Müzik-Anı- Jethro Tull
Benim güzel ilk aşkım
Ankara Cebeci'de, Hukuk Fakültesi'nin arka kısımlarında, dimdik bir yokuşu tırmandığınız zaman, bizim, Dikimevi Kız Yurduna ulaşmış olurdunuz kan ter içinde. Ama gençtik o zaman, uçar gibi varırdık biz. Kızılay'a gitmekse, kocaman kestane ağaçlı Kurtuluş Parkından geçmeye ve koyu bir sohbete bakardı. Fakülte 1. sınıfta sabahın köründe kalkıp, uzun saçlarını fırçalayan cici bir kızdım. Moda, dar blue jean, bol gömlek ve bol kazaklardı. Palto boyu dizde. Hafifçe sert yürümeliydiniz ve merhabalaşırken karşınızdakinin elini kavrayıp, gözlerinin ta içine bakmalıydınız. Yoldaş, demenize gerek yoktu:)) Yıl 1985'di ve kendimizi ne yapacağımızı bilemiyorduk. Kalabalık anfinin ön sırasında yer bulabilmek için rüzgara karşı erkenden yokuştan bırakırdım kendimi. Karşıda, uzakta, sisler içinde Ankara kalesi görünürdü. Nefis bir ses tonu olan, ciddi ve utangaç halli Anayasa profesörüne de hafifçe aşıktım sanırım ki, bu katı disiplini yaklaşık 1 yıl boyunca sürdürdüm. İlginçtir ki, o kadar başarılıydım ama Anayasa dersinden bütünlemeye kaldım. Aşk bunu bana hep yapar:)
Öğle uykusu için yokuşu tırmandığımda görürmüş beni ilk aşkım ve ev arkadaşları. Yurdun hemen yanındaki evde oturan, çoğu Tıp Fakültesine giden büyük çocuklardı. Onlarla tanışmamın çocuksu hikayesi hala heyecanlandırır beni. Ama konu bu değil. Çocuk sevgililer gibi birbirimizindik onunla. Ben sessizdim, okurdum. İkimiz de Edip Cansever'e bayılırdık. Borges ve Cortazar'ı onunla keşfettim. Melih Cevdet'i sevdiğini hatırlıyorum. Yusuf Atılgan onu müthiş heyecanlandırıdı. Marquez'i hiç sevmezdi. O konuşurdu. Güzel konuşurdu. Cambaz gibi sözcüklerle oynardı. Birbirimizi ne çok severdik, ne çok kavga ederdik, allahım.
Ben yurtta, odamda ders çalışırken, o kahvaltıyı ya da yemeği hazırlar ve
Jethro Tull'ın Thick as a Brick albümünü sonuna kadar açarak bana haber verirdi. Bilirdim ki o zaman, yemek saati gelmiş. Pencerelerde bağrışmalar duyulurdu, kapat şunun sesini, diye. Ama o deli gibi yurttaki odama el sallardı, beni utandırmaktan da keyif alarak, "hadi Yoko gecikme, bak soğuyor yemek" diye. Ian Anderson'un insanın kanını kaynatan flütü, kıvrak melodisi Cebeci yokuşunda hoplaya zıplaya yayılır ben, aşk diyince aklıma gelen tek ismin yanına koşardım. Girince eve, kısardı sesi. Ne konuşurduk hiç hatırlamıyorum. Çok güldüğümüze ve çok kavga ettiğimize göre çok konuşuyor olmalıydık.
Başını dizime koyduğunda, güzel bakışlı, yeşil hareli ela gözlerine bakardım. Yer yer taba renkleri, kahverengiler dolaşırdı gözbebeklerinde... orman gibi. Gamzemsi uzun gülme çizgileri vardı yanaklarında. Göğüs kafesinin tam ortasındaki derin çukur komik gelirdi. Kırmızı bir balık besleyeceğim burada, derdim. Hiç kıpırdamamalısın o zaman. O, beni kendine çekerdi. Ne kadar çocuktuk, ne kadar güzeldik.
Gazeteler uzun uzun yazdı; Jethro Tull bu yıl da Türkiye'deydi. İlk aşkım kimbilir nerede.
Cumartesi, Haziran 24
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Bir paralel gidiş va bizde (ne iyi :))
BEnim de bir jethro'ya değen yazım olmuş...Oldu daha dogrusu.
Jethro'nun temas etmedigi bir zaman yok gibi zaten :)
Duygulu bir yazı olmuş.
ses tonuna bayıldığınız, utangaç ve ciddi hoca Erdal Onar 'mıydı, merak ettim işte.
www.blogcu.com/butterflyvalley
çok hoş. yalnız kız yurdunun karşısında ev tutmak da.. nasıl desem bilmem ki.. a-iyi buluş, ben de yapayım, b-orada bekara ev verirler mi ki, c-tam çapkın işi.
Jethro Tull tarikatının değerli üyesi,
çoktan görmüşsünüzdür ama
http://www.youtube.com/watch?v=4o2nQF5K5DY
the anonymous,
Jetro Tull Tarikatini Yayma ve Yaşatma Derneği Genel Sekreteri
Şimdi sayfalarında gezerken okudum bu yazını peri ne güzel anlatmışsın duygularını,
Güzel anlatım sahiden...
sağol azecim:) geçmiş, güzel günler...
Yorum Gönder