Perşembe, Mayıs 19

bedenin ev halleri


"Ev, tüm yaşanmışlığıyla, barındırdığı tarihle kirli bir mekândır; anılarla, kişisel eşyalarla, duvarlardaki lekelerle, bedensel döküntülerle zamanın izlerini çoğaltır durmadan. Bedenin bir protezi, bir eklentisi gibidir; mekânları tamamen bedensel işlevlere göre örgütlenmiştir. Ev içi mekânların örgütlenmesinin tarihi, aynı zamanda bedenin kirli tarihidir. İnsanların yerleşik düzene geçişlerinden bu yana beden-mekân ilişkisi üzerinden tüm bedenin toplumsal tarihini okumak mümkündür. Her tarihsel dönem, kendine özgü beden anlayışı ve bu bedene denk düşen konut tipine göre ayırt edilebilir. Günümüzde, uzmanların tasarladığı bir giysi gibi, hazır-giyim ya da haute couture evlerden söz edebiliyoruz mesela.


Oysa ev, doğal olanla, hayvani olanla bağlantılar içeren, içeriden dışarı doğru bedenlerimizle gerçekleştirdiğimiz bir inşa sürecidir aslında. Küçümsediğimiz, dönüştürmeye çalıştığımız gecekondular tam da böyle bir süreci gösteriyor bize. Bedenin gereksinimlerine göre içeriden dışarı doğru gelişen yapısıyla gecekondu, Michelet’in anlattığı kuşun yuvasını yapmasına nasıl da benziyor: “Kuş, hiç aleti olmayan bir işçidir… Onun kullandığı tek gerçek alet kendi bedenidir; malzemeleri bastırıp sıkıştıran, onları bütünüyle uysallaştıran, ortaya çıkan bütüne baş eğdiren göğsüdür” diye yazar Michelet (aktaran Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası, Kesit yayıncılık). Erkek kuşun dışarıdan topladığı çeşitli malzemeleri dişi kuş kendi bedeniyle, göğsüyle bastırarak keçeleştirir. Yuvanın içinde bir merdane gibi sürekli dönerek içeriden dışarı doğru biçimlendirir yuvasını. Yuva bedenin biçimini alır. “Ortaya çıkan ev, kuşun kendisidir, kendi biçimi ve dolayısıyla çabasıdır; çektiği acıdır” diye ekler Michelet.

Hazır bulduğumuz kabuklara benzeyen günümüz konutlarıyla kurduğumuz ilişki düşünüldüğünde, kuşlardan daha çok keşiş yengeçlerine yakın duruyoruz galiba. Keşiş yengeçleri, bedenlerinin yumuşak arka kısımlarını korumak için buldukları boş deniz kabuklarının içine yerleşir ve kabuk dar geldiğinde, yeni ve daha geniş bir kabuğa taşınırlar. Keşiş yengeçleri gibi, bedenlerimizin gelişen gereksinimlerine göre yeni kabuklara taşınıyoruz durmadan. Bize dayatılan bir dış kabuk olarak evleri yine de olabildiğince içeriden, bedenlerimizle uysallaştırıyor, dışarıdan toplayıp eve getirdiğimiz malzemeleri bedenlerimizle ezerek keçeleştiriyor, bu kabuğu bir yuvaya dönüştürmeye çabalıyoruz. Ev, bedenlerimizin izini taşıdığı, bedenlerimizle keçeleştiği, kirlendiği ölçüde yuvaya dönüşüyor.

Terk edilmiş konutlarda geçmiş yaşamların gölgeleri, kokuları sinmiştir her tarafa. Eve yeni taşınanlar, eski sahiplerine ait beden izleri silmek için büyük çaplı tadilata girişirler hemen. Başka bedenlere ait yazıları silmek, kendi bedenleriyle yeniden yazmak isterler evlerini. Başka bedenlerin halden hale geçtikleri mekânları kendi halleriyle yeniden kurmaya, kendi bedenleriyle keçeleştirmeye çalışırlar."


rahmi öğdül'ün birgün gazetesi'ndeki şuradan alınmış yazısı.
fotoğraflar şuradan.

Hiç yorum yok: