Perşembe, Mayıs 12

pa'nın rüyasından geçerken


sen mayıs'ı bahar olarak yaşıyorsun şimdi. çünkü senin kış eşiğin yüksek.  böyle kaygısız, neşeli olduğunda ne güzelsin. halide edip okuduğun ve uşaklıgil'in yaklaşımını merak ettiğin için de... mustafa kemal ve latife'nin flört konuşmalarını sabırla yazdığın için ve onları o an gabriel samson ile miss bee'ye benzetip bana kahkahayı bastırdığın için de... sonra sen, balkon kapısından kiraz, ceviz ağaçlarını seyredip, bir bebek gibi  karşı koyamadığın erken uyumalı rüyalarında arkadaşın peri'ye yemekler hazırlıyorsun. ben bu rüyadaki çaban için nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. verdiğim zahmet için gerçekten endişeleniyorum okurken. sen mutfakta oyalanırken eve davetsiz bir misafir kabul edip ona benim için piyano çaldırıp uyumamı sağlayacak kadar zarifsin. ben rüyanı hayra ve gerçeğe yordum. evet, kısırı bol domatesli severim.

soğuk, gri bir mayıs gününe uyandım bugün. rüyamı hatırlamıyorum. ev temiz, düzenli. bu çok iyi. akşama
pizza yapacağım. hamuru mayaladım. şimdi domates rendeleyeceğim, mantar kıyacağım. arçil için olanına, sosis, salam, sucuk da koyacağım. salata, bir de yoğurt çorbası.

bugün zihnime onu dölleyecek bir fikir olsun veremiyorum. öyle donuk, bedenimi işe koşacağım şimdi.

sevgiler.

9 yorum:

neo dedi ki...

aa biri gabriel samson mu dedi? hastasıydık bi vakitler. düşünüyorum da bir casting yapsaydık kim oynardı? colin firth diycem ama sen sevmezsin diy mi peri? jeremy irons da artık dede kıvamına geldi, şöyle yenilerden birileri lazım. hatırla sevgili'nin ilk zamanlarındaki haliyle olursa cansel elçin belki? ya da şu herkesin pek bi sevdiği öyle bi geçer zaman ki'deki mete horozoğlu? yabancı oyunculardan kimse gelmedi aklıma?

öpüyorum ikinizi de.

endiseliperi dedi ki...

şimdi senin yeni adresindeydim, geldim ki sen de burda değil miymişsin!:)

colin firth, iyi, temiz, düzgün bir adam tabii, ama çok sıradan. işimiz olmuyor pek onlarla. gönül dediğin hakkaten bi tuhaf. jeremy iron'ı daha bugün düşündüm, damage filmi dolayımında. eskiden çok severdim de şimdi pek sevmiyorum. dediğin yerli adamları ise hiç tanımıyorum, neo. ben iyice uzaklaştım gündemden.

kim olabilir? hayalimdeki gabriel kadar çekici biri aklıma gelmiyor şimdi, ama düşünelim bunu;)

öpüyorum ben de.

Passive Apathetic dedi ki...

Ay, casting işi ne zormuş. Deminden beri "Sahi kim olabilir ki Gabriel?" diye resim bakmaktan (ahah, çok ulvi amaçlar için, sadece sanata saygımdan baktım, emin olun) gözüm şaşı oldu. Yakışıklı esmer erkek sıkıntısı var resmen, devlet duruma el atmalı.

Uygun olabileceklerini düşündüklerim:
Benicio Del Toro, Rufus Sewell, David Boreanaz, Hugh Jackman, Johnny Depp, Joshua Jackson.

Bu isimlere ne dersiniz? Benim de içime pek sinmediler. Benicio, beeeelki. Sonra hadi Gabriel'i bulsak, Miss Bee kim olacak? diyelim onu da bulduk, ya Mariana? Ohoo, ben vazgeçtim, "hayallerimi bıraak" şarkısını söyleyerek terk ediyorum bu casting işlerini.

