Çarşamba, Temmuz 12


Zackarina hiç kımıldamadı.- Ne oldu sana? diye tepindi Kumkurdu. Taş mı oldun yoksa?
- Hayır, dedi Zackarina. Ama annem ve babam benim çok tepindiğimi düşünüyor. En azından yemek yerken.
- Hah! diye burnundan soludu Kumkurdu. Onlar için demesi kolay. Ne de olsa büyüdüler ya. Çabucak unuturlar.
- Neyi unuturlar? diye sordu Zackarina.
- Büyürken vücudun nasıl patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez...

Kumkurdu ayağa kalkıp sekerek dolaşmaya başladı. Bir yandan da zımpara kağıdı gibi bir sesle şarkı söylüyordu.- Ölü bir balık gibi oturamaz insan, bedeni büyür ve gelişirken. Koşmalı, oynamalı zıplamalı, hop, hop, hop, hop hoplamalı.

İstanbul Hatırası- Yerdeniz Yayınları-
10 Temmuz Saat 14.00
Yerdeniz Yayınları’nın sahibi kocaman mavi gözlü, yorgun bakışlı genç bir hanım. Çok ama çok dalgın. Türkiye’de her iş biraz da tüccar olmayı gerektiriyor ve iş oradan itibaren çirkinleşiyor ya, yılgınlığının kaynağı buydu anladığım kadarıyla. İyi çevirmen bulmak, onun düzenli çalışmasını temin etmek, matbaa ile uğraşmak, kağıt fiyatlarının yükseleceğini öngörmek, kitapların dağıtımı, satışı… çok ama çok zor bir iş. “Çocuk kitapları kendini kurtarıyor ama diğerlerinde sürekli zarardayım,” dedi. Her kitabın sadece 1000 adet satması yetiyormuş oysa kendini kurtarması için.

Bir duvar boylu boyunca yayınevinin çıkardığı kitaplarla doluydu:
Asa Lind’in kitapları gerçekten ne hoştur. *kaya, taş ve kum taş dedektiflerinin el kitabı, *kumkurdu, *daha fazla kumkurdu, *daha da fazla kumkurdu, “Ah!” dedi kitabı eline alıp kapağını insiyaki olarak okşayarak “şu kitap, Peter Hqeg'in smilla ve karlar’ı ne kadar hoş bir kitap ama okumak istemiyor insanlar. Sonra Bridge Belgrave’ın zak’ı, Gregory Maguire’nin lanetli batının kötü cadısı, Darren Oldridge’in insanlığın garip tarihi ne güzel kitaplar…” “ Ama” dedi, renkli Elvin serisini üst üste koyarak, “gidip şu kıytırık kitapları alıyorlar. halbuki hiçbir şey yok bunlarda.” Değişiklik: “ Ama” dedi, renkli Elvin serisini üst üste koyarak, “gidip ısrarla bu kitapları alıyorlar, sadece güzel kapak renklerine kapılıp.
“Almanca çevirmenim ne iyiydi,” diye dert yandı, onun gibisini bulmam öyle zor ki. Almancası iyi olsa edebiyattan anlamıyor, edebiyattan anlasa dili kötü kullanıyor diğerleri. Ama o çok iyiydi, ne yazık ki depresyonda şimdi.

Gelecek dönem yayınlamayı düşündüğü, yarısı bez kaplama hardcover çocuk kitaplarına, muhteşem çizgilere birlikte iç geçirerek baktık. Sanatçı her çizim için inanılmaz fiyatlar istiyormuş. “hak ediyor ama kim alır Türkiye’de bu kitapları? kesin zarar ederim,” dedi.

Profilo’nun arkasındaki yerini, İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarında bir yere taşıyacak. Tadilat filanla uğraşıyor şimdi. Cafe’de olacakmış yayınevinde. Düşünüyor ki, “iyi özel kahveleri, elinde bulunan antika Bavyera fincanları ile ikram etmek hoş bir fikir olmaz mıymış?” “kırılmaları sizi üzebilir”dedik, hevesini kırmamaya çalışarak.

Bunca iş için güçlü olması gerek muhtemelen. Tanışmamızın başında gözlerini kaçırarak konuşuyordu, ürkek bir hali vardı, belki çok yorgundu, bilmiyorum. Sonra rahatladı ve hakim oldu ortama.

Umarım Yerdeniz Yayınları kapanmaz ve harika kitaplar yayınlamaya devam eder.

5 yorum:

asliberry dedi ki...

işte o çocukluğumdaki enerjiyi istiyorum gene.
hani kimi insan vardır, pır pırdır böyle, büyüse de, yaşlansa da asla durmaz fırıldak gibi döner durur, enerjisi hiç bitmez.
öylelerine çok özeniyorum, öyle olabilmeyi çok istiyorum.
sevinçli, enerjik, pıtrak.

ece arar dedi ki...

sibel gerçekten elvin kitapları için kıytırık demiş olabilir mi* onları öneren ben, çevirenlerden biri ağabeyim, ismini "elvin" yapan, yani kızımın ismi olarak koyan sibel... evet tabii, kum kurdu ve zak gibi değil ama güzeller yine de...

endiseliperi dedi ki...

Hay allah! Ben neden bu blog alemini, kimsenin birbirini tanımadığı cosmopolite bir dünya sanıyorum? Adamı böyle yerin dibine sokarlar işte. Kıytırık dememiştir Sibel Hanım... bu durumda hiç demememiştir:)))

Düzelteyim ben o sözcüğü. Ama diğerlerini daha çok sevdiğini ve okunmasını istediğini söyleyebilirim.

Her durumda bana daha özenli ve titiz olmam gerektiği konusunda çok önemli bir uyarıydı bu.

Ayrıca Elvin ismi gerçekten çok güzel:)))

Sevgilerimle.

ece arar dedi ki...

endişeli peri, ben de tam bu entry'yi girdikten sonra bunu düşünmüştüm, "aslında küçük bir dünya bu, bak işte tanımadığım endişeli peri'nin blogunda, tanıdığım, hayran olduğum, zarif, akıllı kadın sibel'le tanışmış bir insan var, o sibel ki her kitaba saygılıdır, kendi yayınevinden çıkan kitaba da kıytırık demez, gönlü hep kumkurdu'ndadır, yine ağabeyimin çevirdiği kumkurdu kadar güzel zak'a hayrandır, ve elvin hakikaten renkli kapaklarıyla şeker gibidir ve şimdinin çocukları sihir, büyü isterler, bu da öyledir, o niyetledir, istediğini vermektir, kalite iyidir yine de. neyse, hadi bu konuyu kapatalım, arkadaş olalım :)

miso dedi ki...

Blogunu okurken bu entry'ye rastladım; ılgaz'a kumkurdu'nu okuyorum şu aralar, ne süper bir kitap. Bir dostumuz hediye etmişti, sağolsun, harikaymış gerçekten de. Ama Ece Arar'la olan raslantıya da üzüldüm hani. :(