yağmur yağıyor. çok güzel.
oğluma zorla yağmurluk giydirmeler sabah uğurlarken.
tina'nın durup durup kucaklaşma isteği.
kuşlara ekmek kırpıntısı hazırlama zamanı.
sürekli demlenen taze çay. yanında bu kez browni.
her şey aynı. hep aynı. hala ordayım.
insanın kendine hapsolmuşluğu doğruysa da,
ağır yükleri atıp, alanını genişletebilir içinde.
yerine hiçbir şey de koymak zorunda değil bana kalırsa,
şu yağmura inat
böyle. bu kadar. yürüyelim.
37 yorum:
Bu gün okuduğum en güzel yağmur yazısıydı Peri'cim, sevgiyle kal...
canım ya, güzel bi şey demek istemişsin bana;) yoksa pek de iyi değil, di mi? özlemişim. çok heyecanlandım:)
öpüyorum seni, sevgiler.
"Ya Sabina sahi ne olmuştu ona?Hiç.İçinden bir erkeği terk etmek geldiği için bir erkeği terk etmişti.Erkek onun peşinden mi gelmişti?Hayır.Sabina'nın dramı ağırlığın değil hafifliğin dramıydı.Onun payına düşen yük değil,varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi."
"ağır yükleri atıp"gözlerime değdiği an, satırlar aktı düşünce kıvrımlarından.
İyi ki geldin.
sevgiler
ataol behramoğlu'nun çok sevdiğim bir şiiri vardı; çocukken şiir defterime de yazmıştım. annesinin ölümünden bahseder. ama bir yakınınız öldüğünde öyle bir şok yaşarsınız ki, aklınız olmadık tuhaf ayrıntılarla oyalanır. "sahi, sabiha işi ne oldu?" diye bitiyordu galiba şiir. önce ondan bahsediyorsun sandım. ama sabina imiş. güzel bir çağrışım yapmış sana, sevgili histerikcim.
geldim mi, hiç bilmiyorum. sadece hiçbir şeyi bir şiddetle yaşayamadığım bir uyuşma var bende. bu sabah uyandığımda yağmur öyle nefis yağıyordu ki. sonrasında ormanın tüm tozu gidip yemyeşil kaldı ve denizde de küçük küçük dalgacıkları ta burdan izleyebiliyordum. öyle berraktı hava. ben güzel bir şey hissedince paylaşmadan duramıyorum. öyle gelip yazmışım şuursuzca;)
geçen gün dolmuşla giderken bir bahçede iki tay gördüm. öyle güzellerdi ki. yanımdaki hanımın koluna dokunup elimle gösterdim. tuhaf oldu belki.
böyle işte. öpüyorum çok.
sevgiler.
ben de seni şu enfes şeyle karşılayayım peri: http://www.youtube.com/watch?v=qhduQhDqtb4&feature=share
ne güzel geldi, erhanbey. dinliyorum şimdi. çok teşekkür ederim şarkı için ve beni hiç yalnız bırakmadığınız için de.
çok, çok sevgiler.
(dolmuşta giderken) paylaşmayı böyle şiddetle yaşayabilen biri haksızlık etme kendine.
Yağmurlar yağarken üstümüze sana the moody blues'den melancholy man
şarkısıyla iyi geceler diliyorum.
sevgiler
hemen dinliyorum. teşekkürler. iyi uykular.
dün akşamdan beri burası da yağmurlu, gece öyle gökgürültüleri eşlik ettiki camlarımız sallandı...sanki başka bir boyuta geçtik, şemsiye arayışları, geceden pardesü çıkarmalar, botlar yukarı dolaplardan indiriildi giyildi....sabah kerime hanım şemsiye taşımayı sevmediği için adımlarını hızlandırmış, koşar adım geldi.....çantası ıslanmıştı. içeri aldım kurusun diye. vs vs vs seviyorum bu yağmuru bu havayı...eee eşimin adının da yağmur olduğu düşünülürse:D
son paragraf nasıl da güzel, düşündüm ben eğer genişletebilirsem bu alanı boş bırakacağım. sevgiyle.
