Çarşamba, Haziran 13

yaz günleri artık beni hatırlamıyor





Ben Ruhi Bey Nasılım

I

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.
O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.
Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki-
Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer
Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.
Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müthiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin-
Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

II

Ve her şey hızla yetişti sonra
Sarı bir günün kahverengi yarınına.
Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
Ağaç da çürümüş zaten
Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu
Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi-
Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
Yoklamışlar orasından burasından
Kim bilir.
Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar
Önemsiz bir iki anıdan başka
Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında
Sorarım ne bulmuşlar
Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da
Anılar.
Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta
Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın
Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki
Bir şeyler olmalıydı.
Ve sanki
Yıllar var ki saklamışım orda ben
Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.

III

Ve her şey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye.
Ansızın bir rüzgar çıktı demin
Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgar
Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü
Yakıyor gözkapaklarımı da
Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir
Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.
(Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?
1 - İşte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi
2 - Süt emer gibi bir memeden
Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi
3 - Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)
(Ansak mı anmasak mı
Yeri mi şimdi değil mi
Bir tren yolculuğunda ve her yerde
Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
Ve bütün yolcuların dalgın
Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
Görünüşte kararsız
Görünüşte üzgün, endişeli
Görsek mi acaba, görmesek mi
Açıp da kapalı gözlerini arada
Şöyle bir görünümü tek bir solukta
Yalandan, inatla içine çekenleri
Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
Bir tilki çevikliğiyle, acele
Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
Bilmem ki, görmesek mi
Durunca tren bir istasyonda
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
Tutarak parmaklarıyla yalancı
Ve ucuzundan bir kolyeyi
Acaba görmesek mi
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.
Ansak mı anmasak mı acaba
Yeri mi şimdi, değil mi
Sırasını bekleyen bir kadının, hasta
Gereğinden fazla abartılmış yüzünü
Besbelli iğrenirdiniz
Çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına
Bir duvar saatine ya da kapıya
Telefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzun
Kısaca
Kaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-
Gördünüz, görüverdiniz bir daha
Sıyrılmış acılardan ansızın
Sevecen, durgun, sade
O yüzü
Belki de, orda, acele
Karar verdiniz
Bir anneniz olsun isterdiniz böyle
Ve belki sarılıp öpmek isterdiniz onu
Her neyse...
Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de
Ben uzun yolları hiç sevmem
Doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar
Ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)

IV

Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.
Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
(Nerdeyim
Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim
Para bozduranların az çok bildiği
Adres soranların gene bildiği
Bir sokakta bir aşağı bir yukarı
Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği
Amansız bir güceniğim.)
Geri getiriyor bunları rüzgar
Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı daİniltili, hasta bir konağı da
Çatısında baykuşların tünediği
Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda
Ve bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıp
Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği
Bir konağı ve konağın olanca görkemini
Geri getiriyor rüzgar.
(Konaksa yandı çoktan
Tertemiz bir asfalt ezip geçti onuİyi biliyorum tertemiz bir asfalt
Ezip geçti onu
Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)
Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı
Caddeler, işhanları kahveler ayarlandı
Meyhaneler, genelevler
Pasajlar, dar sokaklar, geçitler
Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey
Ve bütün ilişkiler
Birden yerini aldı.
Ve her şey yetişti gene
Sarı bir çarşambadan
Kahverengi bir cumartesiye.

