Bahar geldi işte ve insan her nefes alışında seni seviyorum, demek istiyor. Kimin, bu çocuksu, oyuncu, iyi ve güzel şeyler mevsiminin gelişi ile içi neşeyle dolmaz ki? Hem 1 Nisan baharla başı dönmüş budalaların günü. Benim günüm. Nisan da benim ayım. 19 Nisan akşamında doğmuş olmak ne güzel. Kaç gün sonra çimlerin üstüne bırakıldığımı tahmin bile edemezsiniz. Çimen, toprak kokusu, kır çiçekleri, rüzgar, neşeli şarkılar benim doğamda var. Öyle üzülüyorum ki, üzülmek zorunda olduğum için. Kalbim çabucak kırıldığı, küskünleştiğim, yıldığım, bıktığım için. Oysa ben öyle biri değilim ki! Ben şarkı söylemek isteyen, gülümseyen, çiçekli serin elbiseler giymeyi seven biriyim. Bunda direnmeliyim. Direnmeliyiz!
Kimse üzülsün istemem artık benim yüzümden. Lütfen Tanrım iyi biri olmama yardım et, lütfen kimseyi üzmeyeyim.
Bir süre daha gelmeyi düşünmüyordum. Sehpanın üzerindeki bilgisayardan pencereye bakarken dayanamadım. Hem sabah yürüyüş yapmaya, toksinlerden arınacak bir programla güzelleşmeye, müzik dinlemeye, birkaç tane çiçekli kumaştan elbise almaya, neşeli kitaplar okumaya, kısaca neşeli biri olmaya karar verdim. (Ve bunlarda dalga geçecek bir şey yok!) Hiç değilse Nisan ayı boyunca. Siz de yapın.
28 yorum:
Doğum günüm yaklaşırken zaman zaman kendimi eksik, tuhaf hissettiğim olmuştur.
Belki de yılbaşları gibi bir hesaplaşma dönemi gelip çatıyor da ondan mı?
Siz gerekeni yapmışsınız bile; sırtınıza bir dost eliyle dokunup, yola devam etmeye karar vererek.
Yolunuz çiçekli, baharlı olsun: Ki siz bir bahar kuzusunuz!
sevgili ekmekçi kız,
ben de bu özel günlerde yıldızımın ağır yükünden midir nedir, bunalır, yalnız kalmak ister, sebepsiz ağlardım.
şimdi, ve evet bir bahar kuzusu olarak, sevinçli olmak istiyorum. isteyince olur mu, bilmiyorum.
teşekkür ederim.
bu akşam gözümü kapatıp film seçtim kendime. a, paris'te son tango! çok az hatırlıyormuşum. biraz komik geldi. çok iddialı. o isim söylememeler, odanın dışındaki kendi hayatlarının zavalılıkları, odanın içindeki mutsuzlukları, mutsuzluktan kaçmak için ve yaptıklarına bir anlam verebilmek için iyice abartmaları filan.... ne bileyim komikti.
şimdi 2. filmi çektim şansıma: hours! 3 kez izlemiştim, ama bir daha izlerim. seviyorum bu filmi.
(bora çalışıyor ve üstelik bana çay, bisküvi servisi yapıyor ve azıcık da laf dokunduruyor. o da izlemek isterdi, şu ilk filmi. hatta birlikte izleyelim demişti de, ben izlememiştim geçenlerde. azıcık kızgın. ben hours'u izleyeyim. bora sevmemişti sanırım bu filmi. bu iyi:))
evet evet, neşelenmek zamanı şimdi.
demek siz de koçsunuz:)
evet dory, tabiatımın çılgınlığa yatkın kısımlarını buna borçluyuz. eğer yükselenim, yay olmasaydı bir çıkış bulabilirdik bu soruna:) bu kadar ateşin ortasında bu denli sükunetle ve sanki bir su burcuymuş gibi durmamı, hayatın bizzat kendisine borçluyuz.
