Pazar, Temmuz 1

geldik!

ben gençken, günlük tutanları da, herhangi bir şeyin koleksiyonunu yapanları da, hatta hatta bankada tasarruf hesabı olanları da küçümserdim. kibirliydim. bütün bunlar, derdim, hayatı ne kadar küçülten, değersizleştiren şeyler. hayat, sen o pula bakarken, o pulu beklerken uçup giden şeylerin toplamıydı.

aklım, hayatın kuyruğuna tutunmuş havalarda uçarken sık sık da yere düşüyordum. ama işte hayat da buydu. hayat, hepi topu ama dopdolu bir hikayeydi. zevkle okumayı isteyeceğin bir hikaye için, okumanın zevkli olduğu şeyler yaşaman gerekirdi. bunlar gençlik fikirleri ve insanın da canını çok acıtan sonuçları olması kuvvetle muhtemel.

şimdi, günlük tutuyor, koleksiyonerlere saygı duyuyorum, tasarruf hesabım yok diye de canım sıkılıyor. hayata, yukarıdan değil, göz hizasından bakıyorum. yaşlanıyorum. yaşlanıyorum ama ben hiç bir zaman tecavüzkar gürültüden hoşlanmadım. kendisiyle aramda bir mesafe tutmamı engelleyen yerlerden de. korkarım, ne kadar yaşlansam da ne hissettiği ile çok ilgili biri oldum. hal böyle olunca, sekiz günlük bir "aile tatili" yazısı için yazının aklımda bir sürü teması var. bu sekiz günü silkeleyip duruyorum, fotoğrafları tarıyorum... coğrafya, iklim -rüzgar-, kitaplar, gezintiler, tatil duygusu, ingilizler'in sistem kurma yetenekleri, çocuklar, ben, ben, ben!...:))

olaylar şöyle gelişti:

yol

22 haziran cuma sabah 04.17'de yola çıktık. benzinciye uğradık, depoyu doldurttuk (47 litre, 140ytl). tamam tamam telaşlanmayın, çok isterdim ama bu kadar ayrıntılı yazmayacağım:)
yolculuk fena geçmedi. çocuklar arkada kedi yavruları gibi uyudu. biz müzik dinledik.


bora kavuna, ama kırkağaç kavununa bayılır. diğerlerini yemez bile. kırkağaç adında bir kasaba varmış, bilmiyordum, tezgahlarda da kavunları! kavun aldık ( akyaka'da şok market'ten de üçte biri fiyatına üstelik daha güzel bir kavun aldığımızda pişman olduk mu? hayır! çünkü dönüşte kırkağaç'tan bir dolu kavun daha aldık).

saat 10.20 gibi akhisar'da olduk. sıra sıra köfteciler vardı. bir tanesi turistik görünmediği gibi, kocaman ağaçlı, rüzgarlı, gölgeliydi. bora'nın, içine düşen köfteyi almak için çocukluğunda elini ateşe atmış biri olarak gönül rahatlığı ile onun köfteye bayıldığını söyleyebiliriz. ben, sanırım hiç bir şeyin tutkunu değilim. halimde, tavrımda, karakterimde bir gözü karalık, bir tutkunluk göz boyar, ama ben neyi çok severim, ne olmazsa sıkıntıdan ölürüm, neyi istersem mutluluğum tam olur, bilemem. gerçi arabayı parkedip bahçesine girdiğimiz bu, feshane köftecisi'nden sonra diyebilirim ki, akhisar köftesi'ni seviyorum. pürtelaş bize köfteyi hazırlayan usta'ya, köftesini övdükten sonra tarifini istedim. sadece genç dana eti, dedi. birazcık soğan, birazcık iç yağı ve baharat. bu kadarmış! hepsinin tarifi aşağı yukarı buyken neredeyse her şehrin kendine özel köftesi nasıl olabiliyor, anlamadım. durun size adresi filan vereyim, biz dönüşte de aynı yerde yedik, hem ekonomik(porsiyonu 6 ytl) hem şahane: feshane köftecisi, serpme evler, frenkli mevkii, no/154/1, balıkesir yolu üzeri, akhisar. bize dut toplayıp verdi usta, dönüşte uğradığımızda da şeftali. dedi ki, bir daha sefere geldiğinizde üzümler olgunlaşmış olur artık:)