V

Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım
Bir yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım-
Kapadım mı, evet, kapadım -
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi
Çakılların üstünden yürüdüm
Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi
İyice duydum
Çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım-
Çok yüksekti.
Deniz dibi renginde ve demirdendi.
Üstünde aslan başı kabartmalar vardı.
İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
Dışardan çam ğaçları görünürdü.
Bir kırbaç gibi görünürdü.
Ve ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavipazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
On sekiz on beş trenine yetiştim
Geniş kadife koltuğa oturdum
Puromu yaktım - iki kibrit harcadım -
Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktu
Haydarpaşa'ya kadar bulmaca çözdüm
İskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana baktı
Bakışından tedirgin oldum
Giyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdı
Vapurla Karaköy'e geçtimTokatlı'ya uğradım
Köprüden aldığım
Fransız dergilerini karıştırdım
Kirazla bir kadeh rakı içtim
Çıkarken boy aynasında kendime baktım
Oldukça yakışıklıydım
Gömleğim temizdi, beyaz ceketim
Tertemizdi ve ayakkabılarım
Pantolonum ütülü
Yelek cebimde ince altın bir zincir
Sarı ve ince bıyıklarım
Tam Ruhi Bey bıyığıydı
Ve iki parmağın arasında bir çiçek sapı-
Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı -
Boynumda menekşe rengi bir papyon
Hafifçe sarkık
Dudağımda bitti bitecek bir sigara
Kenarında dudağımın
Dışarı çıktım.
Tünele bindim,
Asmalımescit'teki Viyana lokantasına geldim.
Avusturyalı karı koca beni karşıladılar
İkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek beni karşıladılar
Benden başka oldukça şişman iki adam daha vardı.
Beyaz Ruslardandılar, gözleri necef taşı gibi sert ve parlaktı
Tezgahta bir
Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçaylaçizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı.
Soğuk et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdiler
Üstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdiler
Çıkarken bolca bahşiş bıraktım.
Markiz'e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtim
Düzeltip arada bir bıyıklarımı
Uçları hafifçe ıslak
Bir ara pencere camında kendime baktım
Baktım ki, ben Ruhi Bey
Nasıl olan Ruhi Bey
Daha nasılım.
Oradan Galatasaray'a kadar yürüdüm
Bir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarak
Gezindi ortalıkta bir süre
Ve durdum
Durdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıp
Bambaşka bir sonbahar sabahını giyinceye kadar
Nasılım.

VI

Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey-
İyiyim, iyiyim.
(Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim
Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu
Pembe pembe azarlanırım
O ölür ben azarlanırım
Kocaman bir konakta uzarım kısalırım
Ellerim tırnaklarım
Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe
Ve sıcak
Gözlerim, gözlerim benim
Denizi ilk defa gören bir çocuğun
Birdenbire yaşlanması neyse.)
Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey, görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey
Kendimle bile, kendimle bile.
(Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez
Ama hiç kimse.)


Edip Cansever




insanın kim olduğunu öğrenmesi zor. çoğu kez bir ruhi bey,



hayaletini çağıran, hayaletini küstüren, hayaletine aşık, hayaletine yalvaran: beni al! beni al!



bazen de üzünç teyze; gergef işler tavanarasında.



ya da basbayağı lusin işte, unutulmuş gibi olan.

24 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok hoş bir şiir gerçekten, ama son üç dizesi sizi yanıltmasın endiseliperi.

ADSIZ BIR ÇIÇEK

rengini dünyaya ilk defa sunan
adsiz bir çiçek gibi parliyorsa gözlerim
sevgilim
bana "sen bir sairsin" dedigi zaman
yalniz sana yaziyorum bu siiri
istersen bir siir gibi okuma
çünkü her yil yeniden yazacagim onu
soguklar baslayinca havalanip
millerce yol kat ettikten sonra
güneyi tadan bir kusun sevinciyle
ve yazmis olacagim bir de
her dönemde her çagda
sevdanin kendine özgü diliyle

Talisman dedi ki...

Ah o arka fondaki Shining- Jack Nicholson değil mi?
Naıl bir sine "fil" sem ilk onu gördüm, şiir filan bir yana hemen odaklandım filme.. Ne güzeldir ya Shining..
Sevgiler..

Adsız dedi ki...

peri, böyle hissetmene kim sebep olduysa, terkedecek onu yazlar...kim bu kadar kış olabilir. ya da ne? umursama, görme, duyma, dinleme.
sen içini bahar tut. gözyaşları sonbaharı getirir. ağlama. yüzünde güneşlerin açmasını istiyorsan tebessüm et. sen yazını terketmedikçe, yaz seni asla bırakmaz. sen olgun, sıcak, yumuşak bir yazsın. kendi kendini terk etme.
M.

Adsız dedi ki...

Yarın Kitap yurdundan ÖZEN YULA kitaplarım geliyor..
Bir süre internet orucuna girmeyi ve sadece kitaplara konsantre olmayı düşünüyorum..

sayende peri..sayende inan..:)

Edip Cansever deyince de artık aklıma Halid, Sen ve Metin abi geliyor..
Üçünüz de çok seviyorsunuz..