teşekkür ederim, hep burada benimle olduğunuz için. sizi görmek her seferinde çok mutlu ediyor beni.
sevgilerimle.
the hours filmini bu kadar çok sevmemin nedeni, kadınları sevme nedenlerimle örtüşmesi sanırım. her kadın bir ev demek ve büyücü gibi evi evrene dönüştürme yeteneği ile donatılmışlar. sonra sessizlikleri, dinlemeleri, bir erkeği nedensiz sevebilmeleri, çok sevebilmeleri ve işte onun için ne yapılması gerekiyorsa bunu hemen anlamaları ve yapmaları, çiçekler, sessizlikleri bozmak için verdikleri partiler, boğazlarında düğümlenen hıçkırıkları... bazı gerçek kadınları seviyorum.
bazı kadınları ise gerçekten hiç sevmiyorum.
bora hala çalışıyor. eğer uyursam geçirdiği bu berbat pazar iyice mutsuz edecek onu.
bir film için tekrar gittim rafa. ah, hiç fena değil. melinda and melinda. woody allen!
sevgili peri
nisandan pek korkarım ben. baharrr :) Hemen yaşıma başıma bakıp kendime çeki düzen verme ihtiyacı duyarım. Malum, bizim buralar genç insan kaynıyor, insanın da onlar gibi olası geliyor, çimlere yayılası, sonra hiç kalkmayası:) Maden ocağı gibi buralar.
bu arada hours beni en çok etkileyen filmlerden biri olmuştur hep. Özellikle de her şeyi geride bırakıp, bilmediği bir şehirdeki bir kütüphanede çalışmaya bile razı olacak kadar umutsuz o anne beni çok yaralamıştı.
marruu
al bir bahar sarhosu daha :))) nisanla beraber gelen bu guzel "peri" istedigi kadar bizimle kalabilir ..anonimleri onu gormekten cok mutludur
miso,
güzel bir film evet ve dahası, hours'da evler ve o evlerin kadınlarla uyumu ne güzel. hepsinin ışığı ayrı düşmüş. sonra çiçekler! nicole kidman, ne kadar çirkinleşmeye çalışsa da hala ne hoş. solak olmasına rağmen, V. Woolf gibi sağ elle yazmak için ne kadar uğraşmış o narin elleriyle.
Virgina Woolf'u lezbiyen filan sanırlar, halbuki cinsiyetsiz. yani cinselliğe aldırmayan bir doğası var. bu nedenle hep çocuksu. çocuksuluğu ve huysuzluğu ve deliliği yürek burkuyor. yani sevgili eşi leonard'ın yatağa gelmesi için ısrarı yalan olmuş filmde. daha ilk baştan gizli bir sözleşme vardı aralarında, cinselliğin olmayacağına ilişkin ve her iki taraf da mutabıktı bunda.
şimdi ben şunu bunu okuyayım diyorum hep ve ne zamana sığdıracağım tüm bunları bilmiyorum. Mrs Dalloway'i tekrar okumayı, mutfak masasına koyduğum Mina Urgan'ın Virginia Woolf biyografisini okumayı hızlandırmayı çok istiyorum şimdi de. bağışlanmayacak kadar aylak bir havadayım.
ankara nasıl? bugün burada hava nefis.
eh anonim, biliyorsunuz ki, anonimlere karşı şüpheci bir yaklaşımım var. ama madem ki, böyle güzel sözlerle kandırmayı biliyorsunuz beni, öyle olsun.
teşekkür ederim.
sabah sabah çiçek açtı yüreğimde...tşk
teşekkür ederim işitme kaybı. nerelerdeydiniz? sizi ve ekmekçikız'ı bağlantılarıma eklemem gerek unutmadan. sonra kaybediyorum.
sevgilerimle.
Sevgili Peri,
Hahhayyt ben ne demiştim? Bahar harika olacak dememiş miydim? Sen de çiçeklenmişsin ah ne güzel ne güzel!
