safter ne tatlı, ama ne tatlı olduğunu bilmeyen insanlardan. anlattığı şeyin olağanüstü olduğunu ben bilirim, o hiç bilmez. elini tutup kadıköy'den bahariye'ye doğru koşturdum onu. çünkü buluşma noktamız miting yapan kürtler'in, polislerin, gazetecilerin tam göbeği. gaz bombasından boğazımız yanıyor. onun oturduğu gümüşsuyu'na yakın taksim'de değil de benim için daha kolay olur diye kadıköy'de buluştuk, diye suçluluk duyuyorum. o aldırmıyor. çünkü tanıdığım en iyi insanlardan; yumuşak, alçakgönüllü, işleri olurundan alan, bütün tuhaflıkları olağan karşılayan biri.
koştururken, "benimle buluşmanın heyecanlı olduğunu unutmuş muydun?":) diye soruyorum. onunla bir kez de büyük bir deprem olan bir akşam, nefis bir kar yağarken buluşmuştuk. herkes deprem sohbeti yaparken biz hangi filmi izleyelim diye konuşup, umduğumuzdan bambaşka bir filmi görüp, sonrasında cambaz'ın ahşap masasında şarap içip, yağan karı izleyerek nefis bir akşam geçirmiştik. onunla çok rahat ederim, çünkü tüm tuhaflıkları olağan karşılar. onunla "normal olan nedir"i filan unutursun. hiç fiyakalı laflar etmeden insanı farklı, özel, orijinal yapan ne varsa ortaya çıkarır. ve hiç farkına varmaz yaptığının. desen, utangaçça gülüp, şaşırır. canım... tilda swinton'ın gözlerine benzer gözleri. onlara bakınca sanki yağmurlu bir günde bir çınar ağacının altına sığınmışsın gibi hissedersin. desem, şaşırır ve masumca, kocaman gülümser bu iltifatı hiç haketmediğini düşünerek. çok, çok tatlıdır.
onunla bir kez taksim'de buluşmuştuk. sinemaya filan gidecektik de öylece dolanıyorduk taksim'de. benim alışveriş gününde hangi havada olduğum önemlidir; çünkü o günkü havama göre asla giymeyeceğim mantıksız giysiler alabilirim. onunla her zaman çok neşeli olduğum için, bileklere kadar inen ve orada torba gibi büzülen, önünde kocaman kanguru gibi cebi olan polar bir eteği denedim. şahane oldu, bence al, dedi:) bir kere giymedim o eteği, hala durur. sonrasında daracık beli ve alabildiğine geniş paçaları olan, paçaları yeşil fırça deseni ile bezeli deri bir pantolon, mor peluş bir kazak ve çingene pembesi peluş bir çanta da o gün yaptığım giysi alışverişi arasındaydı:)
biz bahariye'ye doğru koşarken, konuşmaya da başlamıştık. eğlenceli olur diye gay'lerin mitingine katılmış taksim'de bir arkadaşıyla. ama o sırada burnuna biber gazı gelmiş. şaşırmış, gay'lere de mi biber gazı filan... farketmiş ki o sırada kürtler de miting yapıyormuş ve onlar polisin zulmünden kaçmak için gay'lerin miting ahalisi arasına karışmışlar. travestiler filan arasında bıyıklı, sakallı, güçlü kuvvetli kürtlerle birlikte miting yapmışlar, ama polis yine de yapacağını yapmış:)
icat ettiğim gelenek uyarınca nazım hikmet'e gittik. ordan da istersek moda'ya yürürüz ve belki bira filan içeriz diye hesap etmiştim. kocaman, gölgeli ağaçlar altında asude bir yerdi yine nazım hikmet. çayımızı içtik ve yıllarca biriktirdiğimiz konuları hızla konuşmaya başladık. safter, londra'da bir bahçıvanlık okulunda okuyormuş! evet. bayıldım, bayıldım. ona, böyle tatlı şeyler yaptığı için tüm insanlık adına tutup teşekkür etmek filan istedim. sonrasında kahve içip, fallarımıza baktık. iyi çıktı falımız çok şükür:) kendimiz hakkında bir yığın dedikodu anlattık birbirimize. eski, ortak arkadaşlarımızı andık. aralarından birini arayıp çığlık çığlığa sohbet ettik filan:)
sonra o vapur iskelesine gitti. ben de kadıköy çarşı'ya uğrayıp çupra, zeytinyağlı yaprak sarma ve kırmızı şarap alıp eve döndüm. arçil'le büyük mutfak masasında oturup, limon sıktığım yaprak sarması yiyip, şarap ve kola içerek günü konuştuk. birazdan balığı ızgarada pişirip, bol limonlu yeşil salata hazırlayacağım.