Gitmeden sana bir sır vereyim,[kızabilir ama nazımız geçer ona]
darmaduman=kalemzede bence:))
orayı ihmal etme:)

sevgiyle kal..

gaykedi dedi ki...

günde normalde 5-6 tane falan sigara içerim çok canım istemez öyle, anca kahveyle falan keyif için, bu şiir aklıma sigara düşürdü çook, canınını sevdiğimin canseveri, ahh melankoli ahh...

asliberry dedi ki...

Başrollerini Bora ve çocukların paylaştığı filmini izlerken Yaman'ın Atakan ve Arçil'in yaşına gelmiş halini hayal etmeye çalıştım. Öyle okullu olacak, çok yorulacak, biz de çok yorulacağız, arada biz de sinemaya götüreceğiz.

Siz tek başlarına gitmelerine izin veriyor musunuz, yani yanlarında sen veya Bora olmadan. Ben kaç yaşında bu izni vermeye başlamam gerektiğini bilmiyorum. Bunu öğrenmek için çok erken deme sakın, önceden hazırlık iyidir.

Peri, ben 23 Haziran'da gidiyorum. Mehmet gelemiyor, ablam, 3 kızı ve Yaman'la gidiyoruz. Tam kadınlar plajı gibi olacak ama çok güzel bir tatil olacağını şimdiden hissedebiliyorum. Çok heyecanlıyım, hatta bu akşamdan bavulumuzu hazırlasak mı diye düşünüyorum.

Bu arada sizin çocuklar da çok heyecanlıdır eminim. Hem onlar, hem siz çok yorgun bir okul yılı geçirdiniz. Bu tatil size çok ama çok iyi gelecektir. İyi ki siz de erkenden çıkıyorsunuz tatile.

Bu arada senin oldukça geniş bir hasır şapkan var mı? Hem sana çok yakışır, hem güneşten korur, hem de şezlong'da kitap okurken nefis bir görüntü oluşturur. Yanında da bir tas üzüm olmalı ama.

neo dedi ki...

sevgili peri,

bu ruhi bey şiiri bana hep üniversitedeki son yıllarımı hatırlatır. üniversite üçte sanırım, bizim okuldaki tiyatro topluluğu bu şiiri sahnelemisti, tiyatro pek sevmem ama o zamanlar gençlik hevesiyle her şeyi takip ediyordum. fena değildi oyun. sonra şiiri defalarca okumuş, çok etkilenmiştim. zaten melankoliyle neşe arasında bir gidip gelen genç ruhum fena afallamıştı ruhi bey sayesinde..

şimdi de ne zaman okusam o zamanlara dönüyorum. iyi mi oluyor, kötü mü emin değilim.

elektra dedi ki...

peri peri,

bir an fotoğrafta elinizi omzunuza koymuşsunuz ve parmağınızda cam göbeği renginde iri taşlı ihtişamlı bir yüzük varmış gibi gördüm. iri yüzük delisi olarak ben, içim giderek bakıyordum ki, bir mırrr sesiyle kendime geldim. tina imiş... o nasıl güzel göz öyle, okşar severim kendisini...
iyi geceler.

miso dedi ki...

Canım peri,

Ama daha sabahın sekiz buçuğu, ağır geldi biraz bana bu şiir. Hayır, hayır, insanlar insanları sever, ve hatta tanımasa bile sever. Ve belki de kendisini bile şaşırtacak kadar çok sever.

Sana ve ev ahalisine iyi tatiller. Tina'yı merak etme, Bora'nın annesinin ışıltısı ona yeter. Geri döndüğünde bir iki gün surat yersin, o kadar.

İyi tatiller diyeceğim tabi, ama oradan da yazıp yazamayacağını merak ettim çok. (ne bencil bir kedi)

marruu

1temmuz2006 dedi ki...

sevgili anonim,
keşke isminizi yazsaydınız.
neden yazmadınız? şiir için teşekkür ederim. sevgi konusu hem çok basit hem çok karmaşık. herkesi sevmek mümkünse de, tek sevdiğinize kuşkuyla da bakabilirsiniz pekala, hem ona, hem ona olan duygunuza. herkes birbirini sevebilirse de, kimse kimseyi sevemez diyen bir şairi anlarım. bir gün adsız bir sarı çiçek adında sevgi ile ışıltılı bir şiir yazsa da.

sevgiler.

ne dediğini bilmeyen peri.