13.20'de aydın'daydık. 150 ytl'lik benzin aldık. benzinci çocuk dedi ki, sağ arka lastiğiniz patlak. jantın üstünde gelmişsiniz. ilerde, tansaş'ın karşısında bir lastikçi varmış. oraya kadar gittik. küçük, dökülen bir yer. atakan'dan küçük çocuklar, müthiş bir beceriyle bagajı açıp yedek lastiği incelerken, ustalarıyla birlikte arka lastiği çıkarırken bizim çocuklara baktım, biraz tedirgin oldular. dükkanın önündeki banka oturduk. evet, çöl sıcakları tepemizdeydi. çay ikram ettiler kirli bardaklarda. içtik. yedek lastiğimiz de patlakmış, onu da şişirdiler. sonra pazarlık başladı. onlar 5 ytl yeter abi, dedikçe, bora 10 ytl de ısrar etmek zorunda kaldı. sonunda utanarak bora'nın kazanmasına izin verdiler. (orada çektiğimiz çok güzel fotoğrafları kaydedememişiz, silinmiş hepsi ne yazık ki)

akyaka

17.20'de bir dağın kenarından akyaka'ya ulaştık. birbirinin aynısı mimari yapıda çok güzel evler. yooo sıkıcı değil. çok yeşil her yer. bora daha sonra muammer bey'den öğrenmiş ki, akyaka'da çok bataklık varmış eskiden. köylüler bataklıkları devlet desteği ile kurutmak için çok uğraşmışlar. sonunda kurutmuşlar da. devlet de bu arazileri köylülere hediye etmiş emeklerinin karşılığı olarak. ne güzel, gözlerim sulanıyor benim böyle iyicil hikayelerde.

tomsan villaları,
muammer bey, eşi vahide hanım, görevli ercan bey




herkes bizi neşeyle karşıladı. havuzun yanından 3-4 basamak merdivenle aşağıya portakal bahçesindeki küçük evimize indik. öyle güzel ki! verandası var. iki odası var. mutfak salonda. her şey işlevsel ve estetik. duvarlar beyaz badana. tavanlar, kapılar ahşap. yerler uzun parke. yangın alarmı cihazı ve uyarı levhaları var. mutfakta ihtiyaç duyulabilecek her şey bulunuyor. sistemi ingilizler kurmuş ve bir süre de onlar işletmiş. uyulması gereken kuralların böyle açıkça belirtildikten sonra insan kendini ne kadar özgür hissediyor. ben aynı duyguyu londra'da ifor-iverson (yanlış yazmışım, düzeltiyorum: ifor evans hall) adında bir rezidınsta kalırken de hissetmiştim. o başka bir hikaye, belki birgün anlatırım.

yemeği dilerseniz siz yapıyorsunuz, olmazsa vahide hanım yemek hazırlıyor ya da yemek yiyebileceğiniz çok iyi lokantalar da var şehirde. haftada iki kez temizleniyor ev. kirli çamaşırları da cüzi bir ücret karşılığı yıkatabiliyorsunuz. sistem mükemmel. bizim için idealdi. zaten vedalaşırken muammer bey dedi ki, siz tomsan villalarının ideal müşteri tipisiniz:) eğer siz de sakin bir tatil geçirmek niyetinde iseniz hararetle öneririm. çünkü akyaka çevresinde görmeye değer güzellikleri ile de harika bir yer. bu arada bizim evin adı, villa sevda idi. 4 kişi iseniz ya da daha az, orada kalabilirsiniz.



