Pazartesi, Nisan 4

sizden gelenler: çello çalan kedi

çello çalan kedi ve eşi oğuz, çok düzgün, iyi, temiz insanlar. benim site arkadaşlarım, zaman zaman mektuplaşır, haberleşiriz. edirne diyince aklıma onlar gelir. benim uzakta, edirne de arkadaşlarım var, diye düşünürüm onlarla birlikte. bugün mektubuna fotoğralarını da eklemiş. hem çok sevdiğim mektubu hem de fotoğraflarından birkaçını yayınlayayım istedim.

 
Selam Peri, nasılsın?
 
Çok iyiyim ben, okumalarım hiç bu kadar keyifli olmamıştı. Geçenlerde Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları'nı okudum ikinci kez. Yıllar önceki okumamı biraz küçümsedim, kitap bitti bitmesine ama ben hala onlarla zaman zaman haşır neşir oluyorum ve Refik'in yaşadığı buhranı, o süreci, başını alıp Kemah'a gitmesini, Ömer'in fatih olma hevesini, hevesin altında yatan sis perdesini, işte sanki buna benzer şeyleri daha bir aralıyorum anlıyorum sanki. Pamuk'un bu kitabı ayrıdır ya, çok sevmiştim, şimdi daha da çok sevdim, ne garip o dönemde yaşanan şeylerle şimdiki yaşananlar arasında da garip bir benzerlik de buldum. Duruma şaşırdım yine de.
 
Sonra senin listenden bir kitaba geçtim. Ayaşlı ile Kiracıları. Ah ne çok şey kaçırmışım. Ya da şöyle diyelim iyi ki varsın peri, iyi ki beni Esendal ile tanıştırmışsın. Şimdi sen belki bu kitabın üzerinden çok zaman geçtiği için benim yaşadığım heyecanı yaşamıyor olabilirsin, ben dün yağmurlu bir Edirne gününde Oğuz ile birlikte Edirne'nin iki güzel mekanında bu kitabı bitirdim, yanımda sen, sana teşekkürlerim...
 
Hakan Bıçakçı okudun mu hiç daha önce bilmiyorum, Dün akşam Karanlık Oda kitabına başladım, Ayaşlı ile Kiracıları'ndan sonra hımm evet yavan geldi. Biraz ilerleyeyim belki üzerinde daha fazla konuşabilirim.
 
Sana bir kaç fotoğraf gönderiyorum, ben objektiflerle pek barışık biri değilim, genelde yanağımı şişirir, gözlerimi şaşı yapar, ne bileyim abuk subuk yüz mimiklerini yüzüme maske yapar öyle poz veririm ya işte öyle olmayan, efendi bir fotoğraf bulmakta zorlandım. objektife düzgün baktığım fotoyu çimen'de(cafenin adı) çekmişti oğuz sırf senin için (açık havada, çimenlerin üzerindeyiz), onun dışında pencere kenarında oturduğum yer Fazlı'nın kahvesi, dün sabah kahvaltıya gittik, sonra günün üç saatini orada geçirdik, sonraki üç saati Limon'daydık. Bunları sana niye anlatıyorum, Edirne'deki mekanlarla tanıştırıyorum belki yolun tekrar buralara düşer, belki yeniden ve bu kez bizimle sohbet için gelirsin hı? Belli mi olur?
 
 
Benden haberler böyle Peri. Artık beni kanlı canlı hayal edebilirsin sanırım, sevgiler çok. Çok ama :)
 

22 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

selam peri,
negüzel burda olan kişileri sayende tanımak.cevdet bey ve oğulları benim için çok değerli.babamın üç,beş kitabından biriydi.sanırım lise yıllarına okumuştum.çeşitli yaşlarda kitapları yeniden okumak gerekir ama o kadar çok kitap var ki sırada..
merheba çello çaln kedi,artık seni de okuyacağım..
hoşçakalın....

endiseliperi dedi ki...

nasılsın buket? teşekkürler sözlerin için. çello çalan kedi yi seveceğini tahmin ediyorum.

sevgiler.

erhan b. dedi ki...

cevdet bey ve oğulları'nı üniversite sınavı için gittiğim istanbul'da, sınavdan çıktıktan hemen sonra almıştım.

(sınava son dakikada yetişmiş, sınav salonundan en erken ayrılmıştım.)

mutlu çiftlerin hikayelerini seviyorum:)

Tolga dedi ki...

dün gece orhan pamuk okurken altını çizdiğim satırı yazıyorum.

"at üstünde uykusuz geçen ve torbadan gelen bitip tükenmeyen hıçkırıkların sinir bozucu bir müziğe dönüştüğü çıldırtıcı bir gecenin sabahında,cellat dünyayı o kadar değişmiş buldu ki,
kendisinin kendisi olduğuna inanmakta zorluk çekti.çınar ve çam ağaçları,çamurlu yollar,kendisini görenlerin dehşetle kaçtıkları köy
çeşmeleri,hiç tanımadığı,bilmediği bir dünyadan çıkmaydılar."