hmm... iyiyim. iyi ki çıkmışım. daha sık çıkmalıyım, di mi?
yarın da çıkacağım!:)
15 yorum:
Evet yanılmamışım, Bu gün gördüğüm sizmişsiniz? :)Şüphelendim ama ihtimal vermedim. Ben sizi Taksim'de olacak diye biliyordum çünkü... Evet Nazım güzelmiş, ben de şimdi Bir şeyler sipariş edecektim. Günün yorgunluğu ve açlığı işte. Tavsiye edeceğiniz bir şey var mı burada yiyecek olarak?
inanmıyorum! dalga geçiyorsunuz, di mi!? eğer ordaysanız, niye gelmediniz yanımıza? aşkolsun. tabii. ne konuştuğumuzu dinlediniz mi, peki? neler neler, allahım!:) amanın:)
doğru söyleyin, lütfen:)
Ben zaten mitingdeydim. Hatta saldırıdan sonra da bloğuma yazdım. sizi Nazım da görmedim sokakta gördüm. Önünüzden geçtim benzettim de ama hem ağzım yüzüm limonlanmış olduğundan hem de açıkçası paylaştığınız fotolara göre daha genç göründüünüzden yanılıyorumdur her halde diye geçirdim içimden. Nazım da olsaydım bile o an dinlemezdim bu arada neler konuştuğunuzu :) her zaman yapmam onu, bir de hala bir öneri gelmedi ben ciddiyim, sabahtan beri bir şey yemedim. Burada ki menüde börekler bölümü var, en azından ıspanaklı böreği denediniz mi lezzetlimidir?
:)
:)
çok gülüyorum şu an. hay allah! sahiden gördünüz mü beni? hmm... burdaki fotoğraflarda daha iri görünüyorum evet... hmmm... bilmem ki, ne yeseniz. çok ağır yemeyin bari. safter ıspanaklı börek yedi, ama nasıl tadı, diye sormadım. ben pek yemek yemem. hele dışarda, midem, biliyorusnuz ya çok hassas... eğer sulu bir ev yemeği varsa ondan yiyin. hava da sıcak ya, çorba içerim ben sizin yerinizde olsam. ya d agüçlü bir salata varsa... çok şaşırtıcı. ben blog arkadaşlarımla dışarda rastlaşınca çok heyecanlıyorum. çok şaşırdım şimdi de:)
nerde gördünüz acaba? bir cafe'de çay içip kitap okudum. masama oturan yaşlıca bir hanım'la kürt meselesi hakkında konuştuk. bankadan para çektim, yapı kredi bankomatlarında para yatırdım... hmm? sonra işte safter'le koşarak bahariye'ye gittik. nerde rastlaştık acaba? hay allah.
Ispanaklı börek evet, arkadaşınız yıllar önce tanıştığım çok harika bir bayan arkadaşıma benziyor. Ispanaklı börek benim de gönlümden geçen şeydi zaten. Evet kesinlikle görmüşüm, bir daha baktım resme, tişörtün deseni ve kemer, sizmişsiniz? Sizi ikinci saldırıdan sonra gördüm. Her neyse, tanışmak güzeldi. Bu arada Nazım gerçekten güzel bir yermiş, tesadüfen buldum burayı ama sevdim.
