Çarşamba, Ocak 10

Günlük
ŞAŞKIN SABAH
Gözümü açtığımda algıladığım ilk şey havanın apaydınlık oluşuydu. Bu ne demek? Büyük bir yanlışlık var, demek. Geç kalmıştım. Çocuklar! Okul! Sınav! Saat 9.00 olmuş! Ev sessiz, Tina kaloriferin üstünden sakince bana bakıyor. Önce Bora'yı uyandırdım ve "geç kaldık", der demez, Bora'nın çocuklar! diye bağıran sesi duyuldu. Akbank reklamındaki dans edenler kadar hızlı tempolu bir koşuşturma başladı evin içinde. (Sonunda ne çiçek olduk, ne kelebek. Sadece karmaşa.) Temiz gömlekler elbirliği ile iliklenir, mutfaktan bal getiririlip çocukların ağzına zorla kaşık kaşık verilirken, ben mazur görülmek isteyenler gibi, "hay allah niye uyanamadım ki," diye mırıldanıyor, kaloriferin üstündeki Tina ile gözgöze gelmemeye çalışıyordum. En sonunda nasıl olduysa hepsi sarıp sarmalanmış, donatılmış, kapıdalardı.

Küçük bir kase sütlü müsliyi yerken bir bir pencereleri açtım evi havalandırmak için. Dişçi randevumu hatırlayıp, çabucak giyinip sokağa fırladığımda saat 9.20 idi. Minibüs beklerken, 1 saniyecik olsun aklım başıma geldi ve bu kez yavaş yavaş yeniden eve döndüm. Kapıyı açtım ve kaloriferin üstünde yerini hiç değiştirmemiş Tina'ya baktım. "Dişçi randevum yarın, bugün değil," dedim. Tekrar soyunup, ev giysilerimi giyerken, artık kendime geldiğimi gören Tina, "miyav" dedi. Bütün bu karmaşaya neden olduğum ve tüm bunları vaka-i nüvist gibi kaydettiği için, Tina Hanım'ın hakkımda bulunacağı yargıyı hafifletir umuduyla, mama kabını kaynar sularla yıkadım. Taze su, taze mama koydum, kumunu temizledim. Ben evi toparlarken ortalıkta koşturmaya başladı ve bir kaç saat gecikmeyle hayat tekrar rutinine kavuştu; rahat bir nefes aldım.
Her şeyi önceden gören, ama gördüğünü olaylar gerçekleştikten sonra söyleyen Bora, sabah, "Biliyordum böyle olacağını, yattığımızda saat 02.00'ydi ve sana saati kurup kurmadığını hatırlatmıştım bu yüzden, dedi." Geceleri rahat uyuyamıyorum bu aralar. Dün gece uyuyamamış, sabah da dinlenmemiştim. Yorgundum. Çocuklara okuma programı yapmıştık ve akşam onlar, sırayla ve sesli olarak Agatha Christie'nin "ve perde indi" kitabını okurken gözlerimin yavaşça kapanmakta olduğunu gören Tina kucağıma gelmiş ve birlikte azıcık uyuyabilmiştik. Çocuklar uyumaya gittiğinde Bora ile cnbce'deki köstebek filmini izledik. Bora filmin sonuna kadar, "ben aslında bu filmi izledim," dedi. Ama hiç hatırlamıyordu. Ben beğendim filmi. Al Pacino ne kadar başarılı, ne kadar etkileyici! Russell Crowe beni şaşırtıyor müthiş oyunculuğu ile. Filmin yönetmeni Michael Mann, kalburüstü aksiyon filmlerinin yönetmeni, değil mi?

Herneyse. Ne kadar yorgun hissetsem de sabahları uyanamamak iyi bir özellik değil. "Kendime kızgınım," dedim. Tina bana dönüp, gözlerini yavaşça kapatıp yeniden açtı ve dışarıya bakmaya devam etti.

41 yorum:

Zeynep B. dedi ki...

Bir anda Tina'nin yerinde olmak istedim okurken tüm bu macerayı okurken..
kendini o derece soyutlamış, umursamadan yaşamak....
hoşuma gitti..:)

Adsız dedi ki...

Tina Hanım'a saygı duyuyorum.