çocuklar duş alıp havuza koştuklarında biz de markete gidip alışveriş yaptık. şok ve dia marketleri ile yerel bir sürü market var. çünkü akyaka genellikle apart otel şeklinde. kendi mutfağınız var ve orası için alışveriş yapacağınız da bir sürü market. ilk akşam dışarda yedik.

ertesi sabah erkenden kalktık. bizim portakal ağaçlarından sonra kadın azmağı adında dere ondan sonra da dağlara kadar sazlıklar vardı. eğer solunuza bakarsanız dev okaliptüs ağaçlarını görüyordunuz. ay doğarken okaliptüslerden çıkan uğultu muhteşem oluyor. kadın azmağı ilerde denizle buluşuyor. biz yol boyunca ördekleri kazları izleye izleye denize ulaştık. denizde bu azmak nedeniyle yer yer soğuk su akıntıları oluyormuş ve git gidebildiğin kadar, deniz gövdeni geçmiyormuş. bir sokak köpeği bize rehberlik yapmak istedi. dereye girdi, çıktı, sonra denizde zıpladı. denizde, evet bir arkadaşıyla buluştu. biz videoya aldık o karşılaşmayı.

akyaka kuşları ile ünlü bir yer. eğer baharda gitseydik bülbül sesinden durulmazmış. bir sürü kuşun afişi var azmak kıyısında. ayrıca rüzgarlı bir bölge. ben, biliyorsunuz çok severim rüzgarı.



sabahları, güçlü bir kahvaltı için çok zengin bir sofra kuruyordum. çocuklar havuzda çok enerji kaybediyorlar çünkü. sonra öğleyin, hamburger, tost ya da ton balıklı makarna vs, akşama da köfte, tavuk, et ve salata. yemekle uğraşmak çok yorucu değildi. ben, kendi başımıza ayakta kalmamızı sağlayan compact sistemleri severim. bu insana bağımsızlık verir.

sabahları ya da öğle sonları havuza girdim. bora benden de az girdi. iki mayom vardı. hiç bikinim olmadı benim. bora siyah bir bikini aldı tatilin bitmesine iki gün kala. ben de biraz bronzlaşmaya karar verdim onu giyince ama güneş altında durmak bana göre değil.

palmiye müzesi

bora araştırmış, not almış, çevrede nefis yerler varmış. sabahın köründe biz kendimize gelmeye çalışırken oymakbaşı kadar canlı bora önde, biz arkada arabaya doğru gittik. saat kaç? 6.26!

7.39-şelaleyi bulmaya çalıştık. bir vadide dik yamaçları, tehlikeli kayaları geçtik, ancak yol bir yerde iyice tehlikeli bir hal alınca geri döndük.

9.30-köyceğiz belediye parkında tost, meyve suyu, çay ile kahvaltımızı yaptık. güzel bir yer. turizmin şımarıklığı, suniliği yok. herkes işinde gücünde. bir seçim minibüsü çevremizde dolaşıp durdu. demokrat partiden biri, eski usül propoganda yapıyor bangır bangır. kimse aldırmıyordu, hatta duymuyor gibi yapıyorlardı.



köyceğiz'de deniz kıyısına doğru arabayı sürüp sağa dönerseniz hamitler köyü'ne doğru yol alırsınız. köye gelmeden az önce sağ tarafta göreceğiniz su arıtma tesislerinden sonra gösterişsiz, tabelasız bir kapıdan palmiye müzesine girmiş olacaksınız. müzenin sahibi ragıp bey, emekli bir cerrah. güzel, mavi gözleri inanılmaz bakıyor ve pes perdeden sesiyle öyle hoş konuşuyor ki. ayrıca bir insanın böyle tutkuyla bir hobi edinmesi ne kadar çekici! cenk bey adında bir yardımcı önderliğinde müzeyi dolaştık. cenk bey de bütün bitkileri latince adlarıyla bilip, yaşama koşulları hakkında bilgi sahibi olan süper bir arkadaş. 14 yılda kocaman bir yer haline gelmiş burası. biz bora ile biraz kıskandık. keşke bizim de olsa böyle bir yer diye. hatta böyle bir yerin çok, çok azı bile olurdu. yukarıdaki palmiye müzesi yazısına tıklarsanız orası hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. gidin, görün mutlaka yolunuz düşerse.

çok geç oldu ve çok yoruldum şimdi. yarın size muhteşem yuvarlak çayı, dalyan'ı da anlatmak isterim. şimdi biraz okuyup uyuyacağım. iyi geceler.



yanıma aldığım kitaplar okununca ve kitapsız kalınca, martin mystere'ları, onlar da bitince hellboy'ları okumaya başlamıştım. bora orada da çalıştı çoğu akşam.

verandada kitap okuyan bora. yatak odasının penceresinden.

