Perşembe, Ekim 19


Bora araştırmış, bulmuş:
http://www.questia.com

İyi hazırlanmış bir site. Üyelik için yıllık 98Dolar ödemek gerekiyor. Bora dün gece üye olmuş. İncelemiş. Fazlasıyla hakediyor, diyor. Ben, üye olmadan önce Faulkner'ın bir öyküsünü okumaya başlamıştım; 3 sayfa sonra üyelik ihtarında bulunup okumayı kesmişti. Ancak aylık olarak bedava okunabilecek kitaplar var.
Bora'nın bir arkadaşı, elde tutulabilecek kitap boyutunda ve kitap duygusu verecek şekilde tasarlanmış bilgisayar fikrinden bahsetmişti. Bu tür sitelerden kitapları o şekilde kitap bilgisayarlarından okumak, bahsi geçen sözcük, coğrafi bölge, tarihi olay vs ye arama motorlarından ulaşıvermek hoş olurdu gerçekten. Hatta yazarla yapılmış söyleşileri izlemek, kitap eleştirilerini filan da okumak mümkün olurdu.
Benim İngilizcem iyi değil, ama okuyarak geliştirmeye çalışıyorum.
Siteyi bana hararetle önerdi Bora. Ben de ne biliyorsam sizinle paylaştığım için yemeyip içmeyip yazıyorum.
İlginize...

25 yorum:

tavsan dedi ki...

Merhaba:) Bu gulen guzel fotografin oldugu yazi da varken hazir, birkac haftadir okumakta oldugum blogun sahibine bir merhaba diyeyim dedim daha fazla geciktirmeden. Lutfen "siz"siz tarzimi saygisizlik olarak degil saygiyla beraber bir samimiyet olarak al Endiseli Peri.
Kitaplari bilgisayardan okumak hala zor geliyor bana; belki butun gun bilgisayar karsisinda oldugum icin. Bir de gozlere zararli iste sonucta o kadar zaman olunca. Yine de hem yandaki kitap sitesi hem de bu baglanti icin tesekkur ederim.
Bir de not: Orhan Pamuk yazina kendi sayfamda baglanti verdim sorun etmeyecegini dusunerek, umarim yanilmiyorumdur.
gulumsemeyle

Adsız dedi ki...

Müzmin beye (Jazetta da)çok güzel yazmış, sonra kendi blogunuz da onun en gıcık olduğu (resim)şeyi yapmışsınız.
Tam bir koç burcusunuz. Ben de.

Adsız dedi ki...

Eger Ingilizce gelistirme bakimindan yaklasiyorsaniz konuya, Gutenberg projesi gibi fikri mulkiyet kanunlari kapsamindan cikmis eserleri elektronik ortama geciren bedava projelere de bakmaniz faydali olabilir. Dili iyi kotu bilmeme ragmen edebiyat tarafim zayif oldugu icin ne tavsiye edecegimi bilemedim simdi. Ama hem Mark Twain'in hem Charles Dickens'in eserleri var orada mesela. Bazi eserlerin sesli okunmus dosyalari de var. Orasi text olarak dagittigini duz formatta sakliyor ama orada cikan eserleri pdflestiren filan insanlar da var -- google bulur bunlari. En eski proje olmasi bakimindan aklima geldi Gutenberg, yoksa o tek degil elbette.

Kitap buyuklugunde okuma aleti fikri senelerdir herkesin kafasini mesgul ediyor. Malesef (palm pilot boyudaki seylerden bahsetmiyorsak) cekici bir cozum henuz yok. Tablet formatinda PC'ler var, ve Sony Librie gibi tesebbusler var tabii ama 'iste budur' dedirtecek ozellikte ve fiyatta birsey yok. Bunun bircok sebebi var ama teknik olmayan sebeplerinin onde geleni icerigin ne sekilde 'korunacaginin' belli olmamasi yuzunden elektronik ortama yayincilar tarafindan ragbet edilmemesi bence.

Ben yatarak filan okumak istedigim seyleri cift-tarafli basip (kalinsa) spiral ciltliyorum. Tabii o is icin gerekli yatirimi (cilt makinesi ve duplex lazer yazici) isim icin teknik dokuman basmam gerekmese yapmazdim herhalde.

Adsız dedi ki...

Biraz daha kurcaladim. Yukarida bahsedilen eserler dahil Henry James ve Edgar Allan Poe da var Gunetberg arsivinde. Questia bence de iyi bir fikir/hizmet, ama acik/bedava ve kanuni sekilde dagitilan eser az degil nette. Belki birisinin isine yarar bunlar diye linkleyeyim buraya dedim.