Sesini duyabilmek güzel. Hayatın akışı çoğu kereler bir sıradanlık, tekrar, tekdüzelik edinimi olarak çıkıyor karşımıza nedense. Mesela bir ara yaklaşık bir ay kadar her sabah ayı saatte geçtiğim yolda aynı kediyi aynı yerde görmüştüm. Daha doğrusu zihnim öyle algılamak istemişti. Kedi o an başka bir kaldırımda, bir üst cadde de olabilirdi pekala. Yahut benzer renkleri olan başka bir kedi de olabilirdi ve hatta öyleydi de... Oysa algım kedinin aynı olması gerektiğinde ve durduğu yerin aynı yer olduğu noktasında ısrarcıydı. Öyle ya sonuçta o yaşadığı sıradanlıktan, tekdüze akıştan davacı olan taraftı ve bilincimin yargısında kendi meşruiyetini sağlama almak adına delilleri karartıyordu.
Özde hiçbir şey aynı olarak tekabül etmiyor sevgili peri; iş bu ya benzer olarak belki ama aynı değil. Sıradanlık ve tekdüzelik herkes için olmasa da bir kısmımız için yanılsamalardan ibaret. Öğreniyoruz, hem de her an. Büyüyoruz, öğrendiğimiz kadar. Şimdi siz (buradaki sizden kastım benzer süreçleri yaşadığını düşünen hepimiz) tahminen bu sürecin ağırlığından,yavaşlığından, belirsizliğinden dem vuracaksınız.
Yahu derler adama etrafına bir bak. Maddenin ne gözle görülebilen, ne de tam anlamı ile ölçülebilen zerre kadarlık mikronsal belirsizliğini tüm tarihe atfediyor insanlar ve sonlar ilan ediliyor onun gıyabında. Biz daha büyük belirsizlikleri bahane ediyoruz yaşamımızda.
Bu son taşlama ve şakayı bir kenara itersek; peki ben ne anlattım şimdi?
Sesini duymak güzeldi gerçekten. Ama yolu değiştirmek için yürüyüp yoldan çıkmak gerekir, Yolun üstüne oturup sessizce geçenleri izlemek değil.
Günaydın
Sevgiyle...
sevgili guguk kuşu hoşgeldiniz!
orası dediğiniz yer izmir mi, antalya mı acaba? bilemedim ve aklıma bu iki şehir geldi. akdeniz'e yaklaştıkça yağmur her yerden başka yağar. antalya'da da, izmir'de de, adana'da da gördüm ben. çok şiddetli, telaşlı, bardaktan boşanırcasına. hiç öyle şimdi, şu an istanbul'da olduğu gibi yavaşça, sakince yağmaz. iyiniyetli ama öfkeli biri sanki bir şeye kızmış gibidir. sonra da bir anda susar. tek damla olsun yağmaz. binbir özürle nedamet getirir gibi güneş açar, telaşla kurutmaya çalışır.
istanbul da nefis bir yağmur var şimdi. camlarda su damlacıkları. müzik dinliyorum. yavaş okuyorum bu aralar. tina çok sevdiği sabahlığımın üstünde uyuyor. çok güzel.
öpüyorum. sevgiler.
not: ben de şemsiye taşımayı sevmem. ama akılsızlık taşımamak. kaybetme olasılığım da çok fazla. kırmızı bir şemsiye bulursam alacağım ama ben de.
sevgili vuslat,
yanlış anlamalar çoğu kez iyidir. henry james'in, "bir kadının anatomisi" kitabını olabildiğince yavaş okuyorum. orada ralph, "birleşmeler için en olağan temel, yanlış anlamadır," der. sizin verdiğiniz kedi örneğinde olduğu gibi, biz karşımızdakine, olmasını istediğimiz özellikler vehmederiz. onu yanlış anlarız ve bundan bir aşk doğar. o ilişkiyi hatta o yanlış anladığımız özelliklerle gerekçelendiririz. bunu yapmakta bir sakınca görmüyorum ben. rasyonel biri değilim. sıkılmaktan çok korkarım çünkü. düşünürüm ki, o sokaktan geçerken gördüğüm, evet aynı kediydi.
montaigne anlatıyordu; krala bir tas içinde incir getirilmiş. tas ama bal kokuyormuş. kral çok heyecanlanmış bal kokusunun kaynağını belki de incirin geldiği yerden başlayarak filan araştırmak istemiş. çocukken ablam okumuştu o kitabi bize şimdi yanlış hatırlıyor olabilirim. ama sonra yardımcısı gelmiş, gayet akıllıca tasta daha önce bal olduğunu söylemiş. kokusu sinmişmiş. kral gerçeği öğrenmiş belki ama canı çok sıkılmış. hakikat peşinde koşmak isteyebiliriz ve hakikat denilen şey de bizim gerçekle kurduğumuz gayet kişisel bir bağ galiba. o nedenle yanlış anlamalarla dolu.
