Cuma, Kasım 24

ah, güzel dedektif Julia…
karanlık ruhların narin prensesi


Size yetkin örneklerini sunup, gerilim-polisiye edebiyatının seviyesini yükseltmeye çalışmayacağım. Size, çizgi romanların sadece çocukluğun cehaleti ile örtüşen bir sanat dalı olmayıp; oyunsever her hınzır zeka için büyük zevk olduğundan da bahsetmeyeceğim.

Ama size Julia’yı anlatmadan duramayacağım. Julia, çizgi roman dünyasının efsanevi yeteneği Berardi'nin eseri. Berardi henüz beş yaşındayken sinemada izlediği Audrey Hepburn’e aşık olmuş. Yıllar sonra yarattığı Julia için model olarak da onu kullanmış.

Julia, Audrey Hepburn zarafetini taşırken, güzelliğinin hiç farkında değilmiş gibi dalgın, akıl almaz cinayetler işleyen canilerin karanlık ruhlarını en ince ayrıntısına kadar öğrenmek için çalışıp durur. Bir kriminolog. Üniversitede kriminoloji dersi veriyor. Aynı zamanda savcılığa bağlı olarak, suçlu profili çıkarmak için çalışıyor. Kriminologdan ziyade merakı ve yürekliliği ile bir dedektif gibi hareket edip, başkomiser Alan Webb’i çileden çıkarıyor. Ne kadar kavga edip dursalar da aralarındaki gizli çekimi siz de farkedeceksiniz okuyunca. Alan Webb, Hollywood starlarından Malkovich model alınarak yaratılmış ve insan teşekkür etmek istiyor Berardi’ye, Don Johonson gibi sığ yakışıklılığı tescilli bir tipi değil de Malkovich gibi inanılmaz çekiciliği, karakterinden gelen bir kahraman seçtiği için. Gerçi, işlerinde Julia'ya yardım eden dedektif Leo Baxter var, çok sevimli, çok yakışıklı, çok komik ve Nick Nolte'un gençliğine benziyor ama, adamımız Alan Webb.

Peki, Julia’yı bu denli farklı, özel yapan ne? Neden şimdi onu anlatıyorum size? Şundan: Julia, düz, aptal bir mantık yürüten aynasız tayfasından değil. Polis için katil, daima suçludur. Julia, mesleği gereği katilin kendisinin de ne kadar kurban olduğu ile ilgileniyor. Dehşet saçan canilerin zihnine girecek kadar yürekli. Kendini, cani ile özdeşleştirebilecek kadar hassas, önyargısız. Julia, işinden başarılı olduğu için mi yapabiliyor bunları? Hayır! Durumun hoş yanı, incecik narin bedeni, nazik, çekici tavırlarının arkasında Julia'nın insanın o en karanlık köşelerine kendi ruhu nedeniyle aşina olması. Kitaplarda yer yer, Julia’nın huzursuz gecelerde kendi tarihiyle hesaplaşan kabuslarına tanık oluruz. Sabahları kan ter içinde uyanıp, işe koyulduğunda belki de aydınlatmak istediği hep kendi karanlık ruhudur. Onu çocukluğundan beri tanıyan yardımcısı, Emily Jones, Woopy Goldberg sevimliliği ile üstüne titrer, durur.

Julia’nın uyguladığı soruşturma metodları, suçluları tesbit etmek için kullandığı, FBI tarafından geliştirilmiş yöntemler, günümüzün bilimsel bulguları ile birebir örtüşür. İnsanın, suça eğilimi konusundaki araştırmaları titizlikle inceleyip, istatistiklerin hepsini dikkate alır Julia.
Bu çok katmanlı hikayelerin keyfini, Berardi’nin çalışkanlığına ve yeteneğine borçluyuz. Berardi aylar boyunca gözlemci olarak Cenova Adli Tıp Enstitüsündeki kriminoloji derslerini takip etmiş.

Julia serisini soluksuz okumamızın bir nedeni daha var: Julia'da sinematografik ögeler oldukça fazla. Kare içleri çarpıcı olmakla beraber, çerçeve, okurun dikkatini dağıtmamak için, bir sinema perdesi gibi sade. Filmde olduğu gibi bir konuşma metni, ustalıkla başka bir karenin üstüne gelebiliyor. Diğer seriler gibi 94 sayfa değil, 124 sayfa. Julia'nın maceralarındaki sinemasal ritmi verebilmek (kişileri tanıtmak, psişik yapılarının derinliklerine inebilmek), hızlanmalar, yavaşlamalar, müzikler, vuruşlar, duruşlar ile bir film izler gibi tat alabilmek için bu uzunluk gerekli ve yeterli olmuş. Ayrıca Berardi, sinemadan çok beslenmiş bir sanatçı. Julia'yı oluştururken, Fritz Lang, Hitchcock, Richard Fleischer, William Goldman'dan faydalanmış. Tahmin edersiniz ki inanılmaz bir polisiye edebiyat birikimi de var. Örneğin Sevgi Nesnesi sayısında Oscar Wide’da şöyle bir alıntı görürüz.