Oya Kayacan dedi ki...

Kediyle yaşamak kedileştirir insanları Endişeli Peri. Kediler de bedenleri ihtiyaç hissettikçe ve de kat'iyen tembellikten değil, uyur 8~))

Adsız dedi ki...

Zeynep Hanım,
Tina Hanım'ın böyle küçük, dünyevi işlerle alakası olmaz genellikle.Diyelim abuk subuk şeyler yüzünden ortam gerginleşmiş; gider bir gizli köşede uyuklar, barışma sahnesini bekler.

svg.

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Tina Hanım'ın hayatın dışında ve üstünde bir duruşu edindiği zamanlarda ben de ona saygıda kusur etmemek için elimden geleni yapıyorum. Ama tüm bu ağır hali, karnı acıkıncaya ya da canı oyun oynamak isteyinceye kadar sürüyor. !. hali biraz ürkünç, ben 2. halini tercih ediyorum:)

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Tina Hanım'ın şu ıvır zıvır konuları büyütmeme halleri dışında, birbirimize benzediğimiz gerçek. Ödev duygusunun baskısı çok büyük olur üstümde. Ama bu aralar bedenim yorgunluk ve can sıkıntısından isyan bayrağını çekip, uyumak istemiş; yoksa katiyyen tembellikten değil:)

Adsız dedi ki...

Sevgili Günlük,
Ve evet kendimi cezalandırmak için, önce halı silmeyi düşündüm, çocukların halısını. Sonra cam silmeye karar verdim.

Yorgun, ama daha iyiyim. Çok çalışırsam akşam için fırın sütlaç ya da pasta yapacağım.

Adsız dedi ki...

gece yatmadan Tina'yı kursanız..

kendinize kızacak birşey yok. birazcık fazladan uyumuşsunuz işte, hep beraber. ne güzel.

the insider'a arada bakıp bakıp seyretmedim. hala seyredecek sağlam macera filmlerinin olması iyi geliyor. soyları tükenecek gibi geliyor bana bazen.

Adsız dedi ki...

Güzel günler peri hanımcım..Buralardayız ses vermeden geçmek istemedim..Sevgiyle..

teyzenteyfik dedi ki...

su sucluluk duygusuna bakar misiniz! :)
Halilar silinecek, olmadi firinda sütlac yapilacak. Nasil bir görev bilinci, sorumlulugu varmis sende. Bu güzel özellik ama en azindan evde biraz kaytar canim.

Ama cok sirinsin, cok güldüm bu telasina :)

asliberry dedi ki...

Bazen seni anneme benzetiyorum. Yok yok, onun gibi melankolik yarim değilsin.
Annem 65 yaşında, ben kendimi bildim bileli sabahın köründe uyanır, bu tabii köy insanı oluşundan kaynaklanır ama bir yandan da emekçi bir kadın olduğu için yıllarca sabahın köründe uyanmaya mecbur kalmıştır.
Bunun dışında pır döndüdür ve her şeye çok hakimdir. Her şeyin düzeni ondan sorulur. Şimdi çok yaşlı ve yorgun amma velakin kendini hala 18’inde genç kız sanıyor. Hala aynı coştarlıkla sarılıyor işlere ama hemen ardından tombike vücudu isyan ediyor, şekeri bir yandan sıkıştırıyor, tansiyonu bir yandan, yataklara düşüyor, sonra da bozuluyor ve soruyor “kızım bana ne oluyor anlamıyorum” diyor. Ben haince “anne artık genç kız değilsin, biraz dinlenmen, ayaklarını uzatman ve bizden hizmet beklemen gerekiyor”, cevabı hep aynı; “halt etmişsin sen, ben hepinizi cebimden çıkarırım.”

Senin pır döndülüğün ve hakimiyetin bana annemi hatırlatıyor ama sen daha çok çok gençsin ve ayrıca sen öyle zayıfsın ki, vücudun eminim annemden çok daha uzun yıllar dayanır.

elifsavas dedi ki...