şu an uçuyor olabilirim. yine bir soğukalgınlığına teslim olmuş durumdayım. theraflue fort bana ağır geliyor. içinde müsekkin etkili bir şey mi vardır anlamadım.
bana yoldan çıkma önerisi getirmeniz çok sevimli ama gereksiz. öyle çok yoldan çıktım ki, yolum hangisiydi onu bulmaya çalışıyorum bazen. (her zaman değil;)
teşekkür ederim, ben de sesinizi duyduğuma sevindim. bu arada banka işini halledebildiniz mi? çok geçmiş olsun. zor bir kaç günü sakinlikle atlattığınızı umuyorum.
sevgiler.
ahh ahhh nerde antalya nerde izmir* belki şaşacaksın ama bozkırın tam ortası: konya. ama yağıyor işte muberek, yağsın da yeşersin bozkır:D
birbirine paralel ama dikey derinleri farklı yollar var kişiler aynı yolda, frekansı aynı olanları aniden buluveriyor: ben de bu ara kitabımı sakin okuma, tane tane okuma egzersizleri yapıyorum. geçenlerde kaldığım yere ayraç koymamışım, şurda kaldım deyip okumaya başladım, sayfalarca okudum aaa ne güzel cümleler dedim altını çizdim bir sayfaya geldimki altı çizili cümleler başladı, yav ben buraları zati okumuşum ama hiç hatırlamıyorum deyince dankkk! etti. iyi okumalar.
demek konya! çok isterim nedense konya'yı görmeyi.
ben, guguk kuşu, düşündüm ki henry james okumak iyi fikir. ilk başlarda fena da gelmedi. ama onun yavaşlığı, benim yavaşlığım, evdeki sessizlik, kitapta bir kadının ağır ağır değişmesi, dönüşmesi... bana bir baygınlık filan geldi sonunda. keşke, keşke dedim başka kitaba başlasaymışım. ama kitabın ortasındayım nerdeyse. bitirip öyle geçeceğim başka kitaba.
dikkatli okuyamadığın an bence hemen bırak kitabı. aklın demek ki başka şeylerle meşgul ve sen bilincinde değilsin belki de. bırak o halletsin meseleyi, sonra başla okumaya. çünkü öyle okuyunca aklına dolanıyor, tekrar dönüp okuman gerekiyor. o da zaman kaybı.
öpüyorum seni. bozkırda yağmur ne güzeldir. bach dinliyorum ben şimdi. sen de dinle;)
oooo peri hanım sizi ilk kez makyajlı görüyorum galiba ne de yakışmış o uçuk pembe ruj dudaklarınıza.
orda makyajlı değilim ki, deniz. allah tarafından bir dikkate, özene maruz kalmışım (öhöm);)
aslında bu sıralar makyaj yapıyorum dışarı çıkarsam. ama pembe rujum hiç olmadı. nivea'nın vişne tonlu dudak bakım rujunu sürüyorum.
öpüyorum seni. sevgiler.
yağmura bach gider,çay gider,sade kahve yanında acıbadem likörü gider,mutfakta ağır ağır pişen yemeğin-mesela şöyle mandalina suyuya da elma katılmış pırasa- salona kadar gelen kokusu gider,Henry James okumadım ama Çehov kesin gider,el altında bir battaniye gider,arada beyaz leblebi,çiğ badem gider sonra aniden güne dahil olan bir arkadaşın sesi iyi gider,bıdı bıdı anlatır karşında,konuşur,ne dediğinden çok ,bazen konuşması bile iyi gider,çıkıp ıslanmak gider.senin yine bu sayfadan ses vermen de bu akşamın bonusuydu benim için.
aa seni justine e soruyordum peri nerede diye. meğer burdaymışın da ben bakmamışım. ama az mı yazıyorsun ne?
