nasıl yapılıyosa ondan işte :))

neo dedi ki...

şarkı pek güzelmiş. periciğim, sen şu henry james yazısını yazsan da conrad serisi, sayfanın aşağılarına inse :) kendi kendime yabancılaştım gidip gelip resimlere bakınca :)

sevgiler

endiseliperi dedi ki...

lillium,
neo yu ben kumral, tombulca, parlak pembe yanaklı sanıyordum, yıllar önce ilk fotoğrafını görmeden. galiba şu pastane, dondurma, kek, kurabiye sözcüklerinin neo nun dilinden çok lezzetli çıkmasından. ilk fotoğrafı görünce şaşırdım, ama pek beğendim.

elimde neo'nun başka fotoğrafları da var, boydan, filan. çok zarif, çok hoş bir duruşu var. bu conradlı fotoğrafı pek göstermiyor neo'yu. ama neo ne tatlı, ne çocuksu; işte conrad, işte ben, bu da badem'in kulakları şeklinde tarif ediyor fotoğrafı:)

senden de beklerim lilium bir conradlı fotoğraf:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

cık.
ben çok mesudum böyle. çok tatlısın. lansmanını da burdan yaptık ya, çok heyecanlıyım:)

canım neocum, çok sağol. yalnız farkettin mi, atze de de benzer bir şal vardı?:)

öpüyorum çok çok çok.
sevgiler, badem'e selam söyle.

justine dedi ki...

Yok canım, niçin inecekmiş aşağılara Neo, kalsın böyle. Gayet güzel, hoş ve sana yabancılaştırıcı olsa da, bize seni yakınlaştırıcı bir durum bu. (günün en salak cümlesini de kurdum ya, aferin bana;p)

Havalı Neo, Conrad okuyor; karanlığın yüreği o adam, aksan düzeltirken fotoğraflardaki kadının kulağına kim bilir neleri, nasıl fısıldıyor, sevdim ben bu işi.

(Bugün zamanı kullanamıyorum ben, her gün öyle ya, bugün daha beterim. Öğlen kalktığım gibi yorum yazacaktım bu fotolara, neredeyse gece oldu. Yarın da iş var yine. Hay allah, neyse.)

pelinpembesi dedi ki...

ne güzel oluyor bu etkinlik, birbirimiz hayal ediyoruz , sonra da gerçekler..neoyu da gördük,darısı bizlere :))

endiseliperi dedi ki...

"Havalı Neo, Conrad okuyor; karanlığın yüreği o adam, aksan düzeltirken fotoğraflardaki kadının kulağına kim bilir neleri, nasıl fısıldıyor." başın şiddetle ağrırken bile böyle hoş yazabiliyorsun ya, justine, o yabancılaştırıcı& yakınlaştırıcı cümlesini insan gülümseyerek okuyor.

şimdi bens enin nöbet çizelgeni sağlığa aykırı, yanlış buluyorum. kim yapıyor o programı?:p üstüste bu kadar yoğun nöbet tutulmaz. araya anlamlı dinlenme süreleri bırakmak lazım. hazır bir çok şeye karşıyken aradan bunu da çıkaralım:)

neo kalır öyle bir süre daha. o utanıp, laptop'unun kapağını bile kapatıyordur ya, neo nun fotoğrafı mühim olay blog camiasında:)

öpüyorum çok. uyumuşsundur sen şimdi umarım. yarın konuşuruz.

sevgiler kocamanından.

endiseliperi dedi ki...

buket allahaşkına patti smith'in hayatını anlatan kitabı dahi buluyorsun da conrad bulamıyorsun! alacağın olsun. bak neo nun okuduğu lord jim'i seversin. bulursan alıp, oku. kızın fotoğrafını çeksin, bahçede filan, hoş olur:)

sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Bence de kalmalı Neo, şiir için :p Kedi, kitap, kadın. :)

Sevgiyle.

neo dedi ki...

evet evet, beni tombul biri olarak hayal ettiğinizi biliyorum, hatta bir okur "ışın karaca" gibi biri sanıyordum demişti, ses de gümbür gümbür yani :) o kadar kurabiye, pastane muhabbeti yapmanın sonu budur.

peri o şalı çok üşüdüğüm bir istiklal caddesi sabahında aldım işe giderken, bir hafta boyunca her gün taktım, o derece sevdim :) sen diyince baktım, atze'ninkine benziyor gerçekten. şal olsun, atkı olsun, hastasıyız.

justine, bu fotoğraf işi peri'nin sayfasında kalır diye düşünüyorum. neolitik hanım böyle kafasında tilkiyle otursun kendi evinde :)

sevgiler herkese.

endiseliperi dedi ki...

atze,
sen diyince, gördüm ben de. evet, şiir, kadın, kitap, kedi... ama bir şey eksik, çikolatalı bir kurabiye ya da limonlu bir dilim kek de yakışır bu sahneye.

sevgiler çok.

justine dedi ki...

Ee, nasıl geçiyor doğum günün peki? Neo'nun bu güzel fotosunun altında tekrar kutlayayım; iyi ki doğdun canım. Ve, n'aber?;p

p.s.: Senin de sözün var, unutma, unutturma! Bugün hep böyle sloganlı mı konuşacağım ben acaba?:)

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim.
sakin...
:)
telefon görüşmeleri ile bir de.
aa, benim ne sözüm var? ben borçlu kalmam, derhal yerine getireyim sözümü.

ben slogan atamam, sessiz yürüyüş taraftarıyım:) pasif direniş. kavgada bağırıp çağırıyorsam, hiç korkmayacaksın benden, ama sessizce duruyorsam, eh işte o zaman bir şeyler gerçekten ters gidiyor demektir:p

öpüyorum çok.

endiseliperi dedi ki...

slogan dedin, kanıma girdin. madem dilini alıştırdın, devam edelim... jaz maz dinliyordum ya, devrimci marşlar dinliyorum şimdi. justine, peri ve halkımızın durudurulamayack coşkun seli ile güzel yarınlara, diyorum:)şunları dinliyorum (hastanede açma:)

http://www.youtube.com/watch?v=401lWt6Jnwo&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=SMGrXco28Pc&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=u7DlWxEI7rE&feature=related

öpüyorum çok seni.

justine dedi ki...