35 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

CANIM HOŞGELDİİİİİN:))

Bu kez daha farklı özledim seni..
İyi ki buralardasın ..İyi ki yazıyorsun peri..

Güzel bir tatil geçirdiğine sevindim..
Tina da nasıl özlemiştir, dimi:)

çok öpüyorum..
sevgilerimle..

gaykedi dedi ki...

hoşgeldiniz peri, Aslı'da dönmüş tatilden, yazdıklarından tatil fena geçmemişe benziyor, sahi deli tina'yı kime bırakmıştınız? tırmıklara hazır olun bence :)

teyzenteyfik dedi ki...

Sen de dönmüssün.
Ama cok cabuk gecti ya!

Hosgeldin:)

asliberry dedi ki...

Peri hoş geldiniz. Ne güzel geçmiş tatiliniz. Bizimki de çok güzel geçti. Bu sefer Yaman'ın peşinde çok dolanmadım, kitap okumaya fırsat bulabildim. Tabii bunda yeğenlerimin payı büyük. Hepsi çok iyi yüzüyorlar. Yaman denizde benim boynuma sarıldığı an ben boğulacak gibi oluyorum. O nedenle Yaman hep kızlara emanetti. İlk günler aşırı sıcaktan kameramın kafası karıştı, fotoğraf veya video çekmesi gerekirken, çekilenleri bilgisayara aktarma moduna geçiyordu, bu nedenle son 3 gün dışında fotoğraf ve video çekimi yapamadım. Benim dışımdaki herkes et ağırlıklı beslendi. Ben et yiyemediğim için ablam bana özel yemekler pişirdi. (Bamya bile pişirdi, hatta ben çok seviyorum diye domatesli soğanlı bulgur pilavına kadar yaptı. Börülce'de yaptıracaktım da acıdım artık, insana bu kadar da eziyet edilmez ki) Yok ben hep yatmadım, bulaşıkçılık yaptım.
Daha iznim var, bir de Mehmet'le tatil yapsak diyoruz ama paralar suyunu çekti. Dur bakalım sayısal lotom ve şans topum var. Gidebiliriz de.

dory dedi ki...

Hoşgeldiniz Peri, tatil (aslında tüm) yazılarının devamını hevesle bekliyorum.
Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

sevgili ece,
neden bu kez farklı oldu bakalım? biraz heyecanlı mısın?
aşık filan mı oldun?:)yoksa yalnız mı hissettin kendini?
ben hemen anlarım.
çok öpüyorum seni.

endiseliperi dedi ki...

gaykedi, evet evet bizimkilerin hepsi memnundu tatilden. biz akyaka'yı gördüğümüz için çok sevindik. daha önce büyükada'da ev kiralamıştık, bunu dışında apart otel sistemini hiç kullanmamıştık. otel odasına göre elbette çok daha rahat. ev sevenler için mükemmel.
dönüşte çocuklar hüzünlü ve sessiz olunca dedi ki bora, belki ağustos'ta yine geliriz:)

deli tina biraz daha delirmiş. onu da yazacağım, bizi taa oralarda birgün boyunca ağlattı, kayboldu diye. şimdi han'fendinin tüylerini fırçalamakla meşgulüm. stres yüzünden daha da tüy döküyor. ama çok daha iyi şimdi. ancak kedilerin hafızası pek iyi değildir. aramaızda tırmıklamaya dayalı bir ilişki olduğunu unutmuş görünüyor, henüz tırmık yemedim. ama hiç güven olmaz tina'ya. şu an klavyeye tıklayan parmaklarıma gözünü dikmiş bakıyor, her an saldırabilir:)

sevgiler, nakhar'a selamlar.

Yeşil Nane dedi ki...

hoşgeldin peri,

sanırım senin için kısa olan zaman benim için çook uzundu.

endiseliperi dedi ki...

teyzen tevfik hoşbulduk,
tatile gidince tuhaftır ki çok kısa gelmiyor süre. günler upuzun oluyor. ben sana daha uğrayamadım. umarım iyisindir. sen istanbul'a gelmiyor musun?