Ben evi seviyorum. Lisedeyken okulu kirardim: evden okul icin cikardim, annem de evden cikinca eve doner, guzel guzel kahvalti eder, kitap okur, uyur, oglen yemegi yapip yerdim. Kedi evde kaliyor diye kiskanirdim. :o)

Elektrikten once cogu Avrupali insan hava kararir kararmaz yatarmis. Birkac saat sonra kalkar, okur, yazar, dinsel duygulara kapilir, kendilerini dinler, misafirlige bile gider vesaireymis. Hatta ruyalar daha iyi hatirlanirmis. (O yuzden o zamanlarda daha cok yazilar yaziliyordu belki.) Sonra saat bes gibi yeniden yatarlarmis. Buyuk ihtimalle sekiz saat dumduz uyumak aslinda insanin dogasina aykiriymis. Yani gece uyananlar kendilerini uykusuzluk cekiyor saymamaliymis. Yapilmasi gereken yataktan kalkip yeniden uyku gelene kadar birseylerle ilgilenmekmis. Ama tabii artik sabahin korunde sokaklara dusmek gerekiyor, o yuzden bu binlerce yildir devam eden aliskanliklar degismek zorunda. Falan, filan. Okumustum.

Adsız dedi ki...

çok hoşsunuz ...hem siz hemde tina :)
benim feriş kızım,tel.in alarmı çaldığı anda koşa koşa gelip üstüme atlar mırlamalar eşliğinde uyumaya başlar...alarmın çalması demek benim evden gitmem demek...canı sıkılacak tabii :) kaç kere uyuyakaldım öyle...sevgiyle...

seden

Adsız dedi ki...

gecenlerde asli'nin link verdigi rita'nin sarkisi sizin sarkiniz olmus bugun. "put the blame on me boys":))
telaseli peri olmussunuz. tina da pek havali canim.

Ali Kayhan dedi ki...

Sabahları uyanamamak harika bir özellik. kötü olan şey bu özelliğimizi kullanmamıza izin vermeyen yaşam koşulları. Herkes sabahları yatakta tembellik yapsa, kahvaltıda acele etmese, ders ne zaman gidersek o zaman başlasa, hayat yavaşlasa, mutlu olsak, yaşasak gitsek...

Orhan Veli beni okusa çoktan kedi olsam desene demişti.

Adsız dedi ki...

Bu lanet düzen, sabahları uyanamamak özgürlüğümüzü elimizden alalı beri, dünyanın tadı kaçtı... Ali Kayhan Bey iyi demiş, güzel demiş.

Size Pelin Hanım'ın deyişiyle "Telaşeli Peri"lik de yakışıyor ama evet, hakikaten biraz gevşeyin canım, ne bu aşırı sorumluluk duygusu böyle! Allallah! Sonra bugünlerinizi çok ararsınız, demedi demeyin!

Adsız dedi ki...

simon,
hahaaa evet, çok iyi fikir, ama Tina Hanım'a asla ama asla güven olmaz. Şimdi bile, telefonumun saati çalıyor ve Tina önce bana bakıyor kalkıyor muyuz, diye.

Dün akşam Jesus Temptation Christ vardı, izlediniz mi? Scorsese'nin. Ben artık çarmıha gerildiği sahneye kadar geldim ve sonrasında uyumaya gittim. Ondan sonra olaylar daha da gelişmiş, sabah anlattı Bora.

Ben Scorsese, Harvey Keitel ortaklığını biliyor da Barbara Hershey ortaklığını bilmiyordum. Barbara Hershey'i ben ilk olarak Hannah ve Kızkardeşleri filminde farketmiştim.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Vecihe Hanım,
İyi yaptınız, aman kaybolmayın, arada sırada ses verin.

Svg.

Adsız dedi ki...

Evrim,
Ben aslında o kadar keyfine düşkün bir insanım ki, inanamazsın. İçimde, çok derinlerde bir yerde, uyanmayı bekleyen amansız bir tembellik virüsünün olduğunu biliyorum. Bu telaşım onun uyanmasından korkumdan.

:))

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Aslı,
O kadar da çalışkan değilim aslında. Çok iş var evet, ama o kadar da çalışmıyorum. Evde yapılacak tonlarca iş sayabilirim örneğin sana.

Bora ile aramızda konuşulmadan varılmış bir iş bölümü var ya; ben, evet dışarda çalışmayacaksam, ev işlerinden ben sorumluyum. Yani aslında resmi olarak işim bu benim; sorumluyum bu işlerden. Ev, bir taraftan da işyerim benim.