Anna Karenina'yı devirmenin verdiği cesaret ve baharın getirdiği coşku ile okumaya devam ediyorum ben de. Şu anda Lady Chatterley kocasını aldatıyor koru bekçisiyle. Ama bu bildik yasak aşktan çok beni romandaki koru, oradaki çuha çiçekleri, gelincikler, kırlar ve bahar tasvirlerini okumak mest ediyor. Baharda çiçekli giymek ve çiçekli okumak gerekir diyelim o zaman :)
Sevgiler!!
hours'u (bu ingilizce isimlere taki koyarken ne yapacagimi sasiriyorum) izlerken bir sure "nerde bu nicole kidman" deyip durmustum. insan cdnin kapagina soyle bir dikkatle bakar hic degilse dimi:)nasil da degistirmisti onu makyaj. filmin beni uzen, icimi burkan taraflarindan bahsetmek istemiyorum, hava cok guzel bugunlerde boyle seyler icin.
cicekler ne guzelmis gercekten.baharla yenilenelim hepberaber.
sevgiler.
çiçekli serin elbiseler ,serin örtülü minderleri hatırlattı.sanıyorum turgut uyar ın şiirindeydi.çok hüzünlüydü.ama şimdi nisan, hüzünü raflara kaldırasım var.orda kalsınlar biraz.
nisan gerçekten çok güzel geldi ardına umutlu haberlerde ekledi benim için. nisan ayında gülümseyen biri olmaya çalışıcam ben de.umudum var kendimden çünki bu nisan çok güzel.
nisan sana çok yakışmış endişeli peri.söylemeden gecemedim.
sevgiler.
Hic sevmem Nisan'i... Ilkbahar'i... Erguvanları, laleleri, nergisleri, leylaklari, sumbulleri... Taze bahar havasini, parildayan denizi, isildayan gunesi... Hele ki meltemleri... Hic ama hic sevmem Nisan'i... İlkbahari... Her Nisan oldugunda oturup hungur hungur, ne hungur hunguru, hoykure hoykure, ellerimi yumruk yapip saga sola savura savura, kufredip tekme tokat girise girise aglayasim gelir, ta ki Temmuz merhamete gelip yanaklarimi yakmaya baslayana kadar... Eh, bu yorum yeteri kadar limon olmamissa bahar keyfinize, iki damla limon da Eliot sıksın efendim keyfinizin icine...
(Kotuyum, ben kotuyum, kotuyum, kotuyum... Ustelik o kadar denedim, camasir suyu surunce vucuduma yok da olmuyorum.)
WASTE LAND
APRIL is the cruelest month,breeding
Lilacs out of the dead land, mixing
Memory and desire, stirring
Dull roots with spring rain.
Winter kept us warm, covering
Earth in forgetful snow, feeding
A little life with dried tubers.
pelin, aşkolsun, ben hiç bir yerde kaybetmem nicole kidman'ı, ne hale gelmiş olursa olsun:)
svg.
sevgili kitty wu hoşgeldiniz, o şiiri hatırlamadım. şu şiiri hatırladım:
(...)
insan tükenir sanırım bir çiçeğe durmadan baksa bile
bir güzel aşk okusa bile.
biz nereden tükeniriz adımız saydam
hele akşam oldu muydu çok daha saydam,
kapanır gideriz sözlükteki bir aşk anlamına
ve tabancamız yok.
bilmeyiz silahı yerinde kullanmayı
kimbilir silahı yerinde kullanmayı (...)
ah! lilith,
anlıyorum ben sizi, kendimi, ama anlamamazlıktan geliyorum. ah ne güzel çiçekler, bulutlar, kollarınla sarışın beni falan filan demek için ve dediğine de inanmak için anlamamazlıktan gelmek gerekir.