Adsız dedi ki...

Bülent Bey çok teşekkür ederim öneriniz için. Gutenberg Projesi'nden haberimiz var. Bora'ya msn'de projeden tekrar bahsettim ve Bora şunları dedi:

bora:
sana bu projeden bahsetmiştim; hatta gönüllü olarak bir kitap yazsana demiştim
bora:
YOK, bu site, questia en iyisi
bora:
o site (gutenberg), telifsiz kitapların bulunduğu bir havuz
bora:
isteyen gönüllü oluyor; bir kitap yazıyorsun
bora:
örneğin, nazım hikmet'leri yazabilirsin
bora:
ama, dilini questia'dan geliştirmen daha iyi
bora:
çünkü; aynı zamanda, inceleme yazıları var; yeni tarihli
bora:
gutenberg projesinde Borges'i bulamazsın örneğin
bora:
yetmiş sene sınırı var sanırım
bora:
kanuni olarak
bora:
questia'nın en büyük faydası, düzensiz okuyanlar ve hafızası zayıf olanlar için bence
bora:
bilgiyi sınıflandırman, derleyip toplaman kolaylaşıyor
bora:
bir de, sanki gutenberg projesi ağır ilerliyor gibime geldi; çok sene oldu çünkü;
bora:
ama ahım şahım bir ilerleme YOK
bora:
tabii içinde çok şey var, ama zamanla paralel baktığında yavaş ilerliyor
ben:
anladım canım. Bunu yorum bölümüne aktarmamın sakıncası var mı?
bora:
artık, başbaşa konuşamayacak mıyız?:)
ben: mersiii:)

Gutenberg için durum bu merkezde bizim evde Bülent Bey. Belki Bora'nın önerdiği gibi Nazım Hikmet'leri ya da Sait Faik'leri yazmak isterim.

Hoşçakalın.

Adsız dedi ki...

sevgili tavşan,
hiç sorun etmem ne sen demeni, ne de bağlantı kurmanı.

benim de gözlerim çok etkileniyor ama engellenemez bir bağımlılık oldu bilgisayar. mesela evde bir kitap arıyorum diyelim, find komutuna basmak ve renkli olarak aradığım kitabın öne çıkması beklentisi içine giriyorum. ya da google'da araştırma yapmak istiyorum evdeki herhangi bir şeyi bulmak için. çok çok fena.

Sesini duyduğuma sevindim.

Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

Âsiye Hanım hoşgeldiniz,
Ben Metin Bey'in oradaki tartışmayı anlamadım. Müzmin Bey'in kırılmış olma ihtimaline de çok üzüldüm.

teşekkür ederim, güzel sözleriniz ve uğradığınız için.

ayrıca koç burcu olmanız sizi neredeyse tanıyor olduğum duygusu edinmeme neden oldu:)

müzmin bey hoşlanmıyor mu resimden? hımm... anonim kalmak istediği içindir hep:)

sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Bora bey dogru seyler soyluyor, buyuk olcude katildigimi not edeyim. Gutenberg projesi gibi birseye yerli katki yapmak istiyorsaniz benden hayir dua alirsiniz

Muzmin beyin resim hakkindaki gorusleri surada.

asliberry dedi ki...

Ben fotoğrafın, yok fotoğraf değil resim diyeyim, (-ince giyerim ince, pembe yakışır gence, insan bir hoş oluyor sevdiğini görünce, ooooo, sen yana ben cama, ikimizin resmini çıkarsınlar yan yana- türküsünü çok severim, Yaman’da ezbere biliyor, söyleyip söyleyip oynuyoruz, Yaman’da fotoğrafa resim diyor bu yüzden), evet ne diyecektim ben resmin yazı için çok önemli bir öğe olduğunu düşünüyorum ve hatta yazının tamamlayıcısı olarak görüyorum.

Yazı yazan kişinin kendi fotoğrafını neden, hangi dürtülerle yayınladığını düşünmedim hiç, empatim o kadar gelişmemiş.

Ancak okuyan ve resmi seyreden biri olarak konuşabilirim.

Ben okuduğum insanın yüzünü, gözlerini, ellerini, saçlarını fiziksel olarak gördüğüm zaman mutlu oluyorum. Kanlı, canlı karşımda duruyormuş gibi hissediyorum, daha bir seviyorum onu. Gülümsemesini biliyorum, üzüldüğü bir şeyi yazarken nasıl ağladığını hissedebiliyorum, yazısında bir hinlik varsa, biliyorum ki o satırları bir kaşı havada yazmış, kızınca kaşlarını çatmış.