“Sonunda herkes sevgi nesnesini öldürür
Herkes duysun bunu.
Acı bir bakışla yapan da vardır,
Korkak olan bir öpücükle,
Yürekli olan bir kılıçla!”

Berardi, kişisel müzik çalışmaları nedeniyle, Julia’ya müzikal bir yapı da kazandırmış. Julia’nın içeriğindeki müzikal yapı, Schumann’dan, Carol King, Rolling Stones’tan Bob Marley’e kadar uzanıyor.

Kendinizi çizgi romanların büyülü dünyasından mahrum etmeyin. Dünyanın en güzel krimonoloğu Julia’dan, hiç mahrum etmeyin.

(Türkiye'de çizgiroman yayıncıları çok meşakkatli bir dönemden geçti, geçiyor. Artık, aradığınız sayıları daha kolay bulabiliyorsunuz. Kadıköy Pasajı'nın altındaki çizgi romancılar, eski sayılar, yeni yayınlar için en doğru adres gibi görünüyor. Biz de Aksoy Yayıncılık'tan çıkmış 15 küçük seri ve uzunca bir aradan sonra Maceraperest Çizgilerden çıkmış 2 adet kalın, her biri 4 maceralı Julia var.)

Aşağıda, Julia'da geçen şarkılardan örnekler bulunuyor. Birini kaydettim. Dilerseniz diğerlerini www.radioblogclub.com'dan dinleyebilirsiniz.


Eric Clapton- i shot the sheriff
Rolling stones
Bob Marley
Schumann


15 yorum:

enne dedi ki...

Çizgi romana bayılırım ben. Lütfen şu 2 kalın ciltli ve 4'er maceradan oluşan Julia kitaplarını nereden alacağımı bana söyleyin, hemen alayım.

Adsız dedi ki...

Aslında kalın ciltlilerin dezavantajı var. kapaklarından mahrum kalıyorsunuz. Gerçi orijinal kapaklarını internetten görme şansınız var.

Bunları da yazının sonunda, parantez içinde belirttiğim gibi, Kadıköy Çarşısı'nın (Hani, PTT'nin yanından girdiğinizde, AKMAR'a giderken, solda kalan pasaj,)alt katından bulabilirsiniz. Ya da İdefixten sipariş verebilirsiniz. Julia süksesi çok ama her nedense satışı az olan bir seri, bu nedenle her yerde bulamayabilirsiniz.

Hoşçakalın.

asliberry dedi ki...

Ablam çizgi roman yüzünden ilkokulda 2 sene üst üste sınıfta kalmış, babam da ortaokula yazdırmamış. Annem babamdan gizli yazdırmış ablamı.
Sanırım çok satılmamasının nedeni kadın kahramanlı çizgi romanları erkeklerin tercih etmemeleri. Kadınlar da çizgi romanı çok okumuyorlar.

Ben çok genelleme yapan bir insanım biliyorsun.
Mesela hayatıma girmiş Zeynep’leri, Burcu’ları, Özlem’leri düşünüp, aynı ismi taşıyan farklı insanların ortak özelliklerini listelerim kafamda.

Çizgi Roman okuyan insanlar da çok güçlü bir karaktere sahip olurlar ve gerçekçi olurlar. Bunu nereden mi çıkardım? Hayatıma giren çizgi roman okurlarından çıkardım; Mehmet, Ablam ve Sen.

endiseliperi dedi ki...

Konuş Aslı konuş:)) Valla öyle iyi geliyorsun ki. Söylediklerine inanıp, kendimi güçlü kuvvetli bir şey sanacağım. Öyleydim ama... Unuttum galiba öyle olduğumu. Yıldızlar filan var, baskı yapıyorlar yukardan (tepeni attırıyor bu laflar biliyorum:)ve ben sanki melankolik bir şuursuzlukla yemeğin tuzuna bakıyor, yastıkları pat patlıyor, çiçekleri suluyor... uyuyor, uyuyor, uyuyor...

teşekkür ederim:)