öperim, sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

aslı'cığım, evet evet fotoğraflardan belli. yaman çook eğlenmiş. çok mutlu, çok huzurlu görünüyor.

tatilde yemekleri ben yaptım. ama biz hep et yiyoruz çocuklar yüzünden. daha çok da arçil yüzünden. o ete bayılır. atakan ise bamya bile yer. hatta pazardan bamya aldım atakan ve benim için ama çok üşendim, pişirmedim. ama bir sürü yemek yaptım. salata yaptım, karpuz, kavun doğradım, şeftali doğrayıp soğuttum. nedense evdekinden daha kısa sürede hallettim yemek işlerini. orada hayat daha pratik, zaman daha uzundu.

bizimkiler akyaka da denize girmediler, havuza girdik hep. atakan deniz gözlüğünü kırınca ben pek derinlerde yüzemedim. lens var, gözümü açamıyorum ama bakmazsam da çok korkuyorum. sonra bora bir deniz gözlüğü aldı da daha rahat yüzdüm. neden hiç bikini giymemişim anlamadım. güzel oldu. gelirsen fotoğrafları gösteririrm.

belki bir dahaki sefere birlikte akyaka'ya gideriz. çok hoş olur. çoluk çocuk birlikte gitmek için çok uygun.

eğer ağustos'ta trabzon'a filan gitme planı yatarsa yine akyaka'ya gidebiliriz. çok ekonomik ve rahat.
orada bir kez rüyamda 125 rakamını görüp durdum. bir de daktilomsu tuşları olan bir bilgisayar klavyesinde "yoğunlaşma" yazmam gerekti bütün duş boyunca ve ben bir türlü yoğunlaşıp o sözcüğü yazamadım. eğer yoğunlaşıp sayısal loto'da 125'in alt katlarını filan oynarsam belki bana da para çıkar. o zaman söz, tatiliniz benden!

hepinizi çok öpüyorum. mehmet'e de selamlar.

endiseliperi dedi ki...

sevgili dory,
hoşbulduk. bu sabah yine yataktan çıkarken afakanlar bastı, gece siteye ne kadar berbat bir yazı yazdın diye söylenip durdum kendime. dikkatimi toplayıp yoğunlaşırsam belki merkala beklemeni hakedecek kadar eğlenceli yazabilirim.

teşekkür ederim.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

sevgili yeşil nane,
biz sizin gibi değil de genellikle planlı programlı hareket ederiz. sürprizlerden de pek hoşlanmıyorum. istiyorum ki her şey kontrol edilebilsin. eh, evet sıkıcıyım biraz. ama bazen bora bir anda çıkagelir, hadi gel şunu bunu yapalım der ve evde bir koşuşturmaca, hazırlık başlar.

sizin de haftasonunuz muhteşem geçmiş, çok sevindim.

sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Hoşgeldiniz Peri Hanım. Biz okurlarınızı böyle bir başımıza bırakmayın. Bu iyi bir fikir değil.

Tatilinizin güzel geçmesine sevindim. Gündelik hayatın monotonluğundan geçici bir süre de olsa kurtulmak insanı rahatlatabilir. Ama sizin bir yazda iki tatil birden yapmak isteyişiniz düpedüz haksızlık! (Tatil yapamayanlara ya da bir kez yapanlara)

Biz fanilerin arasına tekrar hoşgeldiniz.

neo dedi ki...

hoşgeldin pericim,

sen yokken pek ıssızdı buralar.. çok özledim.

tatiliniz de iyi geçmiş ne güzel, biz de gecen yıl bozcaada'dan dönerken biraz daha kalabilsek ne güzel olur diye sızlanmış, dönüş yolu boyunca surat asıp durmuştuk. normalde bir haftadan sonra tatilden sıkılırım ama bozcaada'dan hiç dönmek istememiştim.

uzun tatil sevmiyorum ama bütün yazı deniz kenarında bir evde geçirmek gibi bir hayalim de var. evdeki rutini oraya da taşıyıp, uzun uzun kitap okumak, yemek yapmak, sabah erkenden ve gün batarken denize girmek, eve ve işe dönüş telaşı yaşamadan, birbirinin aynı günler geçirmek isterdim. olur belki bir gün.

sevgiler

Ali Kayhan dedi ki...