Hallettim, bankaya gittim. Ama bu kez gururla, içeri girdim -ki aslında burada western filmlere öykünüp kapıyı tekmeleyerek girmem daha doğru olurdu ama muhtemelen hemen gözaltına alınırdım- "İşte" dedim; "Kimliğim burada, verin paramı!" tezgahtaki memur anlamsız bir suratla yüzüme baktı önce, sonra ne kadar dedi, "son kuruşuna kadar dedim" tüm paramı, yatırım hesaplarım da dahil çekip aldım. Neden yaptım bilmiyorum. Ama sorunu çözdüm.
Evet ben bu resmi çok seviyorum. Paylaştıklarınız için de en çok hoşuma giden burada ki,
Sevgilerle...
ps: İnatçıyımdır ben. Ukala değilim ama kesinlikle inatçıyım. Yani yol konusunda... :)
Söyleyeceklerinin sonu "yürüyelim" ile bitiyorsa herşey hala aynı değildir sanıyorum. Sesimizde hafif bir durgunluk var. Sevinmediğimden değil. Çığlık atsam yağmurun düştüğü yer değişecek sanki. Tuttuğum nefesi bıraktım, gülümsüyorum. Hiç gitmedin ki.
Sevgiyle.
heyy redrabbit,
yağmur iyi, yağmur güzel. yazı seviyorum ve yaz ne çabuk geçti. ama bu yağmurlarda, serinleşen havadaki içten içe büyüyen sevincim de ne oluyor? yoksa ben aslında yaz mevsimini sevmiyor muyum? ya da her mevsimi çok seviyorum. her mevsimi seven, her tür müziği dinleyen, yemek seçmeyen, her renkte bir zevk gören süper makul biri miyim yoksa? aman allahım! :p
yarın kerevizli, pırasalı sebze çorbası yapacağım ve içine yiyemediğimiz şu ekşi mandalinaların suyunu da koyacağım. yanına da kıymalı börek. bugün domatesli spagetti ve tavuk şinitzel.
dün üzüm pekmezi alırken tereddütte kaldım; keçiboynuzu pekmezi de kendisi gibi çok faydalı mı acaba? pekmez olarak kullansan keçiboynuzunu?
sarılıyorum sana. sevgiler.
ah canım buketcim ya,
ben hiç yazmamaya, sonra da az az yazmaya karar vermiştim. aslında sadece bir ses vereyim diye uğramıştım, ama herkesi öyle özlemişim ki. belki seyrek de olsa yazarım. justine ne dedi? dur bakarım ben bir ara ona da.
öpüyorum çok seni ve pelin'i. sevgiler ikinize de.
vuslat,
sevindim halletmenize meseleyi. ancak parayı yastık altında saklamak nasıl olur, bilemedim şimdi.
fotoğraf bir insan hakkında pek bir şey demez aslında. biz bir insanı edasıyla, konuşurkenki vurgularıyla vs tanırız ve hatırlarız. bu sessiz ve donmuş bir anı gösteren fotoğrafın bana, onu çekene, size dediği bambaşka şeyler olsa gerek.
yol konusunda inatçı olmak bir anlamda temiz bir iş. karışıklık yaratmaz. değişen durumlar, koşullar vs hep o kararlılığa hizmet eder. benim gibi kuşkucu bir insanın inatçı olmasından hiç söz edemeyiz mesela. bana da inatçı derler. ama ben seçtiğim yoldan her ne olursa olsun giderim. giderim ama sonra başka yollara saparım. çünkü ben yolları çatallanan bir bahçedeyimdir. bu d aişleri karıştırmak için bire birdir.
ne konuşuyorum? hiç! şu makinayı boşaltıp, kirlileri koyma zamanı. bu kadar sabit gerekirliliği olan işlere bayılıyorum. tek doğru eylem, tek doğru yol, şu an bulaşık makinasıyla ilişkimin gösterdiği:)
sevgiler.
