Pazar, Kasım 12

Tim Burton, Ikea, Matematik, İstridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü vs.


Tim Burton'a bu kadar hayran olup, "A nightmare before christmas" afişleri ile odamın duvarlarını süsleyip, filmini bugüne kadar izlememiş olmak, ne ayıp! Sonunda izledim.
Dün sabah önce Arçil'le ikimiz çıkıp bir çalışma koltuğu aldık; iyice tembihledim bu sefer dikkatli kullan, diye. Siyah renk seçti, çok güzel. Sonra Bora'yla buluşup, Ikea'ya gittik. Gerekirliği çok tartışılır ıvır zıvırlarla birlikte çocukları neşelendirmek için yılbaşı süsleri aldık. Köfteleri her geçen gün daha da ağır olmaya başladı. Kahvesini seviyorum gerçi. Eğer freelance bir işim olsa ve başka da bir işim olmasaydı; Ikea'ya gider, lokantasında, kalabalığı izleye izleye işimi yapardım. İnsanlara uzaktan bakmayı seviyorum. Ömer'le çalışırken Akmerkez'e gider, insanlara (doğrusu; giyinip, kuşanıp, gerekli operasyonları geçirip, en alımlı haliyle yürüyüp, en seksi şekilde oturup, en gerekli yerde şaşırıp, hatta gerektiğinde utanarak yüzlerini kızartıp, şuh kahkahalarını akşam yemeğine saklayıp... herneyse işte, o hanımları izlerdik. Hanımları izlemenin eğlenceli bir yanı var. Kendilerini resmen, santim santim, ruh ruh, kat kat oluşturuyorlar. Herneyse...) Yatılı okul, yurt, kahve vs'den kalmış olsa gerek bu, insanları izleme alışkanlığı. Mesela üniversitedeyken, Şah kahvesine giderdik. Bazen çalıştığım dersten usanıp - o uğultuda gayet güzel çalışırdım-, bir kızla erkeğin ilk tanıştırılmalarına bakardım; gözlerine. Birbirlerine verdikleri elektriği o saniye algılardım. Bir süre sonra elele dolaştıklarını görürdüm. Sevinirdim. Benim çiftim olmuş olurlardı. Okulun bahçesinde, kahvede, nerede görsem koruyup kollamam gerekirdi onları uzaktan. Sonra ayrılırlardı. Biri görünmez olurdu artık ortalıkta, üzülürdüm.

Ikea'dan dönüşte Arçil'i matematik öğretmeninin evine bıraktık. İlk dersini aldı. Fena geçmemiş. Öğretmeni de, Arçil'in beklediğinden daha iyi olduğunu; seviyesini ölçmek için verdiği 25 problemin hepsini yaptığını, sadece 3'ünde zorlandığını, söyledi. Sorun, kendisine güvenmemekte olabilirmiş. Öğretmenin odası film ve müzik CD'leri ile doluymuş; kocaman bir de müzik seti varmış. Arçil'in hoşuna gitmiş. Ayrıca benim böreklerimden bile daha güzel olan patatesli börek ikram etmişler:(

Akşam dersten gelince birlikte bir şey yapalım istedim. Çünkü bugünlerde Arçil'e bakan suratım çok kaygılı, çok titiz, çok sıkıcı, çok kül yutmaz, çok sevimsiz... Scrabble oynayacak halim yoktu, film izleyelim, dedik ve en sonunda ikimizin de hoşuna gidecek filmi bulduk: A Nightmare Before Christmas! 1993 yapımı, çok sevdiği yönetmenin filmini, daha yeni izlemiş olmakla kalmayıp bir de utanmadan tanıtımını yazmak ayıp olacak. Yazmayacağım. Tim Burton'ın tüm filmleri gibi bu filmi de harika. Şarkıları çok güzel, çizgileri şahane. Senaryo, her şey, muhteşem, çok eğlenceli.
Tim Burton ve Johnny Depp ikilisinin, "Makas eller" ile başlayan çok verimli ve keyifli birliktelikleri olduğu da malumunuz ve bu filmle hiç bir alakası yok bu bilginin. (evet ve ben hala konuşuyorum!!!)