şimdi evet, ayların en zalimi nisan diye ben bas bas bağırdım yıllarca. bir ben bağırdım bir de o siyaset yazan ama nisan gelince keh keh gülüp edebi şahsiyetini konuşturmak isteyen köşe yazarları, biz çok söyledik, en zalimi en zalimi... diye ama kimse çıkıp tek laf etmeyinceeeee ne oldu? eh, çiçeklere düştük, taa çiçek denizine kadar düşmenin bir tersyüz intihar olduğunu bir siz biliyorsunuz anladığım kadarıyla bir de ben.
hep gelin lilith.
Ben kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırsam da,koşarım dağlara enginlere sığmam taşarım.:)
Bütün çiçekleri yakalar fotoğraf makineme tıkarım.:)
Hiiç kaçırmam ve paylaşmam(çok bencil gördüm kendimi :P)
Ama size Bekir Bey'in kedileri nihayet görücüye çıkmışlar diye bildirmeyi borç bilirim.:)
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa. Derhal gidiyorum!
sevgili endiseli peri
yine süslemişsiniz benim o çok sevdiğim ve çok iyi bildiğim/ifade ettiğimi sandığım şeyi. Olağanüstü birisiniz, biliyorum. (Evet, biliyorum :))
Ankara güzel, ben hep çok sevmişimdir zaten. Hava da kuru, her zamanki gibi. Ama bana bahar geldiği için pek bir mutluyum.
Eskilerden okumayı ben de çok istiyorum. Chaucer okudun mu hiç? Troilus and Criseyde ve Canterbury Tales'in üzerine bir şey tanımam. Ama Virginia Woolf da okumak istedim birden.
kararsız miso
marruu
Endiseli Peri, neseli peri - ayni varligin farkli adlari:) Koc burcunu yazdiginda suphelenmistim, ama bu kadar da olmaz ki diyorum; 19 Nisan, hem de aksam, benim dogum gunum. Nisani ben de cok severim haliyle; hatta utanmadan en sevdigim ay ilan ederim. Birkac Nisandir ben de cokgundum, buralarda bahar bizim oralardaki kadar guzel degil belki ondandir biraz da.
Nisanin tadini cikarman dilegiyle;)
miso'cum, yorgunluktan ölmek üzereyim. mutfaktan çıkamadım bugün, çok yemek yaptım. çocuklara kocaman tabaklarda amerikan usulü servis yaptım ki bora nefret ediyor, böyle her şeyin aynı tabakta olmasından. ona göre sırayla ve şu bununla bu bununla iyi gider hesabıyla hazırlanmalı sofra... servisi bir çinli uşak yapsa ben de severim belki. ancak bora bugün geç gelecek. bora'yı şu nedenle söz konusu edip duruyorum, bahsettiğin yazarlar onun yazarları. ben de kalkıp kitap raflarına göz gezdiremedim şimdi yorgunluktan, sohbeti gezdirip duruyorum onun için:)
ankara'nın havasını seviyorum ben. batıkent'te oturmuştum sobasız olarak ve donmuştum; onun dışında üşümedim orada. sonra bir kez de trenle ankara'ya gidiyordum da... şimdi ben bu sohbetleri keseyim.
ankara'nın havasının kuru olması çok iyi. kuru hava sağlıklı.
:))
(susma düğmem şuralarda ir yerde olacaktı ama ben bu kadar yorgun olunca narkoz almış gibi oluyorum)
sevgiler.
tavşan, sizi görmek ne güzel! ne büyük tesadüf! yükseleniniz de yay mı? sonra ay burcunuz da ikizler mi? eğer öyleyse sınava benim yerime girebilir; salı, büyük yemek pişirme günleri benim yerime mutfağa teşrif buyurabilirsiniz; kimse anlamaz. zaten o kadar az konuşmaya başladım ki bir süre sonra şeffaflaşıp yokmuş gibi görüneceğim. ancaaaak, yemeklerim çok güzel olmuştu şimdi doğruya doğru:)
tavşan sizi bulduğuma sevindim. sizi de bağlantılarıma ekleyeceğim kaybetmemek için. siz ikinci bir site daha açmışsınız, güya orada kendi isminizle yazacakmışsınız, ama ben isim filan göremedim. nedir isminiz?
