NEŞELİ BAHAR ÖNERİLERİ
gezelim görelim
(hem açık havada, hem eğlenceli, hem de hesaplı yemek için)
küçük çamlıca- o ağacın altı
pazartesi akşamı, tavada kemiksiz tavuk but, arpa şehriye pilavı ve karmakarışık, kocaman bir salata yapmayı planlamıştım. planlamıştım ama canım hiç yemek yapmak istemiyordu. bora anladı mı bunu nedir, msn'de akşam menüsünü yazdığım zaman dedi ki, "boşver, yapma, dışarda bir şeyler atıştırırız". sevincimi belli etmeden ve çok, çok uyumlu bir sevgili gibi, "oluuur, sen nasıl istersen", dedim. olaylar o gün bu konuşma ile şekillenirken, ertesi akşam ben aynı menüyü yaptığımda bora'nın derdi belli oldu. çocuk gibi o güzelim tavuk parçalarını didik didik edip, masanın ucuna tina için bıraktığımız küçük tabağa koydu. sonunda da dayanamayıp "tiksiniyorum tavuktan" diye mırıldandı. ben evin mazbut dişi kuşu gibi yine " aa kırmızı etten çok daha faydalı oysa, hem çocukların yanında neden tiksiniyorum diyorsun, ayıp sana" falan filan diye melodik sesler çıkardım. çocuklar bize şöyle bir bakıp, afiyetle tavuklarını mideye indirdiler. neyse bunlar salı günü oldu. pazartesiye, o güzel güne dönelim.
bora da ben de işlerin seri bir şekilde hızla yapılmasından yanayızdır ve anlaştığımız konuların başında bu gelir. yani, bora aşağıdan zile bastığında biz hazır bekliyor olmalıyız; yoksa önce onun sonra hepimizin keyfi kaçar:) bu, günlük işler için böyledir. yoksa ADSL'e geçeli aylar olmasına rağmen hala TTnet'i iptal ettirmiş değil. ben bir iki hafta hatırlattım, ama sonra, çok, çok uyumlu bir sevgili gibi, "sen nasıl istersen", dedim; hatta "sen nasıl uygun görürsen" falan bile demiş olabilirim ama eğer bunu demişsem sonrasında da çok gülmüş olmalıyız:) uzun süren ilişkilerde insanlar kesinlikle apayrı ve özel bir iletişim kodu geliştiriyorlar. neyse bu da apayrı bir yazının konusu.
arabaya bindiğimizde, "o ağacın altına "gidiyoruz dedi bora, ama dalga geçiyor sandım. öyle isim mi olur? acıbadem'e sapıp, oradan da küçük çamlıca sırtlarına, bil-fen' i solumuza alıp döndüğümüzde gördüm ki, evet "o ağacın altı" adında bir yer var ve üstelik ben buraya daha önce de gelmiştim. bambi buraya da şubesini açmış. hiç bilmiyorduk. ben, başka yerde ağır kokusu nedeniyle çok şüpheyle karşıladığım döneri bambi de öle bayıla yerim. tombik dönerini. nefistir. o ağacın altı denilen yerin tuhaf bir kuytuluğu, bir bira içilir havası vardı. biz portakal suyu içecek tiplerdik, bambi'ye gittik ve ilk kez hepimiz aynı menüde, tombik dönerlerde karar kıldık. havada azıcık sis vardı; yoksa uzaktan adalar filan görünüyor oradan. eğer vaktiniz varsa, dergilerinizi, kitaplarınız alıp güneşte keyif yapılacak bir yer. evden orası kaç kilometre tutar bilmiyorum, ama oraya kadar yürüyüp bir çay kahve içip, dönebilirim diye aklımdan geçirdim.
ben bir döner ve bir portakal suyu ile doydum ama arkadaşlar doymadı. servisi de biraz geç olunca bora, "başka yerde yiyelim", dedi.
küçük çamlıca- belediye köşkleri
şimdi köşklerin adını hatırlamıyorum. hani turyap'ın restore edip şimdi belediyenin işlettiği köşkler var ya, onlardan birisi, küçük çamlıca'da olanına gittik. tam, lale dikme haftasında gittiğimiz için her yerde laleler vardı. muhteşemdi! tepede olduğu için ben dondum. çiçekler arasında bir tur attık. bora, ada çamlarını ne çok seviyor. tura başladığımız noktaya geri döndük ve bora, " işte çocuklar dünyanın yuvarlak olduğunu da kanıtladıktan sonra yemeği hakettik", dedi. ertesi gün arçil bana bu sözüyle bora'nın ciddi olup olmadığını sordu. yani, efendim "dünyanın yuvarlakılığını ispat için o kadarcık tur yeterli değil ki", dedi, "dünyanın çevresini dolaşmalıyız". bu çocuklar ne saf oluyor. "haklısın" dedim " umarım dünyanın çevresini de dolaşırız ve belki yuvarlak olmadığını bile kanıtlarız. ama zaten bora şaka yapmıştı"
ben çay içtim. arçil mantı yedi. atakuş ıspanaklı krep, bora da levrek. içecekler vs ile birlikte, bambi'deki fiyatın neredeyse aynısı geldi. o kadar ucuzdu. üstelik lezizmiş de. bahçelerin birinde küçük çocuklar için oyun alanı da vardı. yani çoluk çocuk hep birlikte gidip, oyun oynayıp, yürüyüş yapıp, açık havada iyice acıktıktan sonra afiyetle karnınızı doyurabilirsiniz.
