Salı, Şubat 6


Kim ku duk
Kim ki bu duk?
hehhee, romalı perihan gibi espri ile başladım. ancak, yazacaklarım güldürürken onun kadar hicvedebilecek mi hakkı bey? sanmaz. nerdee bizde o şeytanlık.
kim ku duk, dün akşam izlediğim iron-boş ev filminin yönetmeni. güney koreli ve fakat paris'te yaşamış beş parasız, sokak ressamlığı yapmış ve hiç eğitimi ve dahi deneyimi bile olmadan film yapmak istemiş. biz onun ilkbahar, yaz, sonbahar, kış... ilkbahar filmine apansızın yakalanmış, hayrete düşmüştük. ben, yeni sinema eleştirmeniniz, içten içe birazcık da hayran kalmıştı. ancak siz ona bakmayın, bir filmi nasıl okuyacağını pek bilmez; herrr şeye olan bu az, yüzeysel ve geçici ilgisi ile bir aşure zihnin "değinmelerini" sunar.
yeni film eleştirmeniz değiniyor ki, boş ev, boş bir film değil. değil ama insanda yine de olmamışlık duygusu bırakıyor. gösterdiği minimalist ve şık görsellik kandırmıyor. "içeriğe biraz daha fazla yüklenseymiş" dedirtiyor. bir nobel yazarı gibi ol; doğu batı sentezini adam gibi yap, demiyoruz kendisine. ama diyoruz ki; ait olduğun ve filminde de faydalanmak istediğin doğu mistizmine ola ola batılılar kadar aşina olup, onlar gibi sadece şıklığı ile kullanma. soğğukkanlı, tasarruflu ve beğendiğimiz görsel malzemenin, o devasa doğu mistizmine vakıf olma niyetine yetmediğini... doğu mistizminin sadece boş boş sükut olmadığını... böyle diyoruz sayın okur. ayrıca kim ku duk, konuşturmayı sevmiyor değil de bazen de beceremediği için konuşturmuyor izlenimi bırakıyır.
soracaksınız şimdi yeni film eleştirmeninize, "peki savrulgan bir yönetmen mi ki bu kim ku duk?" "Hayırrrrr, hayır!" diyeceğim ve bu sevimli ve aslında içten içe hayran olduğum yönetmene biraz da haksızlık ettiğimi anlayacağım hemen. hayır, sevgili okur, değil. savrulgan değil (bu sözcüğü yeni öğrendim, anlayacağınız üzere). görüntüsü, ışığı mükemmel bir kere. titiz, çok özenli. az konuşulan bir film içimizi gümbürdetiyorsa iyidir, değil mi? evet. gerçi ben bergman hayranı olarak, konuştur ey yönetmen, derim. hatta tarantino hayranı olarak da aynı şeyi derim. geçelim. müzik? şahaneydi. natasha atlas söylemiş ki, ben de yeni tanıdım, gidip dinledim kendisini youtube'tan. mısırlı. tombul. hüzünlü şarkıları güzel. arapça şarkıların hüzünlü olanları güzel, değil mi? ağıt gibi, benim dediğim gibi; neşeli olanları yapış yapış, bora'nın dediği gibi. çekik gözlü insanların olduğu bir filmde arapça bir sound duymak ne şaşırtıcı, bilemezsiniz.
"biliriz biliriz, sen bilmiyormuşsun ey tembel peri. ey bayatlamış filmlerin savrulgan zihinli sözümona film eleştirmeni, bin yıl oldu biz bu filmi izleyeli!"
ıyk.
peki.
.
.
.
.
bu kadar. bitti yani film eleştirimiz. dağılabiliriz.
au:0

11 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Çok beğenmiştim ben Boş Ev'i...hem hüzünlü, hem komik, hem duygusal vs... hoştu yani hissettirdiği, düşündürdüğü şeyler.

Adsız dedi ki...

--------yüzeysel,gecici hevesliyim,asure zihinliyim,bosbos sükutu severim,konusmayi beceremem,ici gümbürdetmek amacinda degilim ben böyleyim,artirabilirsiniz, arttiran yokmu?Satisa sunmayada niyetim yok satmak istemiyorum.......

gaykedi dedi ki...

bazen cok sıkıcı filmler yapsalar bile uzakdogu sinemasi beni her zaman sasirtmistir, Akira Kurosawa' nin "düşler" filmi mesela ...ve o kadar da gay temali film izlerim en unutamadiklarimdan bir tanesi ist.film festivalinde yillar önce izledigim "okoge" isminde bir Japon filmiydi :)

Adsız dedi ki...

elif, izlerken ben de keyif aldım. çocuğun karakteri çok hoştu. evleri kullanması karşılığında bozuk şeyleri onarması... bozuk olarak ne bulursa artık. kocasından dayak yemiş kızı iyileştirmek, onu iyi hissettirmek isteği çok anlaşılırdı bu yüzden. sonra bir hayalete dönüşmesi, kızın berbat eşi ve sevgili hayali (hayaleti) ile birlikte yaşayıp mutlu olması ne güzeldi. hem pratik de böyle bir çözüm.

(sizin şu "yakınlıklar" kitabı için söyledikleriniz geldi aklıma şimdi. adam evi terketmeyip, zaten birlikte olduğu kızın hayaliyle evde karısıyla mutlu olsa? olamıyor ama, değil mi? sorun ilişkilerin dayattığı aitlik duygusunda sanırım. bu da doğamızda var.)


sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

anonim,
????????????

Adsız dedi ki...

gaykedi,
kurusawa ile karşılaştırmak güç bu yeni sinemacıları. o gerçekten çok büyük.

japonlar erotik filmleri çok yapıyorlar sanırım. ben hiç izlemedim. fassbinder de yaptı yanlış hatırlamıyorsam. ben izleyemiyorum fassbinder. Bora izler, sever de. o benden çok ama çok daha iyi bir sinema izleyicisi. ben şiddetin fazlasını gördüğüm zaman, film ne kadar iyi olursa olsun dayanamıyorum mesela.

gaykedi demeyi unuttum. bir şey yazmıştın, çocukları, karnelerinde notu kötü olan derse göre değil de iyi olana göre değerlendirmek gerek, gibi bir şeydi. o zamandan beri aklımda. bunun çok doğru olduğunu düşünüyorum. teşekkür ederim bunun için de.

sevgilerimle.

Nasıl geçti habersiz... dedi ki...

Peri hanım size e-mail yolladım.

Adsız dedi ki...

ben de yanıtını:)

Adsız dedi ki...

Adam evi terketmesin, ona gitme diye söylemistim, mutlu olunup olunmamasi önemli degil,hayaletle de yasanir,aitlik duygusuna gelince kimse kimseye ait degil, olmak istemiyor, olmasi gerekmiyor,sadece adam evi terketmesin lütfen.......

Adsız dedi ki...

anonim, rica etsem, isminizi yazar mısınız? ben böyle iletişim kuramıyorum; sizi tanıyamıyor, karşılık veremiyor, sadece tuhaf bir boşluk ve üzüntü ile kalakalıyorum.

lütfen üzülmeyin, her şeyin yoluna girmesini dilerim. o yazı bir kitap eleştirisi hakkındaydı, arkadaşın yazdığı. köşenin delisi'ne tıklarsanız, daha ayrıntılı bilgi alabilirisniz. hem kitap hakkında, hem de ilgili sohbet size daha iyi gelebilir.
sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

:)
dur bakalim, bu yonetmenin filmlerini nerden bulsak acaba.