Hoşgeldiniz sayın Peri.

Umarım her yıl daha iyi bir tatil geçirirsiniz. Buralarda da ODTÜ Tatil Köyü harika. Ormanın içinde her sabah 8.30'da uyanma. Dersliklere yürüyüş. Akademik aktiviteler. İsteyene açık havuz falan. Süper süper. :)

Şaka bir yana, Akyaka (bize İdyma diye de öğretmişlerdi.) gerçekten de doğal açıdan çok güzel bir yer. Yazılarınızdan okuduğum kadarıyla tam da sizlik bir yer. Böyle bir planınız olduğunu bilmediğim halde bana "Endişeli Peri nereye tatile gitsin?" deseler yine burayı söylerdim galiba. Ben evlerin mimarisine bayılmıştım. Kaldığımız otel bile o evlerin mimarisine uygun olacak şekilde yapılmıştı. Kocaman ağaçları ve doğa bozulmasın diye zehirlemedikleri sivrisinekleri unutmuyorum tabii ki.

Denizin hiç derinleşmemesi biraz sıkıcı gerçekten. Ama sazlıklı derenin durgun bir yerinde suya giriliyordu, orası çok eğlenceliydi. Suyun soğukluğundan dudakları moraran, bacakları uyuştuğu için tekneye çıkamayan arkadaşlarım oldu. :)

Bizim tur otobüsümüz kaç litre benzin almıştı hatırlamıyorum ve en baştaki dileğimi tekrarlıyorum.

Mutlu günler!

elektra dedi ki...

peri peri,
hoşgeldin.
biz yandık buralarda, ne doğru zamanda kaçtın biliyor musun?
o rüzgarlarden bahsetmişsin ya, ah yollasaydın keşke buralara. burada bir sıcak bulut çöktü üzerimize, ben öleyazdım.
iyi ki geldin...

enne dedi ki...

Ahh! İşte özlediğim tatil. Burası o kadar karışık ki (tıpkı kafamın içi gibi) onları halletmeden tatile gidemiyorum ben. En çok da kızıma üzülüyorum, sürekli anne denize gidelim diyor. Umarım temmuz bitmeden bunu başarabiliriz. Annem karadeniz'de, hergün beni çağırıyor yanına, bazen istifa edeyim de gidip bir iki ay kalayım orada diyorum. Annem bana bakar nasılsa:) Dönmenize çok sevindim.

Aslı Cin dedi ki...

Hoş geldin, ne de hoş anlatmışsın. Ben de küçüklüğünden beri günlük tutanlardanım, ama ben bunun her zaman özel bir şey olduğunu düşündüm.

Adsız dedi ki...

sevgili metin bey,
sizi hem burada hem geçmiş zamanın peşinde görmek ne hoş! yorum bıraktığınız diğer yazılarımı tekrar okudum ve nasıl hüzünlendim, anlatamam. adana'da yaşam bambaşkaydı. tutucu bir şehirde, oğlunu büyütmeye çalışan yalnız bir kadındım orada. şimdikinden daha olgun, daha yaşlıydım. yalnız başına çocuk büyüten biri olarak da daha gururlu. orada tetikte duran benle, şimdiki ben arasında ne çok fark var. şimdi, biraz daha gencim örneğin. istediğim gibi, birazcık daha şımarığım. sanırım daha neşeliyim.

tatil meselesine gelince, eh işte ben neşelenmeyi seviyorum. tatil de bolca kıkırdama demek. ama nereye kadar o da.

siz de bu yaz tatil yapın artık metin bey. bence akyaka'yı seversiniz siz de.

endiseliperi dedi ki...

ooo neolitik hanım,
demek hep aynı günler istiyorsunuz! her gün hep aynı mutlu günler, nane limonlar, ağustos böcekleri, öğle sıcaklarında yatağa uzanıp gülücüklü hayal kurmalar... ne güzel olurdu!

