AN'LAR
BAKMA! BAKMA, BİRİ GÖRECEK.
Yıllar geçti üstünden. Biz tümden başka bir senaryodaydık. Tutkulu aşk hikayeleri geçmişimizdeydi. Çok kaybetmemiştim henüz; kimim kimsem de ölmemişti. Yüksek sesle atıp tutuyordum hayat hakkında, biliyorsun işte eski beni. Hayatın ne olduğunu anlamış da kendisinin sınırlarını fark etmiş bilgiç, ukala, alaycı. Süslü sözcüklerle konuşup durarak, müthiş hedefler koyarak önüne… neyse.
Bir grubun içindeydik ve bir grubun içinde olmanın tüm budalalıklarını yapıyorduk. Topluca hareket ediyorduk. Pazar kahvaltıları, alışverişe gitmeler, tüm günü oralarda yemeler… Biz, sen ve ben içindeydik grubun ama yine de gizli bir örgütün casusları gibiydik. Bazı seyrek gecelerde, onlar uyur, biz sabaha kadar konuşurduk; hiç hatırlamıyorum ki, neydi cümleler? Bazı lafları hiç dolandırmadan, doğrudan ettiğimizi, bazı konulara hiç dokunmadığımızı hatırlıyorum. Öyleyim, dediysem, bir taraftan da hep çok kederliydim; pes perdeden konuştuğum anlardan biliyorsun. Aslında çok yakın değildik birbirimize. Bir bakıma çok da yabancı sayılırdık, yine de bir şekilde sözcüklerimizin benzer tarafları vardı. Çok konuşmaya, anlatmaya gelmeyeceğini de biliyorduk bazı şeyleri. Hem çok yakın hem çok, çok uzaktık işte. Görünce kucaklamak istediğin insanlar vardır, öyle değildik. Başımın bir hareketiyle selam verirdim, o kadar. Sen onu da vermez, antrede başladığın bir cümleye salonda devam eder, kapıyı açanla gülüşür ve salonu şöyle bir tarar; kim nerede, hangi halde bakıverirdin, o kadar. Hoşgeldin demek için bile dokunmazdık. Seksüel bir gerilim yüzünden de değildi bu. Dokunmazdık işte. Birbirimizin oralarda olduğunu görünce içimiz rahatlardı, ama çok da ilgilenmez gibiydik. Bilmiyorum ki başkalarıyla, birbirimiz için mi konuşuyorduk? Öyle de değildi galiba. Ben başka alemlerdeydim çokça. Başka başka gruplarım vardı ve başka başka hallerim. Ve bazı hallerim hiç üstüne vazife değilken bile çok sinirlendiriyormuş seni:) O zamanlar mı başladı yavaşça, gizlice içimizde kök salmaya birbirimizin varlığı? Sevgili olup ayrıldığımız bir sefer, bensiz bir dünyayı nasıl düşünebiliyorsun, anlamıyorum, demiştin, nasıl yapabiliyorsun bunu? Tutkuyla falan da alakalı değil bu, birbirimizin kanında akmaya başlamıştık nasıl olduysa.
Yoksa o andan, mutfakta olan o şeyden sonra mı yola çıktı yazgı, bilmiyorum. Doğumgünündü, grupla birlikteydik. Dışarıda yemiştik. Caz dinleyecek bir yer aramış bulamamış, eve dönmüştük, çünkü sürpriz bir parti hazırlamıştık sana. Bir sürü hediye filan almıştık. Ben mutfakta, sana sürpriz olacak pasta hazırlıkları içindeydim ve aralarında, o zamanlar sevdiğimiz insanların da olduğu grup seni oyalıyordu. Bir anda kapıda belirmiş, eşikte durmuştun. Ben telaşla, kahkahalarla, dilime sökün eden milyonlarca sözcükle seni mutfaktan kovmak için dönmüş, yalvararak, iki elimle omuzlarından ittirmeye çalışmıştım.Benim onca sözcüğüme hacmimin onca hareketine karşılık hiç, hiç kıpırdamamıştın. Bir milim bile oynamamıştın yerinden. Ait olduğumuz gizli örgütü sezdirir gibi susuyor, tam gözlerimin içine bakıyordun. Kahkaha sesleri, müzik, telaş bir anda solup gitmişti. Sadece bir an, sonra dönüp gitmiştin. Mumları yakmayı başarıp, pastayı getirmiştim salona, curcunayla. Hiç o anı ima etmedik birbirimize.