Bir de güzel kitabı var Tim Burton'ın, biliyorsunuzdur: "İstridye çocuğun hüzünlü ölümü". Arçil 2 yıl kadar önce Ada'dan geldiğinde bahsetti. Bir abi ile birlikte okumuşlar, çok beğenmiş. Abiyi daha sonra tanıdım. İyi bir çocuk, felsefe eğitimi almış ama yine de biraz tuhaftı. Masmavi ve koygun, sabit bakışları vardı ve hep ne dersem diyeyim gülecek gibiydi ağzı. Tuhaftı. Arçil hayrandı ona. Neyse.) Ben bilmiyordum kitabı, sonra Bora dedi ki, evde var. Yani bir tek ben bilmiyormuşum kitabı. Bazen aptalca yapayalnız hissediyorum kendimi ve şaşkın. Kitapta resimler de var. Tim Burton'a ait. Kitabın arka iç kapağında şunlar yazıyor:
"Soluk kesici aksiyon filmleri, acı-tatlı çağdaş peri masalları yapımcısı Tim Burton, hem nükteci hem de korkunç olan, eşsiz görsel yaratıcılığı sayesinde üne kavuştu. Bu kitapta, tüyler ürpertici derecede sevimli (toplumun yanlış değerlendirip dışladığı, acımasız dünyalarında sevgi arayan ve bir yere ait olmaya çalışan) çocuklara rol veriyor. Burton'ın okuru heyecanlandıran sevimli resimleri, bu karanlık ama aynı zamanda yalın varlıkların, hepimizin içindeki kötü yabancıya seslenen ve uzun zamandır unuttuğumuz bir dünyaya gülmemizi sağlayan, umutlu, talihsiz kahramanların hem şirinliğini hem de felaketini ortaya koyuyor."
(Orijinal Dili: İngilizce Orijinal Adı : The Melancholy Death of Oyster Boy & Other Stories Çeviren: Tarık Günersel)

Herkes uyuyor. Sabah 6.00 da kalkacak biri için fazla gevezelik ettim. Biraz da boş konuştum. Şunu da izlerseniz, beğeneceksiniz. Tim Burton'ın iki filminden kolaj var. İmkansız aşkları mümkün kılıyor Tim Burton, bunu için bile sevebiliriz kendisini. Hadi bana eyvallah.




13 yorum:

Kelebek Etkisi dedi ki...

Keşke yakınlarımda olup beni de izlesen... Belki sen benim göremediklerimi, görmek için çabaladıklarımı görürdün... Birinin gözlemlerine o kadar ihtiyacım var ki bu aralar...

Zeynep B. dedi ki...

gözlem...ben de yapar oldum son zamanlarda. sanırım blog açmış olmam etkiliyor. keyifli de oluyor ama. kimdir,ne yapar, ne eder gibi kendine göre kafanda senaryo çiziyorsun....

ece arar dedi ki...

ben de okumadım onu iyi mi? her ayın herkes için anlamı başka... mesela senin kasımın gibi değil benimki. ben bir an önce bitsin isterim kasım. hemen aralık gelsin isterim...

celerone dedi ki...

Sevgili Peri,

Sabahları servise binip herkesin gelmesini bekliyorum genellikle ben. Gün ağarırken etraf yavaş yavaş kendi servislerini bekleyen insanlarla dolmaya başlıyor. İşte bunlar arasında yokuştan yukarı yavaş yavaş yürüyen alımlı bir kızla, her daim laptopunu çekiştirerek taşıyan, jöleli saçlı, janti kravatlı bir çocuk var. Gün be gün önce bakışmalarına, sonra küçük cümlelerle konuşmalarına, derken kahkahalı cilveli sohbetlerine tanık oldum otobüs camının ardından. Ama nedense artık sık görmüyorum kızı, gördüğümdeyse hep yalnız. Yazık.

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Bugsbunny,

Boşverin öyle mevzuları. Çünkü boş işler onlar. Kafanızı karıştıran meselenin bir tane bile düğümü yok sanırım. Aşk var, aşk var. Gerçek olanı, ne kadar yanlış olursa olsun, gözlem, öneri filan beklemez.