biz bozcaada'ya gideceğiz mutlaka, ama ne zaman bilmiyorum. her yıl hep deriz gidelim, diye. ama işte bazı yerler bana "sapa" gelir. öyle yampiri yampiri gidilirmiş gibidir hep bozcaada'ya. hem o vapur saatleri filan, harry potter'ın treni kadar bilinemezdir benim için. ancaaak, ekmekçikız da çok seviyor orayı. uzun uzun yazmış ve bir pansiyon önermişti, gidersek artık oraya gideriz.

ben de seni çok özledim. ben olmayınca bir tuhaf olmuş buralar sanki, azıcık yabancı hissettim kendimi nedense. ya da yabancılaşan ben miydim sevgili neolitik?:)) evet evet, giden de değişir, daha çok değişir:) yaaa işte, sıcak, geyik yapıyorum.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

alikayhancım,
tur otobüsünün aldığı benzini bilememeniz eksi puan, ama diğer hepsi için 100 puan veriyorum sana!

bence de bize uygun işte ama bir otobüs dolusu üniversite öğrencisini düşünemiyorum o sessizlik içinde. siz ne şeker çocuklarmışsınız.

biz denize girmediğimiz gibi, o dereye de girmedik, gelecek sefere diye düşündük, artık. ancaaak soğuktan dudakları morartan bir dereye girdim ben. hepimiz girdik. böyle muhteşem şey olmaz. dur, öbür bilgisayarda videosu da var, ben youtub'a yükleyebilirsem (bir sorun oldu video gösteremiyorum sitede artık) sana ve arkadaşlara gösteririrm. girmemle çıkmam bir oldu o dereden, çok komik, hızlandırılmış gibi.

hadi o zaman.

sevgilerimle.
sana da çooook mutlu günler!

endiseliperi dedi ki...

elektra, biraz suçluluk hissetmedim değil bu büyük şans için:) orası da sıcaktı ama havuz vardı masmavi. sonra yatak odasının klimasını açıp, buz gibi çarşafların arasına girmek de hoştu.

geldiğimiz gün de istanbul nefisti. bulutlar öyle pofuduk pofuduk... hemen moda'ya gittik.

ben de çok sevinçliyim döndüğüm için. gerçekten.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

enne, karadeniz'e git! durma, git! biz karadeniz'in yağmurunu görmek için ne planlar yapıyoruz. bora bu yaz mutlaka gidelim istiyor. o, ağaçlara da, yağmura da, dramatik coğrafi görüntelere de bayılır. hep istiyor karadeniz'e gitmeyi.

ama ufaklık için akyaka'nın denizi birebir olurdu. umarım bir fırsatını bulursunuz.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

aslı, teşekkür ederim. biraz sıkıcı oldu yazı ama olanlar da dümdüz böyleydi işte. günlük değil de yazı yazdım ben hep. ama eski yazılara, geçmiş olaylara tekrar dönüp bakmak çok sıkıcı gelir. fotoğraflara bile bakamam kalbim sıkışmadan. üzüntüden ölürüm. geçmiş, çılgınca mutluluk verici olayları ile bile olsa beni üzüntüden gebertir. belki bir tür ölüm korkusudur bu, bilmiyorum.

sevgilerimle.

Öykücü dedi ki...

Sen hala gençsin Peri.

Gelmene çok sevindim.Özledim yazılarını.

Tatil yazının daha coşkulu olacağını düşünmüştüm hep.Ama bu yazıda güzel.Gerçekten.

duman dedi ki...

hoşgeldiniz.akyaka gibi güzel bir yeri bırakıp gelebildiğinize göre iyi bir sebebiniz olmalı:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ben geeellldiiimmmm!
İnanamadım, Ağustos'ta Trabzon'a gitmeyi planlıyorsunuz demek.
Geçen seneden beri Ağustos'ta bir daha İstanbul'da kalmamalıyım, en iyisi Ayder'e çıkmak diye söylenip duruyorum.
Hararetle tavsiye ederim.
Ben de Karadeniz gezisi için kandıracak adam arıyorum. Yıllar önce gittiğimde tadı damağımda kalmıştı.
Tatiliniz güzel geçmiş, ne iyi.
Bizimki de tam kendisinden beklediğim gibiydi, tam bir dinlenme oldu; çok da iyi geldi.

miso dedi ki...