Üzerinden yıllar geçtikten sonra sevgili olduk, defalarca ayrıldık bir araya geldik ve daha bir sürü olay oldu. Geçenlerde aklıma geldi de sordum. Hiç ummazdım hatırlayacağını. Okuduğun belgeden başını kaldırmadan ve beni fazla yormadan, hatırladığını söyledin. Bana bakmadın. Hala itiraf etmiyorsun aslında benden ilk gördüğün andan beri hoşlandığını, yıllarca, sessizce izlediğini. Evet, evet sen susabilirsin ama, biliyorum, öyleydi işte.
Perşembe, Aralık 14
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
27 yorum:
Bilmekle duymak arasındaki fark. Sanırım irdelenmesi gerçekten gereken bir konu.
bana illaki söylenmesi gerekir, ali bey, illaki! başka türlü anlamam.
Yazinizi okuyunca aklima bir film geldi, zaman kirilmasiyla ilgiliydi, filmin ismini mumkun degil hatirlamam suan. Sanki o andan itibaren suregelen zaten birseyler vardi da, yillar sonra bu boyutta farkedilen hale geldi. Ya ne diyorum ben, ifade gucumu kesin kaybediyorum. Neyse.. Zevkle okudum bu kesin.
Sevgiyle
S.
soylemezler peri hanimcigim soylemezler delirtirler bizi acitirlar canimizi kanatirlar heryanimizi da soylemezler bi de zevk alirlar ustelik!!!!
belki de soylemedikleri seyler yuzunden vazgecemiyoruz ya onlardan
sevgiler aysemine
Peri Hanım;
her zamanki gibi enfes yazılardan biri olmuş:)Olanı bu kadar mı güzel ifade eder insan ellerinize sağlık.Aslında dudaklardan dökülünce duygular kaybolmuyor ki..söyleseler ne olur ki..Sevgilerimle
Sanem hanım
ben ne demek istediğinizi anladım yine de. evet ona benzer bir şey.
Teşekkür ederim güzel sözleriniz için.
aysemine hanım,
aslında benim derdim sevildiğimin söylenmesi değil. bir tarihin yorumlanması, üzerinde anlaşılması, karar bağlanması. ilişkilerde iki taraf olduğu için iki tarafın onayı gerekiyor sanki olan bitenin adam gibi değerlendirilmesi için. ben ketum biri değilim (farkedeceğiniz üzere:) ama diğerinin kasıtlı ketumluğundan hoşlanmam.
ancak bora'nın susma nedenleri çok başka. onları anlatamadım. ben anlıyorsam da yine de konuşulması gerekir, diye düşünüyorum. o konuşma talebi, bu konuşma. yoksa çok sevildiğimi biliyorum. tüm şımarıklığım da bu yüzden:)
sevgiler.
vecihe hanım teşekkür ederim. bugün hiç iyi değilim aslında. diş doktoruna gittim. 20'lik dişim çekildi. ama çekilmeden önce bir sürü iğne yapıldı, çünkü uyuşmadı. dönünce ağrı kesici alıp biraz uyudum, ama hala sol tarafım narkozun etkisinde, biraz da ağrımaya başladı. ben adana'da ve dönünce burada, caddenin hemen karşısında bir doktora gidiyordum ama öyle kötü doktorlarmış ki, her şeyi yeniden yaptırmak gerekiyor. dolgunun altında çürük kalmış vs. çok sıkılıyorum bu işlerden.
hikayenin ana fikri: diş doktorunuzu seçerken çok dikkatli olmalıyız ve iyi bir doktor bulmalıyız.
gerçekten güzel olmuş mu yazı, emin değilim. an'lar diye bir kategori yapmak istemiştim. yerin dibine girdiğim ya da havalarda uçtuğum...
hadi ben mutfağa gidiyorum, yemek yanacak.