(Bu arada Kenan İmirzalıoğlu teklifi de geldi Gabriel için ama ciddiye almadım tabii.)

endiseliperi dedi ki...

kızlar kolay. gabriel önerilerini ben yarın tek tek inceleyeyim:)

sevgiler.

Passive Apathetic dedi ki...

Casting meselesinde görüş beyan ettiğime göre, yorumuma geçebilirim. :) Bu arada Neo, wordpress adresini güle güle kullan.

Mayıs içimi coşkuyla dolduruyor demiştim ya, Peri, içime deli bir güç geliyor sanki. İçime çöreklenmek için her an fırsat kollayan o ekşi, siyahlaşmış, pis kokulu sıkıntıya hiç fırsat vermeyecekmişim gibi hissediyorum. Gelen, gelmekte olan her şeye karşı set olabilirmişim gibi hissediyorum. Bu, bir yandan beni sıkıntının ihtimaline karşı bile sabırsız, tahammülsüz yapabiliyor. Delilik de burada devreye giriyor işte, bahara uyanınca hayata da daha dokunur oluyorum sanki.

Ama, hayata dokunur olmanın her zaman, öyle Disney'in Kül Kedisininki gibi kuşlar parmaklarıma konarken şarkı söylemek gibi getirileri olmuyor. Hele, benim gibi uyku düşkünüyseniz, evinizin dört bir yanında bikbikleyen kuşlar sizi de deli edebilir. Laf Disney'den açılmışken yine bir örnekle anlatayım kendimi, Bambi'de hani zavallı bir baykuş var, "Of Allahım, bahar geldi, bu kuşlar şarkıya başladılar, hiç susmayacaklar" diye şikayetleniyor hani. O, bütün gece uyuyamamış ve tam uyuyacakken kuşların sinir bozucu derecede neşeli şarkılarına başlamaları yüzünden bir türlü dalamayan zavallı baykuş, işte benim. Evimin dört bir yanını kumrular istila etti. Önceleri, gözlerim yıldız yıldız parlayarak; "Kumrular, ne güzel!" derken, şimdi neden koskoca mahallede benden başka herkesin her penceresinde kuş korkutmak için pervaneler ve sair incik boncuk aparat var, anladım. Çünkü Peri, kumrular susmak bil-mi-yor. Bir de sabahın köründe başlıyorlar kurlaşma mesaisine. Geçen bahar başıma gelen bir şeyi anlatayım: Bir sabah, tam dalmışım, uykumun en tatlı yerindeyim, yatak odası penceremde bir kumru guuu guuuulamaya başladı. Önce sabrettim, beş dakika, on dakika, yarım saat.. Susmuyor hayvan. Sonra eşi mi, sevgilisi mi, flörtü mü, bir başka kumru geldi. O da karşı apartmanın penceresine kondu, bu sefer kanon yapmaya başladılar. Birinin guuu guuulamasının yarısında diğeri başlıyor, onunkinin yarısında diğeri tekrar başlıyor. Aman bi sevişme, bi cilveleşme, bi gürültü, bi naz sorma gitsin de insafınız kurumasın, saat sabahın yedisi! En sonunda dayanamadım, yatak odasının penceresini açtım: "E, pardon ama," dedim, "sabah sabah daha ne kadar dinleyeceğiz sizi? Farkında mısınız bilmiyorum, burada uyumaya çalışan insanlar var! Daha sessiz yapsanıza şu kurlaşmanızı?" Ben böyle camı açıp benim cama konmuş kumruya çemkirince, karşı camdaki kumru kabara kabara hemen uçtu geldi. "Aaa," dedim, "senin hem erkek hem de Türk kumrusu olduğun belli oldu." Neden mi? E, hem sevgilisinin yanında olmaktansa uzaktan, güvenli bir mesafeden nağme yapmayı tercih ediyor, hem de başkası sevgilisine laf söyleyince kabararak geliyor. Ama, yine de iyi çocuklarmış, sağolsunlar, fazla arıza çıkarmadan lafımı dinlediler, "Biz bu cadıya uymayalım" dediler herhalde içlerinden, gittiler, bir metre yandaki salonun penceresine kondular ve kurlaşmalarına oradan devam ettiler. Benim uyku yalan oldu tabii. Çarnaçar kalktım, "daha sabahın yedisi, insanın canı su içmek bile istemiyor, siz kurlaşacak, çene yarıştıracak enerjiyi nereden buluyorsunuz?" diye söylene söylene kendime çay demledim.