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

Merhaba Peri hanım,bir süredir yoktum.(Sebebini benim orada anlattım)Onun için buradaki yorumum da biraz geniş olacak.:)
Kasım ayı nihayet güzelleşti bizim buralarda.En güzel elbisesine büründü,rengarenk.Dün çıktık dağlara,renk bayramını,cümbüşünü yakından izlemek için.
En renkli karnavala katıldım dün yani,sarı,turuncu,kırmızı arada biraz yeşil.Ölürken bile güzel olan yaprakların resmini çektim.tam 75 poz.(makine bu kadarına izin verdi ve tabi ki hepsi güzel olmadı fotoların.)
Rahmetli annem,uzun süren hastalığında bana "Allah seni hiiiç kimseye muhtaç etmesin" diye dua etti.(genelde hastalar:"sana da bakanlar olsun" diye dua ederler halbuki)Ne güzel,ne güzel.Ben kendim için de hep aynı niyaz da bulunuyorum:"NE EVLADIMA,ne başkasına,yaşarken de,ölürken de(ve mahşer günü hesap zamanı)muhtaç da etme,rezil de etme"diye.Hepimiz için amin.(Bu annelik iktidarı içindi.Ayrıca çok güzel biçimli elleri büyüse bile ben hala bol bol öpüyorum.büyüse de daha bekar:)))
Ve teşekkür ederim.Ben de bu konuda tek olduğumu zannediyor,kimselere sırrımı açamıyordum.Sene başında bütün kitapları okuma işini yani.Ben öbür sınıfların da türkçe-edebiyat kitaplarını da okurdum. biyoloji bile mesela.(Boşuna benim orada size ferahlandıran Peri'm demedim.)
Çizgi resime gelince,ben çizgi film çok severim ve seyrederim.kendime hala Ayşegül kitaplarını aalırım.kolleksiyon yapıyorum.Onu sevme sebebim çok güzel resimleri olması.Julia güzel de,resimleri nasıl merak ettim.
Resim konusunda ki merakımı da uzun uzun benim orada anlatacağım inş.

celerone dedi ki...

Bir ara evde ablamla abimin okuduğu Tina çizgi kitaplarının üzerimdeki etkisi hakkında yazacaktım. Hala günlük konuşma dağarcığımda bile etkilidir. Bulabilsem bugün o seriye para dökerim.
Pasajın daimi müşteri olan ben Julia serisine de artık mutlaka bakacağım.

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Yasemin, Julia serisini seveceğine eminim. Çünkü senin de polisiye edebiyatından hoşlandığını biliyorum.

Corto Meltese okumak gibi değil. Corto çok erkeksi bir dünyaya ait. Deniz, gemiciler, postunu kurtarmak ile dostuna sahip çıkmak arasında erkeksi kararsızlıklar...

Ben seviyorum gerçi bu erkeksi dünyayı; Jack London ve Conrad da severim, bana çok karakterli, çok adam gibi adamlar, çok delikanlı geldikleri için. Bu tür, dünyamızdan hızla siliniyor. Ben böyle yazdıkça, yetkililerin dikkatini çekmeye çalıştıkça, belki bir umut, bu boktan dünyaya uyum sağlayacak şekilde biçimlenir ve tekrar yaşam şansını yakalarlar. Yoksa bu boktan dünyamız insanda karakter filan bırakmaz. Ya elektrik şoku verilmiş gibi duyarsızlaşırlar acı çekmemek için ya da intihara bedel bir yaşama yönelip ölüp giderler. Daha şanslıları uyum sağlayıp, mış gibi yapmayı beceriyorlar, gerçi. Bir gizli örgüt üyesi gibi davranıyor onlar da. Dar, karanlık yollarda, ıslık bile çalmadan, uzayan gölgelerini görüyoruz köşeyi dönerken.

Tahmin ettiğin gibi öfkeliyim bu sabah. Ne sebep var buna ne de çözüm. Hedefi belirsiz. Çığlık atma isteğiyle dolu. Dün kıytırık bir dizide, hayalet konuşuyor. Yüksek bir köprüden atmış kendini şelalerin üstüne. Diyor ki, kendimi boşluğa bıraktığım an içim yaşam sevinciyle doldu, oysa onca zamandır beklediğim, hissetmeğe uğraştığım bir şeydi bu ve ironiyi farkediyordum düşerken...

Öfkemi boşaltmak sana nasipmiş Yasemin, hay allah:))Birazdan düzelirim.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Saliha Hanım,
Resme ilişkin yazınızı merakla ve sabırsızlıkla bekleyeceğim. Şöyle derler sanırım; üstünde durulsa ve doğru yönlendirilse etkili olabilecek resim yeteneğim vardı ama okul birinciliklerim, üniversitede ilk tercihimi kazanmak bile dikkatlerini çekmemişti ailemin ki... Ama insan büyüdükçe kendisi ile ilgilenebilir, bir çocuk gibi tekrar büyütebilir.