Kadıköy'ü tam tanımıyorum. Yanınızda biri var mıydı hatırlamıyorum. Ama yokuş gibi bir caddede ben aşağı inerken (bu durumda siz çıkıyordunuz) karşılaştım sizinle. İkinci saldırı dalgasının hemen sonrasıydı. zaten ondan sonra bir yere oturup yüzümü iyice limonladıktan sonra oturduğum yerin sahibinin koca adamsın yaptığın şeye bak bakışlarının huzursuzluğu altında blouma hemen karalamıştım izlenimlerimi. Sonra da polislerin dükkan dükkan dolaşarak hasar tespit raporu yapmalarını mağaza sahiplerine form doldurtmalarını izledim. Gezerken de burayı buldum. Böyle işte
aa, evet, biz yukarı çıkarken siz aşağı tarafa iniyormuşsunuz. çok karışıktı ortalık. kimi destekliyor, kimi de hiç desteklemiyordu. destekleyenler pek konuşmuyordu. ses ve gaz bombası atılınca biz cafe'nin önünde oturanlar içeri girdik, kapıyı kapadık. orada herkes heyecanla fikrini söyledi. gidip mitinge mi katılsam acaba, dedim. yaşlı hanım beni destekliyordu ama kalbim öyle çok çarpıyordu ki. düşüp bayılabilirdim orada. ben çok zayıfım, gördünüz siz de. mazeret değil bu ama... nazım hikmet'e gidip aşk meşk sohbeti yaptık işte arkadaşımla. ben kendimi bir topluluk içinde hissedemiyorum hiçbir zaman. reklam ajansında sunum yapmak icap ettiğinde filan da böyle. yabancılaşıyorum. bana kamera arkası bir yer lazım. neyse. ıspanaklı börek yiyorsanız, afiyet olsun. nedense şimdi size karşı özür duygusu içindeyim mitinge katılmadığım için. ben yapamam, doğamda yok.
özür dilerim. sahiden. kendimden başka da mazeretim yok. sizi gönülden destekliyorum. ne tür bir saçmalık olduğunu bile bile, işe yaramayacağını bile bile katıldınız. ben katılmadım. sorumsuzluktan değil, sadece ben böyle bir adamım. dans da edemem, utanırım. hmmm... neyse. afiyet olsun.
sevgiler.
Özür dilenecek bir şey yok ki! Herkesin farklı mücadele zeminleri vardır. Kaldı ki anlamlı değildi. Gerçekten anlamı olan, dönüştürücü bir kavgada kimin en önde olacağını bugünden kimse söyleyemez değil mi?
tamam. sağolun. ben her şeye yabancılık hissediyorum. derin üzüntü ve kaygı hissediyorum ama ben şu tina'nın iradesini bile yönlendiremem. kişisel ilişkilerimde hiç de istemem bunu. ben her şeyin kişisel olduğu bir dünya kurgusu içindeyim. sizinle derin farklılığımızı oluşturan şey bu. umarım olduğum şeyin bir anlamı vardır dünya için.
ya, biber gazı diyip durmuşum ya, ne gazı olduğunu bilmiyorum aslında. çok acıydı da ondan biber gazı dedim. bilmiyorum ne gazı olduğunu.
Aa, çok heyecanlııı. :)
Güzel bir arkadaş, koşturmaca, keyifli sohbet, sürpriz karşılaşmalar, çupra, limon, sarma... :) İnsanın sevdiklerini mutlu görmesi muhteşem şey. Son zamanlarda öyle neş'e içinde yazılar yazıyorsun ki, keşke hep hava böyle, hergün de miting olsa diyeceğim. :)
Gerçi bugün Barış Günü'ydü, Kadıköy'de işlerim vardı da iki gündür gribal nedenlerden yatıp, kendime gelmeye çalışıyorum. Arkadaşım aradı "Kadıköy'e gitmedin değil mi?" dedi, "Otobüs duraklarını bile parçalamışlar. Biber gazları, polisler..." Uyumuş kalmışım. İşte siz Barış gününü ne güzel kutlamışsınız, biber gazı nedir yaa? Alla alla.
Sevgiyle.
çok geçmiş olsun, atze'ciğim. hay allah. bugün aklıma geldin, belki karşılarız, diye düşündüm.
neşeli olmaya çalışıyorum. hatırlıyor musun, hani geçenlerde gece uyanıp bir liste yaptım, diye yazmıştım. onları uyguluyorum işte. sigara işi fena yalnız. çok içiyorum ne yazık ki. her gece yatmadan önce sabah bırakayım, hiç olmazsa az içeyim diyorum. ama kahvemi hazırladığım anda bir sigarayı d ayakmış bulunuyorum.
otobüs durakları fena haldeydi evet. cam kırıklarına basarak otobüse bindik.
kendine çok iyi bak. tam iyileşmeden de kalkma yataktan, lütfen. öpüyorum çok seni. sevgiler.
Liste oyunu bence gayet güzel gidiyor, hafif ertlemeler yapıyorsakta ciddiyeti bozmuyoruz mesela. Ben yeni listemi yaptım ama yazmıyorum hiç değil mi? Kendimi toparlamam lazım. Bu liste biraz ağır, külli değişimler içeriyor. Aylık bir iş listesi diyelim. Sigara meselesi kötü. Aslında benden çok içmiyorsun. Bir ara hem tütün hem sigara uc uca ekleyip içiyordum. Kendimde ne varsa affedemediğim, kavgamı edince günde beşe düşmüştü. Keyif verici madde n'olucak! Hıh.
Ama listenin hakkından da geliriz. ("Sigarayı bırak" yazmıyorsa:)) Teşekkür ederim. :) Sevgiyle.
liste yapmak kesinlikle hayırlı bir iş. söz, neticede söz işte uçuşuyor, sonra yakalamak için uğraş dur. fakat yazı öyle mi! asker gibi, tüm ciddiyetiyle nöbet tutuyor karşında. sıkıysa yapma:)
atze'ciğim günün sabahla başlaması ne güzel bir icat. yani öğleyin ya da akşamüstü değil de gözünü sabah ışığına, serinliğine açmak. harika bir icat. sıralamayı değiştirerek müziği açtım önce bu sabah, gün sandı ki kettle'a gidecek ayaklarım, hayır efendim, radyoyu açtım işte:p oynak bir müzik vardı, yatağı toplamak için gittiğimde tina lanet bir suratla bana baktı. müzik sevmez tina. ben de karşısında dans ettim. sanki o kraliçe de ben onu eğlendirmekle sorumlu bir cüce soytarıymışım da fakat işimi yapamıyormuşum gibi sinir bir şekilde bakmaya devam etti. ben de pikenin ucundan tutup, hoop yere yuvarladım onu. bu evde kimin sözünün geçtiğini öğrenmenin vakti geldi küçük hanım, dedim. hmmm... evet, bacağımı ısırıp, arçil'in odasına gitti. onun sözünün geçtiği çok açık elbette:)
şimdi giyinmem lazım. çıkacağım. çok sıcak olacak gibi hava. ali ve yunus'la buluşacağız. telefon bekliyorum, ama gelir gelmez de çıkmam lazım ki hazır olmalıyım bunun için.
öpüyorum çok seni.
sevgiler.
not: listede sigarayı bırak!!! yazıyor. sonra insaflı bir şekilde, olmazsa azalt...:) hmmm. ben bir şeyi azaltamam. ya hep ya hiç.
Yorum Gönder