Bu nedenle çalışmayan, üstelik evi de bir rahatlama, dinlenme alanı olarak görmekten çekinmeyen hanımların nasıl bir sözleşme; nasıl bir işbölümü yaptıklarını çok merak ediyor, bir nüshasını derhal rica ediyorum!

Anneme canım sıkılıyor dediğimde, yaptığı işten başını kaldırarak, "benim neden hiç canım sıkılmıyor acaba?" derdi, kinayeli bir şekilde.:))
Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Aa Elif ne hoş fikir, şu gecenin bir yarısı kalkıp hayata başlamak. keşke koşullar uygun olsa. Düşünsene, kendini en uyanık hissettiğin zaman, güneş filan doğuyor.

Elif, yazılarınıza bayılıyorum, olayları görme biçiminizdeki sağduyuda, zekada beni güldürün bir şeyler oluyor hep. Biraz gülümsüyorum sizi okurken. Nasıl anlatsam, insanların örttüğü, gizlediği kıvırttığı şeyleri siz sanki bir çocuk rahatlığı ile açıveriyor, üstelik tüm bu tantanaya da anlam veremiyorsunuz. sanki.

Anlatamadım, ama inanın hakkınızda iyi şeyler yazdım:))

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Seden Hanım,
Hoşgeldiniz.
Simon'ın dediği gibi sizin Feriş yine de anlamlı bir tepki veriyor. Kalkıyor yerinden en azından. Bizim Tina'nın gözleri açılıyor azıcık, bakıyor bana. Eh, kalkmışsam, yavaş yavaş kalkıp, koridorda bedenini uyandırıyor. Sanki tüm düzen, tüm dünya onun etrafında dönüyor:))

Adsız dedi ki...

Pelin, evet telaşeli biriyim galiba. Ama bana alelacele bir şey yaptırmaya kalkın, üstümde bir baskı uygulayın, sinirlerim tepeme çıkar. Ben bunu bilmiyor gibi, insanlara telaşımla ufak bir terör yaşatırım. Hiç iyi değil!

Neredeydiniz Pelin? Tatile mi gitmiştiniz? Öyleyse hoşgeldiniz.

Adsız dedi ki...

Ali Bey,
Ben bu telaş hikayesine sessiz bir protesto olarak, kaybetmediğim zamanlarda kaplumbağa kolyemi takarım. Aşağıdaki fotoğrafta boynumda görünen kolye de o. Ama kaybedince başlıyor işte bir koşturmaca. Şaka şaka.

Ali bey ben çok sıkıcı biriyim.
Benim doğam, doğanın düzenine paralel bir yaşama programlı. Ben bunu gençliğimde iplemedim. Sabahlara kadar sigara tüttürüp, kitap okudum, arkadaşlarla muhabbet ettim, kalktık içmeye gittik... Eh sabahları da geç kalkan biri oldum. Oysa ben sabah uyunmasından hoşlanmam. Sabah dükkanını geç açan esnaftan da hoşlanmam. Yaw tepki filan göstermem, aramızda konuşuyoruz, anlayın beni işte... Nasıl ki, masaya sigaranın ve cep telefonunun bırakılması görüntüsüne başımı çeviriyorsam, nasıl ki, sarhoş birine tahammül gösteremiyorsam, nasıl ki yağ içinde yüzen, vitamin değeri sıfır olan bir yemeğin iştahla yenmesine anlam veremiyorsam, sabah atı alan Üsküdar'ı geçmişken miskin miskin uyunmasından da hoşlanmam. Bedenim ne diyor, bilmiyorum, ama zihnim kararını vermiş; sıkıcı, itici kuralları koymuş, hep beraber bu kurallara uymaya çalışıyoruz. Yazık bize.

Sabah kalkılmalı ve demlenen çayın kokusu evi sarmalı. İşte o kadar!

Hem siz ne zaman askere gidiyorsunuz? Sabah erken kalkmaya alışsanız iyi edersiniz.:))heh hee Böyle de fenayım işte.

Hoşçakalın.

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Bilin bakalım nereden geldim? Bu sefer bildiniz. Bravo! Evet Diş doktorundan. Sol tarafım yine Rus ajanları gibi, gülümserken sağa doğru gülümsüyorum. Sol tarafım usta poker oyuncuları gibi ser veriyor, sır vermiyor, sağ tarafımla yarım ağız kpnuşuyorum. Sol tarafım... :)) Tamam tamam. Doktor Hanım'a dedim ki, "bu narkozlar insanı etkiler mi? Yani rahatlayıp, gevşeyip, çok gülüp çok eğlenir mi insan?" "Bildiğim kadarıyla yapmaz ama size etkisi öyle oluyorsa bir iğne daha yapabilirim." Dedi. Ben espriyi çok sevmiş gibi, saygılı güldüm. Aman doktor hanım, filan dedim. Olsun, seviyorum doktorumu. İlk kez bir hanım diş doktoruna gidiyorum, çok tertipli, eli de küçük. Hem aramızda öyle mesafe filan olmuyor. Ben koltukta uzanmışken aletleri filan üstüme bırakıyor, gayet cinsiyetsiz, kullanacağı zaman üstümden alıyor, kendimi çok yakın hissediyorum; işbirliği içinde işi bitirmeye çalışıyoruz işte birlikte.

Bir küçük dolgu kaldı. Sonra diş eti doktoruna muayene olacağım, bakalım orada sorun bulursak, başka maceralara yelken açacağız.

Annelog Atölye dedi ki...

Geçmiş olsun Endişeli Peri, diş muayeneleri hep korkutur beni. Bir de sabah uyanılması gereken saatten sonra uyanıp etrafı aydınlık, servis saatine de birkaç dakika kalmış olduğunu görmek! Ama bu kadar güzel anlatılabilirdi:)

Adsız dedi ki...

Annelog, kabuslarınızın tercümanı olmuşum demek bu sefer. Ne güzel. Bir de haberiniz olmadan ya da geç haber verilerek eve konuk çağrılması, yazdığınız metni tam kaydedecekken elektriğin gitmesi... böyle çok fena şeyler de var. Şükredelim:)

Teşekkür ederim güzel sözleriniz için.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

"Sabah kalkılmalı ve demlenen çayın kokusu evi sarmalı. İşte o kadar!"

İşte o kadar, evet!

Peri Hanım, geçmiş olsun. Umarım çarçabuk mutlu sona ulaşırsınız. Walla bendeniz tam sekiz aydır filan o lanet koltuktan kalkamıyorum bir türlü. Dün de gittim, yarın da gideceğim. Ama sanırım şimdilik son gidişim olacak.

Adsız dedi ki...

Bugün de vampir gibiyim. Ajansta ağzımı açamıyorum! (Sahi sizin kan grubunuz neydi? -s.e.*)


(*) s.e.: Soğuk espri.

elifsavas dedi ki...

Pericigim, herkes kendisinde eksik gordugu, aradigi seyleri baskasinda bulmak icin okuyor ve bulunca da tiryakisi oluyor derkeeeen, amaaaan! Ben ne yaziyorum! Peri yanlis anlayacak beni! Ne yani, bizde sagduyu, zeka vesaire yok mu? diyecek, kusecek banaaaa! Ama ben o anlamda demek istemedim, ben kendi acimdan Peri'yi okuma sebeplerimi arastiriyordum kendi kendime. Sileyim mi yazdiklarimi? Yok, silmeyeyim. Aciklamalarimi yazarsam anlar. Boylece kalsin.

miso dedi ki...

endiseli peri
Ya cidden halı mı silmeye niyetlendin? Hadi camı bir derece anlarım ama ne halısı ya? (Ben de başka deli) Allah allaaah. Bıraksana allahaşkına. Silme, sakın silme. O eller rençber eli gibi olursa görürsün sonra. Tina kaçıverir, hehe. (bu arada Tina süper)

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Kendimiz niyet edip bir metin içinde yazmamışsak, öyle hemen bilgi vermiyoruz hakkımızda. Gerçi şunun şurasında bilmediğiniz ne kaldı ki? Her şeyi bir bir anlatıyorum; demek kan grubum eksik kalmış. Bakalım, bunu anlatacak bir hikaye de buluruz belki.