heyy! atzecim,
ne güzel seni görmek. bu sabah seni düşündüm. nazım'da o siyah tişörtün, kimsenin ulaşamayacağı, değiştiremeyeceği hüznünle ne kadar güzeldin. yalova'dan geldikten sonra ne kadar hoş bir derinlik, güzellik hasıl oldu sende, farkında mısın bilmem. insanın annesiyle kucaklaşması ya da onunla çarpışması her durumda insanın yüzünde hoş bir anlama sebep oluyor demek ki. böyle düşündüm sabah. seni çok özledim. bir ara buluşalım. havalar daha da soğuyup bu ev bir buzhaneye dönüşmeden buluşalım. yeni evine geçtin mi, falan filan her şeyi konuşalım. hatta bir gün ada'ya gidelim.
bak, seni düşünmek ne kadar çok harekete geçme isteği doğuruyor bende, gördün mü?:)
bende ne olduğunu bilmiyorum hiç atze. takılıyorum. bir kararla gelmedim buraya. dediğim gibi şuursuzca geldim. ama gelmek de kötü olmadı. çok özlemişim. iyi hissediyorum.
sarılıyorum sımsıkı. sevgiler çok.
yağmur yağdı, peri göründü, yaşasın! :) bak ne çok insanı sevindirdin, çok sevindim yazdığına periciğim.
ofisin penceresinden hızlı hızlı geçen bulutları görüyorum, gece de yağacak sanki. yağmurda uyku gibisi yok.
öptüm. ev ahalisine de selamlar.
:)
yorumundan şarkı yazayım dedim, ne neşeli yazmışsın çünkü.
yağmur yağdı, peri göründü, hey!
bunu gören herkes sevinip, çok güldü
bulutlar hızlanın
bu gece de yağmur yağdırın
derin uykumuzda bize şarkı mırıldanın
sevdiklerimize öpücükler, selamlar götürün.
yağmur, yağmur, yağmur yağdı, hey! peri göründü, yaşasın, hey!
:p
hayır, neo! gece yağmayacak. hızlı bulut geçişleri görünüyor meteorolojide ama bu gece ve yarın yağmur yok. perşembe ve cuma günü yağmur yağışları mevsim normallerin altında bir ısıya neden olurken, yayalara su sıçratmanın artık cezaya tabi olduğunu hatırlatmak isteriz şoförlere.
ayy, ne gevezelik. perşembe dışarı çıkacağım. yün alacağım ve kaşkol öreceğim, neo'cuğum. evet. yağmur, kedi, çay, dizi izlemek hallerine bir de örgü örmeyi ekleyince insan sevinçten çıldırabilir:p
öpüyorum çok seni. badem'e en içten selam ve sevgiler.
keçiboynuzu pekmezini pek tavsiye etmiyorlar peri.ekstra glükoz katıyorlar.aslında pekmezi de direk yapanlardan ya da organik pazardan falan almak en mantıklısı.mesela ben ekşi çok severim.sumak ekşisi kullanırdım.ama bir araştırdım ki neler yok içinde.aslında benim kullandığım sumağın aromasının bolca mısır şuruplu hali.o yüzden hazır almıyorum artık.sumak meyvesini aldım,kendim suyunu çıkarıyorum.hem doğal hem de daha ekşi.zeytinyağlılarda enfes oluyor.Çok teferruatlı farkındayım ama biryerden tutmamız ve yediklerimizin içinde ne var ne yok -paranoyak olmadan- arada,bakmamız lazım.Hastalık boyutuna getirmeden tabii.Pırasaya bayılırım peri.hiç su eklemeden pişirmeyi dene bir de içine sadece ama sadece biraz zeytinyağı ve bir yeşil elma koyup kapağı kapalı kısık ateşte pişirmeyi dene.Müptelası olacaksın.Neyse burayı bir yemek bloğu haline getirmeden ben kaçayım.
şiir süper! :) depresyon hırkamı çıkardım kışlıkların arasindan. adı öyle ama neşeliyken de giyiliyor. ayagimin altinda sicak su torbasi, kucagimda badem. arada örgümü örüyorum. winter is coming ama biz de hazırız :) ne renk yün alıcaksın?
neo
hmmm! ben koska'nın tahin ve pekmezini alıp karıştırdım. kadıköy de bir kaç yer var, onlara uğrayayım ben. sumak meyvesi filan şimdi bana epey uzak, evet. zaten sumak da kullanmam ben.
arçil'e pırasayı yedirebilmem, içine bol pirinç ve bol limon sıkmakla mümkün oluyor. denerim ama dediğin şekli, kendim için. okurken bile çok lezzetli geldi.
redrabbitcim, ben senin yemek önerilerini zevkle ama inan bana çok zevkle okuyorum. keşke gelip daha çok paylaşsan. aklıma geldikçe de uymaya çalışıyorum sözlerine.