Sevgilerimle.
gördüğünüz gibi berbat haldeyim yorumlara yanıtlarken düzgün cümle bile kullanamamışım.pardon. aslında şu an yerini benim bile bilmediğim bir otel odasında ışıkları kapatıp bin yıl uyumak istiyorum. (ben mutfağa döneyim)
eminim sen boyle "biliyorum beni ilk gordugun andan beri seviyorsun, oyle iste" dedikce, bora seni cok sevimli buluyordur. ve belki de sen boyle soylemeye devam et diye sessiz kaliyordur.
ne guzel yaziyorsun. gercekten guzel yaziyorsun.
gecmis olsun.
Geçmiş olsun Peri Hanım.
Kıyamam geçmiş olsun :( Dişlerimden bugüne kadar hiç sorunum olmadı ama olacak diye de korkmuyor değilim.Cesaret de kıt bende kesin o sandalyeye oturamam.Dediğiniz gibi iyi bir dişçi bulmalı..
Pelin,
Teşekkür ederim. Karikatürize ederek şımarma hallerim vardır tabi ama... neyse. sevimlilik bana özgü bir şey, evet. huysuzluk da öyle ama... neyse, neyse. insan yorulmaz mı kendinden? yorulur. kendini aramak ile hayatı idare etmek arasında bocalamaktan bunalmaz mı? Bunalır. ah ne desem? insan kendi içinde bayatladığını hissediyor bazen. Sıkı sıkı örtülüp, bunalmış... Tazelenmek nefes almak istiyor... ne bileyim kendini hatırlamak istiyor insan, hadi len diyip kılıkırk yardığı şeylere, dalgasını geçmek...müthiş rüzgar özlüyorum bugünlerde, süpürsün, çözsün, ben durulayım ve memnun olup her şeyden işime bakayım...
neyse. o kadar güzel yazmadığımı biliyorum. sağol, hoşlanıyorum duymaktan yine de.
metin bey,
teşekkür ederim. ben diş doktorundan filan korkmam, ama gerçekten çok acıdı bu sefer. ilk kez bir hanım doktor ilgilendi. elleri öyle küçük ve narindi ki kendimi kaba saba hissettim. iğne üstüne iğne yapıp yapıp, soruyordu, uyuştu mu? diye. kendimi neredeyse suçlu hissettim uyuşmadı, diye. sonra tam uyuşmadığı halde, uyuştu, dedim. diş çekilirken hissedilen baskı, çatırtılar, kökün gevşediğini hissetmeler ve uyuşmadığı için bir sızı halindeki ağrı...ben üstelik doktorlarla işbirliği halindeyimdir hep... tüm bu nazlanmalarım ondan. acıdığı için.
siz de çok çekmiştiniz bu yaz, biliyorsunuz işte.
teşekkür ederim.
isminize bağlantı vermiyor burası, anlamıyorum. belki wordpress'e taşınmalıyım, ama bu işlerden hiç anlamam. belki yarın denerim.
sevgilerimle.
peri hanimcigim yeniden merhaba bu hassas siziyi bizimle samimice paylastiginiz icin tesekkur etmeden DAN ! diye kadin erkek iliskilerinin dayanilmaz hafifligiyle ilgili tamemen beni baglayan yazi dosemisim galiba ozur diliyorum bu dusuncesizligimden oturu(azicik kuyruk acim var da her ademkizi gibi (bakiniz yine kisisel bir yorum :))
disi agrisi dunya acilarini en buyuklerindendir derler Allah sifalar versin
sevgiler aysemine
bir de film anlatamam diyorsunuz. dün bu sahneleri çevirdim kafamda, seyrettiğim bir filmi hatırlar gibi.
bir hayalimi tasvir etmişsiniz, bir grup ve mümkünse ucundan parçası biriyle.
simon,
yazarken belki ama konuşurken inanın zorlanıyorum. hızlı anlatıyorum, bir çırpıda. karşımdakinin gerçekten tüm dikkati bende olmalı, yoksa anlamaz. bu aralar hele, herhangi 3 cümleyi bile yanyana söyleyebileceğimi sanmıyorum. ta başından yoruluyorum.