bir de ben bir ara size ezberimde olan ve beni her seferinde güldüren tavşan fıkrasını anlatacağım. sizi görür görmez o aklıma geldi yine.
sevgili tavşan, 19 nisan sanki biraz sapa, unutulmaya birebir bir tarih. neyse ki bora'nın doğumgünü 19 haziran da nakarat oldu. çok çok uyumluyuz canım:)) ona laf vurup durmamın sebebi dün azıcık atışmış, bugün barışmış ama benim tina gibi hala şu barışma olayını netleştirme ihtiyacı içinde olmam yatıyor. mutfağı temizledikten sonra öyle canım sıkılıyor ki tezgah üstünde kirli tabak çanak görmek. Aa, bir girdim mutfağa, çocukların dondurma kaseleri, bora'nın kullandığı kirli tabaklar...
kısaca eğer çinli bir uşak alınmazsa... bora birgün yüzüme bakıp bakıp, sen kuru temizlemeci de olabilirsin, dedi ciddi ciddi geçenlerde. hani onlar genellikle çinli olur ya. hatırlayınız red kit'ten.
eh, yorgunluk narkozu yüzünden bu gevezelik.
sevgilerimle.
margot, ben hala hediye bulamadım yamyam için. o nedenle sana merhaba demekte gecikmiştim. aslında koç'lar için sanki onu özel yapan karakter özelliğiyle uyumlu bir hediye gider. yani ilişkinizi ve senin onu nasıl bulduğunu ve sevdiğini ifade eden bir hediye. anlatabildim mi bilmem? o nedenle bulamıyorum, şu olur, diyemiyorum.
ıyyk fazla kastım şimdi. sen bilrisin. bize de söyle ama.
sevgilerimle.
Peri merhaba,
Yazamadim daha once, yolculuk etmekle mesguldum. Linklerde gordum sitemi ne guzel okudugum kisilerin de beni okumasi:)
Yukselenimi bilmiyorum, zaten benim calistigim alanda (astrofizik) burclardan sozetmek ayip birsey neredeyse; hele de bircok kisinin astrofizik/astronomi ile astrolojiyi karistirdigi dusunulurse:))
Ama ben sizin kadar uzun boylu ve sizin gibi zayif hic degilim; o yuzden mutfaktaki varligim emin olun fark edilirdi:) Ayrica eminim yemek yapmakta sizin kadar basarili olamam; ozellikle de usengecligim ve deneyimsizligim goz onunde bulundurulursa.
Adim yolluk'ta yaziyor; bir daha bakin Peri. yazinin imza kisminda " dedi ... , saat o siralar 23:55 civari idi" diyen yerde uc nokta yerine adim yaziyor;)
guzel dileklerimle:)
gördüm tavşan! eh bundan sonra onu kullanırım: AYBÜKE derim sana:)
şimdi astofizik filan çok fena, korkutucu konular benim için. Ben evrenin boşluğundan ürken ve bu evren içinde fırdönen, yapayalnız minik dünyayı düşününce gözleri dolan biriyim. sana da teşekkür bu dehşet konuya katkıda bulunup geleceği daha bilinebilir kıldığın için.
herkes için çok ayıp şu burç hikayesi ama ben burçlara inanıp inanmama mesele değil benim için. ben burcun açtığı yolu seviyorum. ancak, astrolojik olarak anlaşmam mümkün olmayan biriyle anlaşınca çooook şaşırıyorum, hayretler içinde kalıyorum. anlaşabileceğim insanlarla anlaşamayaınca onu benim huysuzluğuma ve astroloji güneşinin giremediği karanlık, nemli, dar geçitlerdeki karakter özelliklerime veriyorum:)
böyle işte.
sevgilerimle.
Yorum Gönder