Passive Apathetic dedi ki...

Sonrasında bu kumrular benden intikamlarını çok kıymetli lavanta tohumlarımı hapur hupur yutup ardından saksıda kendilerine yuva yaparak aldılar ama artık o zaman çoktan pes etmiş, beyaz bayrağı çekmiş ve kumrular ne derse evet diyecek bir yenilgi içinde ezilmiştim (yine de, tohumlarımı yediklerini görünce, "e ama canım, iş mi şimdi sizin bu yaptığınız!" diye sitem etmedim değil camı açıp. Diğer kuşlar da vardı, kargalar ve güvercinler. Karga hadi neyse de güvercinlerin yanında azar işitmek pek izzet-i nefislerine dokundu kumrucukların, bir gün boyunca camımı tıklatıp yemek istemediler benden, ben de inat ettim, onlar istemedikçe bulgur koymadım camın önündeki kaplarına. Hayır yani, sanki annelerinden lavanta tohumu yiyerek büyümüşler, haksız mıyım Peri? Her türlü yiyeceklerini, sularını koyuyorum, akşam sefalarımın arasına yuva yapmalarına sesimi çıkartmıyorum, tohumlarımdan ne istediler? En dipteki saksıyı bulup toprağın dibini eşip bir tane bile bırakmamacasına neden yediler tüm tohumları?

Böyle işte, benim kumrularımla macerem. :)

İkinize de iyi geceler diliyorum, sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

akşam sefaları, leylaklar, kiraz çiçekleri, ceviz yaprakları, kumrular... pa'cığım ben ölünce senin balkona, cennete gitmek istiyorum. sizin oralarda şöyle küçük, sevimli bir daire varsa aklında olsun, ölmeden önce de gelebilirim o zaman;)

bu sabah erkenden uyandım. çünkü güneş var bugün! yaşasın! sevinçten ne yapacağımı bilmiyorum. yok, dışarı çıkmam, sanmıyorum da, gazete almak için uzak markete gidip, ormana karşı kahve içebilirim orda. sonra yazlıkları çıkarayım ben bugün. öyle iyiyim ki güneş varken, öyle mutluyum ki. her şeyim tamam oluyor.

senin en çok böyle kaygısız, neşeli mektuplarını seviyorum ben, pa. sen kışı seviyorum diyorsun, ama sıcaklıkla birlikte mektupların da neşeleniyor, farkında değilsin.

bu sabah bu neşeli yazın ve güneş ve ne zaman laptop'un başına otursam güneş parçasının içinde keyif yaparken hızla koşup kucağıma yerleşen kıskanç tina ile bahtiyarız. teşekkürler.

günaydın.

Passive Apathetic dedi ki...

Günaydın!

:)

Aslında var Peri, iki katlı, bahçe içinde bir evin üst katı da alt katı da ayrı dairelere çevrilip kiraya çıkarıldı geçenlerde. 2+1 evler. Düşünürsen sana evin dışarıdan resmini çekip göndereyim. Bak, çok güzel bir hanımeli de var o evin. Gidip gelir başına dikiliyorum, "E hadi açsana" diyorum. Bir iki haftaya en fazla, açacak gibi görünüyor. Evler biraz küçük, içini yapmışlar diyorlar, ısınma da problem olabilir müstakil evlerde ama sırf o hanımeline komşu olmak için bile tutulabilir o dairelerden biri. Böylece rüyam çıkar, gerçekten kapı komşusu oluruz! Yaza taşınmayı düşünüyordum buralardan ama eğer gelirsen hiiiç bir yere kıpırdamam Peri. :)