şimdi okula gidiyorum.bu kitanın adını soruyorum,anımsayabilidiniz mi, akşam gelince bakacağım:)sevgiyle, tolga

çello çalan kedi dedi ki...

:)peri,çok çok teşekkür ederim. Merhaba Buket, merhaba... yaşam kendi hızında ilerlerken görünmeyen bir yerde, görünür bir paylaşım yaşıyorum burada peri ile, zamandan biraz bağımsız, kimi zaman çok konuşkan, kimi zaman çok sessiz, ama hep akan bir su, hiç durmadan püfür püfür esen bir rüzgar gibi.. burasının doğasını seviyorum. kendiliğindenliğini.. peri çok iyi bir evsahibi. misafirini evinde özgür kılabilenlerden. evin belirli kısımlarına misal mutfağa ona sormadan girebilir ve yine ona sormadan buzdolabını açıp açlığımı bastırmak için ekmeğimin arasına peynir alıp kendimi doyurabilirim, hoş peri'nin evinde hep fırından çıkarılmış çörekler poğaçalar, kekler vardır gibi gelir bana :) işte böyle.. teşekkür ederim beni sayfana konuk ettiğin için peri. beni hep böyle karşıladığın için.

sevgimle.

gri kent sakini dedi ki...

Sevgili Çello yu burada görmek beni çok mutlu etti
Ne mutlu sana endişeli peri ne mutlu
Benimde bı gün yolum düşer elbet Edirne sehrine
Bilirim ki Cello nun sohbeti bekler bizi ... Bilirim ...
Paylaşımın icin teşekkür ediyorum çok keyifliydi okumak

endiseliperi dedi ki...

sevgili erhan bey,
sınavın dayattığı o korku ile şekilleniyoruz sanki hep ve o his berbattır. bu nedenle sınava aldırışsız, aslında ne tür bir insan olduğumuzu şu kadar olsun belirlemeyen o testten geçmeye ilgisiz tavrınız, neden bilmem içimi nasıl rahatlattı. sınavdan çıkıp, okumak istediği kitabı alan delikanlı gerçek sınavın ne olduğunu sezmiş, onu iftiharla vermiş ve şimdiki erhan beyimiz olmuş, gibi hissediyorum. çok kıymetlisiniz.

mutlu çiftleri görmek benim de içimi rahatlatıyor. kıyametin kopmasına hala çok var gibi geliyor:) ama tahtaya vuralım çello çalan kedi ve eşi için. sonsuza kadar birlikte olmak hep mutlu etsin onları. amin.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

a-ha! bilmece duymak ne güzel. üstelik çok iyi bir bilmece bu, şaşırtmacalı. neden dersen, cellat hikayesi "benim adım kırmızı" ile dönemi itibariyle "beyaz kale"yi akla getirse de bu alıntı, "kara kitap"tan. bilmem önemli değil, kitabı yeniden okumam gerektiğini çok açık bir şekilde kanıtladı da bu alıntı.

dünya, bizim kim, nasıl bir deneyimden geçip, ne tür bir vicdana sahip olduğumuza bağlı olarak sürekli olarak değişir. sanki dünya değişmez de onu algılayan biz değişiriz. fizik teorisyenlerinin dediği gibi zaman bir akış içinde değildir, sabittir de onu algılayan biz ona ivme veririz. o halde birgün zamanda yolculuk yapmak mümkün olacak; kara ömer'i kuyunun başında, kestiği kafayı bıçağıyla gülümsetmeye çalışırken görebileceğiz. kara ömer böylece hıçkırıklıklardan kurtulup, vicdanı rahat uyuduğunda, o kafayı kuyuya atan biz olacağız belki de. çünkü adalet anlayışımız, bir çobanın paşanın yerine öldürülmesine razı olmayacak. belki her birimiz, zamanda dolaşan yazgı memurlarıyızdır.

:p abartıyorum. keselim. teşekkür ederim bilmece için. çok iyi geldi şimdi bu.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

sevgili çello çalan kedi, senin yerin burada hep böyle. benim iyiliğimden değil bu, senin içten, sıcak, samimi yaklaşımından. ben teşekkür ederim, bana bakışın hep güven dolu olduğu için.

kucak dolusu sevgiler. oğuz'a bol selam.

endiseliperi dedi ki...

sevgili gri kent sakini,
çello çalan kedi'ye teşekkür etmeliyiz; onun paylaşımları bunlar. şehirleri güzel yapan orayı varlıklarıyla güzelleştirenlerdir. edirne ne güzel bir şehir.

uğradığınız için teşekkür ederim ben de.

sevgiler.

justine dedi ki...