Ya Endişeli Peri Rukiş’in eşi Ali Bey’de geçen gün; “bilgisayarda fırından çıkmış, sıcak kurabiyeleri görünce, bir tuşa basıp, masama insin istiyorum” demişti, sonra da; “o da olacak bir gün demişti”. Geleceğe böyle inanç, pes demedim elbette, neden olmasın, ışınlama olayını hallederlerse neden olmasın?

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

peri hanım çok üzgünüm ben,kardan adam öldü(ölmüş,araba çarpmış)
hemde bana küs olarak...
RÜyamda gördüm onu,bu da sanırım tam öldüğü güne denk gelmiş.bedeninin bir kısmı yoktu ama kan da yoktu.upuzun kıvrık kirpikleri(ki normalde öyle değildi doğal olarak gözleri)ile bana çok tatlı baktı-seni affettim anlıyorum,haklıydın- der gibi.
Ooff yine de içim çok fena çook...:((

Zeynep B. dedi ki...

sanırım internette kitap okumakta ben de zorlanırım. B.sayarın parlak ışığı tüm gün yeteri kadar rahatsız ediyor zaten, elim çenemde ekrana bakıp okumaya çalışmak zor iş.
Galiba soyut olarak sevmiyorum kitap okumayı. Okuduğuma dokunmalıyım....

Adsız dedi ki...

Ah, Saliha Hanım, demeyin!
Ah zavallı Kardan Adam... Eminim ki son günleri mutlu geçmiştir. Genç de değildi, trafiği bilecek kadar deneyimliydi, ama hay Allah. Başınız Sağolsun. Diğer kedilerinizle teselli bulacaksınız artık, yapacak bir şey yok.Üzmeyin kendinizi.

Büyük üzüntülerimle, tekrar başınız sağolsun.

Adsız dedi ki...

MR Hanım, (mutfak robotu size başka bir isim bulalım, n'olur. Sizin zarafetinize, hoşluğunuza mutfak robotu diye seslenmek hiç içimden gelmiyor. Hem canım siz bu kadar duyarlılıkla robot filan olamazsınız ki, değiştirelim lütfen.),

Bence Göz sağlığı ve bilgisayar teknolojisi birlikte gelişecek. Gelişmeli. Böylece bir tuşa bastığımızda kurabiyeyi de servis eden gelecek dönem bilgisayarları ile yakınlığımızın artmasının bedelini daha az öderiz.

Ben de nesne olarak kitaba hayranım. Dokusuna, kokusuna... Hele hele sahaflardan alınmış, kıyısına notlar düşülmüş kitaplar çok kıymetlidir benim için. Öyle de olsa nostalji rüzgarları bana hiç bir şey demez. Zaman, iliklerimize kadar işleyerek ilerler ve her şey değişir, gelişir; buna inanırım ve bunu severim. (Evdeki DVD'ye bile dokunmak istemeyecek kadar yabani sayılırım, gerçi ama:)

Size bir örnek vereceğim: Fowles'un, Fransız Teğmenin Kadını kitabına başlamıştım. Evde değildim. Kitap, İngiltere'nin sanırım güneyinde bulunan Lyme Körfezi'nde başlar. O sırada, Fowles'ın pek güzel anlattığı yeri, körfezi, o kasabayı ve sonrakilerin fotoğrafını çok ama çok görmeyi istemiştim. Eğer elimdeki bilgisayar-kitap olsaydı, Lyme sözcüğünü seçip, muhtemelen olması gereken search tuşuna basarak, daha kitabı okurken, istediğim araştırmayı yapmış olacaktım. Edebiyat eserleri için daha az ama diğer eserler için daha çok işimize yayardı bu.