Sevgili endişeli peri,

Özendim şimdi okuyunca. Bizim tatilimiz de böyle huzurlu geçebilse keşke; ama çok koşuşturmacalı ve sıkışık sıkışık geçecek ne yazık ki.

Neyse, çok özlemişiz sizi.
Sevgiler
marruu

endiseliperi dedi ki...

sevgili öykücü,
gençlik, evet hep dedikleri gibi ruhsal bir şey. insan, kendini uykulu bir sıradanlık içine kaptırmış buluveriyor ve irkilerek sahip çıkmaya çalışıyor güne. aynaya bakıyor, paniğe kapılıyor. oysa hayat devasa, ağır bir sistem. siz, rastlantısal kararlarla, uçarak sekerek, kaderi yanıltarak bir yol tutturduğunuzu sanıyorsunuz ama aslında üç aşağı beş yukarı yapmanız gerekeni yaptığınızı, başka türlüsüne, şu ağır sistem üstünde en ufak bir değişikliğin söz konusu olamayacağını farkediyorsunuz. yaşlılık dediğim bu.

aslında sıradan olmadığınızı, içinizde yapabileceğiniz tonlarca şey, bir sürü yaratcı fikriniz filan olduğunuzu bilmektesinizdir ama kıpırdayamazsınız. rüyada gibi, bağırmak ister sesiniz çıkmaz. yaşlılık dediğim bu.az önce bora ile konuşuyorduk benzer şeyleri, yaşlılık temalı değil de farklı bir konu üzerinden.

ben evet, yaşlı değilim elbette. hele hülya avşar'ın 43 yaşında taş gibi hatun olduğunu söylemesi içimizi hep ferahlattı;)

tatil yazısı daha neşeli olabilirdi evet. ama ben hem biraz ters biriyim sanırım. olaylar kendi sözcüklerini dayattığı zaman yüz vermiyorum pek. hem de biz öyle gürültülü bir aile değiliz aslında. durgun, sakin bir aileyiz. eğer çocuklar biraz daha söz dinleseler hayaletimsi bir sükunet içinde neredeyse farketmeyebilirsiniz bile bizi.

böyle dedi peri, yaprak kıpırdamayan geceye bakıp, duş alsam mı diye aklından geçirerek.

sevgilerimle.

bu arad teşekkür ederim öykücü.

endiseliperi dedi ki...

heh hee, duman, ya ne desem boş şimdi bu söze. siz ne dediğinizi biliyorsunuz, ben tüm cevapları biliyorum... da, hayat çok tuhaf, vapurlar filan, diyebiliyorum ancak.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

ekmekçikız, hoşgeldiniz:)
siz uğradım bugün. ah ne güzel geçmiş tatiliniz. valla tatil deyince, çocuklar filan, başka türlü geçmesi mümkün değil.

çok sevindim döndüğünüze. ama siz durmazsınız, yine gidersiniz oraya buraya yaz boyunca.

sevgilerimle.
ah ekmekçikız, çocuklarınız ne tatlı! bir daha söylemeden edemedim.

endiseliperi dedi ki...

misocum, senin karakterin kıpır kıpır, telaşlı, heyecanlı, sevinçli, kederli de ondan. senin ruhun rüzgarlı. durağan tatil ve sen yanyana olacak şeyler değilmiş gibi pek. olaylar akar, akar, akar... sen neşelenirsin bir uca savrulursun, hüzünlenirsin başka bir uca.

ne bileyim. şimdi şu yaz gecesi ben sıcakla başa çıkmaya çalışırken seni birden öyle hayal ettim. yanlış mı?:P

öpüyorum çok. sevgilerimle.

miso dedi ki...

Sevgili peri, canım peri,

Ne kadar da doğru tanımlamışsın. Ne çok, ne çok seviyorum ben peri'yi.

marru marruu

şadan dedi ki...

sevgili peri,
merhaba,
geçen yıldan beri akyakayı görmeyi istiyorduk. nihayet yerimizi ayırttık tomsan 'da.

sevgilerimle.
şadan