Conrad fotosu tabii, sen de koyacaksın elbette. Koymaman saçma olur, oyunu başlatan kişisin vs. vs.;p

Ben hiç atmam! Bakma sen, çok karşı, çok marjinal, çok anarşist takılırım ama fildişi kulemde otururum hep. Ve kendimle dalga geçmeyi unutmadan.
Hrant Dink farklıydı, o zaman İstanbul'daydım. Beni çok üzen bir olaydı, şimdi konuşmaya gerek yok ve yürüdüm sadece. Sonra da kalabalıktan ayrılıp, şarap içtik Poliş'le.

Bugün yemekten sonra gürültüyü ve sloganları duyduk. Bizim hastane merkezde, herkes buradan geçiyor. Acil baktığımız için grev haberinin sadece dedikodusu gelmişti, sonra sesi de ulaştı tabii. Bahçede elma yiyordum, yürüyüş yapanları seyrederek. Sonra alkışlamaya başladım (bu komikti işte), sonra da neden bizim radyoloji çalışanlarını temsil etmiyoruz bu hastane çalışanı olarak dedim. İki adım atınca kalabalığın tam ortasındaydık zaten arkadaşla. Bir iki adım sonra kalabalık durdu, konuşma yapıldı. Alkışlar, sloganlar filan. Hoşuma gitti onların yanında olmak. Bu zamana kadar sağlıkçı olarak hissetmemiştim kendimi, tam da radyasyon onkolojisi grubunun arasında durmuşuz! Işın kardeşliği çekiyor bizi, ne yaparsın?;p Öyle işte, bir saat kadar durduk mu bilmiyorum, sonra kalabalık dağıldı. Bizim hastaneden, birbirimize hep tavla sözü verdiğimiz ortopedisti, asistanları ve iki hemşireyi de gördüm. Güzeldi.

(Yine uzattım farkında mısın? Kara Kitap şimdi uymuyor bu ortama, elime alıyor ama okuyamıyorum. Beş altı kişi var, çok gürültü yok ama tv açık ve konuşuyorlar tabii. Ben uykusuz -şaşırtıcı mı sence?!- ve yorgunum biraz. Buralarda oyalanıyorum işte.)

Bir bloğa rastladım, daha önce gördüğüm bir blog ama dikkat etmemişim o yazıya. Yıl boyu okuduklarım filan demiş. Vay ki ne vay!! Hoh ho ho hatta, sen öl bence Justine;)

En iyi doğumgünü sakin geçendir. Yılın sözü olsun bu.

Sarıldım.

endiseliperi dedi ki...

çok sağol alkışladığın içinm, justine. sağol denmez ya, sağol, bunu yaptığın için. geçen doğumgünümde de devrimci marşlar dinledim galiba ben:) hayatın anlamı için çok doğrudan, çok somut bir önerisi var çünkü.

kara kitap gitmez, evet. ben kaç yaşındaydım, dur bakayım, darbe olmamıştı işte, 11 yaşında filandım, o zamanlar evde devrimci kitaplar okunurdu hep. aşk, bunalım, yabancılaşma vs böyle şeyler konuşulmazdı, varsa yoksa siyaset. neyse, öyle kitaplar okuyordum ya, maksim gorki'nin "ana" kitabını okumak beni çok etkilemişti. bir akşamüstü bitirip balkona çıkmıştım, gökyüzünde dramatik bulutlar filan, sanki mucizevi bir şey olmuştu, devrim için tüm dünya beni bekliyordu, o kitabı okuyup bir aydınlanma, bir kendimi ve olan biteni farketme anımı filan:) sonrası yeknasak yıllar... bu benim bildiğim değil de kodlarıma işlenmiş bir şey. kendimde görmezden gelsem de mecburi bir şey. hukuk okumak istemem de bundan, devrimci olmayan bir adama aşık olamamam da bundan.

az önce arçil geldi. bas bas marş çalıyordu. devrimci marşlar mı dinliyorsun, dedi gülerek. biraz utangaçtı gülümsemesi, çünkü elinde bir demet papatya vardı:) çok iltifat ettim papatyalara, nereye koyacağımı bilemedim, halime çok sevindi.

iyiyiz. çok sağol sen, justine.

asliberry dedi ki...

Bense Neo'nun hep seksi bir kadın olduğunu düşünmüşümdür. Yanılmışım. Çok daha seksiymiş. Hani bir topluluğa girince derhal farkedilen bayanlar vardır ya, aynen öyle.

endiseliperi dedi ki...

aslı, neo akrep burcundan. ne yapsa çok çekici, demek istiyorum yani:)

öpüyorum.

neo dedi ki...

kızlar,

^-^ bu mahçup smiley imiş. onu yazıp kaçıyorum burdan :)

endiseliperi dedi ki...

ooo, öğrendiğimiz iyi oldu. müthiş bir hizmet bu:) ancak ben bu smiley'yi yapıncaya kadar yüzümdeki mahcubiyet kızartısı gidip, yorgunluktan solgunlaşır, onu diyeyim:)

sevgiler.