Size uğruyorum, ama dilim tutuluyor, ne diyeceğimi bilemiyorum. Daha konuşkan olmaya çalışırım.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Aslı'cığım,
O şarkıyı o türküyü ben de severim. Söylerim de, ama ben uydururum; hiç bir şarkıyı türküyü ezbere bilmem. Arçil küçükken Teoman'a hayrandı, 35 şarkısını ezbere söylerdi ve ben ona eşlik etmeye çalıştıkça hayretler içinde kalırdı sözleri ısrarla öğrenememe. Teoman'ın o güzelim şarkılarından midemiz bulanmaya başlamıştı Arçil yüzünden. Bütün albümleri, posterleri, defterlere el yazısı ile yazılmış şarkıları... Nihayet bitti. Bir ara Ceza dinliyordu. Şimdi Eminem! Hayatı, şarkı sözleri, o beni irrite eden görünüşü hayatımızda! Ben, Nirvana, Red Hot Chilli Peppers filanı öne sürüyorum devamlı ama...Yok.
Ne yazık ki türkü, sanat müziği filan hiç bilmiyorlar. Küçükken annem öğle uykusuna yattığında, radyoyu açar, Bayrak Radyosunu bulur, orada isteklerde bulunanların isimlerini, onların istedikleri şarkıyı, türküyü dinleyerek uyuyakalırdı. Ben, sessiz evde başımı ders kitabımdan kaldırır, istekte bulunanlardan kimin yasak aşk yaşadığını, kimin ayrılık acısı çektiğini, kimin oğlunu askere gönderdiğini tahmin etmeye çalışırdım. Bir ara, hep uykusunda öleceğini düşündüğüm annemin odasına gider, sırtının alıp verdiği düzenli nefesle kımıldadığını içim rahatlayarak teşhis eder, sonra tekrar dersime dönerdim.
(Bana bütün bunları anımsattı Yaman'la türkü söylemeniz. Ne güzel. Sağol.)

*

Ben de blog sakininin fotoğrafını görmekten hoşlanıyorum senin gibi ve aynı nedenlerle.

*

Eskiden Jetgiller diye bir çizgi film vardı. Sen küçüktün hatırlamazsın belki ama Rukiş'in kocası hatırlar mı, bilmem. Orada hizmetçi robotlar evi süpürür, bir tuşa basıldığında dumanı üstünde kızarmış tavuklar servise hazır ortaya çıkardı. Hayatın bu kadar otomatikleşmesinin, hayatın anlamını da çok daralttığına ilişkin bir kitap vardı. Bizzat bu yemeklerin çok kolay hazırlanmasına ilişkin bir kadının bunalımını da içeriyordu. Adı, Otomatik Piyano, yazarı, Kurt Vonnegut Jr. Çok iyi bir kitaptı, hatta ben bu tür konularla ilgili bir arkadaşıma hediye etmiştim kitabı. Rukiş'in eşine önerebilirsin.

Sabah sabah amma gevezeliğim tuttu.

Yaman'la bakışarak türkü söylemeniz ne hoş oluyordur. İkinizi de öperim.

Adsız dedi ki...

Bülent Bey,
Ben bir inceleyeyim Gutenberg Projesine nasıl katkıda bulunuruz, diye. Sait Faik yazmayı isterim. Siz yazdınız mı? Ne yazdınız? Nasıl oldu? Bence birçok kişi katkıda bulunabilir. İnsanın ülkesini sevmesi de böyle olur, bence. Teşekkür ederim size de.

*

Müzmin Bey'e saygılarımı sunarım. Poz kesilmiş, güzelliğe vurgu yapan ve bu güzellikten kaynaklı olarak geleceğe yatırım yapan fotoğraflar bana komik geliyor. Ben iflah olmaz bir bencil olarak, fotoğrafları ilerdeki kendim için koyuyorum. Bir de benim için bir şeyi ifade edebilmek çok önemli. Çok önemsiyorum doğru bir şekilde anlatabilmeyi. Kendimden sözcükler dolusu bahsediyorum ya burada fotoğrafım neden olmasın? Eğer tüm çabama rağmen yanlış anlaşılıyorsam, umursamıyorum. Çünkü yanlış anlamaya teşne insanları da tanıyorum. Onlar için hiç bir şey yapılamaz. Müzmin Bey bir genelleme yapmış ama eminim ki gelip benim fotoğraflarımı görse aynı şeyleri düşünmeyecektir. "ne sevimli bir hanımmış bu Peri Hanım yaw" diyecektir:) şaka:)

Yine gelin Bülent Bey.

Müzmin Bey'e de size de sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Ben bir inceleyeyim Gutenberg Projesine nasıl katkıda bulunuruz, diye.

Gutenberg olmasi sart degil. Bir sekilde 'acik' bir formatta metinlerin bulunmasi, olmayanin o formata (taramak ve elle kontrol ile) gecirilmesi kafi. Gutenberg vs. projelerin webde gorunen kismi sadece derli toplu ve bir noktadan dagitimi sagliyor. Icerik serbestce kopyalanabildigi icin o projenin teknik altyapisini begenmeyen baska sekilde dagitabilir. Burada mesele elektronik ortama metinlerin gecmesi ve kanuni problem olmadan dagitilabilir olmasi.