Bir de şöyle bir şey var Saliha Hanım, insanın yeterli yeteneği ve zekası varsa "hoş"oluyor. Ben sanatta ve zekayı kullanmak gereken alanlarda tırnaklarıyla bir yere gelmeyi çok itici buluyorum, elimde değil. Tırnaklarıyla çalışarak karnını doyurmaya uğraşmak, alınteri dökmenin kutsallığına inanıyorum ama o çaba ile resim yapmak?...Bilemiyorum. Bu nedenle yapmıyorum resim filan. Gerçi insan kendine ait o arka odaya çekilip rahatlamak için resim yapıyorsa, neden olmasın, değil mi? Bunun için önce kendime ait bir arka oda bulmalıyım ama aklı dağınık, huzursuz biriyim ben.

Saliha Hanım, Yasemin'den sonra siz de hafiflemiş öfkemden azbuçuk pay aldınız ama bitti mi, hayır!

Sevgilerimle:))

Adsız dedi ki...

Celerone,
Tina dediniz ya, ben de cıvıltının zembereği koptu; beni tanıyor olsanız heyecanlandığım ve bir şeyi adamakıllı anlatmak istediğim zaman o cıvıltını nasıl bir şey olduğunu anlardınız. Diyaframımı kullanamam, cümlenin yanlış yerlerine vurgu yaparım, sözcükleri yutar, insanda Türkçe'yi sonradan öğrenmiş biri izlenimi bırakacak kadar kötü konuşurum... ama bütün bunlar zembereğinden kopmuş cıvıltımı sesimi anlatmaya yeter mi? Yetmez! :))

Bora, küçük bir çocukken (ne kadar küçük bilmiyorum, sohbet sırasında ben ayrıntıları çok merak ederim. Ama insan bir yere kadar sorabiliyor.)Tina çizgi romanlarına hayranmış. Birgün dolmuşta giderken yanındaki Tina çizgi romanını okuyormuş (demek ki dolmuşa binecek kadar büyükmüş) acele inmesi gerektiğini farketgmiş, ama gelin görün ki Tina dolmuşta kalmış. Öylesine üzülmüş ki, sen de, çok, ben diyeyim, büyüyüp adam olduğunda ve bir kedi aldığında adını Tina koyacak kadar. Ben okumadım Tina'yı.

Julia'yı hararetle öneririm. Acaba diyorum, Tina'nın ismi Julia olsa biraz olsun, allahım biraz olsun daha az kaprisli, daha az şımarık, daha az bencil....

:))
Sevgilerimle

celerone dedi ki...

Ah ne güldüm okurken. Hem cıvıltıyı tahmin etmeye çalışırken hem de Tina'nın hikayesini takip ederken.

Julia'ya baktım ideefixe'de, bitmiş. Ama bir yerlerden.
bulurum ben. Merak ettim çünkü. Bir de herhalde yeni bir çizgi kahramana ihtiyacım var bugünlerde.

Bir de jack london deyince. Saygıyla karışık bir hisle severim onu.

Sevgiler,

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

Evet,gerçekten şok oldum...:((

ve,

"Ben sanatta ve zekayı kullanmak gereken alanlarda tırnaklarıyla bir yere gelmeyi çok itici buluyorum, elimde değil"

ben de.

Adsız dedi ki...

Saliha Hanım,
Ne için şok oldunuz, umarım sizi kıracak bir şey söylememişimdir. Ben şurada kendimi kırkparçaya ayırmak için konuşuyorum gene, siz üstünüze hiç alınmayın. Canım sıkkındı bugün.

svg.

Adsız dedi ki...

celerone, yasemin,
iyi iyi.. ben de burada kan gövdeyi götürüyor öfkemden sanıyordum ama dediğiniz gibiyse sevindim.

svg.

QM dedi ki...

selam tekrar, cizgiromanlarin cocuklara birakilamayacak kadar onemli olduguna katiliyorum ben de. julia ile de tanismis olduk, sirf audrey isin icinde olsa bile yeterdi, ama anlasilan durum cok daha zengin.

endiseliperi dedi ki...

Çizgiromanlara yine de yaklaşım farklı olmalı tabi. Onların her durumda kendi klişeleşmiş dilleri, çizgileri var. Nasıl anlatsam, Star Wars ya da James Bond filmlerini izlemeye başlarken nasıl ki ne beklediğimizi biliyoruz, çizgi romanlar için de durum böyle. Onlar başka bir alem ve o aleme saygı duyarsak zevk alabiliriz. Hay allah anlatamıyorum gibi bir his var içimde ya da zaten açık olanı açmaya mı çalışıyorum? Yine de size güveniyorum, anlayın lütfen:)
Yanına çikolata da alıp kanepeye kurulacağınız kitaplardan işte. Alın bence de. Audrey kararkteri çok belirgin hem. (Sorumluluk aldığım zaman böyle çekilmez oluyorum...)