teşekkür ederim.
sevgiler.
merhabalar, ben yeni bir yüzüm sizin mekanınızda teyzem teyfikden biliyorum sizi.başta nickinizden sonrada asıl olması gereken yerden yazdıklarınızdan dikkatim çekilmeye başlamıştı size doğru.bugün de size gelmek istedim oturmaya valla ben misafirpervelinizden çok hoşlandım.ahh bide bu fon müziği eşliğinde yazıyorum ki değmeyin keyfime. benim has bir lafım vardır yeri geldimi kullanmaya bayıldığım.'' bazı yalnızlıklara fon gerekmez ama öyle yalnızlıklar vardır ki fonsuz gitmez''bide benim saat konusunda bir takıntım var ki bütün takıntılarım şuanda voltranı oluşturmak üzereler.saat 11:11 i gösteriyor yazım anını.farz oldu tabii size yazmak. bide MARIANN JOHANSEN-ELLIS ve dadaşlarının resimleriyle şenlendi arşivim. teşekkür ederim.. ne için derseniz şuan toparlayamıyorum sanırım yarım bıraktığım şeyleri hatırlattığınız için.biri bu yani. neyse çok uzattım ben yine görüşürüz.hoşçakalın!!
yazım hataları var farkettim kimse farkettirmesin lütfen:))
Ağladım okurken.Seviyorum ben bu kalemi.
markiz, ben de sizin gibiyim. pazartesi'nin rengi ayrı, çarşamba ne yapsan yalnızsın, fallar, rüya yorumları da hayatımıza renk katar. gerçekten bana yazmanız için tüm işaretler varmış. yazmazsanız kıyamet koparmış. ben evrim'i sevdiğim için ezbere sizi de seviyorum şimdi. istediğiniz hatayı yapabilirsiniz bu yüzden, krediniz sonsuz:)
sevgilerimle.
Ah Saliha Hanım, neden ağladınız? Hiç acıklı değil ki. Romantik mi? Biraz öyle sanırım. Ben de olağandışı anlara, jestlere bayılıyorum:)Eğer isterseniz romantik an koleksiyonumdan birkaç tane daha kıymetli an yazarım sizin için. Ağlamayın olmaz mı?
Sevgilerimle.
Guzel zamanlarmis... Ben o zamanlarimi hatirlamiyorum artik. Ama benim hissettiklerim boyle seyler degildi. Galiba. Dedim ya, hatirlamiyorum. :o)
Elif,
ben aşk hikayelerine bayılıyorum. Kendi hikayelerimi de istesem bile unutmuyorum. Öyle ki bir gazeteye kadın erkek ilişkilerine dair yazılar yazdığım bir köşem vardı:) Çoğu bende değil ve zaman zaman aklıma geldikçe yerin dibine girmiyor değilim. Ara sıra hoş şeyler çıkıyordu arasından ama bazıları iyice sex in the city ve cosmopolitan tarzındaydı.
Çok dinlerim, hiç sıkılmam.:)
Aşk değil de değinmek istediğim, sadece ve sadece anlatımın güzelliği...
Anlattıklarının ben de canlandırdığı anılardan bahsedebilirim mesela. Çok şey diyebilirlm işte tam da bu konuda. Ama dememeliyim. Cünkü herseyi bırak, konuyu bırak, gençliği bırak, anıları bırak, hiç konuşmadan kaya gibi durup gözlerine bakan aşkları bırak ANLATIMIN İÇİME İŞLİYOR.
İşte bu yüzden nadir giriyorum sayfana.
Aynen Aslı'ya yaptıgım gibi.
Biriktirip de okuyorum sizi.
Siz ikiniz yazar olmalısınız..
Sevgiler.
yukarıdaki yazımda
"anlattıklarının bende" olacaktı, "ben de" değil..
:)
de da ekleri ile ilgili obsesifimdir :)
binnur,
bilemezsin ne çok seviniyorum, gelmeni, beğenmeni, övgü dolu sözler yazmanı... bir yandaşlık, bir arkadaşlık duygusu büyüyor içimde. çok hoşuma gidiyor.
Yorum Gönder