Teşekkür ediyor, size de geçmiş olsun, diyorum.

Adsız dedi ki...

Elif,
hehee, yok yok, ben birisinin tarafını tutmaya başlayınca inanılmaz iyiniyetli oluyorum, onun dediği hiç bir şeyi yanlış anlamıyorum. Neden beni üzmek istesin ki? İstemez, diyorum.

Bir tür hanımlar var, olayları karıştıran, ima eden, kinayeli konuşan, niyetini gizleyen falan filan, zor değil onları anlamak ve ya aldırmam onlara ya da ilişki kurmam gerekirse bir güven ilişkisi yaratmamaya gayret ederim.

Hiç öyle değilsin. Düşmanım filan olsan da öyle olmadığın için sevdiğim bir düşmanım olurdun. Bir de insanın dili sürçebilir, ben anlatmak istediğine bakarım. Silme hiç yazdıklarını.

Adsız dedi ki...

veya birleşik olacak, kahretsin!

Adsız dedi ki...

Peri Hanım,

Yaw ben bir günlük vampirliğime gönderme yapmak istemiştim, sanırım tarafınızdan yanlış anlaşılmış, hay Allah!

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Yok yok yanlış anlamadım. Bazen öyle konuşmak istiyorum, sesimi duymak için.

Adsız dedi ki...

ve ya şeklinde tekrar düzeltelim. ben pek şaşkınım hala. kendime gelemiyorum.

Adsız dedi ki...

miso miso,
size insan iki kere isminizle hitap etmek istiyor. miso miso adaları, miso miso ormanları, miso miso yorumcusu...

Elim hakkında ne yazsam az. Çok severim, üzülürüm elim için. Bana en benzeyen yerimdir elim. Yazacağım hakkında. Ve evet çok hor kullanırım. Yalnız halı silerken önce dugunuz şu olacak. Bir dezenfekte etme tutkusu, haşır huşur deterjan ve su bolluğu içinde hazırlanmalısınız. Ellere eldiven geçirilecek, halı bir güzel süpürülecek önce. Sonra Kosla :)) halı şampuanı ölçüsünde köpürtülecek, o köpükler sünger ile halıya sindirilecek, kuruması beklenecek, bir kez daha süpürülecek. Bu kadar. Fırçalarla filan, belinize ağrılar girerek değil. Basit. Ama kuruması uzun sürer, yerde boğuşan ufaklıklar üşütür diye yapmıyorum, ama aklım fikrim o halıda:))) Tina hiç bir şekilde zarar veren bir yaratık olmasın diye özellikle çocukların odasında toz, tüy bulundurmak istemiyorum. Sonra kabak Tina Hanım'ın başında patlayacak.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Haa bu arada elim berbat durumda ama Tina Hanım yüzünden, elimi sinsice gelip, tırmalayıp, kaçıyor; sonra bana bakıyor ki arkasından geleyim. Çok fena. Elim de fena.

Ali Kayhan dedi ki...

Askerliğim neyse ki daha uzaklarda, ama sizin bu yorumunuzdan sonra, bir sabah gelip beni alsalar götürseler ne olur, diye düşündüm. Depresyon ve gün ışığıyla aşırı muhabbetten erken ölüm galiba. Bu hayatımda mutluyum. Yaşasın yatağım, sabah herhangi bir saate kurmadığım saatlerim. :)

Şaka şaka böyle dediğime bakmayın, sabahları ders oluyor, uyanıyoruz bazen. Gitmeyip uyusam bile içimde bir huzursuzluk oluyor aslında, sizinki gibi kurallar sokuşturmak lazım galiba beynime. :)

miso dedi ki...

sevgili endişeliperi
ben teknolojiden pek geri kalmışım diycem ama tembelliğimi örtmeyecek. Köpek varken de halı silmiyordum, şimdi Fıstık var (kapkara bir kedi) hala silmiyorum. İki haftada bir kadın siliyor, ben seviniyorum.
Bu arada bu alikayhan efendi eğer çalışmadığı için okuldan atılırsa askerliği çok da uzak bir gerçek olmayacak sanırım. Ve de üzülerek sanıyorum tabi, kendisini çok çok seven bir zat olaraktan:)