planet earth
akşam 20.30 da eve döndük. çocuklar pijamalarını giyip hazırlanırken dondurma servisi yaptım. herkes neşeliydi. odalarından çıktığımızda 10 dakika konuşma sesleri duyuldu, sonra yorgunluktan uyuyakaldılar.
akşam 20.30 da eve döndük. çocuklar pijamalarını giyip hazırlanırken dondurma servisi yaptım. herkes neşeliydi. odalarından çıktığımızda 10 dakika konuşma sesleri duyuldu, sonra yorgunluktan uyuyakaldılar.
biz bbc'nin belgeseli olan ünlü planet earth CD'lerinin ilkini izledik sakince. çok ama çok güzeldi çekimler. 5 Cd'den ve 13 bölümden oluşuyor. her CD'nin konusu farklı. izlemenizi isterim, gerçekten çok iyi.
iyi eğlenceler.
19 yorum:
...
Sonra bizim kanatlarımız çıktı ve yukarıya doğru yükseldik. Her şey çok güzeldi, yazdıklarımı okuyan herkesin içleri ve dışları huzurla kaplandı, herkes tebessüm ediyordu...
Endişeliperi,
sen böyle yazınca içimi huzur ötesi bir şey kaplıyor. Daha daha diyorum. Sonra tuvalete gittik filan diye devam etsen de ben yine aynı alık suratımla tebessüm ederek okumaya devam ederim inan.
marruu
O Agacin Alti'nda kasarli pide yiyip ayran icmeyi, sonra oturdugum sandalyede gevseyip cay yudumlarken kitap okumayi ne cok ozlemisim :)
ev işleri hele de yemek pişirmek çok dert oluyor bana son haftalarda. çok feci gözümde büyüyor, anlatamam. bunları yazarken de evde yemek yok. sanırım o köşklere yazılıcaz epey bi süre. öneri için teşekkürler.
not: çocukların erken yatmalarını için için kıskandım. bunu da yazmam lazım.
endişeli peri,
öyle naif öyle şeker şeyler yazıyorsun ki bu perinin neresi endişeli diyor insan.sabah sabah canım bayağı bir sıkkındı, yazını okurken ferahladım, içim açıldı.sen hep yaz olur mu?
Yukarıdaki notu yazan Zinnur değil, onun hesabında çalışan Kedili Mutfaklar'ın Annoya'sı. Bizim Kabak Tadı blogunu Zinnur açtığı için, oraya girip çıktığımda bazı unutup kalıveriyorum onun hesabında...
N'oluyo yaaaa, her iş karıştı. Neyse Zinnur'u silmişim...
Ben sana aslında..., Endişeli'ciğim, durumların "gibi" hallerini nasıl beceriyorsun diye sormak istemiştim 8~))
"Sonra tuvalete gittik filan diye devam etsen de ben yine aynı alık suratımla tebessüm ederek okumaya devam ederim inan."
Heh heh! Aynen!
Bir not daha:
Blogistanın hiçbir malikanesinde, okurcuklarının duygularını böylesine benzeştiren başka bir malikane sahibi yoktur herhalde!
Son cümlem bozuk olmuş. Hastayım da ondan. Ateşim var. Blogistan'ın hiçbir köşesinde diye başlayacaktı cümle...
miso, sevgili miso,çok tatlısın. çok güldüm yorumunu okuyunca.
yahu biliyorsun klişe'yi işte, "hayata nasıl bakarsan öyledir" falan filan. insan aynı gün için istese duygusu harikadan berbata giden 10 adet yazı yazamaz mı? yazar.
evet, evet haksızlık etmeyeyim şimdi, o gün gerçekten güzeldi.
sevgilerimle.
a, mavizeplin, kaşarlıpideyi ben de çok severim. bir dahaki sefere orada oturmaya teşvik edeyim bizimkileri.
teşekkür ederim.
miso'ya aynen katılıyorum. Yazılarınızı okurken sanki yanımda şırıl şırıl akan bir su var, kuşlar ötüyor ve yapraklar hışırdıyor (bakın, ben de havaya girdim). O kadar huzurlu anlatıyorsunuz ki, ne harika bir aile diyorum her seferinde.