1temmuz2006 dedi ki...

talisman;
ev-vet! ev-vet! ev-vet! ben krku filmi izleyemem, bora çok övünce izledim ve filme bayıldım. bora, eski karısı ile birlikte bu kocaman afişi hazırlamışlar. ben bu eve gelince afiş hazırdı. eski sevgililerin tek kalıntısı bile insanın içini sızlatır. bir hayalet gibi dolaşırlar evin içinde. eski sevgilileri severim. bu afiş için hep güzel bir yer bulmaya çalıştım. bizim duvarlarda yer kalmadı artık. ben de kaldırdım afişi. ama çok güzel bir afiştir. film de nefistir. tekrar tekrar izlemek isterim, korkarım.

size bravo diyorum.

sevgiler.

1temmuz2006 dedi ki...

M.
kimsiniz? maria, siz misiniz? bu gülümsemeyi nerede olsa tanırım. belki de değilsiniz.

teşekkür ederim. ben kendini, mutluluğa olmasa da üzüntüye kolayca bırakan biriyim. elbette iyi değil böylesi, yapmamalıyım.

beni anladığınız için ve içten önerileriniz için teşekkür ederim.

sevgilerimle.

1temmuz2006 dedi ki...

sevgili, tatlı ece,
duman, kalemzede değil. asla da olamaz. bunu nasıl bildiğimi bilmiyorum ama eminim. kalemzede'nin yaklaşımı, kelimeleri, mesafesi ile duman'ın ki çok farklı. apayrı insanlar. evet, duman'da kalemzede tonu yok değil ama sadece görüntüde. iç dünyaları çok farklı. hay allah, nasıl anlatacağımı bilmiyorum ki. bugün hiç aklım başımda değil. hiç yazacak gücüm yok. dalgın ve unutkanım. diyelim ki kalemzede 43 yaşındaysa, duman 33 yaşında. kalemzede'de olgunluk, olmuşluk var, duman'da heyecan, telaş, coşku, öfke var. diyelim kalemzede terazi burcuysa, duman koç burcu olabilir.

belki başka birgün daha iyi anlatırdım farkı ama bugün böyle. kalemzede'yi merak ediyorum. umarım her şey yolundadır. duman'ı hep izliyorum. sanki eski bir arkadaşım gibi. belki öyledir.

sen amerika'ya mı dönüyorsun? iyi misin? yazacak mısın? bizi merakta bırakma. arada sırada ses ver, nasıl olduğunu anlat.

sevgiyle öperim. kendine iyi bak.

1temmuz2006 dedi ki...

hay allah gay kedi,
aslında ben bile içmek istedim şiiri yazdığımda. ben sadece bora ile tartıştığımda içiyorum.
ki, adana'dan geldiğimden beri 1, 5 adet içtim. o kadar az mı tartıştık? yooo ama beni 1,5 kere deliye döndürdü. eğer beni böyle deliye döndürürse sigaraya, beni öldüren sigaraya tekrar başlayacağımı ilan ediyorum buradan. kendi bilir.

:P

sevgiler. nakhar'a selamlar.

Adsız dedi ki...

evet poni o benim,aaa!

1temmuz2006 dedi ki...

aslı, bir hasır şapka var. kirlenmişti, makinaya attım. sonra güzelce ütüledim. ben saçlarımı topluyorum ya hep, o zaman küçük geliyor şapka. başka şapkalarım da var. yeşil bir şapkam var. onu takacaksam saçımı örüyorum. base ball şapkaları kullanmıyorum nedense.

tatile gitmeyi dört gözle bekliyoruz. çocuklar, saat 13.00 de orada olacağımızı ve havuza gireceklerini hesap ediyorlar şimdiden. havuza 2 mi yoksa 5 dakikada mı ulaşırız gibi dert yüklü soruları var. umarım iyi geçer.

belki görüşürüz
aramız kaç km bilmiyorum
bi bakmak lazım.

sevgiler, öpücükler.

1temmuz2006 dedi ki...

edip cansever okumak, okuyup melankoliye sürüklenmek hep iyidir. edip cansever beni dünyevi sıkıntılardan, sufli işlerden kurtarır, ruhumu havalandırır. kendimi dünyanın boktan yanlarıyla ilişkisiz, inceceik görünür görünmez bir çizgi gibi hissederim.
edip cansever'le bir aşkınlık hissederim, yapılamaz denileni yapmak isterim. beni kışkırtır. meydan okuma ile dolarım. küfürle yerle bir etmek isterim sakil duran her şeyi. edip cansever bana kendimi hatırlatır. onunla kendimi anlarım. severim.

sevgiler.