Sait Faik yazmayı isterim. Siz yazdınız mı?

Yok ben yapmadim birsey, sadece teknik acidan bildigimi ve ortam icin gorebildigimi meraklisina anlatiyorum firsat olunca.

Bence birçok kişi katkıda bulunabilir.

Elbette, vikipedi buna bir ornektir. Yalniz burada kanuni durum cok onemli. Ne Wikipedia/Wikimedia ve Internet Archive kanuni problem cikartabilecek seyleri yayinlamaz. O yuzden biraz bu kanunlar otursun, icabinda feragatname duzeni yerine yerlessin istiyorum. Buna kafa yoran teknik adamlar var, ama henuz ortada ciddi bir anlayis ve kanuni altyapi yok. Diger taraftan bir iki defa denedigimde urettikleri ozgun icerigi isteyene cepten para harcayip bedava gondermelerine ragmen netten dagitmaya -- ben anlatamadigim icin herhalde -- razi olmayan insanlar da var. Bu ortamin getirdigi imkanlar henuz anlasilmiyor pek. Teknik arkadaslarla konustugumuz soyle komiklikler de var.

Adsız dedi ki...

Aa, traji komik gerçekten de Bülent Bey. Oğuz Atay'ın belirttiği gibi, bir çocuk gibi ülkemiz. Öyle de görüp seviyorum her şeye rağmen.

Teşekkür ederim. İlgileneceğim konuyla.

Adsız dedi ki...

Teşekkür ederim. İlgileneceğim konuyla.

Harika olur. Isin kanuni tarafi cok zor (bence). Kanunu cikarttirmak duzgun yaptirmak filan zor tabii ama ondan bahsetmiyorum, isi kavramak ve 'yahu dogrusu sudur' demek zor. Bir de isin icine 'mulkiyet' karisinca bu sefer mulkiyet asik veya karsiti goruslerden kaynanlanan kaygilarla da mudahil olunuyor ve bir suru nahos is ortaya cikiyor. Ama nahosluga temayul bir tarafa ben bu konuda bir toplantiya gittim, tatsizlik asgari duzeydeydi (hatta bana blogundan beyinsiz filan demis cocuklar bile gayet duzgun laklak ediyorlardi). Bence bunlari anlamaya calismamiz lazim.

Zeynep B. dedi ki...

Teşekkür ederim benim hakkımdaki ince düşüncelerin için.

bir isim öner istersen ??

yada en azından MR seni rahatsız ediyorsa ismimle hitap edebilirsin "zeynep"

asliberry dedi ki...

Ben Jetgiller’i hatırlıyorum. Ben de hep annemin nefesini dinlerdim, sonra da ölmüş olsa ne kadar acı çekeceğimi düşünür ağlardım. Ölümü kabullenmeyi babamın ölümüyle değil de, böyle öğrendim galiba, böyle de dinsiz oldum. Ne de olsa din ölümü kabul etmemek anlamına geliyor.

Neyse ya ben seninle sohbet etmek için bu yorum kısımlarını çok dolduruyorum. Başka çare bulmalı. Ben MSN kullanmayı bilmiyorum biliyor musun? İş yerinde zaten kullanmam mümkün değil de, evde de nedense uzak duruyorum böyle şeylerden. Maille sohbet edebiliriz aslında.
Ya da bir blog kuralım, ikimizde bilelim şifresini, oradan birbirimize mektup yazalım. Bu da hoş olabilir, hem o zaman bizim bu sohbetlerimize kulak misafiri olmak istemeyenler yorumlarda görmeye mecbur kalmazlar.

Adsız dedi ki...

Sevgili Bülent Bey,
teknoloji beceriksizliğimin boyutlarına tanık olsanız, artık bu kadarının yüz kızartıcı suç kapsamına alınmasını talep ederdiniz. Bana kesinlikle Rusça filan konuşuyor gibi geliyorsunuz. 1 saat bana açıklasanız sizi akıllı uslu dinlerim ve fakat sonunda, "hımm demek play düğmesi bu, vay!" filan derim zeki zeki.

İşin yasal kısmına gelince güya ben hukukçuyum. Avukatlık filan yapmışlığım var. Ama gelin görün ki ben bir şeyden nefret edince unutabilme kabiliyetim devreye giriyor. Sizin önerdiğiniz bağlantıları okuyunca telif hakları yasası öncelikli olmak üzere ilgili yasaları ve uygulamaları araştırmanın yararlı olacağını düşündüm.