yasemin,
ben haftanın salı günleri, kocaman tencerelerde 4-5 çeşit yemek, kek ve börek pişiriyorum. bunların yarısı, bora'nın annesi ve babası için. o günler biraz sıkıntılı oluyorum; ne yapsam, ya iyi olmazsa, ya yetiştiremezsem, diye çok endişeleniyorum. ama neticede çok güzel olduğunu söylüyorlar.
bu yemekler, 2 hasta ve yaşlı insanın, 2 çocuğun, 2 de orta yaşlı insanın ortalama ihtiyaçları ve zevkleri alınarak belirleniyor. elimden geldiğince çeşidi artırmaya çalışıyorum, ama yine de benzer oluyor sanki menü. ancak bora'nın annesi, biraz da çok kibar olduğu için, telefon açıp, çok, çok beğendiğini söylüyor ki ancak o zaman içim rahat ediyor.
bu yüzden yemek yapma ritmim değişti. bazen, o gün olduğu gibi, hiç yemek yapmak istemiyorum gerçekten. öyle zamanlarda yemek sitelerine bakıyor ve kendimi teşvik etmeye çalışıyorum ki genellikle işe yarıyor.
çocukları sabahları 6.30'da uyandırıyorum, dolayısıyla akşamları da uykuları geliyor. gelmese bile yatağa gönderiyoruz, bu konuda istikrarı hiç bozmamak gerek. uyku saatini geçirince, uykuları kaçıyor ve ertesi gün feci yorgun oluyorlar.
cem de büyüdüğü zaman göreceksin ki her şey daha kolay olacak. ders filan konusu çok oyalayacak ama bütün dikkat birbirinizin üstünde olmayacağı için ikiniz de daha iyi hissedeceksiniz.
yasemin uğramana çok sevindim.
sevgilerimle.
figen, çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. nasıl yazdığımı böyle yorumlarla öğreniyorum ben de. huzur verdiğimi bilmek çok hoşuma gidiyor. zaman zaman da çok depresif oluyorum, biliyorsun, eh, idare edeceksiniz artık:)
sevgilerimle.
oya hanım hoşgeldiniz,
yine çok yerinde bir konuya parmak basmışsınız:)
o "gibiler" için nasıl mesai harcıyorum, ne kadar zorlanıyorum tahmin edersiniz. yani elde edilecek şu kadarcık huzur için BU KADAR mesaiye değer mi, diyor insan.
hal böyleyken, ben koç'um. açık sözlülüğüm en berbat özelliğim. genellikle sorun bu. hay aksi! ancak insan zamanla şunu öğreniyor: insanın burcu değişebilir. evet! ben artık bir oğlak burcuyum. öfke anında tipik bir koç olan bakışlarımı gizleyebilirsem, 5 dakika sonra duvarını yumruklayacağım bir odaya kaçabilirsem; mantıklı, sağduyulu, kendini ifade etmenin değil, karşısındaki ile iletişim kurmanın daha önemli olduğunu bilen bir oğlak'ım.(tam size yazarken bora telefon açtı ve bir şey yüzünden kızdırdı beni. sabah da kızdırmıştı. yoksa toz pembe şeyler yazıyordum.)
sevgiler.
Sevgili Metin Bey,
çok geçmiş olsun. bu aralar çok çalıştınız da ondan. kendinize dikkat edin lütfen.
güzel sözleriniz için de teşekkür ederim.
sevgilerimle.
ah enne, teşekkür ederim. ara sıra böyle, bazen daha kötü, bazen sıradan, bazen de berbat. iyi zamanları yazmaya gayret ediyorum. kötü zamanlar da olmuyor değil inan ki.
ben de hergün böyle huzurlu geçsin kendimi böyle iyi hissedeyim istiyorum.
çok teşekkür ederim.
Ben Yengeç!
aa, dory de yengeç. demek ki ben yengeç hanımlarını çok, çok beğeniyorum. ben bir araştırayım yengeç burcunu. sizde şeytana pabucunu ters giydirir bir hava sezmiştim ben azıcık. yani yengeçler bunu yapamaz da, diyelim ateşli koç ya da dobra yay kadınları bunu yapar diye düşünürüm. işte siz de bunlardan birisiniz diye hesap etmiştim. değilmiş.
bir erkek yengeç evini hatırlıyorum. perde yerine, geniş bambudan rafları olan kitaplığı pencere önüne koymuş, ona da saksıları yerleştirmişti. muhteşem görünüyordu. hımmm bir de yengeç patronum vardı ve onu da çok severdim. yengeç bilgim bu kadar. ben bir araştırayım.
sevgiler.
Yorum Gönder