Demek kıvır kıvır oldunuz. Size 3 öğün, "sakin" diyorum. Evde oturup, puzzle yapmanızı, annenize bitki çayı demlemenizi, adam gibi bir kitap okumanızı, telefonu da kapatmanızı öneriyorum.

Adsız dedi ki...

Zeynep,
Blog yazmak zamanı kendine ayırmanı bekliyor ve hiç vakit bırakmıyor. Bu açıdan kötü. Ama diğer açıdan, daha disiplinli oluyorsun sanki; daha özenli ya da daha şuurlu oluyorsun yapıp ettiklerine karşı. Bu açıdan iyi.

Svg.

Adsız dedi ki...

Ece,
Seveni de görmedim zaten Kasım'ı. Müthiş ve parıltılı ve hakkıyla kış olan Aralık'tan önce, geçiştirilecek bir aydır sanki. Anlıyorum, ama ben kendimi çok iyi hissediyorum bu ayda.

Hımm, öyle işte. Bulursan al kitabı, fena değil. İnsana, ben de böyle bir kitap yazarım dedirtiyor, netekim.

Adsız dedi ki...

Celerone,
Bence çocukta iş yokmuş. Gerçi kız da jöleli saçlı o çocukta ne bulmuş olabilir ki? Onda da iş yokmuş. Belki saçından hoşlanmıyordur ama laptop'ını bezgince taşımasından, dalgınlığından, sabah mahmurluğundan hoşlanmıştır çocuğun. Bir akşam buluşmuşlardır ve çocuk tahmin ediyorum ki çok ama çok sıkıcıdır. İğrenç, bayat espriler yapıyordur, böbürleniyordur, ceketindeki tozu silkeliyordur, kendisinin ne sığ, ne berbat olduğunun farkında bile değildir ki kompleksli olsun... Kızın yalnız olması kötü. Yazık. Ama gitseniz servis kalkmadan önce koşarak ve kıza deseniz ki nefes nefese "onunla birlikte olmamanız çok iyi oldu!" sonra koşarak dönseniz, kendini iyi hisseder mi? Ama kız da jöleli saçlı birinden hoşlandığına göre haketmiyor bu ilgiyi. Hımm, bilemiyorum.

Adsız dedi ki...

Nightmare Before Christmas'i begenmenize cok sevindim. Her seyrettigimde beni en cok mutlu eden filmlerden biri (biri de Beetlejuice). Filmdeki sarkilar da insanin aklinda cok kolay yer ediyor.

Adsız dedi ki...

Sevgili mz,
Ben de sizin beğenmenize sevindim:)Evet, filmdeki şarkılar akılda kalıcı; özellikle ilk, Halloween şarkısı, hani mezar taşlarının arasında söylenen. Ama benim aklımda kalmaz hiç bir şarkı sözü. Gerçekten mi! Tamam, tamam yalan söylüyorum; bir cümlecik var aklımda. Şimdi, burada, sizin hatırınıza açıklıyorum onu da:
Roger Waters'ın, "The pros and Cons of Hitchhiking" adlı muhteşem albümünde, "stay with me!" diye yalvarışını hiç unutmam. Bu konuya bilahare, uzun uzun değineceğim.

Sevgilerimle.

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

http://pdl.warnerbros.com/wbol/uk/corpse_bride/lovecalculator/

bakın burada o filmle yapılan kısa bir fal var.
sanırım siz falları seviyorsunuz.ben yaptım %68 çıktık. 20. yılda iyi mi diyeyim,üzüleyim mi bilemedim.

Adsız dedi ki...

Çok iyi çıkmış Saliha Hanım, sevinin.

Bana çıkanı hiç söylemeyeyim:((

Eğlenceli bir fal, ben sevdim.
%70'den sonra ateşli olmaya başlıyor!

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

yok yazıyı bir ara tekrar yazacağım,o zaman da yorum isterim.
:))
linklerimde-hayatımın anlamı- diye oğlum var ,yeni sayfa açtı.
O tatlı yazılarınızla ona da arada akıl verirsiniz değil mi?

(bunu benim oraya yazdım,görmezsiniz belki diye buraya kopyaladım)
Falım da bayağı iyiymiş o zaman..))