Bey, söz konusu toplantının faydalı geçtiğini söylemiş ama sizi üzen genç arkadaşların terbiyeleri egoların önündeymiş bu sefer, diyelim.

Durumun karmaşıklığının ayırdına vardım. Biliyorsunuz ya Türkiye'de her şey kişiselleştiririlir ve iş yürümez. Sizin fazla mesaide önerdiğiniz kitapları asla ve sonsuza kadar okuyabilme olanağım yok. Mümkün değil. Gerçekten.
En iyisi siz bana play düğmesini gösterin:)

Svg.

Adsız dedi ki...

Pardon. Oradaki Bey, Ali Işıngör Bey(Burkina Fasofiso)

Adsız dedi ki...

Zeynep:))
Evet, tüm isteğim sizden, çok sevdiğim Zeynep ismini rahatça kullanabilmek içindi.

Size böylesi yakışıyor.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Aslı biliyor musun ortak blog yazma fikri Bora'nındı. Ben Adana'dayken birlikte bir şeyler yazalım, istemişti. Gerçi biz birbirine yazışmalı ulaşan, o tür mesafeden bakan ilişkileri pek hoş bulmayız. Benim de onun da birbirine edebi mektupların yazıldığı ilişkileri oldu ama hiç samimi gelmiyor bu tür şeyler bana artık sevgili ilişkilerinde.

Ortak blog işini düşünelim. Ben biraz kasarım kendimi o durumlarda. Hani şu suspus yazmam, (konuşmam) gereken durumlarda müthiş utangaç olurum. Bazı sevdiğim bloglar var oralara bile bir satır yazamadan kapıdan geri dönüyorum. Oysa görüyorsun ne gevezeyim.

Düşünelim bence, matrak, sevimli bir şey duygusuyla yapalım ama.

Öptüm.

Adsız dedi ki...

Bey, söz konusu toplantının faydalı geçtiğini söylemiş ama sizi üzen genç arkadaşların terbiyeleri egoların önündeymiş bu sefer, diyelim.

O kadar olsun, ben pek uzulmem boyle seye. Bu memlekette isleri bu insanlarla yurutecegiz alt tarafi. Klavye arkasinda sertlesmemeyi elli yasindakiler ogrenemezken yirmili yaslardakilerin heyecanina bakip kendimizi uzersek hem omurumuz kisalir hem de belki insan kaybederiz. Netin bir iyiligi, insanlardan istedigimizi alip kalanini birakabilmemiz. Elbette kimse manasiz sertligin olmasini tercih etmez, ama bunlari yutmak cok da zor degil.

Durumun karmaşıklığının ayırdına vardım. Biliyorsunuz ya Türkiye'de her şey kişiselleştiririlir ve iş yürümez. Sizin fazla mesaide önerdiğiniz kitapları asla ve sonsuza kadar okuyabilme olanağım yok. Mümkün değil. Gerçekten.
En iyisi siz bana play düğmesini gösterin:)


Hah, daha iyisini yapmayi planlayan canavar genclerimiz var. Kadidemi koltuktan kaldirip organize edersem onlara kokorec ismarlayacagim cok yakinda. En azindan Lessig'in kitaplari tercume ediliyor, play dugmesi gosteremesek de (henuz, film yapmak icin muazzam bir engel yok) buyurun su Turkce PDF'i demek kabil olacak.

Ben de memnun degilim insanlarin bazi seyleri Ingilizce okumak durumunda kalmalarindan, ama gelin gorun ki bu aletler de, bu net de, bugunku sekliyle isleyen kanun hakimiyeti ve/veya hukuk devleti kavramlari da Turkce konusan insanlar tarafindan ortaya konup uygulanmadi. Bu konulara kafa yoranlarin cogu da haliyle dilimizi konusmuyor.

Teknik kadro sayilacak ama isin hukuki kismini (avukatlik acisindan degil, 'hukuk herkese lazim' acisindan) cok iyi kavramis insanlarimiz var, dahasi da ortaya cikacak. Bu insanlarin onune duzgun kutuphane koyamiyorduk ve hala koyamiyoruz ama artik netten bazi seyleri okuyup icabinda bu kavramlari ve degisik bakis acilarini ortaya atanlarla tartisabiliyor Turkiye'de yasayan meraklilar. Bunlar daha cok yeni, biraz zaman lazim doguracaklari fikir zenginligini Turkce gorebilmemiz icin.