Hey!
Kara Kitap elimde benim, iki gündür onu okuyorum. Tabii, daha dördüncü bölümdeyim ve cellatla tanışmadım;)
Gazetelerin bulmacalarından nefret ederken, neden bu tür bilmeceleri çok seviyorum ben? Lusin nerede sahi? Kim bilir nerelerde geziyor yine!:)

Konunun öznesi "çello çalan kedi ve eşi oğuz" başta olmak üzere herkese, sevgiler, sevgiler ve sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

heyoo, justine gelmiş! nasılsın, justine, dinlenebildin mi? kara kitap ben de yok, almam ve yeniden okumam lazım.

ben de gazete bulmacalarını sevmem, çözemem de zaten:)

lusin, ortaasya'da bir yerlerde, sonrasında çivit plantasyonlarını dolaşmak istiyordu, haberim yok, valla. onun işleri çok karışık ve gizemli. fazla da konuşmayı sevmez. çin porselenlerinde, iran yeşilini görmek için çin'e bile gitmiş olabilir. bir ara çıkar gelir yine.

sana da sevgiler çok.

şenay izne ayrıldı dedi ki...

bence herkes her şeyi beğenmek zorunda değil.

endiseliperi dedi ki...

:)
:)
canım şenay'cığım, tabii ki! ama sen niye somurtuyorsun bunu derken?:) somurtma bakiim. suç ve ceza yı da beğenmek zorunda değil herkes:) sarılayım sana şöyle sıkıca, uğramadın bana uzun zamandır, aklımdaydın bugün.

sevgiler çok.

Tolga dedi ki...

oley bildiniz :))

yaşasın !

endiseliperi dedi ki...

:)ne sandın!

Ayça Yaşıt dedi ki...

Çello çalan kedinin fotoğrafı çok, çok güzel. Arkada bir toprak saksı ve o bitkiler çoktan baharı getirmişler. Pencereden fener biçimli bir sokak lambası görünüyor. Arkada kemerli onlarca pencere. Çello çalan kedi, önünde duran sandalyenin ayakları arasındaki kasnağa yerleştimiş tabanlarını. Elleri dua eder gibi, yeni gözlüğü çok yakışmış. Huzurlu fotoğrafta Çello çalan kedi aslında her gülümseyebilir gibi. :) Çok beğendim.

Kocaman sevgiler. :)

pelinpembesi dedi ki...

sevgili peri, justine de yazdım.senden de bir yardım isteyeceğim.çektiğim fotolara müzik ekleyerek video yapıyorum ya ( hatta şimdi bir tanesini yayınladım, bakarsın) elimdeki fotolara uygun müzik arıyorum.balonlar, çocuklar falan var. ama eğlenceli bir müzik değilde, biraz hüzünlü iyi olur gibi geliyor.aklına bişiler gelirse yazarmısın??

endiseliperi dedi ki...

eve biraz önce girdim. yorumları bile tam okuyamadım. sevgili atze, ne çok, ne tatlı yorumlar, yarın dinlenmiş olarak konuşuruz. çok teşekkür ederim. buket, birara düşüneyim o müziği şu an hiç aklımı veremiyorum.

sevgiler çok.

çello çalan kedi dedi ki...

Yorumu buraya bırakırken yanıt yorumları posta kutuma düşsün kısmına tik atmamışım, buraya uğrayayım dedim, baktım epeyce ziyaretçimiz olmuş, utandım.

Tanıdık simaları burada da görmek ne hoş, Gri kentin güzel sakini çok iyi bir dinleyici, iyi bir gözlemci, yolu buralara da düşermiş ki ne hoş, ben de kendisini ihmal ettiğimi düşünüyordum son zamanlarda peri'nin kahvesinde rastlaşmamız hoş oldu.

Atzem, sana da belirtmiştim, Endişeli Peri'nin hediyesisin sen bana, seni izlemeyi seviyorum. Atze o bina hani çok pencereli olan, şu an trakya üniv. rektörlük binası olarak kullanılıyor ancak 1900 lü yılların başında tren istasyonuymuş, biraz alman havası vardır, şimdi buraya yazarken düşündüm de, mimarı kimmiş merak ettim dur bi araştırayım. eğer lozan antlaşması olmasaymış edirne karaağaç'ı sınırlarına alamayacakmış, ne yalan söyleyeyim işte o zaman bu kent bizim için çok tatsız olurdu, işlerden biraz olsun nefes almak için buraya uğramıştım, izninizi rica ediyorum, çok çok teşekkürler, ilginiz için.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Peri, yorgun çıktı sesiniz, şimdi iyi misiniz?

Çello Çalan Kedi, Edirne Gar'ının birçok kez restore edildiğini, yanlış ellerde yapısının değiştiğini okumuştum. İlk yapıyı Kemalettin Bey'in tasarladığı kabul edilmiş. "Tasarlamak" deniyor, çünkü sanırım gar yapılmadan önce orada bambaşka bir bina bulunmaktaymış. Gizemli bir bina, merakla bekliyorum. Teşekkürler.

Sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

şimdi daha iyiyim, atze'ciğim, çok teşekkür ederim. sevgiler.