1temmuz2006 dedi ki...

sevgili elektra,
tina bir gözden ibaret ipincecik bir kedi. bazen açar, açar, açar, bütün oda yemyeşil tina gözü olur. ona tina'cığım diyorum, arkadşım gibi. gel tina'cığım derim, karnıma zıplar, teklifsizce basarak göğüslerime, boynuma, gelir, sivri, pembe, ıslak burnu ile yüzümü koklar, sonra artık neye emin olmuşsa, gider karnıma kıvrılır, bakışmaya başlarız. o, kocaman zümrüt; ben, yabani mersin.

ben de severim ama hiiiç kullanamam. yüzük kullanamam. bilezik de. kolye takabiliyorum. aslı'nın hediye ettiği kolyeyi takıyorum ara sıra.

sevgiler.

1temmuz2006 dedi ki...

canım miso,
misooo biz henüz gitmiyoruz tatile. haftaya gideceğiz. insanlar sever elbette birbirini. hem de çok sever. bazen ölesiye sever. sevmek hastalıklı bir şey bile olabilir. bazen de kararında severler. hesaplı kitaplı. o da berbat bir şeydir. az sevmek diye bir şey var mıdır bilmem. testten geçme dönemi, sınama dönemi filan vardır belki de. ama ben hiç kullanmam o dönemi. 1 dakika filan sürer o dönemim. 5 cümleye filan bakar. bir erkeği sevip sevmeyeceğimi ise 1 dakikadan az sürede ve diyelim 2 cümlede anlarım. bazen görmeden de o tuhaf esintiden, rüzgardan bilirim bir şeyler olacağını.

hımm evet hala ne dediğimi bilmiyorum. ben bir kahve yapayım kendime ve bir dilim de çikolatalı kek alayım. başımı da duvara vurayım azıcık. kendine gel! kendine gel! valizleri hazırlamaya başla!

:) sevgilerimle.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Periciğim,
Bu yazıya, fotoğrafa, şiire gittim geldim baktım, okudum, yine okudum ve hiç bir şey yazamadım.
İçinde çok ağır hüzün varmış gibime geldi. Diyecek söz bulamadım. Yine de içime sinmedi sessiz kalmak. Bari bunu diyeyim, dedim. İşte öyle.

Adsız dedi ki...

M, benim :) Maria değil.
Bilemedim isim, web sayfası yazmayı bir an..
Anlık bir şeydi zaten.
Yanlış anladığımı düşündüm, diğer yorumlara bakınca, sevindim. Yanlış anlamak güzel olur bazen :)
Doğru anladığımı söylüyorsan, kötü, ne bileyim...
Yine de dediğim gibi...
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

sevgili M.,
üzüntüyü sezmeniz elbette hoş. daha da hoş olan, üzüntüden kurtarmak için, gözlerimi, kulaklarımı telaşla kapatmak istemeniz ve bana uzun, kayısı kokulu, sıcak bir yazın varlığını anımsatmanız.

nasıl hoşuma gitti, anlatamam. sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

ekmekçikız,
sizi seviyorum. sizi tanıyor ve seviyorum. sizinle her şey gerçekten ekmek kadar sıcak, samimi, doğal, içten. insan bir şükür, neşe, afacanlık, mutluluk, derteleşip gözyaşı döktükten sonra kıkırdaşma hissediyor sizinle. biliyorum elbette geldiğinizi ve yüzünüzün solduğunu. ama istemiyorum bunu. (şimdi ben bir bira açtım. simon and garfunkel dinliyorum. azıcık, azıcık sarhoşum. kendimi iyi hissediyorum. öyle şahane hissediyorum ki her şey böyle bir süre dursun istiyorum, duralım.)

neşeli bir yazı yazacağım sonra. belki bu akşam. o zaman siz gelip neşeyle katılacaksınız bana, kaygısız. sizin neşeli olana doğal eğiliminiz ne hoş, heyecanlanmanız öyle YENi bir şey olunca.

demek istiyorum ki kısaca, ben geldiğinizi ve yanımda olduğunuzu biliyorum.

sevgilerimle.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Simon and Garfunkel'ı çok severim, bayılırım.
Ve de periye teşekkür ederim.:)