Salı, Eylül 6

sohbet



çıktığımda uyuyorlardı, umarım karşılaşırsınız yakında
yakma ışıkları, görünüyor adresleri ayışığında
kıskanmam merak etme, duysam bu gece seni mutlu ettiklerini
o türden aşıklar değildik biz, olsak da ne fark ederdi ki

leonard cohen, sisters of mercy

"hep ikili ilişkiler kurmaya çalışacağız hayatımız boyunca. bu ikili ilişkilerin dışarıya karşı kapalı olmaları gerek. ilişkiyi anlamlı, biricik ve mutlak kılmak için, saklanacak bir sır, başkalarının anlayamayacağı bir vücut dili, şifreler, gizli-kapaklı konuşmalar, bize özgü ortak bir dil, başkalarının paylaşmadığı, bilseler bile önemini anlayamayacakları ortak anılar olmalı. tüm bunlar üçüncü kişilere açıldığında birden değersizleşiverir, anlamı kalmaz. zaten bir anlamları da yoktur pek; o ikili yapıyı kurup yaşatmaktan başka."

bülent somay, bir şeyler eksik, s. 53
(yukarıdaki şarkı tercümesi de kitaptan)

yorgunum elbette. şimdi girdim eve, meyveler, midye dolma, köy ekmeği, çekirdekli simitle.  size yazarken dinleniyorum. bülent somay okuyorum bu aralar, dinlenme anında bahsettiğim için pek uzun yazamayacağım, pek de anlamlı olmayacak şimdi sözünü etmem aslında. bazıları sevmiyor onu. bülent mesela bir tavırla sevmiyor
(bugün arçil'in okulundaki işlerini hallettikten sonra yine nazım'daydım ve yine karşılaştık bülent'le ve yine hiç susmamacasına konuştuk. onun 21, benim 22 yaşında olduğum tanışma zamanımızdan sonra çok şeyler oldu ve biz de çok, çok değiştik. ama değişmeyen bir şey var; yine kitaplardan, okuduklarımızdan söz ediyoruz hararetle. o şimdilerde nurullah ataç'a hayran ve bunun nedenini çok, çok güzel anlatıyor. çok olmuş bu kadar uzun süre, soluksuz konuşup dinlemeyeli bir insanı. iki gündür bülent'le gerçekten çok keyif alarak sohbet ettim. onunla karşılaştığım için çok mutluyum. burayı okur mu bilmem. sevmiyor burda yazıp durmamı. kendimi harcıyormuşum. bu kadar yoğunlukla başka bir iş yapsam daha iyi olurmuş. haklı olduğu yerler var. neyse.)
sevmemeyi anladığım gibi sevmeyi de anlıyorum; hele söz konusu yazar bülent somay gibi insana  bir tür mesafesizlikle bakıp, onun içini dışına çıkarıp, bir de alayla kahkaha atıyor, attırıyorsa. ben çok eğleniyorum. çünkü melodrama düşkün bir doğam da olsa, aynı şiddetle kendimle dalga geçip bende olup biten her şeyi sabote edebiliyorum. bundan da gocunmuyorum. elbette bunun da bir sınırı var; bana karşı bu dediğimi denemeyin;) yukardaki alıntı en makul paragraflardan biri. bazen otobüste, kahvede okurken kahkaha atmama ramak kalan süper yerleri var. okuması kolay. bir tür aforizma gibi yazılmış. aklınızda olsun.

ben meyveleri yıkayıp, salata yapayım. üniversitede gittiğimiz bir lokantada aşçı tabağı isterdik. her yemekten bir parça konurdu kocaman tabağa, ki hepsini tatmış olurduk. ben çünkü sıkılırım aynı lezzeti bir kaşıkla ağzıma götürüp durmaktan. manasız bir iş. arçil gelmek üzeredir. şimdi iki tane aşçı tabağı hazırlayacağım.

8 yorum:

MetinTulu dedi ki...

Merhaba,

Siz böyle NHKM'den söz ettikçe, oraya gittikçe, bir seviniyorum.

Nedeni benim de NHKM'nin İzmir ayağında (İzmir Nazım KültürEvi) çalışıyor olmam.

Yalnış anlamayın yazılarınızda NHKM'nin adı geçiyor diye değil elbette sevinmem. Sizin de orada kendinizi iyi hissettiğinizi düşünmek sevindiriyor beni. Nazım Kültür Merkezlerinin bir amacı da bu çünkü. Kentin "insanlarının" soluk almalarını sağlayacak hava delikleri oluşturmak. Gerçekleşmekte olduğunu görmek kendi adıma sevindirici.

Bülent Somay'ın kitabını edinip okuyacağım. J. Conrad ile de buradaki yazılarınız sayesinde tanışmıştım. Güzel bir okuma olmuştu benim için.
(Bülent derken B. Somay'dan mı söz ediyorsunuz bilmiyorum ama, ufak da olsa burada yazıp durmanızın bir anlamı olduğunu gösterir umarım bu hallerim, büsbütün boşa harcanmış bir emek değil bunlar. Haksızlık etmeyiniz)

endiseliperi dedi ki...

sevgili metin,
ne kadar hoşuma gitti bilemezsiniz, izmir nazım hikmet'te çalışmanız. izmir'deki arkadaşlar giderler belki. burda benim en çok hoşuma giden bahçesi ne yalan söyleyeyim, bayılıyorum. kocaman ağaçlar var ve bunaltıcı sıcaklarda bile, şehrin ortasında, onun gürültüsünden, kalabalığından bir anda uzaklaşabiliyorsunuz. bu bende ankaralı alışkanlığı bir de. orda okurken de mülkiyeliler birliğine giderdim. böyle kurumlaşmış yerleri severim. ayrıca isterim ki arkadaşlarımızla böyle ortak uğrak yerimiz olsun. birini görmeyi umunca oraya gidesin, filan. şimdi tüm görüşmlerimi orada ayarlamaya çalışıyorum bu nedenle. ayrıca elbette, oraya gelen giden insanlar, hoş insanlar. rahatsız olunacak hiçbir şeyle karşılaşmıyorusunuz. herkes kibar, sıcak, saygılı. birkaç kez garsonlar sizi görmüşse, sonrasında, bugün nasılsınız, diye soruyorlar. ben çok iyi oluyorum orda.

conrad okumanıza çok sevindim. benim elimde, onun zafer kitabı var, ama biraz serinlemesini bekliyorum havaların. okuması daha hoş olacak.

bülent somay sever misiniz, bilmem. bazıları hiç sevmiyor. mizah anlayışı biraz aşırı gelebilir ve psikanalizin bunca popülerleşmesindeki hal itici gelebilir. ben seviyorum.

arkadaşım bülent, başka bir bülent. çok yanlış şeyler söylemedi aslına bakarsanız. ailem de aynı şeyleri söylüyor. bir anlamı var elbette, ama hayatımla ilgili daha ciddi kararlar almamı, daha kendime dönük şeyler yapmamı da engelliyor olabilir. yani burda oldukça yapmıyor, yapmadıkça buraya sığınıyorum belki. eğer çalışmaya başlarsam, bu kadar zaman ayıramayabilirim zaten. iş konusunu ciddi olarak düşünüyorum bu aralar.

elbette varlığınız, desteğiniz çok iyi geliyor bana. ben burda çok iyi hissediyorum gerçekten.

durum böyle işte. destekleyici, içten sözleriniz için çok teşekkür ederim. izmir'e gelirsem izmir nazım hikmet'e de mutlaka uğrarım.

sevgiler.

justine dedi ki...

A, İzmir'de Nazım Hikmet mi varmış? Şaştım kaldım bu işe, tabii on küsur yıldır ev, hastane ve bildik bir yer üçgeninde yaşadığım için hatırlayamadım sanırım.
Konuşacak çok şey var da benim canım fena sıkkın, Nazım Hikmet Kültür Merkezi konuşmak için en doğru konu belki de. Nasıl bir yer acaba, bir araştırayım ben.

Meyve yemişsindir kesin, ben de akşam bir koşu çıkıp armut almıştım (niyeyse!) kalkıp onları yıkayayım bari.

Ne çok uzun sürdü şu, Saturno Contro!!!

Pardon, Merkür'dü sanki, unutmuşum kusura bakma canım;p

Sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

hala gitmedi mi o? satürn mü merkür mü, ondan bahsediyorum. hayır, gitsin diye bekliyorum, işimiz gücümüz var.

öğren bakalım izmir nazım'ı justine. sonra bir ara yazarsın, bakalım nasıl bir yermiş. gidersen metin'e de benden selam söyle:)

meyve yedim. nektarin, çok güzeldi. elma da ekşimsi ve nefis kokuluydu. bir de siyah üzüm. armut pek sevmiyorum sanırım. ama armutun adı geçince bile ağzım sulanır. afiyet olsun sana.

justine dedi ki...

Sağol, kalkamadım daha. C. nektarin aşığı çıktı, hatta abarttı adada da aldı, uyarmıştım yiyemeyiz hepsini diye. Yiyemedik sonuçta, eee sakalımız yok tabii.
(şimdi düşünüyorum, acaba Olympos'ta da görüp almak istedi mi diye?:))

A, bu arada benim selamım da Vuslat'ın selamı gibi olur, ben diyeyim sana, kalır o iş yani;p

endiseliperi dedi ki...

nektarin aşığı:) ben sevmem öyle allah tarafından değil de insan eli meyveleri ama fena da değildi. şeftalinin muadili diye düşünerek almıştım da, biraz erik cinsi bir meyve aslında.sabahın köründe, "nektarin bir nedir?" diye düşünmek gerek tabii, başka dert yokmuş gibi.

ama ben nektarinden de evvel, mutfak ve salonu eski haline getirdim. yani o koca masa ve sırayı salona, sedir ve küçük masayı mutfağa taşıdım. böylesi daha iyiymiş:)

olimpos'ta meyve sebze satışı yapan o kamyonet geçmediyse nektarin görmemiştir bir yerde. için rahat olsun. gözden ırak olan lafı gönülsüze arkadır ya, C'de yani olsa olsa ne kadar nektarin aşığıdır.

hah, yatakları düzenleyeyim ben şimdi. arçil'i gönderdim.

sevgiler.

seda dedi ki...

ah evet "bir şeyler eksik".

geçen sene, sevgilim kitabı okumuş sonra bana vermişti okumam için. kitap kapağına bakar bakmaz sırıtmıştım, "vay neyin eksik olduğu belli" diye. aman tanrım, o fark etmemiş. ben diyince fark etmiş meğerse kapakta eksik olanı. o kalakalmışlığını ve mahcupluğunu hiç unutmam. en sevdiğim kitap kapağı hikayemdir. kapakta eksik olan şey, aslında ne de güzel birşeydir değil mi? bir erkeğin bunun eksikliğini hiç fark etmemesi ve bu harika erkeğin benim sevgilim olması? ve tabii onun eksikliğini benim fark edişimdeki ince ayar? ne güzel şeyler bunlar değil mi peri? bunları ve benim ve sevgilimin hayatımıza değmiş daha bi dolu şeyi yazarak hatırlatıyorsun ya, çok mutlu oluyorum biliyor musun?

endiseliperi dedi ki...

nasıl farketmez!:) benim de kitabı elime alır almaz farkettiğim ilk şey o oldu. somay, çok muzip bir adam. seviyorum. komik bir hikayesi varmış senin için kitabın. sözlerin çok iyi geldi, seda'cığım.

çok öpüyorum.
sevgiler, selamlar...