Bu sıcak bahar günlerinde en çok da serin gölgeli bahçesi olan bir ev çekiyor canım. Düşünsene, sabah erken, mahmur, uyanmışsın. Yüzün şişmiş belki biraz, saç baş dağınık. Kendini hemen bahçene atıyorsun. Bahöede gün ışığı gözünü alıyor, sıcak da zaten. Hemen, elinde koyu bir kahve, aceleyle, salıncak divanına oturuyorsun. Sıcaktan serinliğe geçince için bir an ürperiyor, titriyorsun. Daha mahmurluğun açılmadan, kısık gözlerle bahçenin seslerini dinleyip kahveni içiyorsun, hayata başlamak için güç topluyorsun. Hafif hafif sallanıyorsun arada, günün planını yapıyorsun bahçeni izlerken. Bence insanlığın birincil ihtiyacı böyle serinlikli bahçeler, Peri.

İşe gitmek için dışarı çıkacağım birazdan, dönüşte muhtemelen yine taksiye bineceğim ve eğer şansım yaver giderse beni yine Karadenizli bir şoför ile eğlenceli bir serüven bekliyor olacak.

Tina'ya özel selam ediyorum buradan, hayranım ona. Kıskançlığın bile bir hukuku var ve Tina bunu iyi biliyor. Ancak sevildiğinden eminsen kıskanırsın değil mi? Yoksa kıskanman hem sana hem kıskandığına zül olur, yakışık da almaz. Sevenin kıskançlığı sevimliyken, sevmediğinin kıskançlığı en azından anlamsız gelir. Tatlı Tina, sevildiğinden emin çünkü aslında aksinin olabileceği aklına bile gelmiyor! Tabii ki Peri onu seviyor ve tabii ki Tina'nın Peri'nin üzerinde binbir türlü hakkı var ve tabii ki Tina bu hakları yeri geldikçe teker teker talep edecek! Gel de hayran olma Tina'ya! :)

Üçünüze de, hatta Badem Hanım'ın hatırı kalmasın, dördünüze de sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

bahçe içinde! hanımeli de var! düşünmez miyim! hemen çekip gönder lütfen fotoğrafını, pa. bir de yaklaşık muhiti yazarsan çok sevinirim. kirasını filan da tabii, bilgin varsa. evsahibinin telefonu da varsa...:) abarttım biliyorum.

ama canım, ne kadar soğuk oluyor acaba ev? bu konu çok önemli biliyorsun. bu ev harika, ama soğuk işte. arçil de çoks eviyor bu evi, neye karar vereceğimi bilemiyorum. ama öyle güzel anlatmışsın ki, çok heyecanlandım bir an.

ooo tina'ya saygımız sonsuz. o kendisinin bir prenses gibi algılanmasını istiyor, biz de bozmuyoruz. evde onun ihtiyaçlarının karşılanması öncelikli. şimdi güneş pencereden gitti, ya kucağımda okşayarak uyutmam gerekiyordu ki öyle yarım saat filan değil, keyfi istediği kadar, ya da sobayı açacaktım. sobanın karşısında mışıl mışıl uyuyor şimdi. açık radyo'da naim dilmener türkçe sözlü pop şarkılar çalıyor. yazlıkları çıkardım, biraz mola verdim. devam ederim. çamaşır makinası da çalıştırılacak. evden çıkmıyorum, arçil de giyinmeye düşkün değil, ama bizim evde çamaşır sepeti dolup taşar sürekli. kaçak, sizin evde çamaşır cini var diyor. buna aklım yatıyor yavaş yavaş;)

kolay gelsin sana. karadenizli çıkarsa şoför, ona peri'nin size selamı var, de:) onun mizah anlayışı bu absürd durumu karşılar:)

öpüyorum. sevgiler çok.