Pazar, Mayıs 15

gemilerin yüzdüğü yerde, deniz ejderini yarattın, sularda oynasın diye.*


moby dick okuma zamanı her geçen gün yaklaşıyor, içime sıkıntı basıyordu. ama daha ne kadar geciktirebilirdim ki... çaresiz, kütüphaneye gidip,  reha'nın hapishanede okuduğu, içinde adı yazılan kitabın kapağını açtım: "ishmael deyin bana..."


*davut

2 yorum:

justine dedi ki...

Hadi bakalım, kolay gelsin sana;)

Dün gece çok geç vakitte açtım senin bloğunu, yazıları okumuştum ama yorumları sonraya bırakmıştım. Uzun uzun sohbet edilmiş ya, keyifli ve geniş bir zamanda okuyayım diyordum. Okudum, çok güzel, iyi oldu;p

Anlattığın hikaye çok etkileyici. Gariptir tuhaf oldum, gözlerim doldu okurken. Tamam, bir bira açmıştım, hoş bir müzik filan da vardı ama;) Yok, deli tavuk şaşırttı asıl beni. Bir de, tamamlanmayan cümle; "ilgisizlikten mi, yoksa her canlının kişiliğine..."

Ben SouleMama'yı bilmiyordum, ne tuhaf. Her şeyi bir şekilde duyarım, bilirim ama onu kaçırmışım. Biraz baktım dün gece, sinir bozucu bir tip olmayayım şimdi, fakat sevmedim o görüntüyü. Çocuklar harika, çok sevimli, çiftlik filan güzel, ama yine de biraz ikea tadı yok mu, o kurgusal "küçük ev" tadı? Neyse, saçmalıyorum belki de, ben ananemin köyünde farklı "soulemama" yaşamları gördüm, öyle katıksız mutluluk, mükemmel fotoğraflar yoktu tabii. Deli bir tavuk mutlaka olurdu ve arıza kavak sesleri arasında kaynar giderdi. Bir iz bırakarak mutlaka.

Tilki beni korkutur. Bu konuda konuşmayacağım, çok travmatik bir çocukluk anım var, tilkili bir masaldan delice korkmam gibi:) Yakışıklı olduğu fikrine yüzde yüz katılıyorum tabii, en yakışıklı hayvandır tilki.

Yabancı çocuklar üşümüyor evet, İvan'ı çeliklediler kızlar, oradan öyle oluyor onlar;p

Sarıldım Periciğim.

endiseliperi dedi ki...

şimdi ben bazı kitaplardasn çok korkarım, moby dick olsun, hamlet olsun... öyle çok ard anlam vardır, her şey öyle sembolik görünür ve bilenler onu öyle anlamış ve iyi analiz etmişlerdir ki... kaçarak uzaklaşırım. ama işte hiç hesapta yokken, onu okuyacağın gün bugün, artık ertelemek yok, emriyle başlıyorum. evet, kolay gelsin bana:)

sevgili justine'ciğim benim, yok dolmasın gözlerin. güzel, ışıklı günler onlar. ben de 4-5 yaşlarındayım işte. gür çıksın diye annem saçımı kazıtırdı. sıska, çirkince bir velet, yabancıların oğlan çocuğu olduğumu sanıp sevdikleri. beni sevmekten vazgeçerler diye kız olduğumu kendimce gizlediğim. insanın bizzat kendisi çok acıklı geliyor bana.

hah, o tamamlanmayan cümle, yukarda tamamlanıyor da o açıdan tekrarlanmıyor; yoksa derin bir anlama işaret eden bir susukunluk yok orda. hem justine2ciğim insan kendini tedavi eder, buna gücü yeter, velev ki sorunu tespit edebilsin. yoksa arızalarımızın üstünde gösterişli ve içki sofralarında gözüyaşlı anlam yuvaları kurmaktan usandım ben. yıktım hepsini o yapıların. bir kez yaşayacaksın, paçalarına dolanıp durmasına izin vermemek lazım. ben böyle düşünüyorum. senin gözlerinin dolduğu anlamı biliyor, takdir ediyor, sarılıyorum sana, ama yürüyelim artık.

soulemama, bize bir alternatif yaşam anlayışı sunuyor. bizim lafını edip durduğumuz ama göze alamadığımız şeyi yapıyor. istiyorsan ya, diyor, gerçekten de doğrusu bu. az tüketiyorlar. kavanozdan bozma bardakları var çocukların. çocukların eğitimini anne baba üstlenmiş. gerçekten yaratıcı çocuklar. doğal besleniyorlar. bazen baba soulepapa da yazıyor ve bu banyo aynası fotoğraf çekilmeden önce sıçrayan diş macunu, parmak izleriyle doluydu, diyor mesela. kitap yayınlıyorlar bu yaşamları ile ilgili ve ordan bir gelirleri var. anne hep öyle örgü, dikiş yapıyor. yiyecekler filan da evde üretiliyor. çok fiyakalı değil ama ekonomik, sağlıklı her şey. ben çok saygı duyuyorum onlara açıkçası. samimiyetsiz bulmuyorum pek. bir kez de rüyamda görmüştüm onları:)

tuhaf gelecek belki sana ama sting'i ben tilkiye benzetirim:)

öpücükler, sevgiler.