öpüyorum seni. sevgiler.
ben de süveter giydim. normal insanlardan daha çok üşüdüğümü sanıyordum. ama bak sen sıcak su torbası bile kullanıyorsun.
yünün rengi konusunda aklım çok karışık. yüncüye gideyim ve yünün dokusu bana yol göstersin diye hesap ettim. eğer yumuşacık, ama çok yumuşak bir yün bulursam, onun grisini isterim. açık gri. eğer biraz sert ve kalın bir yünse yanık turuncu ne hoş olur, diyorum. ya da bej rengi. turuncu çok riskli. bakalım. ve bir seçenek daha; ebruli renkli yumaklar oluyor ya, onun yeşil kombinasyonlu olanı da iyi olur. yeşili çok seviyorum bu aralar.
badem de çok mutlu mu? havadan sanırım, tina inanılmaz sevinçli. çok yakınlaştık. sürekli kucak kucağa bir halimiz var. mutfak masasındayım şu an ve tina ayaklarımın dibinde başı yukarda bana bakıyor, hadi yatağa, diyor:)
laptop'u yatağa taşıma vakti. öpüyorum. badem'e selamlar.
inanamıyorum, şu an sitede 24 kişi var! çok şaşırdım, az önce girdim. teşekkürler:)
:)
şşşt, dalga geçme, bakiim:)nasılsın, bulantı, tansiyon sorunu filan olmuyordur umarım.
Günaydın, ve hoşgeldin canım. Sesin keyifli geliyor, ne güzel. Buralarda bulutlar var;p
Sevgiler.
p.s.: Yazıyı yazdığın ilk zamanlar bir şey anlatmıştın, Vuslat'a sanırım. Montaigne'in kral ve incir öyküsü. Daha o zaman yazacaktım, Occam'ın usturası'na ne güzel uyarlanır bu anlattığın diye. Tabii orada anlatılmak istenilen şey başka, ama benim kafam leyla ilk okuduğumda öyle düşünmüştüm;) Onu bile gelip yazamadım, sırf benim olumsuz havam sayfanın neşesini değiştirmesin diye. Böyle saçmalıklar işte.
merhaba justine, yahu! nasılsın? bak şimdi sıkıntılı meselelerde occam'ın usturası teorisinden daha iyisi bulunmaz. hele de havalar bulutluyken yanına bir de çay ve hanımeller damla çikolatalı bisküvisi aldıysan...:)
iyi miyim? hiç fikrim yok. idare edebildiğim açıkça ortada. idare edebilmem epey iyi bir başarı. tina ile birlikte arçil'e keyif köşesi yaptık bugün odasında. kaloriferi açtım. çok şükür, kuru fasulye, pilav, turşu da var. çay da demlerim sonra. daha ne olsun, justine!:)
öpüyorum seni. sevgiler.
gülücük atıp kaçmışım :) ancak şimdi bakabildim.. bulantı vs. gitti fakaat 2 gündür tansiyon düşüklüğünden başım ağrıyor.. normalde de düşük tansiyonluyumdur.. 10-6 da mükemmelimdir.. bugün son ölçümde 8-6 idi :( başımdan ağrı gitmedi.. tuzlu ayran içtim hafif geçti sonra tekrar başladı.. bende bir dilim ekmeği tuzlayıp yedim, rahatladım :) şimdi evdeyim; ayaklarımı koltuğun sırt kısmına uzattım :) netbuk (özellikle böyle yazıyorum) göbeğimde :D
bu arada 5 ay oldu hâla kımıldamadı yaf :/ halbuki ultrasonda parende attığını görmüştüm, hiç hissetmiyorum vesselam..
benim de tansiyonum hep düşüktür. ama bu önemli değil. beden bu tansiyona alışıyor ve normali bu sanıyor:) kaygılanma bebeğin iyidir. arçil karnımdayken gece uyanık olmayı tercih ederdi:)
öpüyorum. sevgiler.
Yorum Gönder